Ülkü Ocakları nereye?

Ülkü Ocakları nereye?

Sözü uzatmadan konunun özüne gireyim. Son günlerde sayın Olcay Kılavuz ile ile ilgili olumsuz görüşler belirtmeye başladık.

Önce bunun açık nedenlerinide ortaya koyayım.

Olcay Kılavuz’un özel yaşamında yaptığı çok yanlışları var. Onun özel yaşamı diye eleştirmedik. Dernek için yaptıklarına bir bakın.

Ülkü Ocakları’nda yaptığı bir tek yararlı iş yoktu, ancak açık-açıkta (şeriat)çılık etmiyordu. Üstü kapalı biçimde (tarikat)çılık yapmayı sürdürdü. Bizde yamanın (kötü) iyisi diye kendisini savunuyorduk. Ancak Olcay Kılavuz, son dönemde yeni bir kılık (davranış) gösterdi. Bu ne demektir?

  1. Sözde Rusya’ya karşı sokaklara döküldü.
  2. Deniz Baykal’a karşı savaş açtı.
  3. (Mezar)lara gidip dua ederek, görünümü yayınlıyor.
  4. Yaptığı tek işi (mevlüt) okutmak oldu.
  5. (Silah)lı olarak basın-yayına göndermeler yapıyor.

Ülkü Ocakları’nın son geldiği yer burasıdır.

Sözü uzatmayalım, Ülkü Ocakları’nın başkanı Olcay Kılavuz, bilimden, bilgiden, uygarlıktan uzak, islamcı bir çizgiye getirilmiş durumdadır.

Yine Olcay Kılavuz’a soruyoruz, sizi bu duruma kimler getirdiler? Sizin sıkıntınız nedir?

Sizin elinize bu (silah)ı tutuşturanlar kimlerdir?

Gel etme tutma Türkler’e karşı kendini kullandırma! Kullandırırsan kimsenin yüzüne bakamaz duruma geleceksin.

Olcay Kılavuz: Öldürme eylemlerini üstüne aldı.

Öncelikle bu aşırı islamcı çalışmalarının nedenlerini iyi anlamalıyız. Bunun nedeni, kendisi iyi bir müslümansa sorun yok. Ancak kendisi Türk olmadığı için kendisinden öncekiler gibi Türk olmayışının üstünü islamcılıkla kapatmak istiyorsa yanıldığını ona anlatacağız. Bizi Tanrı korusun ancak, bu iyi bir müslümana benzemiyor. Kökü kökeni üzerine bir bilgimizde yok. Bir bilen varsa bize öğretsin. Ancak bunun kılığı Türk kılığı değildir.

Olcay Kılavuz görevinden alınacaktır, belkide bunun için saldırgan oldu.

Götü boklu Olcay Kılavuz sözde peygamberi koruyor!

olcaykilavuzpeygamberkopie

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz

Biz: “Ürmesini bilmeyen it,

Sürüye getirir kurt!” diyörüz.

Son günlerde ortaya çıkan gelişmeleri değerlendirebilmek için, olayların başlangıç yerine gitmek gerektiğinden, bizde Ülkü Ocakları’nın son dönemdeki eylemlerini, açıklamalarının kaynaklarına iniyoruz.

Olcay Kılavuz’un en son açıklaması, “………peygamberlere dil uzatmayınız. ………..Ülkücünün karşısında hiç bir güç duramaz” oldu.

Burada biz konuyu Peygamber yanlısı yada karşıtı olarak ele almıyoruz. Konumuz Ülkü Ocakları’nın bu açıklamayı yapmakla üslendigi görevin, kendilerine kimlerce verildiği, bu görevinde yasal bir kuruluşun yapısına uygun olup olmadığıdır.

Bu açıklama “peygamber sevgisi ile peygamberleri korumakla ilgili olamaz.” Çünkü bu Türkiye’de bir kişi Kur’an’a peygambere karşı bir aşağılayıcı söz ederse, bunu çözecek kurumlar, kişiler bulunmaktadır. Durum bu iken, Olcay Kılavuz neden böyle yasalar üstü açıklama yapabılıyor?

Önce bunun bir dine, islama bağlılıktan kaynaklanmadığını belirtelim.

Ülkü Ocakları’nın iç yüzünü bilenler 1969’dan bu yana Ülkü Ocakları, artık Türkiye’de kuruluşunda benimdediği Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri”ne bağlı olmayı bıraktı. Artık içine Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçtiler başta olmak üzere Kılınç Artıkları’na kapısını açmıştı.

