MERAL AKŞENER nereye koşuyor? 2

MERAL AKŞENER nereye koşuyor? 2

Hacılar’ın bacıları MERAL AKŞENER’e yaptıklarına bir bakın.

Kemalettin Özdemir ile Meral Akşener
Kemalettin Özdemir ile Meral Akşener

Fethullahçılar’ın ellerinde bundan sonrada birkaç kişi ile ilgili görüntünün kaldığı söylenmektedir.

ŞERİAT’IN TOKADI FETHULLAHÇI MERAL AKSENER’İN YÜZENE İNDİ.
ŞERİAT’IN TOKADI FETHULLAHÇI MERAL AKŞENER’İN YÜZENE İNDİ.

Meral Aksenerb HAC’ta Abdullah Gül, Davutoğlu başta olmak üzere bazı AKP+Gülenciler le katıldığı toplantıda neler konuşulmuştu açıklayabilir mi?

https://www.youtube.com/watch?v=VtvhTQQvMiE

 

Bir anlık duygunun açtığı yaralar. Bu toplumu salak sananlar, bir gün kendilerinin salak olduğunu anlarlarda, iş işten geçmiş olur. Sen önce elini, dilini, belini tutmasını öğren.
Bir anlık duygunun açtığı yaralar. Bu toplumu salak sananlar, bir gün kendilerinin salak olduğunu anlarlarda, iş işten geçmiş olur. Sen önce elini, dilini, belini tutmasını öğren.

MERAL AKŞENER

Gazeteci Latif Erdoğan, A Haber’de yayınlanan Gece Ajansı programında, Cemil Barlas’ın “Meral Akşener’in de mi kaseti var, nasıl ele geçirdiler?” sorusuna “Cemil Bey’in dediği çok önemli. O kaseti olan biridir ve şu an esaret altındadır” yanıtını vermişti.

Kemalettin Özdemir: Meral Akşener'in gizli sevgilisi
Kemalettin Özdemir: Meral Akşener‘in gizli sevgilisi

Meral Akşener ile gönül bagı olan Kemalettin Özdemir

Sayın MERAL AKŞENER, çok acı bir biçimde bir islamcı sarmalın içine düştü. Bir başka açıdanda o kendisi Davidoğlu eşi (Sera) ermeni kökenli , A. Gül, kendisi Ermeni kökenli, Bülent Arınç Ermeni kökenli, eşi Çerkez, Fethullah Güllen, kendisi Ermeni, eskiden AKP içinde olupta Fethullah Gülen örgütüne çok yakın olanlarla hacı-bacı durumunda idi.  Bu gün birbirini yok edercesine tokuşan AKP-Fethullah örgütü-NUR kesimleri, Meral Aksener’i çok iyi tanırlar. MERAL AKŞENER’de onları çok iyi tanır. Öyleyse, AKP kesiminden MERAL AKŞENER le ilgili bir bilgi sızdırılmışsa, bu olayın %100 boş olmadığını gözden uzak tutmamak gerekir.   Toplumun geniş kesiminde, bütün uyarılara, bakmaksızın, Fethullahçılar’ın bütün gizli yüzlerini göre göre, M. Akşener’in bu güne deyin Fethullah Gülen örgütüne dayanak olması, onlarla iş tutmayı sürdürmesi, yoksa Fethullahçılar, bu bayanı esir mi aldılar düşüncesini oluşturmuştu. Şimdi sayın Meral Akşener, işin gerçeğinde bu müslüman kesimle olan sağlam bağlantısından vurgunu yedi. Artık, yargı ne derse desin, işin orası yasal işlerdir. Ancak kendisini vuranlara karşı kendisinin yapabileceği bir iş yok… Sayın Meral Akşener, Fethullahçı kesim ne derse yapıyordu. Sürekli Fethullahçı kesimin basınında yer alırdı. Türkiye’de Fethullahçı tuzaklar ortaya çıktıkça yer yerinden oynarkan, M. Akşener dut yemiş bülbülce susuyordu.

  1. Akşener, bu yurdun güvenliğini sarsan Fethullahçı çetelere söz söyleyememesindende, bu işte bir bit yeniğinin olduğu anlaşılıyordu.

Önce Meral Akşener, AKP+FGO (Fethullah Gülen Örgütüne)’ne çalıştı. Sonra örgüt ikiye bölündü. Meral Aksener de FGO+CIA’nin yanında yer almayı sürdürdü. Onun içinde MHP ile ilgili gizli çekilmiş olan görüntülerin belkide son birkaçından biriside Meral Aksener’in başına patladı. Şimdi Meral Akşener, kendisinin kurtarılması için üç kadına yalvarıyor. 1. Emine Erdoğan (Arap-Kürt/Arap-Ermeni karışımı kökenli) 2. Sara Davitoglu (Ermeni kökenli) 3. Songül Kalyoncu (dönme). Yuuuh böylesi bir kadına !!! Ulan git yargıçlara, durumunu anlat. Demekki sen kendine güvenemiyorsun!!!, bunu Özdemir ile yatağa girerken düşünmeliydin dedi, Milli Görüşçüler. MERAL AKŞENER’İN BİTTİĞİ AN. https://www.youtube.com/watch?v=WwyHgA6Caao https://www.youtube.com/watch?v=G-KT_0iqHak

Meral Aksener ile eski sevgilisi Kemalettin Özdemir

08.06.2015

Seçim öncesi yayınlarımızı yavaşlatmıştık. Çünkü MHP’nin oylarını olumsuz olarak etkilemek istemedik.

Çılgın sevgililerde gelişmeler var. Buyurun okuyun.

Şimdi ne olacak?

Meral Aksener ile eski sevgilisi Kemalettin Özdemir beklenmedik biçimde ayrı akarsulara kapıldılar.

*Meral Akşener, kendisini savunabilmek için Fethullah Gülen örgütüne sarıldı. Anlaşılan görüntülerin onların ellerinde olması nedeni ile onlara sırt çeviremiyor.

*Kemalettin Özdemir, kendisini savunabilmek için Milli Görüş yakasını seçti. Çünkü sonuçta MİT bu kesimle çalıştığı için, ayrıca Fethullah Gülen örgütünden dışlandığı için Milli Görüş yakasına geçmek durumunda kaldı.

Bu anda Kemalettin Özdemir ile Meral Akşener‘de birbirlerine karşı saldırıya geçmiş oldular.

Bu sevişme konusunda yaşanan tokuşma işin gerçeğinde MİT ile F.G.Ö. arasında yapılmaktadır. Mit, geçmişte bunları birlikte öne sürmüştü, şimdide ayırarak, bu iki sevgiliyi kullanmayı sürdürmektedir.

Bu arada bu eski sevgilinin bu dedikodulardan çok yoruldukları ortaya çıkmıştır.

Türkler’e karşı F.G.O. yer alarak, bir yanda çıkarlarını elde edip öbür yanda gizli gizli sevişenler, bir gün gelipte yaptıkları yasadışı işlerin günyüzüne çıkacağını düşünememişlerdi.

Arkası gelecek…

Kısaltmalar:

MİT: (Gizli Bilgi Toplama Kuruluşu)

F.G.Ö:(Fethullah Gülen Örgütü)

Alper Aksoy ile Sinan Ogan elele

Sinan Ogan, nedense MHP’yi içerden çökertmek isteyenlere sürekli el uzattı. Geçmişte MHP’yi yıkmak isteyenlerden tutunda Azerbaycan’da Elçibey’i devirenlere deyin tümüde Sinan Ogan’ın yakınlarında bulunuyorlardı.

Sinan Ogan MIT’çilerlede çok iç içe durdu.

Alper Aksoy ile Sinan Ogan elele
Alper Aksoy ile Sinan Ogan elele
Türkeş, kan dökmek gerekir dedi kan döktürdü. Yargı önündede kıvırdı.
Türkeş, kan dökmek gerekir dedi kan döktürdü. Yargı önündede kıvırdı.

Sinan Ogan’ın mit ilişkileri gündeme gelecek mi?

Geldi

Mit istedi Sinan Ogan ile Ahmet Aytaç buluştular.
Mit istedi Sinan Ogan ile Ahmet Aytaç buluştular.

Nagehan Alçı: “1915’te Türkler Ermenileri katlettiler” dedi.

alci_1_1kopie

Nagehan Alçı:
Nagehan Alçı: “1915’te Türkler Ermenileri katlettiler” dedi.
Nagehan Alçı:
Nagehan Alçı: “1915’te Türkler Ermenileri katlettiler” dedi.

Eyüp Gökhan Özekin Ermeni çıktı

Eyüp Gökhan Özekin

Eyüp Gökhan Öztekin (ERMENİ KÖKENLİ) ALPEREN OCAKLARI’NIN BAŞKANIYDI. Mitle ilişkileri ortaya çıktı.
Eyüp Gökhan Öztekin (ERMENİ KÖKENLİ) ALPEREN OCAKLARI’NIN BAŞKANIYDI. Mitle ilişkileri ortaya çıktı.
Eyüp Gökhan Özekin Ermeni çıktı
Eyüp Gökhan Özekin Ermeni çıktı

“Milli” Görüş, “tarikat”lar, “tekke”ler

“Milli” Görüş, “tarikat”lar, “tekke”ler

Bu günlerde Recep Tayyip Erdoğan’a karşı en iyi oyunları oynayabilenler, onu yönetime getirmede görev almış olan müslümanlaşmış Ermeni yurtttaşlarımızdır.

 

Bir milyonu çalıp yakalanamayan, sonrada cumhurbaşkanı olan Ermeni kokenli yurttaşımız, Milli Görüşçü Gül.
Bir milyonu çalıp yakalanamayan, sonrada cumhurbaşkanı olan Ermeni kökenli yurttaşımız, Milli Görüşçü Gül.
Müslüman Ermeniler'imiz Fethullah Gülen, Kasım Gülek,  Cem Karaca, Tuncay Güney
Müslüman Ermeniler’imiz Fethullah Gülen, Kasım Gülek, Cem Karaca, Tuncay Güney

Türkiye’de gerçekleştirilen gizli değişimin açıklaması:   Öncelikle bazı “tarikat”ların kendilerini İslamcı bir “cemaat” olarak adlandırdıklarını vurgulamalıyız. Bunun nedeni, yaptıkları uygulamalardan, yasalar önünde sorumlu tutulmamak isteğidir. “Cemaat” deyince birbirinden çözük topluluk olur, “tarikat” deyince bir örgütlenme söz konusudur. Tarikat deyince, kökleri çok gerilere giden, başlarında bir şeyhin bulunduğu, belli kuralları ile uygulamaları (muzik, dans, kendisinden geçme) bulunan İslamcı, (tasavvuf) örgütlenmeler anlatılır. Ancak bunun dışında, özellikle 20. yüzyılla birlikte ortaya çıkan ve tasavvufla ilgisi olmayan yapılanmalara (başkesen, çocuk yaşta kızlarla evlenen, islama uymayan ne varsa yıkan) da genel olarak “İslamcı örgütler” denir. Örneğin “Nur”culuk “Süleyman”cılık, “Nakşibendi”cilik tasavvufla belli ölçülerde bağları olmakla birlikte birer bağımsız ve çağdaş İslamcı gizli örgüttürler. Çünkü onlar geçmişte olduğu gibi yalnızca islami yaşamak isteğinde değiller. Toplumu, kurumları din kurallarına göre düzenleme isteğindedirler. Bunun içinde Batı ile ABDden olanca desteği alarak 12 yıl Türkiye’yi yönettiyorlar. Gelenekçi “tasavvuf” Anadoluda çok güçlü olsa da günümüz Türkiyesi’nde “Nur”culuk ile “Süleyman”cılık, “Nakşibendi”cilik çağdaş, “cemaat” görünümünde yapılanmış gizli örgütlerdir. Çünkü açıkça “Türkiye Cumhuriyeti” devletinin yönetimini ele geçirme, yönetme, üstelik kurulu düzeni degiştirme eylemine girişmişlerdir. Buda yetmedi, açıkçada Türkler’e, Türk’ten yana olanlara karşı dışlamalar yaparak. Eskiden gizlice dış güçlerin dayanağını alan bu örgütlerin, son yıllarda Amerika ile Avrupa’nın açık dayanağını (destek) alarak, iyice öne çıktıklarını görüyoruz. Son yıllarda Recep Tayyip Erdogan’ın bazı uygulamaları nedeni ile Avrupa ile ABD başta olmak üzere bütün dış ülkelerle arasının açılması ile birlikte Erdoğan kendiside Amerikancı müslümanların eleştirileri ile karşı karşıyadır. Bunun anlamıda yalnız, baskıcı bir Erdoğan, içerde de dışardada ABD, AB, müslüman kuruluşlar, tarikatlarla karşı karşıyadır.

Buna uyumlu olarak, Erdoğan la birlikte Erdoğan’ın elindeki kurumlarda bir gerileme dönemine girmişlerdir.

İyide neden bu tarikatlar tekkeler, Cumhuriyet’e karşı Milli Görüş çatısı altında Batılı, ABD, Araplar la işbirliğine girmişlerdi?

Bununda en derin nedeni tarikat, tekkelerin başlarında bulunanların müslümanlaşmış Ermeniler’den oluşmasıdır.

Hristiyan Ermeniler, yıllar boyunca kimliklerini gizleyerek en önemli kurumlarda en tepeleri tutabilmişlerdi. Şimdide müslümanlaşmış Ermeni yurttaşlarımız, müslüman örgütleri kullanarak tepeleri tuttular. Günaydın Türkiye!

“CİHADCILAR MHP’Yİ DAĞITMAYA YEMİN ETTİLER”

CİHADCILAR MHP’Yİ DAĞITMAYA YEMİN ETTİLER Yer: Istanbul 1980 öncesinin Gölge Ülkü Ocakları’ndan (MHP’li olmayıp MHP’li görünenler), bu günün Gölge MHP’liliğe! (MHP’ye sızmış olan “CİHADCI” lar)

Ahmet Orhan Sar: Seyh-ül islam/Istanbul
Ahmet Orhan Sar: Seyh-ül islam/Istanbul
CİHAD YOLUNDA ÜLKÜCÜLERİN İÇİNE SIZMIŞ İKİ AK İMAM
CİHAD YOLUNDA ÜLKÜCÜLERİN
İÇİNE SIZMIŞ
İKİ AK İMAM

1980 öncesi ülkücüler arasında kimsenin tartışmayı göze alamadığı bir konu vardı. Bu konuyu Türkeş bile tartışmaktan korktu, kaçındı. Tartışmak yerine sürekli babacıyan duruşu göstererek, kendisine saygı kazanmayı, karşılığındada elindeki bazı yetkileri bölüşmeyi denedi.

Ali Kara gölge ülkücü, Istanbul
Ali Kara gölge ülkücü, Istanbul

Bunun sonucu olarak, Muhsin Yazıcıoğlu’nun yükselişine göz yumdu. Muhsin artık büyük başkandı. Türkeş, eline verilen, camilerden toplanmış torba-torba paraları sayarken, Muhsin başkan, adım adım basamaklardan yükseliyordu.