Biz bu gelişmeleri yıllarca Türkeş’in islamcı oyları alabılmak için yaptığını sandık. Ancak kazın ayağı öyle değilmiş. Olay doğrudan doğruya CIA’nın isteği ile biz ülkücüler, ıslamlaştırma dönemine Türkeş’in eliyle sokulmuşuz. Milli Görüş, FETÖcüler’de sokulmuşlardı. Ancak onlar bizden önce girmişlerdi. Biz neden ıslamcı çarkın içine sokulduk ? derseniz. Bunun nedenide “Apdi İpekçi, , Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy……öldürülmelerinde yatmaktadır. Bu adı geçenleri bize Allah rizası, peygamber aşkı, cihad ayetleri için öldürttüler. (öldürtende: o kurum: Olcay’a cihad açtıran kurum) Öldürülen bütün bilimcileri öldüren ülküdaşlarımız “biz bu işi allah rizası için yaptık.” diyörlerdi. O günlerdede Komunistler okullara “Mühemmed’in piçleri giremez” diye yazıyorlardı, dediler. Bu tam tamına uydurma bir bilgi idi. Bunun amacıda halkı arkamıza alabılmaya yönelik idi. Sen kalk {o kurum istediği için} solcu diye birisini öldür, sonrada tut, o dinsizdi de. Bu ne biçim bir ülkücüktür diye başımızı ellerimizin arasına aldık, günlerce düşündük.

O günlerden bu günlere bir sürü ülkücü, yakalandı, yattı, çıktı. Tümüde o günden bu güne “biz bu işi Allah’a, peygamberimize karşı çıktıkları için yaptık” dediler.

Sağ olsun şimdi yıl 2017’ye gelindiğinde şimdiki Ülkü Ocakları başkanı olcay Kılavuz, geçmişte yapılan eylemleri bu yayınladığı bildiri ile üstüne almış oluyor. (Gerekirse silahlara sarılırız) diyor. Bizde kendisine (sarılmazsan şerefsizsin) diyörüz.

Ne mutlu mertçe öldürme olaylarını üstlenmiş.

Biz olayın bir başka yönü ile ilgileniyoruz. Olcay Kılavuz’u bu olayı üstlenmeye iten kurum, kişi kimlerdir? (O kurum)

Bizim tek konumuz budur. Yoksa onun peygamberler için CİHAD yapması bizi sıkıntıya sokmuyor.

Anladık Deniz Baykal bir yanlış yapmış, yada yanlış anlaşılmıştır. Öyle olunca Olcay Kılavuz kim neci olarak, onu “haddini bilmekle” korkutuyor? (O kurum)

Bakın şimdi, Olcay Kılavuz kimdir? Sayın Olcay Kılavuz o oturduğu koltuğa atanarak geldi. Onun atanmasında bir tek ülkücünün onayı yada oyu yoktur. Sayın Devlet Bahçeli istedi o atandı. Ondan öncekide bir sözle görevinden alındı.

Öyleyse eey Olcay Kılavuz sen kim oluyorsunda CİHAD çağrısı yapıyorsun? (O kurum yaptırıyor)

Ülkücüleri sen arkanda gelen kulların olarak mı görüyörsün?

Deyelim, birisi peygamberlerle ilgili olumsuz bir söz söyledi. Sen bir ülkücüye onu öldürtebilirsin. Senden öncekilerde bunu yaptılar. Ancak yargı önüne gelince onlar: “valla ben camide namaz kılıyordum, ben öldürmedim” dediler. Kimisi yattı çıktı, kimisi yatmadan kurtuldu. Onların acılarını ancak onların kendi ana, ataları çektiler. Şimdi sen ınançsızları vurdur, sonrada yakalanların acıları anaları babaları yaşasın.

Sen ezeriz, vurururuz, kırarız demeyi sürdür!!! Bunun bedelini halk Devlet Bahçeli’den soracaktır.

Şimdi devlet Bey, size orada tutarsa oda bu saldırılara ortak demektir.

Sen görevde kalamazsın. Cebinide doldurdun, ocakların yakasından düş sonra gizli işbirliği yaptığın Naksibendi’lerle bol bol hatme yap, zikir çek.

O kurumun işçisi mi?
O kurumun işçisi mi?

Olcay’ın çesitli illerde yöneticilik yapan çok yakın arkadaşları Koray Aydın ile Meral Akşener, Ümit Özdağ ile toplantılara katılıp, onlara destek vermişlerdir. Olcay, onlara ne tepkisi gösterebilmiştir. Kendisi bu toplantılara katılmış mıdır?

Ülkücü derneklere son dönemde atanan kişiler kimlerdir? Bunlar neden Nakşibendi olan kesimlerden seçilmişlerdir?

Olcay yönetime geldikten sonra Fethullah Gülenci olarak bilinen kişileri neden korumuştur?

Yakın geçmişte TC kurumlardan kaldırılır iken, andımız okullardan kaldırılır iken neden gereken direnişi göstermemiştir?