CIHADCI Mahmut Öğretir, gölge ülkücü (cellat), Istanbul
Mahmut Öğretir, gölge ülkücü (cellat), Istanbul CIHADCI

Yükseldikçede Türkeş’ten yeni yetkiler istiyordu. Öyle oldu, ister istemez, “Ülkücüler Allah’ın ipine sarılın” açıklamasını yapmaktan kaçacak delik bulamamıştı. Sonunda “Ülkücüler Allah’ın ipine sarılın” açıklaması yapmıştı. Türkeş baktı, gördü, verdikçe veriyor ancak, alanlar bir türlü doymuyorlardı. Baktı, pabuç pahalı olacak. Birden bire bir basın açıklaması yaptı. “Bizim islamı yaymak diye bir amacımız yok” dedi. Nedir bu ülkücülerin tartışmaktan korktukları konu derseniz? Konu: Ülkü Ocakları içinde özellikle Istanbul’da “paralel” yapılanmalar gerçekleşmişti. Buna dur deyecek birisi çıkar mı? Türkeş korkmuştu. Devlet Bahçeli bu kesime çeki düzen verebildi. Bunların oyun oynamalarına yerde vermedi. O nedenlede kendisine en ağır biçimde kötüleyici söylemlerde bulundular. Ancak Türkeş döneminde bu gölge (paralel) kesime karşı girişim yapılamadı. Muhsin Yazıcıoğlu, bırakıp gidince Türkeş yaşamının en büyük bayramını yaşadı. Bu gölge (paralel) ülkücüler kimlerdir? Onlar nerede konumlandılar derseniz, onuda açıklamak gerekir. Önce gölge (paralel) ülkücüler nedir? Onun kısa bir özetleme ile doğusunu anlatalım. Geçmiş dönem olur, Türkiye’de sağ-sol deyerekten kardaş, kardaşı öldürürdü. O günlerde göz gözü görmez, kardaş, kardaşı tanımaz idi. O günlerde bu birbiri ile savaşan gençleri kullanarak, gelecekte Türkiye’yi yönetmek isteyen birileri türemişti. Onlar, düşünce yapılarının gereği, Araplar’dan para alabiliyor, Avrupa’dan, Amerika’dan da para ile birlikte örgüt yönetimi, eylem, susturma, kaçakçılık, karşı yakayı yok etme eğitimleride alıyorlardı. Bu örgütü bu yazımızda dört yönü ile ortaya koymak için çok uzun yazı yazmak gerektiğinden şimdi bazı ip uçlarını verelim, onunlada yetinelim.   Araplar, Avrupa ile Amerika Korkut Özalın Türkiye’de 1997 öncesi islamcı yandaşlar arasında gizli bir arabulucu, anlaştırmacı olarak atanmasını onayladılar. İkinci olarak Zahit Kotku ile Fethullah Gülen’inde yapılan bu anlaşmayı onayladıkları anlaşıldı. Burada Süleymancı kesiminde bu anlaşmayı onayladıkları bilinmektedir.   Bu olay, ülkücüler içinde de etkili oldu. Artık ülkücüler içine yerleştirilmiş olan gölge köstebekler, yavaş- yavaş açık yada gizlice bu Arap, AB, ABD destekli islam ağırlıklı oluşuma kaymalıydılar. gölge (paralel) ülkücüler oluşturuldu Sonuçta Ankara’dan Muhsin Yazıcıoğlu, Istanbuldan’da Ahmet Orhan Sar bu kesimle doğrudan ilişkili kişiler olarak çevrelerinede bu gelişmeyi benimsetme ugraşlarına giriştiler. Burada islamcılarla ilişkide olan yada katılan ülkücüleri anmayacağız. Bunlar vurucu gücü ellerinde tutan kişiler olarak (katliamcı) burada anılmaktadır. Özellikle Kadıköy yakasında vurucu güç olarak etkili sayılan Hasan Yesildağ’da bu gelişmeyi sevinçle karşılamıştı. İslamcıların Arap+Batı+ABD ile yaptıkları gizli anlaşma artık Türkiye’de islamcı yönetimi başa getirecekti.

Muhsin Yazıcıoğlu: ŞEYH-ÜL İSLAMANKARA
Muhsin Yazıcıoğlu: ŞEYH-ÜL İSLAM ANKARA

Ülkücü yapıyı içerden tanıyan kişiler iyi bilirler, Ankara’da Muhsin’e bağlı CİHAD eylemcileri, Istanbul’da Ahmet Orhan Sar’a bağlı CIHAD eylemcileri, Türkiye’de islamcı bir yönetimi MHP eliyle kuramazlardı. MHP içinde bulunarak MHP adına aydınlar öldürülerek, MHP’dende koparak, yeni bir AK baslangıç yapılması sağlanacaktı. Böylede oldu. İlginçtir. Ülkücü kesimde doğruları yazma cüreti gösteren olmayınca, yeni ülkücülerde eski eyrileri göremiyorlar. Türkiye’de MHP’nin 1980 öncesi kullandığı bir sürü söylem Hizbullah’tan çalıntı idi. “Yusufiye” de Said-i Nursi’nin tutuklularının ortaya koydukları bir adlandırma idi. Nurcularla iç içe olan Doğu kökenli ülkücüler, kendilerini efsaneleştirmek için bu adlandırmayı nurculardan çaldılar. Ülkucüler’in kullandıkları “reis” sözüde Doğu kökenli ülkücülerin bilinçli olarak derneklere soktukları Kütçe bir sözdür. Farsça’dan Kürtçe’ye geçmiştir. Konumuza geri dönelim. Ortada Türkiye devletinin onayladığı, en azından MİT’in onayladığı bir oyun oynanıyordu. Bu oyunu desteklemiş olan çok ülkücüler, olayları doğal bir sağ-sol çatışması olarak görselerde, ne Muhsin, ne Ahmet bilinçsiz değillerdi. Sanırım, onlara içerde iken akıtılan büyük paralar bile bunun önemli bir bildirgesi sayılırdı. Biz yıllarca ülkücülerin içindeki güç yarışını dış destekli tarikat-tekkecilerin mi yoksa yerel ülkücülerin mi? kazanacağını kendimize sorup durduk. Sonuçta yerel ülkücüler-MHP yenilmedi, tarikatçı ülkücülerde yenilmediler. MHP içinde islamcılar (militan kesim) eridiler. Şimdi yeni döneme girerken, MHP dışına taşmış olan tekkeci-tarikatçı (militan) lar, yer-yer MHP’ye sızmaya çalıştılar. Özellikle seçim ortamıda buna uygun bir ortamdı. Neden? MHP’yi bölerek, dışarıdan yıkamayan bu CİHADCI kesim, şimdi yine gözünü içeriye dikti. Başarı sağlama olanakları şimdilik yok, ancak seçim öncesi yada sonrası MHP’yi küçük düşürecek oyunlar oynamaya bir camideki gizli toplantıda Kuran üstüne yemin ettiler. MİT’te çalışan dini bütün bir ülküdaşımızda: “Sizden Allah Razı Olsun” dedi.

CİHADCILAR
CİHADCILAR
CİHADCILAR
CİHADCILAR
CİHADCILAR
CİHADCILAR
CİHADCILAR
CİHADCILAR
CİHADCILAR
CİHADCILAR
Ahmet Orhan Sar8 Mart, 17:50 · 

beni yakından tanıyanlar iyi bilirler. imanın temel esasları hariç hiçbir konu da kendi fikirlerimi çevreme kabul ettirme konusunda ihtiraslı ve ısrarcı olmamışımdır. benim arkadaşlarım bir çok konu da benimle taban tabana zıt düşünebilrler. bu benim göğsümü kabartır. bu onların şahsiyetli bir kişilik sahibi olduklarının göstergesidir. bilindiği gibi şahsiyetçilik ülkücü hareketin en önemli ilkelerinden biridir. bu sebeple görüşlerime katılan veya katılmayan bütün arkadaşlarımı selamlar, bu vesileyle hepsine Allah tan hayırlar dilerim.

  • ‪T C Aydın Çeliktürk‪, Nihat Şık ve 68 kişi daha bunu beğendi.
  • 

‪2 paylaşım
  • 


‪10 diğer yorumu gör
  • 

‪Kaldır

Ismail Kasap‪ dost acı söyler amma doğru söyler der büyüklerimiz.yüreğine gönlüne sağlık hocam.
9 Mart, 11:01 1

‪
  • KATLİAMI KENDİSİ DİLE GETİRDİ:
  • 

‪Kaldır

Mahmut Öğrenir‪ Hocam, sen hatırlarsın…Beşiktaş Bölgesi ( Yıldız ve İTÜ) İstanbul’ un en çetrefilli olduğu..belanın iştişare ve lafla halledilemeyip bizzat icraatla helledildiği..

  • Ne yaparsak yapalım..ardımızdan konuşan, ahkam kesen bir kaç kişi vardı..Laflamadan başka bir icraatı olmayan bu kişilerin tezviratından bizar olmuşduk…Bu bir kaç kişinin en başı çekenini bir gece yatağından kaldırarak – Hadi, işe gidiyoruz…Abdestini al ve aşağıya gel..bekliyoruz..demiştik…Uzatmayayım: Yolda dili tutuldu…İki defa abdestini bir duvar dibine çöğdürerek bozmuştu..Tabii eli tutulan bu arkadaşla yola devam edilemezdi..Onu geri yolladım..biz iki Ülküdaş devam ettik…Elhamdülillah vazife tamamlandı..O arkadaş ve yanındaki bir kaç kişi bir daha en ufak bir tezvirat yapamadı..Lakin sıkıyönetim gelip de etrafta icraatten ziyade laflar yeniden öne çıkınca, bunlar yine zehirini üzerimize akıttı…..Diyeceğim o ki; şimdi yine bol lafın dolaştığı zamana geldik..sıhhi durumunu biliyorum..Bu elem halinle dayanamayıp bunları yazan insan eğer Allah cc. yeniden müseade etse..yerinde durmayıp..bu hareketi uyuşturan ve
  • hatta rayından çıkarmaya doğru götüren baştakilere karşı..hadi benle yürüyecek kişilere.. Neyi ve niçin beğenmiyor veya daha iyisini yaparım diyorsanız buyurun beraber yürüyelim..diyeceğinden eminim..İşte o zaman çok şey değişecektir..Bu sözlerim; burada fikrini olumlu ya da olumsuz mertçe yazanlara değil (..inandığını ifade etmek mertlik alametidir…bir Ülkücü’ nün, bir diğerine gücenme veya sitem etme lüksü olamaz…anca saygı ..)..Ülkücü’ nün dili biraz çatallıdır…Bazen kırıcı da olabiliyor…ama sen Ülküdaşından gelecek her hareketi derin gönlünde aşkla yoğuran kişisin.. … Hocam, aslında az bile yazmışsın…..Lakin, tepeden aşağıya doğru öyle bir şartlandırma hüküm sürüyor ki, 40 yıllık idealistliğinden zerre şüphemiz olmayan arkadaşlar bile, artık doğruyu ve kötü giden bir şeyleri söyleyemez hale getirildi (kırk yıllık kanileri bir anda hain etme melekesine sahip olduk…)….Doğrular söylenemezse yanlışda israr; üç ay sonra yine hezimetimizle
  • neticelenecek (istikbali görmek için müneccim olmaya gerek yok..)..ve yine kol kırılır yen içinde kalır safsatası ile..az olsun ben de olsun diyenler..utanmadan ve sıkılmadan bu yüce davayı: Sanki zorunluluktan kaynaklanan bir ısrarla, göreve talip olarak omuzlamak zorunda kaldıklarına inandırarak, yerimizde kalmaya devam edeceğimiz sinyalini yine maalesef vermekteler…Ben senin bu durumu görerek elemlendiğini ve son bir hamleyle arkadaşlarımızın üzerindeki ölü toprağını silkelemelerine vesile olmak üzre kaleme aldığını idrak etmekteyim..Hocam, işin sırrı: Önümüzdeki üç ay içinde eğer, chp ve Ulusalcılara iktidardakilere çattığımız gibi çatmazsak sonumuz hüsran…Çünkü; bu millet sittin sene
  • chp’ yi kabullenmedi..kabüllenmeyecek de….BU MİLLETİN ARASINA KATILARAK POLİTİKA İCABI FİKRİNİ İZHAR ETMEDEN DİNLEYEN BİR KİŞİ ŞUNU GAYET NET GÖRÜR…MHP BU HÜKÜMETİ YIKACAK, SONRA DA CHP’ YLE ORTAK OLACAK….İşte bu kanaati yıkmadığımız, politikamızı çok net hale getirmediğimiz sürece ….ben bu işin sonunu görüyorum…Tek tesellim çok zinde bir gençliğimiz var…İnşaAllah adaylarımızda bir yanlışlık yapmayız….Küçük kıyamet yaklaştı ama Büyük kıyamet seçimden sonra..İşte o zaman tüm Ülküdaşlara büyük iş düşüyor…Herkes gösterebileceği gayretin zirvesine çıksın…Ondan sonra mı: …..YA HERRUU….YA MERRUUU.…ALLAH cc’ IN TAKDİRİNDEN ÖTE BİR YOL MU VAR ???…
9 Mart, 13:36 Düzenlendi · 9

‪

  • 

‪Kaldır

Emre AyarHocam herzaman hakkı söyler elhamdulillah onu yakınen tanıyanlar bilir.Allah rızasını önde tutar adaletsiz davranmaz.Rabbim sizi basimizdan eksik etmesin hocam ellerinizden öpüyorum9 Mart, 16:38 2

‪

‪Kaldır

Oscar Yardimci‪ Fikirlerde farklılık olması Güzeldir, önemli olan Gönüller bir olsun. Hocam burda büyük bir olgunluk ve şefkatle kendine yöneltilmiş haksız eleştirileri sineye çekerken aslında onun şahsiyetinin bir Yıldız gibi parladığını ve kendini yücelttiğini görüyoruz. Ta’zimle o mübarek ellerinizden öperim. Mustafa özgür

Zihni Açba: İŞİT'İN ÜLKÜCÜ SAVUNUCUSU
Zihni Açba: İŞİT’İN ÜLKÜCÜ SAVUNUCUSU
Recep Öztürk: Fethullah yapılanmasının ülkücü ayağı
Recep Öztürk: Fethullah yapılanmasının ülkücü ayağı
Recep Öztürk: Fethullah yapılanmasının ülkücü ayağı, Nihni Açma: İŞİD  yapılanmasının ülkücü ayağı
Recep Öztürk: Fethullah yapılanmasının ülkücü ayağı, Nihni Açma: İŞİD yapılanmasının ülkücü ayağı

Müslüman Ermeni yurttaşlarımızdan Fethullahçı örgüte eleştiri

ÜLKÜCÜLERİN İÇİNE SIZMIŞ OLAN FETHULLAHÇI KÖSTEBEKLERİN OKUMALARI, UYANMALARI İÇİN BU ALINTIYI YAPTIK.

Müslüman Ermeni yurttaşlarımızın Fethullahçı örgüte eleştiri
Müslüman Ermeni yurttaşlarımızın Fethullahçı örgüte eleştiri
Müslüman Ermeni yurttaşlarımızdan Fethullahçı örgüte eleştiri
Müslüman Ermeni yurttaşlarımızdan Fethullahçı örgüte eleştiri
Müslüman Ermeni yurttaşlarımızdan Fethullahçı örgüte eleştiri
Müslüman Ermeni yurttaşlarımızdan Fethullahçı örgüte eleştiri
Müslüman Ermeni yurttaşlarımızdan Fethullahçı örgüte eleştiri
Müslüman Ermeni yurttaşlarımızdan Fethullahçı örgüte eleştiri

Ulus (millet) mu “ümet” mi üzerinden MHP’yi vurmak isteyen MİT’ciler uyanın

 

Türkiye’de ABD+AB ortaklığı ile ortaya konan bir oyun oynanıyor. Bu oyunun kurucusu ABD+AB, bu oyunun akçaları Araplar’dan, oyuncularıda çoğunluğu kendisini müslüman olarak tanıtan, azınlıktan sayan kişilerdir. Yine kendilerini müslüman olarak görmeyen bir kısım kişide bu oyunun oynanmasında yer almaktadır.

 

AKP, Arap akçaları ile ayakta duruyor.
AKP, Arap akçaları ile ayakta duruyor.

Bu gün başımızda bir islamcı yönetim bulunmaktadır. Bu yönetim türk budununa yan gözle bakmaktadır.

Ancak olayın bir başka yönüde var. Oda bu islamcı, Türk karşıtı yönetimden önce bizi yönetenlerde ucundan kıyısından Türk karşıtı olan uygulamalara göz yumuyorlardı. Jitem adı altında ortalıkta dolaşan, yasa dışı yapı ile Türk devletinin duruşunu bozanlar, açıkçası uluscu “milliyetçi” olamazlar.

Bu gün Türkiye’yi yönetenler, Türkiye’de kendilerini Kürt olarak adlandıran yuttaşların PKK’lılaşmasına yol açan bir oluşuma yol vererekte toplumun bağrında büyük yaralar açıyorlar. Ancak, sonuçta vurdugu-vurduk, kırdığı kırdık olan bir yönetimden doğruluk, iyilik beklemekte olamaz. En azından bunların biz Türkler’in Türk yurdunda dışlanmış olmamıza acımalarını bekleyemiyoruz.

 

Bu yönetimin, üstüne basa basa Türk karşıtlığı yapsada yönetimini uzun yıllar koruyabilmesi, elinde uzun süreye yetecek kara parayı bulundurmasına bağlıydı.

Bir yanda Arap şeyhlerinden, öbür yandada kaçakçılıktan akan gelirleri ellerinde bulundurmaktadırlar.

Buna dayalı olarakta Bülent Arınç açıkca, “Biz yönetimden gidersek çalışanların aylıklarını ödeyemez duruma gelirsiniz” diyerek, halkı uyarıyordu.

Bülent Arınç: işbirlikçi
Bülent Arınç: işbirlikçi

Bu doğruydu, Araplar yurtsever bir yönetime iyi bakmazlar, birde yeni yönetim, kaçakçılık işini de yürütemeyecektir.

Buda Türkler’in içinde bulundukları kıskaçı göstermektedir.

Bu Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun bir boyutudur. İkinci boyutuda, MİT’in sürekli olarak bu günkü yönetimi ayakta tutabilmek için diger AKP karşıtı kuruluşların (partilerde bunun içinde) iç işlerini karıştırmaktadır.

Özelliklede ülkücüleri, MHP içinden bulduğu köstebeklerle, solcularıda, CHP içinden bulduğu köstebeklerle vuruyorlar.

Bunun en güzel örneğide geçmişte MHP’de danışman olan Vedat Bilgin’dir. Şimdi başımızı karıştıran soru bu, Vedat Bilgin’in kim oldugu yıllarca bilinmedi mi? MHP, bu müslüman Ermeni yurttaşı neden yıllarca besledi?

Geçmiste MHP’de danışmanlık etmiş olan Vedat Bilgin, varını yoğunu bir marksist gibi, Türkiye’de yaşayanların Türk olmadığını, Türklüğün uydurma bir değer olduğunu anlatmaya ayırmaktadır.

Olay onunlada bitmiyor. Yurtseverliği, budun (millet) birliğinden ayırarak, birliğimizin altını oymaktadır.

 

Türkçe’de “ulus-sal-cılık”ın karşılığı ulusculuktur. Ulusunu sevmektir. Bunun Arapçası “milliyetçilik”tir.

Türkçe’de /sal/ eki yoktur.

Bir kişi eğer, kanının kırıklığını düşünüyorsa, onun Atatürk karşıtlığını anlayabilirim. Atatürkçülük ise “Kemalizm” olarak görülemez.

 

Ancak biz, bir kişinin Stalinci, Necip Fazilci olmasını ne biçimde görüyorsak ‘Kemalizm”i de öyle görürüz. “Kemalizm”’in Türkçesi Kemalciliktir. Eger bir kişi Türkeşçi, Erbakancı, yada Erdogancı olabiliyorsa neden Kemalcı olmasın?

Bu gün MHP içinden milyonlarca oy AKP’ye kayıyorsa, burada yıllarca MHP’ye danışmanlık etmiş olan Vedat Bilgin, Mümtazer Türköne, Namik Kemal Zeybekler’in bir köstebek olarak, büyük etkileri olmuştur.

Burnumuzun dibinde Irak’ta, Suriye’de savaş başlayınca bizim ülküdaşlar, kendilerinin sandıkları söylemlerin, ülkücü yemini diye ettikleri yeminlerin “El kaide”, “Hizbullah”, Milli Görüşçüler’in olduğunu gördüler.

Ülkücüler'in söylemleri
Ülkücüler’in söylemleri

Bu bağlamda,

“Milliyetçilikle-ulusalcılık arasında bir fark yok mudur, yoksa bazı milliyetçiler kimlik kaybına uğrayıp, ulusalcılaşmakta, Kemalistleşmekte midirler?” demiş Vedat Bilgin.

Amacıda seçim öncesi MHP’de bölücülük yaratmaktır.

Dönmeler, dönekler ne düşünürse düşünsünler, bizim yurtseverliğimiz, ulusculuğumuz, ta Bilge Kaganlar’a dayanır. Çünkü biz çingene değiliz.

Yine bu türklük içinde kendilerini sıkıntıda görenler, türklükten kurtulmanın yolunu Osmanlıcılık yapmakta bulmaktadırlar. Osmanlı’ya sözümüz yok onlarda bizimdir. Ancak Osmanlı sözde bizimdi ancak, Osmanlı döneminde Türk’ün yeri çoook dardı. Bizler, kumda oynar iken Ermeniler, dışişlerinde Çerkezler ile diger azınlıklarda iç işlerinde bizim vergilerimizle domuz gibi besleniyorlardı.

Atatürk, bu domuzları kovaladı, ey Türk sen yeniden öz eline başkansın dedi.

Gerek Vedat Bilgin, Mümtazer Türköne, Yavuz Bülent Bakiler gerek Namık Kemal Zeybek yada geçmişte MHP’de bulunupta türklüğü içlerine sindiremeyenler, Türk’ün bu yeniden ayağa kalkmasını içlerine sindiremiyorlar.

Ermeniler le  çok iyi ilişkileri  olan Vedat Bilgin Yıllarca MHP’nin danışmanlığınıda yapmıştı.
Ermeniler le
çok iyi ilişkileri
olan Vedat Bilgin
Yıllarca MHP’nin
danışmanlığınıda
yapmıştı.
Namik Kemal Zeybek, Türklüğün altını oyan birisidir.
Namik Kemal Zeybek, Türklüğün altını oyan birisidir.
Ermeni kökenli Fethullah Gülen’in yandaşı
Ermeni kökenli Fethullah Gülen’in yandaşı
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Lütfü  Şehsuaroğlu, onun  gündeminde Türklük yoktu.
Eski Ülkü Ocakları Başkanı
Lütfü
Şehsuaroğlu,
onun
gündeminde
Türklük yoktu.

Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti, Eski Ülkü Ocakları Başkanı Lütfü Şehsuaroğlu, yada başkalarınında burada takıntıları vardı. Bir dönemde Türk olduğuna inanmayan kişilerin derneklere, partilere başkan edilmiş olmaları nedeni ile Ülkü Ocaklar’ında bile Türk’üm demek bir “ırk”çılık olarak yorumlanıyordu. Bu kesim ben Türk değilim, türklüğüde benimsemiyorum diyemiyor. Eline bir kuran alarak, bunda türklüğe yer yok diyor. Sende yiğitsen karşı çık bu oyuna…

Şimdi bu şeriatçı kesim, birde bu Farslar’ın, bu Araplar’ın, bu Sırplar’ın, yada bu Yunanlılar’ın, kendileri dış güçlerle birleşip Osmanlı’ya saldırarak, Türk’ü arkadan vurmamışlar gibi, yeniden Arap, Sırp, Fars ortaklığı arıyor.

Buna birde Batı karşıtlığı ekleniyor. Biz batıcı değiliz, ancak, Batı’dan öğreneceğimiz bir bilgi birikimi varsa onu almaktanda yanayız.

Bunlar, iki yüzlü, sümüklü müslümanlar, çocuklarını Batı’da okuturlar, başlarına Batı’da eğitilmiş bakanları seçerler. Bush’un önünde eğilirler, sonrada kendilerini Batı karşıtı sayarlar.

Yine bu salak sümüklü müslüman geçinen Türk karşıtları, bölgede güç olacaklarını öne sürüyorlar.

Ne ile bölgede güç olacaksınız?

Sen bunca işsizin, bunca açlık sınırında yurttaşın var iken, kimi yanına alabileceksin?

Birde kaç gün pis Arap la yada eşcinsellik salgını olan Farsla birlikte yaşayabileceksin?

Biz, Ortadogu’da bulunan çikarlarimizi sinsice baska kimlikle degil, bir Türk olarak korumak istiyoruz. Bu bağlamda Türk ordusu içinde yer alıpta, yeyip-içip yatan, boşver yanımızda ne olursa olsun diyen duyarsızlığa karşıyız.

Ne demeli bunlara, Türk’ten yana olana, Türk’üm diyene, Türk “Baasçı”sı deyerek, Türk’ü bir sapık Araba eşitliyorlar.

Gelelim, ulus/toplum (millet) ile ulusculara…

Bu gün bir CHP’i yada solcu çıkıpta ben ulusumu çok seviyorum derse, bizim onlara, sizde kim oluyorsunuz demeye yetkimiz yoktur. Neden onlarda yurtsever, ulussever olamazlar?

Biz genç iken, bizi CHP’ye karşı kışkırtanlar, sonrada gidip CHP ile işbirliği etmediler mi?

Öyleyse bizim arkadaşlarımızı CHP’ye karşı neden savaşa soktular? Yada Nazım Hikmet çok idiyse, geçmişte bizi ona ona karşı neden kışkırttılar?

Yeter artık köstebek “şeriatçı” azınlıklar yeter vurdugunuz Türk’e. Yeter artık Türk adına asıp-kesmeniz. Yeter artık bizim soyumuzu sopumuzu, ülkümüzü karıştırdığınız.

ÇERKEZ OYUNU

Biz bu güne deyin MHP-ülkücüler içindeki G.Ç.Ö. (Gizli Çerkez Örgütü)nden anlattık.

Ancak Çerkezler’in gizli örgütlenmesi MHP-ülkücü kuruluşlar çizgisinde kalmıyor.

Bunun CHP-sol örgütler, AKP-dine dayalı örgütler, BBP, Ermeni örgütleri-PKK, sözde Türkçüler diye 1998’den sonra ortaya çıkan, emekli subaylara bağlı örgütlenme ayağıda var. Nerede bir sivil örgütlenme varsa, orada Çerkez köstebekler var demektir.

Bu günde konumuz AKP içinde Çerkezcilik olsun. Ancak AKP içindeki Çerkez gizli örgütünün tümünü bu yazıda ele almayacağız.

Çerkezler, Türkiye’de yapmak istediklerinin çoğunu Çerkez kadınları aracılığı ile yaparlardı, şimdilerde bu böyle. Şimdilerde AKP içindeki Çerkezler’de kendisi bir Çerkez üstelikte Çerkez Ethem’inde yakını olan Bülent Arınç’ın eşini kullanarak, Çerkez Ethemi AKP eliyle aklama düşüncesini ortaya koydular. Bu oyun uygulamaya konuldu. Çerkezler’in oyununu bu anda kendi çalışmalarını örnek göstererek ortaya koyacağız.

Oyunun gerçek kurgulayıcısı yıllarca bu ülkede adı-sanı duyulmuş orgeneralliğe deyin yükselebilmiş Çerkez laik-atatürkçü geçinen bir subayımızdır. 

Amaç: Çerkez derneği kulllanılarak Çerkez ethem aklanmalıdır. Çerkezcilik ondan sonra yeniden gerek devlet kurumlarında gerekse sivil kuruluşlarda etken olabilecektir. Çünkü Çerkez Ethem’in Yunan ordusuna katılarak, Türk ordusunu, Türk budununu arkasından vurması (ihanet) konusu Çerkezler’in genelde devlete iyi sızmalarını önleyen bir engeldir. Bunun düzeltilmesi gerekmektedir. Bunun içinde AKP içindeki Çerkezler, düyün dernek, eylence derken, kendisi Ermeni kökenli biri olan Bülent Arınç’ı buldular, şimdi bülent Arınç Çerkezler’i bu sıkıntıdan kurtarma işine girerek sözünü söyledi görelim neler söylemiş:

Bülent Arınç
Bülent Arınç

Bülent ArinçBülent Arınç

 

 

Bülent Arinç
Bülent Arınç

 

Bülent Arinç
Bülent Arınç
Bülent Arınç
Bülent Arınç

Alparslan Türkeş (Hüseyin Feyzullah)

MHP’de 1969’dan 2007’ye deyin KANLI OLAYLAR-1

En sonunda Dündar Taşer kaza süsü verilerek öldürüldü. Muzaffer Özdağ ise yaşamını öldürülme korkusu ile sürdürdü. Komando Mustafa Ok‘u öldüremediler, ancak oda ölene deyin, tuzaga düşmemek uğaşı verdi. Oda yüreginde acıları ile yaşamını yitirdi. Onun öldürülememeside bir kazanım sayılır. Hüseyin Feyzullah‘ın gücü ona yetmemişti…

AĞLA ÜLKÜDAŞ AĞLA!!!

 

Alparslan Türkeş
Alparslan Türkeş

Günün yorumu

Kobani:

PKK, ABD istediği için Milli Görüş ile yollarını ayırdı. PKK’lılar, yönlerini yeniden Pentagon’a çevirdiler.

 

Kobani’de Batılılar, ABD, PKK, PYD, birazda Peşmerge, Suriye yönetimi karşıtları yanyana, buna karşıda İŞİD, Erdoğan yönetimi yanyana duruyorlar.

 

Bu anda Batı’nın, ABD’nin bütün dayanakları ellerinde olan PKK ile diğer Kürt örgütleri beklenen başarıyı sağlayamadılar.

Bütün yayın organları İŞİD püskürtülecek diye pusuda bekliyorlar. Ancak bu ana deyin sonuç yok.