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz it dalaşına başladı

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz’dan şimdide Tuğrul Türkeş’e saldırı

Ülkü Ocaklarından Tuğrul Türkeş’e tokat gibi cevap Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz’un İstanbul’da bir toplantıda “Bu millet dardaysa, memleketimizin bize ihtiyacı varsa biz elimize silahımızı alırız, gerekirse de savaşırız” demişti. 06 Nisan 2017 Perşembe 13:15 1.4B Okunma Ülkü Ocaklarından Tuğrul Türkeş’e tokat gibi cevap 111 Kılavuz’un bu sözlerini Ahmet Hakan’ın sunduğu, “Tarafsız Bölge” programında değerlendiren Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Olcay Kılavuz’a hitaben “boyun uzun aklı kısa” gibi alaycı bir üslup kullanmış ve Klavuz’u şu sözlerle eleştirmişti: “Bir çocuk geçende çıkmış. Benim tabancam var filan. Aslanım hangi ülkenin malını beline taktın bilmem ama o tabancayla olmuyor. Çocuğun yani senin boyun moyun uzun ama demek ki aklın yok o kadar. Çirkin bunlar bir makam tutan adam ‘ben silahlanırım filan… Ayıp ayıp…” Tuğrul Türkeş’in Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz hakkındaki sözlerine Ülkü Ocakları twitterde yaptıkları gündem çalışması ile çok ağır cevap verdi. Paylaşılan tasarımlar arasında “ Başbuğum rahat uyu, milyonlarca OCAKLI evladın Tuğrul’dan daha TÜRKEŞ… “ ve “Biz Vatanımızın Bekası İçin Kalem Tutmayıda Silah Alıp Savaşmayıda Başbuğ Türkeşten Öğrendik, sen davayı satmayı kimden öğrendin “ yazıları dikkat çekti. “KocamanBir HiçsinTuğrul” tagı ile Tuğrul Türkeş’e cevap veren Ülkü Ocakları sosyal medya ekibi mensubu gençler, Tuğrul Türkeş’e sosyal medyadan ağır cevaplar verdi.

BIYIKSIZLAR HABER

Bu konuda görüşüne basvurduğumuz Türkeş: “ısıracak köpek dişini göstermez.” dedi.

CIA’NIN gizli çekim çetesi

CIA’NIN gizli çekim çetesi

http://www.fetullahgulen.org/gulen.turkce/index.2.html

14 Kasım 2016
FETÖcü röntgen çetesi

Türkiye’de 2008 – 2012 yılları arasında telefon dinlemesi yaparak, insanların ev ve işyerlerine gizli kameralar yerleştirip kumpas kuran çeteyle ilgili soruşturma tamamlandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Cem Necip İşçimen ve Ankara Cumhuriyet Savcısı Alpaslan Karabay’ın koordinesinde, Kaçakçılık Daire Başkanlığınca yapılan ve 1 yıl süren soruşturmada 22 olay aydınlatıldı, 29 kişinin mağdur olduğu belirlendi. 23 kişi şikâyetçi oldu. 89’u İstihbaratçı polis 99 şüphelinin dinleme, izleme, yatak odalarına gizli kamera kurma ve bu görüntüleri internetten yayma olaylarında aktif gorev aldıkları ortaya çıktı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı dinleme, izleme, yatak odalarına gizli kamera kurulması, bu görüntülerin internetten yayılmasıyla ilgili 11 Aralık 2015’te başladığı soruşturmayı tamamladı. 22 olay aydınlatıldı. 29 kişinin mağdur olduğu saptandı. Dosyada 89’u polis 99 şüpheli var. Şüpheli polislerden 36’sı firar etti, 53’ü yakalandı. Firar edenlerin 15’i emniyet müdürü, 5’i emniyet amiri, 14’ü komiser, başkomiser, 2’si ise polis memuruydu.

Hazırlanan dosyaya göre; İstihbarat içindeki ‘gizli kamera çetesi’nin hedefe koyduğu kişilerin başında bazı siyasetçiler geliyordu. Yatak odalarını izleyerek, telefonları dinleyerek elde ettikleri görüntü ve ses kayıtlarını ağırlıklı olarak siyaseti dizayn etmek için kullandılar. İşte o çete, 1 yıldır sürdürülen soruşturma sonunda açığa çıktı. Önce kumpasçı polislerin kullandığı çilingirler tespit edildi. Konuşan çilingirler, kurulan kumpasların kilitlerini açtı.

FETÖcü röntgen çetesi

SAAT SAAT BELİRLENDİ

Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Cem Necip İşçimen ve Alpaslan Karabay koordinesindeki Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ekipleri, titizlikle çalışarak delilleri ortaya koydu. ‘Yatak odası röntgencilerinin’ evlere yerleştirdikleri kameraların izleri bulundu. Telefonlarının HTS kayıtlarından, hedefe koydukları evlere giriş, çıkışları saat saat belirlendi. FETÖ’cü polislerin gerçekleştirdiği 22 olay aydınlatıldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, eski MHP milletvekilleri, eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay, eski Ege Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon, bazı bürokrat ve bankacıların da aralarında bulunduğu 29 kişinin çete tarafından izlendiği, dinlendiği ve görüntülendiği tespit edildi. 23 kişi müşteki oldu. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı, Ankara ve İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nden 89 polisin bu izleme ve görüntüleme olaylarında aktif olarak yer aldığı ortaya çıktı.