Ancak umutları bitmedi.

 

Buna bağlı olarak bütün Avrupa, bütün Batı elleri ile ABD kamuoyu İŞİD saldırısı beklemekten yorulmaya başladılar.

 

Bu arada İŞİD Türkiye arasındakı çıkar ilişkiside çok azaldı.

ABD İŞİD’in yağ (petrol) üreten kuyularını işlemez duruma getirerek, Türkiye’ye uyarıda bulundu.

Son günlerde Türkiye dışarda geçmişinde yaşamadığı yalnızlığı yaşamaya başladı.

İçeride çarklar eskisi gibi yürümemeye başladı. Bunu AKP’lilerde anlamaya başladılar.

Ancak, Erdoğan yönetiminin düşmesi için halktan çok umut beklemek doğru değildir.

Erdogan, gider, gidecekse, ancak onu getiren güçler götürebilirler.

 

Bunun içinde Erdoğan’ı getirenler, götürebilmek için oyunlarını kurmaya başladılar.

Anlamak gerek, CHP’nin yada MHP’nin iyi yada kötü yönetilmesi Türkiye’de AKP’ye karşı başarıyı getirmez.

 

CHP nereye?

CHP, ABD’deki gizli Papaz Fethullah Gülen’in dümen suyuna girmiş çıkamıyor.

CHP, müslümanlık yarışına girerek oy alayım derken, Atatürkçü oyları kaçırmaya başladı. Bundan öncede PKK’nın oylarını alayım derken oylarını MHP ye kaptırmıştı.

CHP’deki Atatürkçüler’in CHP’yi bırakıp gitmeleri AKP’nin işine yarayacaktır.

 

 

Ülkücüler:

Bu günlerde ülkücüler, yine iki ayrı telden çalıyorlar. Geçmişte sıradan bir kişi iken, üstelikte doğru bir dilekçe bile yazamayacak durumda olan kişiler, geçmişte orda burada ocak başkanı olmuşlar, ceplerinide doldurmuşlardı. Başta Çerkezler, Kürtler, Araplar ocakları bir tuzluk olarak kullanmışlardı. Çerkezler’in dışındaki azınlıklar, ancak Çerkezler’in onaylamaları ile tuzluklara gelebilmişlerdir.

 

Bunlar (gizli Çerkez örgütü), bu ülkü ocaklarını kurulduğundan günümüze deyin soyup soğana çevirmişlerdi. Utanmazlar, şimdide gece-gündüz, yerli-yersiz ülkücüleri eleştirip duruyorlar. Ancak, bu Türk toplumunu iliklerine deyin soyup soğana çeviren Recep tayyip Erdoğan’a, yada onun örgütüne karşı boyunları kıldan ince oluveriyor. Bu kendini bilmezler (gizli Çerkez örgütü) ülkücüleri 12 Eylül öncesinde olduğu gibi yollara döküp, eylemlere karıştırmak istemektedirler. Buda yine bir Çerkez oyunudur.

Nedir bu bizim ülküdaşların bu eski ülkücü geçinenlerden (gizli Çerkez örgütü) çektikleri?

Gerek MHP gerekse ülkücü dernekler bu (gizli Çerkez örgütü)nden ayıklanmış değildir. Onun için baş ağrıtmalarıda sürmektedir.

Ne imiş Devlet Bahçeli AKP’ye karşı gerekenleri yapmıyormuş.

Ne yapsın “tank”larla AKP yönetimini devirsin mi?

Yok kardaş, Amerikan “tankı”na binipte ABD Büyükelçiği’ne gidip para verin ben “ihtilal” yapacağım diyen kişi çoktan öldü (1997).

Sen artık ülkücülerin eski ülkücü olmadıklarını anla, gerisinide ülkücülere bırak, sende elindeki bir oyunu git istediğin bir kişiye ver.

 

MHP’lilerinde AKP’ye karşı, Fethullah Gülen örgütüne yakın durmaları, AKP’yi geriletmeyecektir. AKP bugün eritilebilir, ancak Fethullah Gülen örgütü dış güçlerin Türkiye’deki ayağıdır. Onları eritemezsiniz, onları ancak devlet güçleri eritebilir.

Milli Görüş’te CIA’nın kolu idi, ancak Pentagon şimdilik onları kızağa çekti, eski subayları kızağa çektiği gibi… Şimdi onlar elaltından birleşip, CIA’nın imamına (Fethullah Gülen) karşı “cihat”a giriştiler.

Gerisi gelecek…

ÇERKEZ-ERMENİ ÇATIŞMASI

Çerkezler ile Ermeniler’de aralarında bölündüler, kimisi Fethullah örgütünü, kimiside Erdoğan örgütünü desteklemeye başladılar.

Rasim Ozan Kütahyalı kim? ERMENİ Aydın Doğan kim? ÇERKEZ

Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı
Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı

Günümüzün ülkücüsü, iş bilmez, kılınç kuşanmaz, elinden de toplum için bir yararlı iş gelmez durumdadır. Acı ancak böyledir.

Ne basında, ne yayında, ne örgütlenmede, ne bilgi toplamada etken olamamaktadırlar. Bu böyle iken kalkıp, Devlet Bahçeli gitsin diyorlar. Diyelimki gitti. Sonra kim gelecek? Bunca Türk gençlerini önce komunistlerle çarpıştırıp, sonrada Nazım Hikmet’i Türkiye’nin yazarı sayanların oğulları mı, kızları mı göreve gelecek?

Bu arada şeriatçı ülkücülerinde sonu geldi. Çünkü İSİD “şeriat”ın tadını Türk ulusuna gösterdi.

Şimdi gelelelim konumuza,

konu: Çezkezler le-Ermeniler’in itişmeleri.

* Son yıllarda Çerkezler ile Ermeniler arasında bir içiçelik olduğu ortaya çıkmaktadır.

ABDİ İPEKÇİ İÇİN  ELİNİ KANA BULAMIŞTI...
ABDİ İPEKÇİ İÇİN
ELİNİ KANA
BULAMIŞTI…

Çerkez yakasında Aydın Doğan, Taha Akyol ile Namık Kemal Zeybek var. Fethullah Gülen örgütüne bağlı çalışıyorlar.

ÇERKEZCİ- ADINA MHP’ de görev almıştı. ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU ÇERKEZCİ
ÇERKEZCİ- 
ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU

Ermeni yakasında Rasim Ozan Kütahyalı var. Milli Görüş’ten yana, Erdoğan’a çalışıyor.

Milli Görüş’ün sözcülügünü yapan ERMENİ yurttaşımız            RASİM OZAN KÜTAHYALI
Milli Görüş’ün sözcülügünü yapan
ERMENİ yurttaşımız
RASİM OZAN
KÜTAHYALI

Aydın Doğan iki konuda yasaları çiğnemiş birisidir. 1. Milliyet Gaztesini satın alabilmek için, ülkücü Mehmet Ali Ağca’ya Abdi Ipekçi’yi vurdurmuştur.

  1. Gazetesinde bugünün yazar geçinen bölücüleri, ABD ajanlarını o yetiştirmiştir. Bu gün Türkiye’yi bölmeye çalışan yazar çizerlerin tümü çıraklığını Aydın Doğan’ın yayın organlarında geçirmişlerdir.

Sonuç olarak, aralarında bu konuşma geçiyor. Ermeni RASİM OZAN
KÜTAHYALI:

“25 Aralık kepazeliğinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı büyük komplo olduğunu çok iyi biliyorsun Aydın Bey. Fakat gazeten Hürriyet SABAH’a ve Erdoğan’a karşı takıntısından tüm ülkeyi ateşe atan tavrına devam ediyor. Sedat Ergin savcılığın 25 Aralık’ın bir darbe teşebbüsü olduğunu sarih biçimde açıkladığı raporu okusun ve itirazı varsa yazsın. Aynı şeyi Taha Akyol da yapabilir. 25 Aralık noktasında tablo çok net. Saçma sapan örgütler yaratılıp başına Erdoğan konmuş. Amaç Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı katakulli ile içeri tıkmak.”

ÇERKEZ Aydın Doğan:


“Bu Rasim’in karısı Nagehan Alçı’yı Milliyet’e aldık. Bunun anlamı ekmek yediği kaba sıçıyor Rasim Ozan Kütahyalı.”

Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı-Nahehan Alçı yarım Ermeni, yarım Çerkez
Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı-Nahehan Alçı yarım Ermeni, yarım Çerkez

Önemli bir gizzem var? Bunların içinde kimler CIA’ya çalışmaktadır?

Yakında onuda açıklayacağız.

ÇERKEZCİ-CIA’NIN ADINA MHP’ de görev almıştı. ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU
ÇERKEZCİ-ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU 

 

 

 

Namık Kemal Zeybek: (ÇERKEZ) Seriatın MHP'de yayılmasını sağlayanlardandır.
Namık Kemal Zeybek: (ÇERKEZ) Şeriatın MHP’de yayılmasını sağlayanlardandır.

Recep Tayyip Erdoğan ile AKP efsanesi çöktü. Bunların eliyle islamcılık denen efsanede bitti.

Recep Tayyip Erdoğan ile AKP efsanesi sona erdi.

 

Recep tayyip Erdoğan, 2002 yılından beri ABD ile AB’den aldığı destekle Türkiye’de 3 dönemdir yönetimde kalmayı başardı.

Recep tayyip Erdoğan’ın kendi deyimiyle o sıradan bir başbakan değil, BOB’un Ortadoğu eş başkanı idi.

Artık yel Batı’dan esiyordu. Erdoğan’da gürledikçe gürlüyordu.

Recep tayyip Erdogan ile çalışma arkadaşları bilgisiz görgüsüzde olsa, Batı ile ABD basınında ayrıca Türkiye’de başbakanın yönetimindeki yandaş basında şişirildikçe şişirildiler.

Cumhuriyet döneminin en büyük yolsuzlukları yapılsada, bütün Türk değerleri ayaklar altına alınsada arkasında Batı ile ABD yi bulmuş olan Erdoğan, önüne gelene kabadayılık yapıyor, devlet geleneklerinide yok sayabiliyordu.

Türkiye ilk kere yasa dışı yolllardan kazanılan PKK akçalarına yataklık yapıyor, İran lada yasadışı akça ilişkilerini sağlamıştı. Araplar’ın bir kısmıda Atatük karşıtı Erdoğan yönetimine destek veriyordu.

Bütün bunlar, beceriksiz Erdoğan yönetiminde akça sıkıntısını önleyince, Erdoğan’da artık başbakanlıkla yetinmeyip, derebeyliğini açıklamıştı.

Erdoğan Milli Görüş, bölücü Ermeni, Kurt ile Çerkezler’den büyük destek görmekte idi. AKP artık yalnızca din nedeni ile değil, çıkar nedeni ilede destek alıyordu.

Erdoğan, Türk islam ülkücülerinin bir kısmındanda destek alabilmişti.

Derken, ABD ile Avrupa, Erdoğan’dan artık çekilmesini yerini bir başkasına, özellikle Gül’e bırakmasını istediler.

Erdoğan, olmaz deyince Avrupa ile ABD ile yollarını ayırdı.

Ayrıca Erdoğan, ABD ile Avrupa’yı basında eleştirmeye başladı.

ABD, AB artık Erdoğan’a bir uyarı vermek istediler.

Çok geçmedi, önce bir Karakol’dan bir bölücü Türk bayrağını indirdi.

Bu Erdoğan’ın görünümünü bozdu. Gücünün yetersiz olduğu anlamı çıkarıldı. Ordununda kendi görevini yapamadığı yorumarı yapıldı.

Çok geçmedi, kendisini Ortadoğu’nun BOB eş başkanı olarak gören Türkiye’nin Musul’daki Türk Konsolosluğu’ndaki görevliler, korumalar, özel korumalar, Erdoğan çizgisindeki müslümanlarca (iŞİD) baskın yapılarak, esir edilmişlerdi.

Murat Yetkin’in dedigi üzere:

Topraklarını Esad karşıtı İslamcı örgütlere açtı, muhaliflerin İstanbul’da toplanmalarına önayak oldu, mülteci kamplarında onlara askeri eğitim, silah, mühimmat verdi. Suriye’ye savaşmaya giden militanların Türkiye sınırlarından geçişine göz yumdu. Yaralananlar için hastaneler kurdu.
TIR’larla silah nakletti. Bu TIR’ları çeviren polisleri, savcıları “vatana ihanet”le itham etti.”

ERDOĞAN’IN MÜCAHİTLERİ: Musul’da bulunan Türk Konsoloslugu’nu basan müslümanlar.

Resim

Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber diye bağırarak, Türk bölgelerini elllerine geçirirlerken,

Erdoğan, görev arkadaşları dua etmekten başka bir çözüm bulamadılar.

Kendilerini, yurtdışında sözü geçer olarak tanıtan bu müslüman bakanlar derin bir sessizlige büründüler, küçük dillerini yuttular.

Kısacası, Erdoğan’ı yönetime getirenler Erdoğan’ı bir güzel uyarıyorlar. Dur bakalım ey Erdoğan Başbakanlığa seni biz getirdik. Ortadoğu’ya seni biz eş başkan yapmştık. Bizi yok sayarsan bu gün Musul’da Konsolosluk’un basılır, yarında Türkiye’nin Doğusu’nda valiliklerin basılabilir. Dur diyorlar…

Burası böyle, ancak kendisini müslüman görenlerden de bu Konsolosluğu basan müslümanlara karşı bir etken tepki gelmedi.

Resim

Bugün öyle bir durumla karşı karşıyadır Türkiye, dışarıda bir tek el (ülke) ile iyi ilişkimiz kalmadı.

Türkiye’nin saygınlığı yok edildi. Zengin, saygısız müslüman bir kesim türedi, bunlar bir türlü Türkler’i içlerine sindiremiyorlar.

Böyle oluncada Erdoğan’ın yanında yeninde dolaşanlar çogunlukta Ermeni, Kürt, Çerkez yada Rumlar’dan oluşmaktadır. Bunun anlamıda Erdoğan’ı satan satana.

 

Erdoğan önce kendisi Türkler’i sattı, şimdi onun kendisinide yanıbaşında bulundurduğu Türk olmayanlar, Recep Tayyip Erdoğan’ı satarak, onu tökezletiyorlar.

 

 

Mit Nereye, Türk ulusu nereye?

Resim

MİT, türkçü, turancı, ülkücü kuruluşları kendi gözetiminde bulundurmaktadır. Yukarıda yürüyen iki mitçi görülmektedir.

Mit, bu gün Türkiye’de bir tartışma konusu oldu. Bunun nedeni MİT yasasında bir değişiklik yapılmasıdır.

İşin gerçeği, MİT yasası değişmeliydi, ancak bu günkü başçalan Erdoğan’ı koruyacak biçimde olmamalıydı.

Gelelim konunun özüne, Türkiye’de MİT içinde çalışanlar, neden Türk yurdunun çıkarlarını korumadıar, koruyamadılar, korumakta istemediler?

Bunu bir yere yazın, sonrada bu Türkiye’de son yılllarda Türkler’den çok Türkçülük yapanların öve öve bitiremedikleri Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanları ile önemli görevlere gelmiş olan subaylara gelince bunlarında çoğunun Türklük diye bir sorunları yoktu.

Yılda bir kere “Türk Ordusu’nun Türk ırkıyla bir ilgisi yoktur. Biz Atatürk milliyetçiyiz.” diye bildiri yayınlarlardı. Burada anlatılmak istenenin gerçek Atatürk’ün düşüncesi ile ilgisi yoktu.

Türk halkı, ordusunu çok kutlu görsede, ordu halktan kopuk olduğu gibi, Türkiye’nin ana etken gücü olan Türkler’i yok saymıştır. Mit’te bu görüş ondanda çok yaygındı.

MİT, Türkiye’de azınlıkların bütün kurum ile kuruluşların başına yada önemli yerlerine gelmelerini sağlamıştır.

Gözünüzü açıp bir bakın, bir tek önemli kurumun başında, önemli bir yerde bir Türk yer almış mıdır?

 

Bu Türkiye’nin Türkler, ile Türklük açısından altını üstüne getiren, Türkler’e kara günleri yaşatan, bütün derneklere  yurt içinde de yurt dışındada Ermeni kökenlileri yerleştiren kurum, MİT’tir.

Mit’in Türk karşıtlığının temelinde yatan gercekte MİT’te üst düzeyde göreve gelenlerin çoğunluğunun Türk olmadığı gibi Türk karşıtları idiler. Bunun yanısıra  bir kısmıda Türk kökenli olmayan kadınlarla evlidirler.

Mit’in giderlerini, çalışanların aylıklarını uzun yıllar boyunca ABD’nin karşıladığını göz önüne alırsak, MİT’in Türk ulusuna çalışamayacagınıda görmüş oluruz.

Ya bugünkü MİT, ne durumda derseniz, yinede Türklükten yana değildir.

Ülkücüleri bağlayan bununla ilintili bir gercek var; Turan, Türklük, Türkçülükle ilgili bütün kuruluşlar MİT’in gözetiminde bulunmaktadır. Üstelikte çoğunun yönetiminde gizli Ermeniler oturtulmuştur.

Arkası gelecek…

ISTANBUL ÜLKÜ OCAĞI, YAHUDİ, HIRISTİYAN İŞBİRLİĞİ GERÇEKLEŞTİ

Kutlu Doğum Haftası neyin nesidir?

“Paskalya”

Resim

 

Bu konuyu iyi anlatabilmek için devletin gizli belgeleri ile bilgilerini ortaya yaymak gerektiğinden, konuyu açmaya gönlüm olumlu bakmadı, ancak bu son günlerde başta Istanbul Ülkü ocakları ile bazı diğer ocakların bu kutlamalara katılmaları karşısında susamadım.

 

Sözü uzatmadan, olayı açıklayayım.

Türkiye’de böyle (Kutlu Doğum Haftası) diye bir gelenek yoktu. Üstelik böylesi bir kutlamanın günlerinin Hz. Peygamber Muhammed Mustafa ile bir ilişkisi yoktur.

Açıkcası Hz. Muhammed’in doğumu (17 Haziran) iken, Paskalya (İsa’nın dirildiği gün (15. Nisan)la başlamaktadır 7 gün sürmektedir.

 

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) doğum günü kesin olarak bilinmemektedir. İslam alimlerinin ekseriyetinin katılımı ile 571 yılında Rebiü’l-evvel ayının 12. gecesi (17 Haziran 569) doğduğu doğru veya doğruya en yakın tarih olarak kabul edildi. Kuran’da Kadir Gecesi dışında vurgulanan bir gece yoktur.

 

Öyleyse bu gönlünü Pensilvanya’ya kaptırmış olan ülkücüler kimin kutlu doğum haftasını kutlamaktadırlar?

 

Ahmet Yiğit Yıldırım, Hıristiyan ile Yahudiler'in paskalya baramlarını kutladı.
Ahmet Yiğit Yıldırım, Hıristiyan ile Yahudiler’in paskalya baramlarını kutladı.

Diğer gelişmemiş il ile ilçelerdeki ülkücülerin kutlamalarını bir yana koyun, ya koskoca Istanbul Ülkü Ocakları’nda inandıkları Peygamber’in Doğum gününü bilen yok mu?

 

Ahmet Yigit Yıldırım'ın maskesi düşürüldü.
Ahmet Yigit Yıldırım’ın maskesi düşürüldü.

Ben şimdi oturup düşünüyorum. Bu ocakların yöneticileri bunca bilgisiz, görgüsüz kişiler mi? Yoksa onları bu işe itekleyen, ablaları abileri mi var?

 

Ben olayı çırılçıblak biçimde ortaya koyayım. MIT’in elindeki belgeye göre, bu hırıstiyan kutlama günlerinin Din-Ayet’e geçmesi böyle olmuş:

 

15 Nisan’dan başlamak üzere Hıristiyanlar, Hz İsa’yı anıyorlardı Özellikle Avrupa’da bulunan Din Ayet İşleri’nin yöneticileri ile Fethullah Gülen örgütü ilk olarak bu kutlamaları başlattılar. Onlar başlatırken bu günlerin Hz. İsa için önemli olduğunu biliyorlardı. Hz. Muhammed’inde doğum dönemi ile uyuşmuyordu. Ancak buna onay veren kişiler, Türkiye’de doğup büyüselerde, günde beş kere namazlarını kılsalarda, gönülleri Hz. İsa’yı, Hz. Muhammed adı altında anmayı, andırmayı istiyordu.

Şimdi sıkı durun. neden?

Çünkü bu olaya onay veren ilk kişiler, Fethullah Gülen gibi Erzurumlular’dı, birisi o günlerde Hollanda’da Din Ayet’in başında, ötekide bir caminin başında idi. Üstelik Din Ayet’te yönetici idi.

Onlar geldikleri köyde kendi cevrelerinde gevur Hamdi ile Gevur Hasan diye anılırlardı. Çünkü onlar, Müslüman Anadolu yurttaşlarının evlerinde büyütülmüş birer Ermeni yurttaşlardı.

Hollanda’nın karanlık güçleri, CIA’nın yönlendirmesi ile bunlara böyle bir ortak kutlamayı önerdiler. Bunun içinde yeterli ölçüde parada verilecekti. Bu yetkililer Fethullah Gülen Hocaefendi’den fetva alarak bu işi yapmayı benimsediler.

İlk kutlamada Hollanda’nın en büyük bir sipor alanında yapıldı. Bütün dünyadan önemli kişiler çağrıldı. Yedirildi içirildi. O günde bazı önemli hiristiyanlarda bu kutlamaya katılmışlardı.

O gün bu gün Hristiyan desteginde bu iş sürüp gitmişti. Sonrakı yıllarda AKP ile birlikte yaygınlaştırıldı.

İyide ülkücü geçinenler bu işin neresindeler?

Onlarda müslüman ocaklarına dağıtılmış Ermeniler mi? Yoksa işbirlikçiler mi?

 

Bu yazıya katkısı olacağını düşünerek iki ayrı yazıyı ekleyerek sizlere sunuyoruz.

 

ISTANBUL ÜLKÜ OCAKLARINA SIZMIŞ OLAN FETHULLAH GÜLNCİLER
ISTANBUL ÜLKÜ OCAKLARINA SIZMIŞ OLAN FETHULLAH GÜLNCİLER

 

 

Kutlu Doğum, Paskalya bayramını kutlayanlar..
Kutlu Doğum, Paskalya bayramını kutlayanlar..

Türkçülükle ilgili bilgilere ilgi duyuyor musuz? Bakın KÖSTEBEK TÜRKÇÜLER

 

BİRİNCİ EK YAZI: ALINTI

 

Paskalya buluşması

21 Nisan 2014 Pazartesi 00:05 | DHA

İSA Peygamber’in diriliş günü olarak kutlanan Paskalya için, başta Yunanistan olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinden Ortodokslar İstanbul’da kiliselerde biraraya geldi

İsa Peygamber’in çarmıha gerilişi ve dirilişini anlatan Paskalya Bayramı nedeniyle Türkiye’nin çeşitli illerinde ayinler düzenlendi. İstanbul Fener Rum Patrikhanesi bahçesinde bulunan Aya Yorgi Klisesi’nde gerçekleştirilen ayin saat 10.00 sıralarında başladı. Ayin için gelenler önce kilise girişinde bulunan alanda mum yakıp dua etti. Fener Rum Patriği Bartholomeos’un yönetimindeki törende dualar edildi ve ilahiler okundu. Paskalya Bayramı, Hatay’da Ortodoks Kilisesi’nde düzenlenen ayinle kutlandı.  Antakya Ortodoks Kilisesi Vakfı Başkanı Fadi Hurigil şunları söyledi: “Paskalya Bayramı’nın anlamı şudur, İsa Mesih çarmıha gerildikten sonra 3’üncü günkü dirilişidir. Yaklaşık 7 haftalık oruç süreci var. Bugün orucumuzu yumurtayla açarız. Yumurtanın anlamı yeni hayattır. Nasıl ki inanışımıza göre İsa Mesih mezardan kalktı ve dirildi, biz de her yumurta tokuşturduğu-muzda o mezar kapısının bir daha açıldığını ve dirilişi anımsıyoruz.” Bayram, Diyarbakır’daki Surp Giragos Ermeni Kilisesi ve Meryem Ana Kadim Kilisesi’nde kutlandı. Kutlamalara Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Fırat Anlı da katıldı.

Fener Rum Patrikhanesi’ndeki Aya Yorgi Kilisesi’nde düzenlenen ayine  birçok Avrupa ülkesinden İstanbul’a gelen Hıristiyanlar da katıldı.

 

İKİNCİ EK YAZI: ALINTI

KUTLU DOGUMMU,VATIKAN ENTRIKASIMI????OKUYUN

MUSEVİLERİN HAMURSUZ BAYRAMI, MUHAMMEDİLERİN KUTLU DOĞUM HAFTASI ETKİNLİKLERİ, İSEVİLERİN DİRİLİŞ GÜNÜ BAYRAMI

Kutlu doğum haftası etkinlikleri sosyo-kültürel ve siyasi açılardan bir bütün olarak incelendiğinde büyük resim ancak görülebilir. Kutlu doğum haftası kutlamalarına, Musevilerin (Yahudilerin her Musevi Yahudi değildir.) Hamursuz bayramı ile İsevilerin (Hristiyanların) Diriliş günü bayramıyla aynı günlere denk getirilmesi gayretine farklı bir bakış açısı getirerek dikkat çekmek isteğindeyim.

 

 

 

 

Kutlu doğum haftası kutlamaları, Nur cemaatinin teklifi üzerine 1989 yılında Diyanet Vakfı tarafından başlatıldı. Diyanet İşleri Başkanlığınca da desteklenen kutlamalar, 1989 yılında her yıl hicri takvime göre hesaplanan Mevlit Kandilinin akabinde yalnızca 1 gün olarak kutlandı. 1994 yılından itibaren, miladi takvime sabitlenen kutlamalar 15 Nisan’dan itibaren 7 gün süresince devam ettirildi. AKP iktidarı ise yayınladığı genelgeler ile kutlamalar için ülke çapında geniş çaplı etkinlikler düzenlenmesini ve devlet kurumlarının düzenlenen etkinliklere katılımını zorunlu hale getirdi.

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. İslam alimlerinin ekseriyetinin katılımı ile 571 yılında Rebiü’l-evvel ayının 12. gecesi (17 Haziran 569) doğduğu doğru veya doğruya en yakın tarih olarak kabul edildi. Kuran’da Kadir Gecesi dışında vurgulanan bir gece yoktur. Osmanlı İmparatoru Sultan II. Selim, İslam Halifesi sıfatıyla, Peygamberimizin doğduğu kutlu gece hürmetine Mevlit Kandili uygulamasını başlatmıştır. Kandil kutlamaları Osmanlı Sultanları tarafından başlatılan gelenekselleşmiş uygulamalardır. Mevlit kandili her yıl hicri takvime göre hesaplanan gün ve gecede kutlanmaya devam etmektedir.

Görülüyor ki Kutlu Doğum Haftası kutlamalarının tarihi olan 15 Nisan Peygamberimizin doğum tarihi ile örtüşmemektedir.

Yahudilerin en önemli bayramlarından olan Hamursuz Bayramı, Gregoryen takviminin Mart ya da Nisanına denk gelen, 14 Nisan akşamından başlatılıp 15 Nisan gününden itibaren 7 gün boyunca kutlanır. İsrail’de bayram süresince resmi tatil ilan edilir.

Hamursuz bayramının anlamı; Allah’ın, Yahudileri Mısırda görülen onuncu musibetten koruyarak köleliklerinden kurtulmalarını ve göçlerini sağladığı gündür. Bu güne Hamursuz günü denir Museviler Hamursuz Bayramını nesiller boyunca, devam ettirmeleri gerektiğine inanırlar. Bayram süresince temsili olarak Mısır’dan kaçarken aceleyle pişirdikleri mayasız ekmekten yerler.

Diriliş Bayramı (Paskalya), İsevilerin en büyük bayramı olarak kabul edilir ve tüm Hristiyanlar tarafından kutlanır. Diriliş Günü her yıl değişmekle birlikte genellikle, Nisan ayının ikinci pazarı olarak kabul edilir. 325 yılındaki İznik Konsülü kararında dolunayın görülmesinden sonraki ilk pazar günü olarak belirtilmiştir. Diriliş günü (Paskalya) bayramının kutlanması konusunda belirli bir gün olmamasına rağmen her yılın Mart ayı sonundan Nisan ayının sonuna kadar olan dönemi kapsar. Doğu ve Batı kiliseleri arasında Diriliş günü hakkında farklılıklar mevcuttur. Anadolu’daki Hristiyanlar İsa Peygamberin çarmıha gerildiği günü 14 Nisan , Diriliş gününü’de 16 Nisan olarak kabul ederler. Batı Kiliselerinde Yahudi 14 Nisan’ından sonraki ilk Pazar günü Diriliş Günü olarak kabul edilir. Ortodoks Kiliseleri Jülyen Takvimi’ni esas alırlar ve Nisan ayı içerisinde Protestan ve Katolik kiliselerinden sonra kutlarlar. Doğu ve batı kiliselerinde Diriliş gününün Musevilerin Hamursuz Bayramı ile aynı güne denk gelmemesine özellikle dikkat edilir.

Diriliş Günü bayramının anlamı, İseviler Hz İsa Peygamberin çarmıha gerilişinin 3 üncü günü yeniden dirildiğine inanırlar. Ve o günü “Diriliş Günü” olarak adlandırır, bayram olarak kutlarlar.

Dikkatinizi çektiği üzere Musevilerin Hamursuz Bayramı 14 Nisan, Muhammedilerin Kutlu Doğum Haftası 15 Nisan, İsevilerin Diriliş günü 16 Nisan. Peygamberimizin doğumu şerefine asırlardır yad edilen Mevlit Kandili, Kutlu doğum haftası adı altında Türk ve Müslüman Dünyasına sunulamayacak, unutturulamayacaktır. Küresel boyuttaki projeye devletin sınırsız kaynakları kullanılarak hizmet edilmek istense de sonuç hüsrandır. Kısa süre içerisinde yitip gitmeye mahkumdur.