FETÖcü röntgen çetesi

ÖNCE TELEFON SONRA EV

Yıllar içinde İstihbarat Daire Başkanlığı ve İstihbarat Şube Müdürlükleri’nde örgütlenen FETÖ mensubu polisler 2008’den itibaren harekete geçti. Belirlenen kişilerin önce takma adlar ile terör örgütü üyesi suçlamaları ile telefonları dinlendi. Soruşturmada, belirlenenlerin telefonlarının 1 ile 3 yıl arasında dinlendiği saptandı. Amaç, hedefe koyulan kişilerin özel hayatlarını, mahremlerini, bağlantılarını mercek altına almaktı. Telefonlarını yasadışı dinledikleri kişilerin evde olmadıkları zamanları tespit ettiler. Evlerine çilingirler vasıtasıyla girdiler. Gizli kameraları ve ses kayıt cihazlarını kimi zaman duvardaki elektrik buatlarına kimi zaman televizyonun içine yerleştirdiler. İstedikleri görüntüyü aldıklarını tespit ettiklerinde, yine çilingirler vasıtasıyla o evlere girip yerleştirdikleri kameraları söküp aldılar.

FETÖcü röntgen çetesi

AMAÇ YENİ BIR DÜZEN KURMAK

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın özel hayatına ilişkin görüntüler, Mayıs 2010’da bu kirli çetenin medyadaki uzantıları aracılığı ile internet sitelerine servis edildi. MHP milletvekili adayları da 12 Haziran 2011seçimlerine günler kala çetenin hedefi oldu. Görüntüleri yayınlanan Deniz Baykal CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etti. MHP’lilerin kasetleri çıktığında 12 Haziran 2011 seçime yaklaşık 3 hafta vardı. Bu yöntemle 15 kişilik MHP Başkanlık Divanı’nın çoğu genel başkan yardımcısı konumunda olan 9 üyesi MHP’deki görevlerinden istifa ettiler. Bu 9 kişinin hepsi seçilebilecek yerlerden aday gösterilmişti. Tümü adaylıktan çekilmek zorunda kaldı. Böylelikle Bahçeli’nin kurmayları büyük ölçüde seçim öncesinde tasfiye oldu.

1 yıl süren soruşturma sonunda Türk siyasetinin en karanlık kumpası çözüldü. Kirli çetenin yöntemleri tespit edildi, deliller teker teker ortaya koyuldu.

KİLİDİ ÇİLİNGİRLER AÇTI

Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ekipleri önce ‘çilingiri’ bularak soruşturmaya başladı. KOM ekipleri bu çilingirlere ulaştı. Çilingirlerden biri ‘Kılıç’ kod adı ile gizli tanık, Ömer Elvan ise tanık oldu. Çilingirler Hasan Polat, Abdülvahap Polat, Ayhan Aktaş ve Bahattin Özbek bilgi sahibi olarak ifade verdi.

Polislerin girmek için kendilerini kullandıkları evleri tek tek gösterdiler. Bu evlere mahkeme kararı ile giren polisler, elektrik buatlarına ve televizyonlarının hoparlörlerine gizlenen gizli kameraların izlerini tespit etti. Çilingirlerin ifadeleri doğrultusunda şüphelilerin kimlikleri ve evlere girilen dönemler ortaya koyuldu. Şüphelilerin telefonlarının HTS kayıtlarından alınan baz sinyal verileri ise en önemli delillerden biri oldu. Şüpheli polisler gizli kamera yerleştirdikleri kişilerin evlerinde çalıştıkları sırada hepsinin telefonları aynı bazda (hedef kişilerin evinde) sinyal veriyordu. İşleri bittiğinde ise hepsi aynı zaman dilimi içinde kamera yerleştirilen evden ayrılıyordu.

Soruşturma sonunda bu ekipteki polislerin İstihbarat birimleri içerisinde yapılandığı ve tespit edilen evlerde örgüt toplantıları yaptıkları belirlendi. Bu toplantılarda polislerin kimisi hoca sıfatıyla, kimisi abi sıfatıyla diğerlerine önderlik ediyordu.

POLİSLERİN ÖDÜLÜ YÜKSELMEK

‘Gizli kamera’ ekibinde yer alan polislerin ödüllendirildiği de tespit edildi. Bu kanunsuz izlemelere katılan polis memurları Osman Karakuzu, İsmail Mehdi Temiz, Ahmet Kabaağaç, Türkay Aydın, Okan Aytekin, Selim Yasdıbaş, Mehmet Koçak, Şerif Yiğit, İzzet Yılmaz, Şaban Albayrak, Ömer Demir, Selçuk Küçükaslan, Şemsettin Dündar, Erhan Sazil, Bekir Tezol, Sinan Altıparmak ve Abdül Köksal ödüllendirilerek komiser yapıldı.

Şüphelilerden komiser Enes Çığci ODTÜ Elektrik – Elektronik Mühendisliği mezunuydu. Dineleme cihazları, elektrik devreleri ve yerleştirilmesi konusunda uzmandı. Örtülü ödenekten, terör örgütleri ile mücadele kullanılması ön görülen dinleme cihazlarını Danimarka’daki bir şirketten alıp getiren de Enes Çiğci’ydi. Dosyada, bu niteliklere sahip bir kişinin polis olmasının örgütsel bir emirle gerçekleştiği ve özellikle bu tip yasa dışı izleme ve dinleme olaylarında kullanıldığı vurgulandı.