Peygamber efendimiz, Müslümanların namaz vaktinin geldiğini duyurmak için yapılan çağrının nasıl olması hakkındaki sahabe önerilerine; çan çalmak ” İsevilerin (Hristiyanların) adetidir”, boru çalmak ” Musevilerin (Yahudilerin) adetidir”, ateş yakmak ” Mecusilerin (Zerdüştlerin) adetidir. Olmaz.” diyerek karşı çıkmıştır. Yüce Allah: “…Sizden kim onları dost edinirse, oda onlardandır…” (Maide: 5/51) Rasulullah (s.a.v.) :”Kim kendini bir kavme benzetirse, o da onlardandır.” buyurmuşlar.

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİNİN ILIMLI İSLAM PRATİĞİNİN TÜRKİYE İZDÜŞÜMÜ

Gelelim konunun siyasi bakış acısıyla incelenmesine. Bilindiği üzere Yeşil Kuşak projesi Zbigniev Brzezinski (siyaset bilimci, stratejist, ABD eski başkanı Carter’ın yardımcısı) tarafından, 1977’de Sovyetlerin ilerleyişini durdurmak ve körfez ülkeleri dahil enerji hattındaki etkisini azaltmak amacıyla ortaya atılmıştır. Komünizme karşı İslam kalkan olarak kullanılmıştır. Usame Bin Ladin’de projenin maşasıdır.

 

Soğuk savaş döneminin sona ermesiyle Francis Fukuyama ( ABD’li siyaset bilimcisi ve iktisatçı) ABD’nin yeni stratejisi Ilımlı İslam projesini ortaya koymuştur.”İslam reform geçirmeli, liberalleşmeli” diyerek yola çıkan Fukuyama; Tarihin Sonu kitabında Yeşil Kuşak projesinin radikal İslam’ı yerini “ılımlı İslam” ı öneriyordu. Soğuk Savaş döneminde, komünizme karşı batının kalkanı rolünü üstlenen Türkiye, sonrasında “Ilımlı İslamcı-laik ülke” etiketi altında “model ülke” olarak Türk ve İslam coğrafyasına sunulmuştur.

“ABD, küresel egemenliğini süresiz kılmak amacıyla Büyük Ortadoğu coğrafyasına hâkim olma ve kendisine rakip olabilecek güçleri engelleme stratejisi izlemektedir. Türkiye’ye “model” adı altında çeşitli roller veren ABD–Türkiye ilişkileri “stratejik müttefik” etiketi altında, ABD’nin stratejileri doğrultusunda sürmektedir.”

Graham Fuller (Amerikan Rand Cooperation isimli düşünce kuruluşunun Rusya ve Orta Doğu çalışmaları ile ünlü daimi politik danışmanı, CIA eski yardımcı başkanı, diplomat): ” Amerikan dış politikasının liberal bir İslami reformu teşvik etmek olduğunu, Türkiye’nin model ülke olabileceğini, Nur cemaatinin özellikle de Fethullah Gülen hareketinin desteklenmesi gerektiğini belirterek ” Türkiye sadece kendisi için değil, çağdaş İslam dünyası için de çok önemli olan iki dinamik İslami hareket üretmiştir; Bunlardan ilki siyasi alanda AK Parti, öteki ise çok daha büyük ve apolitik bir toplumsal hareket olarak Gülen Hareketi’dir.” demektedir. Fethullah Gülen’in ve AKP’nin BOP’un kapsama alanında etkili olabilecek liberal bir İslamcı hareket ve parti olduğunu ifade etmektedir.

RAND tarafından Bush yönetimine sunulan raporda İslam coğrafyasının nasıl denetim altına alınacağına ilişkin önerilerde Fethullah Gülen, Ilımlı İslam’ın en önde gelen liderlerinden biri olarak gösteriliyordu. Raporda Ilımlı İslamcıların en büyük eksikliklerinden birinin “ekonomik güç” olduğu vurgulanıyordu. Türkiye’deki iktidarın da desteklenmesi özellikle tavsiye ediliyordu.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKELERİ KAN AĞLIYOR

Soğuk savaş dönemi sonrasından bu güne batı bloku ile doğu bloku arasında ciddi hiç bir çatışma yaşanmamıştır. Ki bu süre zarfında Balkanlar’da, özellikle de Yugoslavya’da kanlı etnik çatışmalar yaşanmıştır. Nihayetinde ABD bu coğrafya’ya üsleriyle birlikte kalıcı olarak yerleşmiştir. Karşılığında Rusya’da Gürcistan’a, Kırım’a ellerini kollarını sallaya sallaya tek kurşun atmadan gelip yerleşmiştir. Halen Batı blokundan (ABD ve AB) ciddi hiç bir muhalefet ve yaptırım uygulanmamaktadır. Rusya Ukrayna’nın doğu ve güney doğu bölgelerini topraklarına katma yolunda icraatlarını sürdürmektedir.

İç karışıklıklar ve çatışmalar batı ve doğu bloku dışında kalan Üçüncü Dünya Ülkelerinde yaşanmaktadır. Karadeniz’in kuzeyi Ukrayna ve Kırım, Kafkaslar, Orta Doğu üçüncü dünya ülkeleri olarak sınıflandırılmaktadır. Tüm bu savaşlara ve ülkelerin sınırlarının değiştirilmesine rağmen Atlantik ittifakı ile Rusya arasında ciddi hiçbir çatışma görülmemektedir. Ortak paylaşım sahası olarak gördükleri Üçüncü Dünya ülkelerindeki menfaatlerini azamiye çıkarma dışında uzlaştıkları kanaati oluşmaktadır.

Kafkaslar, Ukrayna ve Kırım Neo-Kafkas Seddi Projesi olarak “Büyük Ermenistan” ve “Büyük Kürdistan”ı gerçekleştirmek amaçlı ABD’nin BOP projesinde “istikrarsız bölge” olarak nitelendirilmektedir. ” Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’da BOP projesinin eş başkanı olduğunu defaatle söylemiştir. Görüleceği üzere Türkiye tam bir küresel tehdit ve kuşatma altında. Kafkas Seddi Politikası, İngiltere başta olmak üzere İtilaf devletlerinin; Kafkaslar, Karadeniz’in kuzeyi Ukrayna ve Kırım, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ı da kapsayan enerji hattının kontrolü projesidir. Bugün Türk-Sovyet ilişkileri açısından Boğazlar ve Montrö özel önem arz etmektedir.

Fethullah Gülen’in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından gerçekleştirilen Abant Platformu toplantılarında; “.. insanların demokrasi, insan hakları ve özgürlükler gibi ortak değerler etrafında diyalog ve uzlaşma geliştirmesi önemli bir zemin oluşturabilir. İslam ülkelerinde demokratikleşme gereklidir. Türkiye gibi İslam ülkeleri bu demokratikleşmeye geçmelidir… ” şeklinde kararlar almışlardır.

Dinler Arası Diyalog, Kutlu Doğum Haftası ve Abant Platformu gibi faaliyetler, Ilımlı İslam projesinin Fethullah Gülen ve cemaati eliyle yürüttüğü pratiklerdendir.

Sevginaz HAMEVİOĞLU, 
Kırım Türkleri Derneği Eski Genel Başkan Yardımcısı

http://www.fikirdebirlik.org/yazi.asp?yazi=201401011

 

 

 

 

 

ERMENİ – MÜSLÜMAN İŞBİRLİĞİ

HIRISTİYAN+MÜSLÜMAN+YAHUDİ İŞBİRLİĞİNİN ADI: FETHULLAHGÜLEN YAPILANMASI

 

 

Resim

Resim

 

 

Resim

Resim

 

 

 

 

Resim

 

 

 

Resim

 

 

 

Resim

 

Resim

 

 

 

Muhsin Yazıcıoğlu’nu anlayabilenlerden misiniz?

Muhsin Yazıcıoğlu’nu anlayabilenlerden misiniz?

Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili bilinmeyenler, yavaş, yavaş ortalığa yayılmaya başladı. Yayıldıkçada bir yolda yürüyen YEŞİLKUŞAK ORDUSU ÜYELERİNİN birbirlerine attıkları kazıklar ortaya çıkmaya başladı.

Artık Muhsin Yazıcıoğlu’nu kimlerin öldürdüğünü sağır sultan da biliyor.

Bilene deyin orda burada ağzını bozup, öç alacağını söyleyen sözde derviş, sözde akıncı kişilerin tümüde susup kaldılar.

Burada uzun uzadıya işin derinliklerine dalmayacağım.

Muhsin Yazıcıoğlu, müslüman AKP yönetimini  övüyordu. Ona verilen görevde buydu.
Muhsin Yazıcıoğlu, müslüman AKP yönetimini övüyordu. Ona verilen görevde buydu.

Bu an belirtmek istediğim bir gerçek var, oda Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldürülmesinden kısa bir süre öncesine deyin, Roma’nın başımıza diktiği Sayın Abdullah Gül, ABD’nin başımıza diktiği Recep Tayyip Erdoğan, yine eskiden MİT’e sonradan da CIA’ya geçmiş olan FethullahGülen ile arası çoooook iyiydi.

Adı geçen bu kişilerle beklemesiz, doğrudan görüşebilen birisi idi. Recep Tayyip Edoğan ona “Muhsin kardeşim” derdi.

Bu kesimler (R.T.Erdoğan, Fethullah Gülen, Veli Küçük) Muhsin Yazıcıoğlu’nu tepe tepe kullandılar. Ancak ne olduysa oldu, ölmeden çok az bir süre önce Recep Tayyip Erdoğan la arası açıldı. Çok gecikmedi, yediği kazığın acısı ile aldı Nizami alemcileri karşısına, yumdu gözünü Recep Tayyip Erdoğan yönetimine verdi veriştirdi.

Muhsin Yazıcıoğlu,  o günlerde gizli kalması gerekenleride azıcık, sözde Allah Yolu’nun yolcusu olan arkadaşlarına anlatmıştı. Bedelinide Recep Tayyip Erdoğan ona ağır ödetti.

Recep Tayyip Erdoğan: “Sen misin beni eleştiren ey iyilik bilmez, seni yurt dışında örgütleyen biziz, yeter artık, susss” dedi.

Sonrasını “Kürt olmakla övünen eşi anlatıyor: “Muhsin Yazıcıoğlu AKP’ye Yeşil Kuşak Müslümanları’na çok iyilikler etti, Recep Tayyip Erdoğan (iktidar) bunun karşılığında ona iyilik etmedi”.

Bunuda Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi dedi.

Resim

Geçen 5 yıllık süreçte dertlerini anlatamadıklarını, hiç kimsenin kendilerini anlamak istemediği belirten Yazıcıoğlu şöyle konuştu: “Buradan Türkiye’yi yönetenlere sesleniyorum; Sizler canınız istediği zaman her şeyi nasıl yaptığınızı gözümüze soka soka gösterdiniz. Görüyoruz ki, 17 Aralık’tan sonra sizlerin canı acıdığı zaman neler yapıyormuşsunuz, nelere kadirmişsiniz. Ama 5 yıllık süreçte 12 çocuk var, onların gözyaşlarını, bizlerin dertlerini bir nebze olsun telafi etme yoluna gitmediniz. Sayın Bülent Arınç 17 Aralık’ta aynen şöyle bir cümle kurdu ve televizyonun başında izlediğimde yüreğim acıdı. Şunu söylüyordu; ‘Yasaları çiğneyen, yasalara aykırı hareket edenlerle ilgili gereken yapılacaktır.’ Peki ben de buradan söylüyorum. Bizim 5 yıl önceki yasaları çiğneyen sayın ulaştırma bakanıyla ilgili, sizin bürokratlarınızla ilgili ne yaptınız? Çok kızgınım, çok üzgünüm, aynı zamanda bir din kardeşi olarak gördüğüm insanlara son derece kırgınım. Sizin canınız acıdığı zaman yasaları çiğneyenlere nasıl muamele ediyorsanız, bize gelince yasaları çiğneyenlere neden aynı muameleyi reva görmediniz? İlla sizin canınızın acıması mı gerekiyor? Vatandaşın canı acıdığı zaman nerdesiniz? – Muhsin Yazıcıoğlu size gerçek manada kardeşlik yapmıştır. Ama siz Muhis Yazıcıoğlu’na kardeşlik yapmadınız, yapmamaya da devam ediyorsunuz.”

Bu son sözleri iyi irdelediğinizde ‘İSLAM KARDEŞLİĞİ ADINA MUHSİN’İ KULLANDIKLARI açıkça söylenmiştir.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi bundan açık konuşamaz, ancak eşinin “Allah rıza”sı için MIT’ce kullanıldığını söylemesini beklememek gerekir.

Muhsin Yazıcıoğlu’nu büyütmeye gerek yok. Onun arkasından gidenlerede önem vermek gerekmez, onları örgütleyen, düzene sokan, MIT idi, onları “Ya Allah Bismillah, Allahuekber” diye AKINCI, DERVİŞ yapanda MIT idi. Sonunda yeri geldi, fetva alındı, gereğide yapıldı.

Burada onun ÇERKEZ olmuş olması, eşinin ERMENİ-KÜRT olması önemli değil, önemli olan çevirdikleri dolaplardı.

Muhsin ne geçmişte nede son döneminde bir kerecik bile olsa oyunkuran olmamıştı. O yaşamında oyun kuranlara dayanak olmaktan öte gidemedi.

O kendisini sürekli bir kurnaz tilki sanarak yaşadı. Ülkücülük yıllarından tanıdığı bazı güvenlikçilerin ona verdiği bilgilerle, ABD güdümlü yönetimden yararlanmak isteyince, islama uyumlu biçimde “fetva” çıkarılarak, yaşamına son verildi.

Muhsin, sürekli olarak kendisini yasalardan üstün görürdü. Çünkü Onun elinde istediği gibi kullanabileceği ‘Ya allah bismillah, Allahuekber” diyen “mücahitleri” vardı.

Kimki “şeriat”a ters düşerse onun yaşadığı bölgedeki BBP sine bağlı Nizam-i Alemci ‘mücahit”ler, baskı yapıyor, yada başına sıkıyorlardı.

Muhsin Yazıcıoğlu’de tepede oturmuş kardeşlikten söz ediyordu.

Yine ilginç bir durum, Muhsin Yazıcıoğlu öyle böyle seçim döneminde al-ver yaparak kendisini yıllardır eleştirdiği talancı partilerden birinden seçtirebiliyordu. Bunun içinde kendi arkadaşlarını ise birer dayanak olarak kullanıyordu.

Muhsin Yazıcıoğlu, MIT’e “ALPERENLER’in kapısını açmasının karşılığında torbalarında akçalar ile belgeler biriktiriyordu. Yoluda Alllah yolu idi.

Acı ancak, 7-8 yıl bu ülkede Türk karşıtlığı yapan Recep Tayyip Erdoğan yönetimine arka çıkan Muhsin Yazıcıoğlu, nedense ölmeden önce, Recep Tayyip Erdoğan’ın vurguncu olduğunu ileri sürdü.