CIA’NIN TÜRKİYE’DEKİ ÖNEMLİ KÖSTEBEKLERİ

FETÖcü röntgen çetesi

TANIDIK KÖSTEBEKLER

Peki kimdi bu polisler? Soruşturma dosyasına göre hepsinin ortak özelliği İstihbaratçı ve Fetullah Gülen örgütüne mensup olmaları. Şüpheli polislerden 36’sı firar etti, 53’ü yakalandı. Firar edenlerin 15’i emniyet müdürü, 5’i emniyet amiri, 14’ü komiser, başkomiser, 2’si ise polis memuruydu. Şüpheli polisler Ankara, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlükleri ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nda çalışıyorlardı. Devletin terör örgütleri ile mücadele için ödenek sağladığı dinleme ve izleme cihazlarını amaçları dışında, bu kirli örgütün hedefe koyduğu insanların özel hayatlarına odakladılar. Şüpheli polisler içinde kamuoyunun çok yakından tanıdığı isimler var: Eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer (Hrant Dink cinayeti, yasadışı dinleme, sahte suikast kumpası ve FETÖ üyeliğinden tutuklu), yine eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan (tutuklu), eski İstihbarat Daire Başkanı Ömer Altıparmak (tutuklu), eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek (tutuklu), eski İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Ayhan Falakalı (firari), eski İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Recep Güven (firari), eski Ankara İstihbarat Şube Müdürü Muammer Durmaz (firari), eski İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürü Yunus Yazar (firari), eski Ankara İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Zeki Güven (firari), eski İzmir İstihbarat Şube Müdürü Ramazan Karakayalı (firari), eski İstihbarat bölüm Başkan Yardımcısı Çoşkun Çakar (firari), eski İstihbarat Daire Başkanılığı Teknik Şube Müdürü  Ali Özdoğan (firari).

FETÖcü röntgen çetesi

KÖSTEBEKLER (CIA)

SORUŞTURMANIN en dikkat çeken 4 ismi ise eski İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürü Ali Özdoğan, eski İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdür Yardımcısı Sedat Zavar, eski İstihbarat Daire Başkanlığı L4 Büro Amiri komiseri Enes Çiğci ve eski İstihbarat Daire Başkanlığı L11 Bürosu polislerinden İlker Usta’ydı. Bu 4 isim, kaset kumpaslarının en aktif isimleriydi. Bir özellikleri daha vardı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Keçiören’deki ve Çankaya’daki konutuna böcek tabir edilen dinleme cihazlarını da yerleştiren aynı isimlerdi.  Enes Çiğci ve Sedat Zavar geçen yıl Romanya’da yakalandı. Türkiye bu 2 kritik ismin iadesi için girişimlere başladı. Emniyet Müdürü Ali Özdoğan ve İlker Usta ise halen firarda.

İrfan Sönmez

FETÖ’yü anlatıyor.

 

İşte Akşener’in kefil olduğu ‘cü avukatın şok konuşması

‘in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mektup yazarak ‘cü olmadığını iddia ettiği MHP’deki kendisini destekleyen isimlerden avukat İrfan Sönmez’in teröristbaşını İmam-ı Rabbani’ye benzeterek “Allah dostu” ilan ettiği ortaya çıktı.

İrfan Sönmez’in tutuklu iken Fethullah Gülen örgütünden yüklü akçalar aldığı biliniyor. MeralAkşener’ede başkaları aracılığı ile akça aktarıldığı biliniyor.

İşte Akşener’in kefil olduğu FETÖcü avukatın şok konuşması

MHP’den ihraç edilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mektup yazarak “beni destekleyen bu isimler ‘cü değil Ülkücü” demişti. Bu isimlerden biri olan Ülkücü avukat ‘in FETÖ’nün fanatik bir müridi olduğu ve teröristbaşını “Allah dostu” ilan ettiği ortaya çıktı.

AKŞENER, ERDOĞAN’A MEKTUP YAZIP KEFİL OLDU!
15 Temmuz FETÖ darbe girişimininden sonra bazı MHP’li isimler de gözaltına alınmıştı. Bu gözaltına alınan isimlerin ortak özelliği Meral Akşener’e yakın olmalarıydı. Meral Akşener Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mektup yazarak baştaA vukat İrfan Sönmez olmak üzere bu MHP’li isimlere kefil olduğunu ve kesinlikle FETÖ ile ilgilerinin olmadığını söylemişti.

MHP’Lİ AVUKAT TERÖRİSTBAŞINA ÖVGÜLER YAĞDIRDI
Ancak arşivler Meral Akşener’i yalanıyor. Geçtiğimiz yıl Bugün TV’de firari FETÖ’cü Erkan Akkuş’un programına çıkan MHP’li Avukat İrfan Sönmez teröristbaşı Fetullah Gülen’e övgüler yağdırıyor. Hızını alamayan Sönmez, teröristbaşı Gülen’in İmam-ı Rabbani gibi bir Allah dostu olduğunu iddia ediyor. Sönmez’in hezeyanları bunlarla sınırlı değil.

FETÖ’nün müridlerinin “tertemiz ve nur gibi” insanlar olduğunu iddia eden Sönmez, bu insanlara terörist diyenleri de tehdit etmekten çekinmiyor. İşte Meral Akşener’in kefil olduğu MHP’li Avukat İrfan Sönmez’in teröristbaşı ve müridleri hakkındaki şok açıklamaları!

..

FETÖCÜ ÜLKÜCÜLER

FETÖCÜ ÜLKÜCÜLER

 

Muhsin Yazıcıoğlu: ŞEYH-ÜL İSLAM ANKARA
Muhsin Yazıcıoğlu: ŞEYH-ÜL İSLAM ANKARA

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Alişan Satılmış, yalakalarıyla kabadayılık yolunda. Cek-senet, başörtüsü çatışması onun geleneğidir.
Alişan Satılmış, yalakalarıyla kabadayılık yolunda. Cek-senet, başörtüsü çatışması onun geleneğidir.

 

1977’den beri ülkücülerin kaldıkları bazı yurtlar, Fethullah Gülen hocaefendinin gençlere dinlerini öğretmesine, nurculuğu aşılamasına açılmış idi. Bunun yanısıra tutukevlerindede din eğitimi verilmesi, nurculuk öğretilmesi konusunda “tarikat”lara yol açılmıştı.

Yalnız bunlar mı? Yok, Değişik illerden ülkücüler, otobüslerle akın akın hocaefendinin vaazlarını dinlemek için İzmir’e taşınıyorlardı. Bu durum çok ülkücünün nurculuğa geçişini sağlamıştı.

Yine çok ülkücü artık “biz doğru yolu bulduk, biz geçmişteki yaşantımızdan, söylediklerimizden utanıyoruz” dediler. Ülkücü oldukları dönemin boşa geçtiğini, şimdi doğrulara ulaştıklarını söyleyip duruyorlardı.

O günlerde gerek ülkücü yurtlarda gerek tutukevlerinde namaz kılmayan ülkücülere büyük baskılar yapılmakta idi.

En önemli ülkücü yurtlarda “zikir” yapılmayada başlanmıştı.

Böyle başlayan ülkücüleri “tarikat ehli” etme çalışmaları, ileriki yıllarda özellikle büyük yerleşim yerlerinde Ocak başkanlarınında nurcu olanlardan seçilmelerinin yolunu açmıştı.

Ülkücüler akın, akın nurcu ediliyorlar, yada nurcu oluyorlardı.

Son yıllarda Ülkü Ocakları Genel Merkezi’de artık üstü örtülü biçimde nurcuların yönetimine bırakılmıştı.

Muhsin yazıcıoğlu FETÖ’den en çok yararlanan başkandı. Bütün Muhsin’e bağlı camilerde, derneklerde FETÖ bir peygamber gibi saygı görürdü. Bütün FETÖ’cü yayınlar dağıtılırdı.

 

Lütfi Şeyhsuvaroğlu, Allah Dostlarını severdi. Saidi Nursi onun için önemli idi. Türklükten söz etmek onun için ırkçılık sayılırdı.

 

Azmi Karamahmutoğlu’da önceki başkanlar gibiydi. Artık ocaklar Fethullahçılar’a bırakılmış idi.

Eski Ülkü Ocakları başkanları kendilerini Türk olarak görmüyorlardı. Onun içinde bir Ermeni kökenli Fethullah Gülen onlara Bahçeli’den yakın geliyordu.

Şimdilerde deli dana gibi “ben FETO’cü değildim” diye anırıp duran Alişan Satılmış eşeği döneminde ülkücüler Fethullah’a Allah dostu derlerdi. Ee peki o günlerde FETÖ’ye karşı ne demiş? Ne yapmış bu salak?

Harun Öztürk, anlı şanlı Fethullahçı olan başkanlardan birisiydi. Artık derneklerde olayları din açısından yorumlamayanlar, barınamaz duruma gelmişlerdi.

Ülkü Ocakları bununla birlikte azınlıkların gizli yarış ettikleri bir alandı. Ermenisi, Çerkezi, Kürdü, Rum’u “islamda üstünlük takvadadır” diyerek kendi yerlerini sağlamlaştırıp, azınlık kesimden gelmiş olmalarının tartışılmalarını engelliyorlardı.

Bazı ülküdaşlar, gece gündüz “islamda islam” diye tutturuyorlardı. O yıllarda bizde, onların bu isteklerini sürekli iyiye yorardık. Yıllar sonra bunları öne sürenlerin çoğunun Ermeni, Rum, Çerkez, yada Kürt olduklarını gördük.

Bütün bunları neden anlatıyorum? Çünkü o günlerden bu günlere Fethullah Gülen örgütüne kaymış olan ülkücüler, FETO’den tutuklanınca “Biz ülkücüyüz” demeye başladılar.

Yok böyle bir ülkücülük! Sizler geçmişte ülkücü idiniz, sonra FETÖ ye geçtiniz. Şimdide tutuklanınca “Biz ülkücülyüz” diyorsunuz.