Nerede bir islamcı eylem varsa altından Muhsin Yazıcıoğlu’nun sözde Nizam-i Alemcileri çıkıyodu, sonrada Muhsin Yazıcıoğlu ortalığa çıkıp yüzü kızarmadan, ben duymadım ben bilmiyorum diyebiliyordu.

Muhsin Yazıcıoğlu, çok yönlü çalışan bir yeşil kuşak değirmencisi idi. Muhsin Yazıcıoğlu eğer doğru dürüst birisi olsa idi:

– Yıllarca derneklerindeki çok gençlerin, Veli Küçük’e bağlı olduklarını biliyorsada, neden göz yumuyordu?

-Yurt içinde, yurt dışında CIA ile işbirliği etmekte olan Fethullah Gülen örgütüne neden arka çıkmakta idi?

Yurt içindede, yurt dışındada bir sürü camisinide derneğinide MİT kuruverirken, bunun bir karşılığının olacağını neden bilemedi?

Bende bundan öteye, bazı bilgileri ortaya dökemem, şimdilik bunları yazabiliyorum.

İlgili bir bağlantı:

Muhsin Yazıcıoğlu ölümüyle ilgili belge paylaştı

27 Mart 2014 Perşembe 18:30Savcı Zekeriya Öz kendisine Muhsin Yazıcıoğlu cinayetiyle ilgili gelen belgeyi Twitter’a paylaştı.

17 Aralık yolsuzluk operasyonunun sonrasında Bolu’ya düz savcı olarak atanan savcı Zekeriya Öz, helikopter kazası sonucu hayatını kaybeden ancak ölümüyle ilgili iddialar ortaya atılan Muhsin Yazıcıoğlu hakkında kendisine gönderilen bir mesajı takipçileriyle paylaştı.   Son olarak, sosyal medyada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Yazıcıoğlu’nun ölümüyle ilgili emir verdiği iddia edilerek 25 Mart’ta bir ses kaydı paylaşılacağı söylenmişti. Böyle bir kayıt yayınlanmadı ancak konu ile ilgili Ergenekon Davası’nda pek çok gizli tanık kullanmasıyla tanınan Zekeriya Öz çok tartışılacak bir tweet paylaştı.

Tweette; Muhsin Yazıcıoğlu’nun AKP’ye katılmayı reddettiği ve elinde AKP- İran aleyhine kozmik bilgiler arşivlediği öngörüsünün olduğu belirtiliyor. Keş Dağları üstünde F-4 uçaklarının Yazıcıoğlu’nun bulunduğu helikopterin yakınından geçerek basınç oluşturduğu, türbülansa sokarak helikopterin düşmesine neden olduğu iddia ediliyor.   KOORDİNATLARIN GİZLENDİĞİİDDİA EDİLDİ   Olaydan 2 saat sonra Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düştüğü yerin koordinatlarının Başbakanlık’a ulaştığı ancak “İrancı Bakan” olarak tanımlanan Bakan tarafından bilgilerin herkesten gizlendiği iddia ediliyor.   Tweette “Ampullerin efendisi” diye tanımlanan Başbakan Erdoğan için ise; Yazıcıoğlu için “Bırakın ölsün” dediği öne sürülüyor.   Zekeriya Öz’ün paylaştığı o twette çok çarpıcı bir iddia da yer alıyor. Suriye’de geçtiğimiz günlerde düşen uçağın içinde bulunan iki pilotun Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düşmesine neden olan 2 pilot olup olmadığı soruluyor ve bu konuya da sıranın geleceği belirtiliyor.   İşte Zekeriya Öz’ün paylaştığı o tweet: .

Kaynak : http://www.sonkale.org/muhsin-yazicioglu-olumuyle-ilgili-belge-paylasti-h230665.html

Erdoğan’dan Yazıcıoğlu için ‘Bırakın ölsün yav’

17 Aralık yolsuzluk operasyonunun sonrasında Bolu’ya sürgün edilen başsavcı vekili Zekeriya Öz, Büyük Birlik Partisi (BBP) eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun yaşamını yitirdiği helikopter kazasına ilişkin çok aşırı konuşulacak bir ileti paylaştı.

Zekeriya Öz’ün Twitter’daki resmi hesabından “gelen bir tweet” diye paylaştığı “Yazıcıoğlu’nu ortadan kaldıran İrancı bakan kimdi” başlıklı notta çarpıcı iddialar yer alıyor.

AKP Hükümeti dönemindeki yolsuzlukların, öteki hükümetler dönemindeki yolsuzluklara rahmet okutacak bir hale geldiğini belirtildiği notta şu iddialara yer veriliyor:

“Muhsin Yazıcıoğlu’nu AKP’ye katarak gelecekte herhangi alternatiflik bir kaygı taşımak istemeyen Ampüllerin Efendisi, Muhsin Başkan’dan gelen ‘ret’ cevabı sonrası adeta çıldırmıştı. (Sen kim oluyorsun?) … Ve Muhsin Başkan’ın AKP-İran aleyhine edindiği kozmik teferruatları arşivlediği ve bir takım yerlere sızdırıldığı öngörüsü AKP’de sonun başlangıcı olabilirdi.”

İki F-4 uçağının Yazıcıoğlu’nun helikopterin çok fazla yakınından geçerek hava basıncı oluşturduğu ve helikopteri türbülansa sokarak düşürdüğü ileri sürüldüğü notta, azalma gösteren helikopterin koordinat bilgilerinin Başbakanlığa ulaşmasına karşın, babası 35 yıl İran’da kalan meşhur bakanın bu teferruatları gizlediği, “Ampullerin Efendisi”nin de koordinatlara bir göz gezdirdikten sonra “Bırakın ölsün yav” dediği, bunun da söz konusu bakanı sevinçten çılgına çevirdiği iddia ediliyor.

Notta yer sektör ve çok fazla konuşulacak iddialardan bir tanesi şöyle:

“Keş Dağları üstünden kendisine bildirilen rota üzerinden uçarak, bilmeden Muhsin Başkanı’nın helikopterinin düşmesini sağlayan o iki pilot, Suriye’de Esed rejiminin vurarak düşürdüğü 2 pilot mu?”

Hüseyin Feyzullah (Türkeş), kendisi gibi CIA’ya çalışan, üstelikte Ermeni olan Fethullah Gülen’i savunuyor.

Hüseyin Feyzullah (Türkeş), kendisi gibi CIA’ya çalışan, üstelikte Ermeni olan Fettah Şahin’i (Fethullah Gülen) savunuyor.

Esad Coşan Hocaefendi

Bu yazı bir yandan, bu günlerde Türkiye’de AKP-NUR (fethullah Gülen) tartışmalarının yapıldığı ortamda, AKP’nin Fethullah gülen’e karşı itişmelerinde arkasında yine Batı’ya uyum sağlamış olan NAKŞİBENDİLER’İN bulunduğunu anımsatmak için yazılmıştır. Bu gün için Erdoğan yalnız değildir, ancak eski gücüde yoktur.

Bu yazı öte yandan, müslümanlaşmış Ermeniler’in islama verdikleri emeğide dile getirmektedir.

Esad Coşan Hocaefendi

Mahmud Esad Coşan (hoca), 1938 yılında, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinin Ahmetçe köyünde doğdu. Babası Halil Necâti Efendi, annesi Şâdiye Hanım’dır. Anne ve babasından bir yakanın kökeni  Ermeni soyuna (Van) dayanır, tarikatçiların, Mahmud Esad Coşan (hoca)’nın soyu “Buhàra’dan Çanakkale’ye göç etmiş seyyidlere dayanır” biçiminde verdikleri bilgiler, müslüman Ermeniler’in, Ermeni oluşlarını gizlemek için uydurdukları bir örtüdür.

 

Küçük yaşta iken, ana atası pek çok Ermeniler le birlikte İstanbul’a taşındı. İlk ve orta eğitimini İstanbul’da tamamladı. 1960 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ne asistan olarak girdi. 1965 yılında, XV. yüzyıl şairlerinden olan Hatiboğlu Muhammed ve eserleri konusunda doktora tezi vererek ilâhiyat doktoru oldu.

Gerek öğrencilik gerekse öğrencilik sonrası yıllarında kendisi, sürekli olarak islamcı örgütlenmelere ağırlık verdi. Yine o yıllarda Ermeni le Yahudi iş adamları ile görüşürdü. İsak Alaton bunlardan birisi idi.

1973 yılında, Hacı Bektâş-ı Velî, Makàlât adlı doçentlik tezi ile doçent oldu. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi {Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü}’ne öğretim üyesi olarak görevlendirildi. 1982 yılında, “İbrâhim-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiyye” adli teziyle ilâhiyat profesörü oldu. Manevî hizmetlere, irşad ve tebliğe daha fazla zaman ayırabilmek düşüncesiyle 1987 yılında emekliliğini isteyerek üniversiteden ayrıldı.

1980’den beri sürüp gelen NATO’nun yeşil kuşak “petrol boru hatlarını koruma” çabalarına, arka çıkma günü gelip çatmıştı.

Çünkü görev başında iken örgütlenmeleri iyi yürütemediğini gören, abileri onun görevden ayrılıp, kendisini yüzde yüz örgütlenmeye islami devrime adamasını istediler.

Türk-islam ülküsü, Türk –islam medeniyeti gerçekleştirilecekti. Amerika ile birlikte artık islamın önü açılacaktı.

O artık, İslami ilimlere ilgisi, takvası, duruşu  olgun bir mürşiddi. İlk dini eğitimini gelecekte islami geleneklere yabancı kalmamak için bulunduğu eve en yakın camiden gördü. Bu durumlar yazılıp çizilmedi ancak, geniş bir Ermeni ile Süryani kesimi islamı iyi öğrenerek cemaatlar içerisinde yer alabilmişlerdir.

Dedesi, önce köy camisinde islamla tanışmış, sonrada İstanbul’da medreselerde eğitim almış, müslüman topluma ayak uydurmada engelle karşılaşmamıştı. Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî Hazretleri’ne bağlanmış bir kimseydi. Çünkü gerek Ermeni, Süryani gerekse Yahudi yuttaşlarımızın kendi kökenlerini gizleyerek tek yükselebilecekleri, eleştiri almayacakları yer “tarikatlar” idi.

Babası Halil Necâti Efendi ise küçük yaşta köyünde cami imamından azda olsa islamı öğrendi. O da “ehli sünnet vel cemaat” demeyi öğrenerek, müslüman toplumun içine girmeyi başardı. Halil Necati Efendi, bir yandan kendi yaşam biçimini korkmadan uygulayabilmek, bir yandanda çocuklarını okutmak amacıyla 1942 yılında İstanbul’a taşındı. Bu taşınma işi Esad hocamızın hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Babasıyla birlikte merhum Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri’nin sohbetlerine devam etti. Onun yakın dostlarından oldu. Ayrıca İstanbul’da yaşayan esnaf Ermeni yurttaşlarımızın büyük desteğini gördü.

Önce Allah yürü kulum dedi.

Mehmet zahid Kotku effendi, “Türkiye’de yıllardır, Türklerin elinde, yada Türkler adına yönetiliyor. Buna gerek yok, biz dışarıdan da içerden de bazı güçler bularak, onlarla anlaşarak, bu dinsiz generallerin ellerinden Türkiye’yi almalıyız. Yoksa Allah bizden hesap sorar” diyordu.

Yine o günlerde Sevket Yılmaz, Hasan Mezarcı, niceleri bu sözleri Avrupa’nın göbeginde büyük salonlar tutarak, bangır bangır yineliyorlardı.

Bu nasıl olabilirdi? Konu bir yurdun GENEL KURMAY BAŞKANLIĞINA yapılan saldırı idi. İstihbarat kuruluşları, başta Türkiye’ninki, olayı görmezden geliyorlardı.

Gerekenler yapıldı, gerekli kişiler, aracılar bulundu, içerde diğer tarikatlarla, dışarıda dış güçlerle anlaşabildiler.

“Tarikat”larda, “şeyh”lerde, “derviş”lerde onların iç yapılarıda gizli istihbarat örgütleri için birer kapalı kutu değildiler. Yüzyıllardır, öyle yada böyle dayanışmaları vardı. Konu yeni bir anlaşma ile Türkiye’de ulus devleti çökertebilme eyleminde yeni bir anlaşma yapmak idi.

Bilginiz olsun, Turgut Özal, “tarikat”ları değil, “tarikat”lar Turgut Özal’ı tepelere taşıdılar. Olayın yaratıcısıda Korkut Özal idi.

Edebiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, 1960 yazında Mehmed Zâhid Efendi’nin kızı ile  evlendi. Aynı yılın sonbaharında, İlâhiyat Fakültesi’ndeki asistanlık görevi dolayısıyla Ankara’ya taşındılar. Ankara’da yaşadıkları yerde örgütlenmesini yürütebilecek yandaş bir cami açarak işe başladı, sonra kendilerine bağlı camilerin açılmasına öncülük etti. Sonra onun isteği ile değişik dernekler kurulup bir sürü cami yerleri alındı. Yapılan camilerde üstte Kur’an kursu, altta cami, içerisinde alış veriş yapilabilecek dükkanlar, olmak üzere, gelir getirici camilerin yapılmasına yol açtı. Buralarda zaman zaman “hadis ve tefsir” sohbetleri diyerekten, toplumu islam devrimine alıştırma çalışmaları yaptı. Camiler artık “tarikat” adı altında, para toplama yerine dönöşüyordu.

Artık su gibi bir yandan Araplar’dan, bir yanda Soroscular’dan akçalar akıyordu. Artık yurtlar açılıyor, girişimcilik başlatılıyor, pırıl pırıl dergiler, gazeteler çıkarılıyordu…

Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, o yıllarda yabancı elçiliklerden (diplomat) görevlilerle sıkı, sıcak ilişkileri vardı. Kendisini onlara çok sevdirmişti

Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, hemen her yıl Ankara’ya gelir, evlerinde bir süre misafir kalırdı. Ankara’nın çeşitli semtlerinde, çevre ilçelerde sohbetler, ziyaretler olurdu. Anadolu’nun muhtelif şehirlerine birlikte giderlerdi.

Esat  Coşan, Türkiyedeki sessiz devrimin öncüsü
Esat Coşan, Türkiyedeki sessiz devrimin öncüsü

1977 senesinde Esad Coşan Hocaefendi, Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri’nin isteği ile, İskenderpaşa Camii’nde hadis derslerine başladı. Hafta sonlarında İstanbul’a gidiyor, hadis dersini yapıp Ankara’ya dönüyordu.

Mehmed Zâhid Kotku’un eteğinin dibinden ayrılmazdı.

Mehmed Zâhid Efendi’nin hastalığında, ameliyatında hep yakın hizmetinde bulundu. Son demlerinde de yanı başındaydı. 13 Kasım 1980 günü Zahid öldüğünde onun isteği üzerine “tarikat” / “cemaat”in başına geçerek, “derviş” lerin eğitimiyle ilgilendi, “tebliğ ile irşad” görevini üstlendi.

Esad Coşan (Hocaefendi), hocası Mehmed Zâhid Efendi aracılığıyla “Nakşibendî tarikat”ının, Hàlidiyye kolunun, Gümüşhâneviyye koluna bağlıydı. Ayrıca “Kàdiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye, Çeştiyye, Mevleviyye, Halvetiyye ve Bayrâmiyye tarikatlar”ından da “irşad”a yetkili idi.