Geçmişte bir süre için ülkücülere bulaşmış olmak demek ölene deyin ülkücü kalmak demek deyildir.

Yaşar Okuyan, Meral Akşener, Namık Kemal Zeybek ne ise sizlerde bir dönem ülkücü olmuşsunuz, şimdi sizler FETÖ cüsünüz.

Ayrıca şimdi bir köstebek olarak MHP yada Ülkü Ocakları’nda bulunanlarda ülkücü sayılmazlar.

Arkası geliyor………………………………….

Türkiye Nereye? Ülkücüler Nereye?

YILDIRIMLAR YARATAN BİR IRKIN OĞULLARIYIZ!

Gerçek Ülkücüler'in söylemleri
Gerçek Ülkücüler’in söylemleri

Türkiye Nereye? Ülkücüler Nereye?

Türkiye, cumhuriyet döneminin en ağır en korkunç bir kalkışmasını yaşadı. Bu olağanüstü olarak görülen olay işin gerçeğinde beklenen bir gelişme idi. Olmazsa olmazdı. Onun içinde oldu.

Bir tek gerekli soru varsa, oda; neden başarılı olamadı biçiminde olabilir. Neden? Çünkü iyi bir örgütlenme, iyi bir ağızbirliği yoktu.

Üstelik toplumun algılama biçiminide yanlış görmüşler.

Sen kalkıp köprülerde yuttaşın önünü kesmeye çalışıyorsun. Bu iş sonuç alamazdı.

Sen kalkıp üst görevli generalleri görev dışı yapıyorsun. Ancak ortada bir kan kokusu yok. Ölenlerin bir kısmı yurttaş, bir kısmı da alt görevlerdeki subaylar yada çeriler.

Sen ilk anda sallandırsaydın tepeden ikisini onuda görüntülü olarak verseydin, sonuç alabilirdiniz.

Yoksa, sizlere katılmamış olan subaylar yerlerini size neden kaptırsınlar?

Bu iş bir azcıkta 1960’teki yönetime el koymaya benzemiş. Ancak 1960’ta Hüseyin Feyzullah (Türkeş) bildiriyi okusada işin arkasında tepedekilerde vardı.

Bu başkaldıranlarda olan bir başka eksiklikte bu günkü toplumla, 1960’takı toplumun arasındakı değişik yapıyı görememek olmuştur.

Ordu kuruluşunda Fethullahçı bir assubay, generalden yüksek durumda ise, o ordu ne iş yapabilir?

Bu ilginç kalkışma, ilginç olarakta bitti. Bitiren güçte devletin tepesi olamadı. Yalnızca kalkışanların Fethullahçı olduğundan bu kurumu onlara vermeme duygusu ile yurtseverlik yaklaşımı bu kalkışmayı önlemiştir.

Şimdi gelelim bu işin ülkücülerle ilgili yanlarına.

Öncelikle belirtelim; bu Milli Görüş, bu yönetimi ele geçirmede 2001 yılı öncesi ülkücülerden çok yararlanmıştır.

O gün, bu günde AKP’nin eli ülkülerin cebinden çıkmamıştır.

2001 yılı öncesinin Aydınlar Ocağı, Türkocağı, Ülkü Ocağı, Nizam-ı Alem Ocakları, BBP’si AKP’nin oluşmasında, gelişmesinde, ayakları üstünde durmasında etken kuruluşlar olmuşlardır.

Buna ek olarak bir önemli belirginlikte; MHP’nin 1969’da Cia’nın isteğiyle başlalttığı islamlaşma çalışmaları ile, yine CIA’nın AKP eliyle Türkiye’yi islamlaştırma çalışmaları sonucunda bu iki akımın ülkü birliği oluşmuştur. Bu nedenlede iyi islamlaşan ülkücüler bir bir AKP ye kayarak, AKP’nin güçlenmesine katkı sağlamışlardır. Özellikle en büyük katılım 2001 yılında AKP’nin ilk döneminde gerçekleşmiştir.

Buna birde MİT’in MHP içinde bulundurduğu kesimi ekleyince, ortada cılız bir MHP kalmaktadır.

Gelelim FETÖ örgütünün MHP ile AKP içindeki konumuna; Bu örgüt doğrudan CIA ca yönetildiğinden, MHP, AKP ile diğer bütün kurumlara en iyi sızmayı gerçekleştirmiştir. AKP’nin dışa açılımı ile yasadışı işlerini FETÖ’cüler yaptığından Erdoğan’ın bütün açıklarını biliyorlardı. Bu kesim, gerçekten bir çete, bir yasadışı örgüt biçiminde örgütlendiği için, üstelikte CIA’ca yönlendirildiklerinden elle tutulur, gözle görülür yaman işleri bulunamazdı. Ancak Türk devleti’nin iyi örgütlü olamayışı nedeniyle bu kanlı örgüt son kalkışmaya (15.07.2016) deyin kendisini gizlemeyi başarmıştır.