Yine Avrupa ile Amerikada bulunan {SOROS} gibi kuruluşlarla sıkı ilişkisi olmuş olan Mehmed Zâhid Kotku’nun isteği üzerine kurdukları “Hakyol Vakfı”nın çalışmalarıyla bizzat ilgilendi, değişik yerlerde şubeler açtırdı. Sanat ve kültürle ilgili çalışmalar yapmak üzere “İlim, Kültür ve Sanat Vakfı”nı, sağlık hizmetleri için “Sağlık Vakfı”nı kurdurdu. Hanımların eğitimiyle ilgili olarak “Hanım Dernekleri”nin; çevre ile ilgili çalışmalar yapmak üzere “İlim, Ahlâk, Kültür ve Çevre Dernekleri”nin kurulmasına öncülük etti.

{Esad Coşan Hocaefendi, “irşad ve tebliğ” adına bütün vesileleri değerlendirmekten yanaydı.}

Dış güçlerle anlaşmanın kılıfıda buydu.

Bu sebeple basın ve yayın çalışmalarıyla da ilgilendi. 1983 Eylül’ünde İslâm dergisi başta olmak üzere kadın-aile, sağlık ve çocuklara yönelik de yayınlar hazırlandı. Vefa Yayıncılık adına yayımlanan bu dergilerle yakından ilgilendi ayrıca makaleler yazdı. Kitap yayıncılığı için Sehâ Neşriyat kuruldu ve orada çeşitli dinî, edebî, tarihî, kültürel eserlerle karışık olarak, Atatürk Türkiyesi’nden kurtulmanın yolları üstü örtülü olarak işlenerek yayınlandı.

Batılı uzmanların yönlendirmeleri, basın yayında büyük atılımlar gerçekleştirdiler. Sesli ve görüntülü yayıncılık alanında hizmet etmek, millî ve mânevî değerlerimize uygun yayınlar yapmak üzere 1992 yılında Akra FM kuruldu. Akra FM halen ilk günkü çizgisiyle yayın faaliyetlerini sürdürüyor müslümanlaşan azınlıkların gönüllerini güzelleştiriyordu. Yapılanlar bununla sınırlı kalmadı; Türkiye’nin değişik yerlerinde okullar, hastaneler açıldı.

İslam yeni bir yüzle topluma açılacaktı, bütün telekeyde (dünya) tarikatlar, kuruluşlar kurmuşlar, akçalara elleri değmişti. Onlar bütün Avrupa’da el üstü tutuluyorlardı.

Bu dönemde Turgut Özal, Hüseyin Feyzullah (Alparslan Türkeş), Muhsin Yazıcıoğlu ile bugünkü bakanların bir kısmı kendisini görmeye gelerek bağlılıklarını bildiriyorlardı. Çünkü bu bir kesim “politika”cı büyük güçlerin, bu “tarikat”la sıkı ilişkilerini görüyorlardı. Bazıları Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere dış elçilerle görüşmek istediğinde bu “şeyh”leri aracı ediyorlardı.

O günlerde buna uyumlu olarak Fethullah Hocaefendi’ninde yıldızı parlayacaktı. Onuda yurt içinden yurt dışından önemli kişiler görmeye, elini öpmeye geliyorlardı. Meral Akşener, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir İç İşleri Bakanı olarak, bir ilkokul diploması biile olmayan, ancak CIA’nın imamı durumundaki Fethullah Gülen’in elini öperek, onun büyük güvenini sağlayanlardan birisi olmuştur. O nedenlede istihbarat örgütlerinde Meral Akşener‘in adı ülkücü köstebek olarak geçmektedir.

Artık Türkiye’de bazı kurumlar ile kişilerin gidişlerinin değiştirilmesi gerekmekte idi.

Düğmeye basıldı, Avrupa’nın araştırma ile düşünce kuruluşları, kendilerini Batı’ya, ABD’ye çağırdılar. Buralarda bulunan göçmen Türkler ile müslümanların yeniden müslümanlaştırılmaları için anlaşma yapmak istediler. Bu da Türkiye’de orduya karşı düzenlenecek oyunun ilk bölümünü oluşturacaktı. Çok ilginçtir, o günlerde nerede ise bütün dişli olan “tarika”tlar, Esat Coşan efendiye Avrupa kuruluşları ile anlaşabilmek için yetki verdiler.

Yıl 1997’dir. Avrupa istihbarat örgütleri ile CIA’nın önemli görevlileri Avrupa’da bir anlaşmaya varırlar. Buna tarikatlar adına Esat Coşan kol koyar.

Sonra GOD (Hristiyanlar’ın Allah’ı) TARİKATLARA YÜRÜ KULUM DEDİ

Artık Hristiyanlar’ın God’u Türkiye’nin tarikatlarına el vermişti. O gün bu gün Avrupa ile ABD, Avusturalya’da yüzlerce “tekke”, “tarikat” ile Cami örgütlenmeleri başlamış oldu.

Pensilvania’da Nurcular’dan Gülen’e, Almanya’da (Menzilciler) Nakşibendiler’e, Avusturalya’da Esad Coşan Hocaefendi’ye büyük çiftlikler verilerek, onların uluslar arası güce ulaşmaları sağlandı. Artık öyle bir görünüm sağlandıkı müslümanlar, ne iş yapacaksa bu işin “tarikat” yolu ile yapılacağını sanıyorlardı.

Elleri akçaya değmişti, “sohbet-vaaz” lar, altında  yurtiçinde ve yurtdışında büyük örgütlenme başlamıştı. Bunun yanısıra taban olarakta 1975’ten beri ülkücülerin islamlaştırılmaları onların bu tarikatlara ilgi göstermelerine yol açmıştı.

Gerçeği söylemek gerekirse, ülkücülerin “tarikat”a yakınlıklarının bir başka nedenide, tarikatında, ülkücülerinde tepelerindeki yöneticilerin çoğunun dönme Ermeni yada Süryanilerden oluşmasıdır. Alparslan Türkeş, artık Ermeni kökenli olduğunu çoktan anlamıştı. Partinin tepesindede azımsanmayacak sayıda eski göçmen Ermeni vardı. Fethullah Gülen ile kurulan yakın ilişkidede Ermeni olmaları etken olmuştur.

CIA istedi Türkeş tarikatlara Ülkü Ocakları'nın kapılarını açtı.
CIA istedi Türkeş tarikatlara Ülkü Ocakları’nın kapılarını açtı.

Bütün tarikat öncüleri gerek Türkiye içinde gerek Türkiye dışında cirit atıyorlardı. Bu “şeyh”ler bir gün Türkiye bir gün Amerika ile Avrupa arasında gidip geliyorlardı. Avrupa’da, Kuzey Amerika’da, Afrika’da, Orta Asya’da ve Avustralya’da pek çok camileri dolaşarak Atatürk’ün putlarının nasıl yıkılacağını, Türk silahlı kuvvetlerinin nasıl dağıtılacağını anlatıyorlardı. Adı “vaaz”, “sohbet” ancak konu artık Türkiye’de düzenin değişmesi idi. Yine aynı yıllarda Milli Görüş ile tarikatlar içinde müslüman PKK’lılar görev almaya başlamışlardı. Eğitim kampları adı altında kalabalık kesimler, Türkiye’deki askerler’in “sadist”, baskıcı olduklarını, onları devirmenin en büyük ibadet olduğu anlatılıyorlardı.

En önemli bir konu var, oda 28 şubattan önce bu tarikatların dış güçlerle ilişkileri sağlamlaşmıştı.

28 Şubatla birlikte onlar nerelere yerleşeceklerini bildikleri için, ellerini kollarını sallaya sallaya yuvalarına uçup gittiler.

Avustralya’dan Eyüb Mezarlığı’na

28 Şubat süreci başlamıştı, Artık Türkiye onlar için bir çiftlik olamayacaktı. 1997 Mayıs’ından sonra geçmişte gizli yürüttükleri yurtdışı calışmalarını açıkça sürdürmeye başladı. 1998 yılında Avustralya’nın Brisbane şehrine yerleşti. Sayısız yerde camiler, kültür merkezleri açıldı. Brisbane’deki camide, günü birlik sabah ve yatsı namazlarından sonra “hadis sohbeti” yapıyordu. Bu hadis sohbet” lerin çoğunlugunda, “Türkiye’nin Kürtler’e Ermeniler’e, Süryaniler’e yeterince yer vermedigi, “namaz” kılanın izlendiği, jandarmaların evleri basıp “kardeşlerinin ırzlarına geçtikleri” konusu anlatılıyordu. Buna uyumlu olarak Fethullah Gülen camilerindede bu söylemler sık sık dile getitirilmekte idi.

Artrk iş örgütlenmeyi aşarak, Tv, Radyo sohbetleri başladı. Cuma günleri Akra FM’de yapmakta olduğu hadis sohbetlerine ek olarak, salı günleri “tefsir sohbetleri” yapmaya başladı. En sonunda sözü, Türkiye bir “dar-ül harp” tir demeye getirdi. 4 Şubat 2001 Pazar günü, bir cami açılışı yapmak için Grifit şehrine giderlerken, Avustralya yerel saatiyle 12’de (Türkiye saatiyle 04’te) Sydney ile Dubbo ilçesi yakınlarında geçirdikleri bir kaza sonucu, yanında bulunan damadı Prof. Dr. Ali Yücel Uyarel’le birlikte öldü.

Ölüsü, Sydney’de Auburn Gelibolu Camisi’nde kılınan namazdan sonra Türkiye’ye getirildi (8 Şubat Perşembe). 9 Şubat Cuma günü, Fatih Camisi’nde kalabalık katılımla yapılan namazdan sonra tekbirlerle, salavatlarla, dualarla, gözyaşlarıyla Ebû Eyyûb el-Ensarî Hazretleri’nin kabri civarında, Eyüp Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Resim

Türkiye’de azınlıkların islam içindeki gönül eri Mahmud Esad Coşan Hocaefendi, milyonlarca insanın gönül dünyasında derin izler bırakarak, göçtü. Onun “irşad”ıyla pek çok Ermeni, Süryani yurttaşlarımız, “hidayet nur”larıyla “nur”landı. Bir çok Süryani, Ermeni, Kürtler’in yaralı gönülleri iyileşti, yaralı gönüller çözüm buldu. Arkasında gözü yaşlı “derviş”lerini bıraktı.

Pennsylvania’dan Pennsylvania’ya yolculuk

Öbür yanda, Fethullah Gülen’de Amerika’da Pennsylvania’da bir “mezara” gitmek üzere kendi yolunu seçti.

Ermeni olsalarda kendilerini Allah yolunda bir {Müslüman Türkiye} yaratma yoluna ayırmışlardı.

 

 

Seyfettin Yılmaz

Seyfettin Yılmaz            FETHULLAH GÜLENI SAVUNACAĞIM DERKEN MECLİSTE KENDİSİNİ YİTİRDİ.

Meclis kürsüsünde FETHULLAH GÜLEN ÇETESİNE övgü

MERAL AKŞENER‘İN YANDAŞI ORTAYA ÇIKTI. ADI:  Seyfettin Yılmaz 

Resim

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Amerika’ya gidip sığınan, CIA’ya çalışan, Fethullah Gülen’nin bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kişi olduğunu söyledi. Bir ilkokulu bile bitirememiş olan Fethullah Gülen’in değerli, bilge bir insan olduğunu vurgulayan Yılmaz, Fethullah Gülen’in yargılandığı belgeleri, Fethullah Gülen’in aldığı (cezaları) olaganüstü biçimde AKP’nin ortadan kaldırdığını unutarak, kendisini yitirmiş deli danalar gibi mecliste bağırarakHer şeyi de açık, devletin denetimi, gözetimi altında açık. Hakkında herhangi bir savcının iddiası, mahkûmiyet kararı olmayan birini çete diye itham ederseniz ona karşı da büyük bir haksızlık yaparsınız” dedi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısında değişiklik öngören önerisinin görüşülmesi sırasında söz alan MHP’li Seyfettin Yılmaz, düne deyin AKP ile birlikte Türklüğü aşağılayan Fethullah Gülen yapılanmasını savunduda savundu. Fethullah Gülen çetesinin, çete diye suçlanmasının kabul edilemez olduğunu söyleyip, konuşmasına iktidardaki isimlerin ifadelerini hatırlatan elindeki belgeyle şöyle devam etti: “Evet, evet, evet, bunu kim söylüyor? Bekir Bozdağ söylüyor! Onun için, burada çıkıp da doğruluktan, adaletten bahsedenler önce ne söylediğini bilecekler! Devam ediyorum, dinleyin, cemaat devlete sızmış; buna kargalar güler! Cemaatin bir kaydı mı var? Yıllardır bu paranoyayla yaşadık. Cemaat devlete sızmış, yok, devleti ele geçirmiş; buna kargalar güler! Kim demiş bunu bir yıl önce? Hüseyin Çelik demiş, Hüseyin Çelik! Şimdi, beş ay önceye geliyorum, beş ay önceye, çok değil beş ay önceye. 28 Şubat döneminde… Biatçılar cevap vermesin bana, diğerleri laf atabilir. 28 Şubat döneminde kendisine büyük iftiralar atıldı.

MHP içindeki CIA'nin köstebekleri: Meral Akşener+Seyfettin Yımaz
MHP içindeki CIA’nin köstebekleri: Meral Akşener+Seyfettin Yımaz

Fethullah Gülen’i AKP’nin akladığını unutan bu köstebek,

Hamdolsun ki tüm suçlamalardan, tüm davalardan beraat etti. O dönemde hem yaşadığı sıkıntılardan hem de Türkiye ortamından uzaklaşmak için ABD’ye gitti. Ziyaretimde Sayın Başbakanımız da selamlarını iletti. Hocaefendi’nin bizden bir emirleri olur mu diye sormamı istedi. Bunu kim demiş? Bülent Arınç! Şimdi elinizi vicdanınıza koyun, elinizi vicdanınıza koyun. 11 yıldır beraber yürüdüğünüz, beraber ıslandığınız insanlara bugün ne diyorsunuz biliyor musunuz? Çete diyorsunuz, inlerine gireceğiz diyorsunuz, darmadağın edeceğiz diyorsunuz. Haşhaşiler diyorsunuz. Niye diyorsunuz biliyor musunuz bunu? Yazıktır, günahtır; o insanların alnı secdeye değiyor. 3 bin tane polisi değiştirdiniz. Onlar Allah diyen insanlar, onlar Kur’an diyen insanlar. Onun günahının altından nasıl kalkacaksınız. Sen biat kültürüyle biat edebilirsin ama Allah diyenlere haksızlık yaparsan yerle bir olursun! Yerle bir olursun! Bunu göreceksin, bunu göreceksin!”

Konuşurken kendisini yitiren MHP içinde köstebek olan Seyfettin Yılmaz bu açıklamayı iyikide yaptı, Böylece, MHP içinde yuvalanmış gizli gizli simonlardan yeni birisi ortaya çıkmış oldu.