Bu örgütü koruyan neden islamdı. Bunlar toplumu ‘Allah” diyerek, “peygamber” diyerek, “kuran” diyerek kizdirdiler. Bu genelde müslümanın savunması olmuştur.

Biz “Siz CIA ya çalışıyorsunuz deyince, onlarda bize “sen islam karşıtısın” dediler. AKP’de bunu yapıyordu. Çalıyor-çırpiyor, sonra islama sığınıyordu.

MHP’nin içindeki Ermeni müslümanlara bir dokun bakalım, sana dönüp; “sen islam karşıtısın” diyeceklerdir.

Sonuç: FETÖ bu gün için Türkiye’de artık gizli yüzü ortaya çıkarılmış, kendilerine karşı toplum uyandırılmış, başı ezilmeye çalışılmaktadır. Bunlarla birlikte olupta bu gün tokat yiyen ülkücü, solcu, müslüman, atatürkçü kim olursa olsun, acımamak gerekir. Bu gün bu yılanın başı ezilirken, ona-buna acırsan, sonunda acınacak duruma düşersin eey Türk oğlu, eey Türk kızı…

Ajaru: İş işten geçtikten sonra bu günlerde geçmişte FETÖ’ye karşı olduğunu öne sürenlere kulak asmayınız.

Ülkü Ocakları’na sızmaların kökeni çok eskidir. 1980 öncesine dayanır. Ancak NURCUlar (FETÖ) Kürt kökenli olan Alişan Satılmış ile ondan sonra başkan olan Ermeni kökenli Harun Öztürk döneminde istedikleri çalışmaları yapıyorlardı.

Çırağan Yokuşu Ülkü Ocağı

MHP ile MHP’yi BÖLENLER!

  1. MHP ile MHP’yi BÖLENLER!
Meral Akşener: Baba tarafım koyu CHP'lidir.
Meral Akşener: Baba tarafım koyu CHP’lidir.

Bu gelişmeler, ülkücü kesimi titretti üstelikte, kendisine getirdi. Neden?

MHP içinde yeyiciler, yalancılar, talancılar, köstebekler birden bire bir dumanlı günde ülkücülerin yüreklerine ellerindeki kamalarla dürtmek istediler.

Cemal Enginyurt: (Yılma Durak"a) "Sen Fethullahçısın" dedi. Yılma Durak: (Cemal Enginyurt'a) "Sen bunu bana diyemezsin. Senin yedi ceddini temizlettiririm" dedi.
Cemal Enginyurt: (Yılma Durak”a) “Sen Fethullahçısın” dedi. Yılma Durak: (Cemal Enginyurt’a) “Sen bunu bana diyemezsin. Senin yedi ceddini temizlettiririm” dedi.

Yalan, yalan, yalan …. Yok bu yönetim son seçimde az oy almış, yok Devlet Bahçeli AKP’ye gizli, açık arka çıkmış, yok yok diğer partilerle ortak yönetimi (CHP+HDP+MHP) oluşturmadınız. Yok MHP’nin bazı kuralları “demokrasi” ye uygun değilmiş.

 

Bunların tümüde uydurma nedenlerdir.

Bir tek nedenle ülkücülügün ocağına ot (ateş) yaktılar. O nedende! Bu gün Genel Başkan adayı olanları, Sayın Devlet Bahçeli (millet velkili adayı göstermemiştir. Şimdi bu seçilemeyenler, birleşip Sayın Devlet Bahçeli’yi al asağı edip, kendi önlerini açmayı düşündüler. Arkalarınada MHP’de başarılı olamayan, umduğunu bulamayan birde ayrıca MHP’nin yönetime gelmesiyle gün göreceğini düşünen çapsız-mapsız kesimlerde onların arkasına düştüler. Bunların bir kısmı bulunduğu bölgede işi aşı olmayan, aldığı borçları ödeyemeyen, yada parasını pulunu orospulara yedirmiş olan sözde ülkücülerdir.

MHP’de yasalar iyi değildide iki dönem seçmişler seni, gıgın çıkmamış, aday yapılmayınca yeri göğü inletiyorsun. Ancak gözden kaçanda bir başka gerçek var! Oda MİT 15 yıldır bütün Anadolu’da Devlet Bahçeli gitsin MHP “iktidar” olacak görüşünü islemişti. Buda bu çıkarı için kazan kaldıranlara bir güzel ortam yaratmıştı.

Bu arada talancılar, yalancılar, vurguncular, işbirlikçiler MHP’nin yakasından düşmemişlerdi, düşürülememişlerdi. Şimdi bunlar şaşırdılar, kendilerini ortaya atarak, en azından bilinir duruma geldiler.

Bundan sonrası bunlar “Fethullah Gülen”ci olarak yüreklere kazınmışlardır. Artık onlar MHP’de yada başka yerdede olsalar, kendilerini gizleyemeyeceklerdir.

gulen_mhp

MHP yönetimide bundan böyle kimi nereye başkan seçmesi gerektiğini iyi anlamış durumdadır diye düşünmekteyiz. Bu olmazsa basın yayın artık bu yıllardır MHP’ye sızmış olan Fethullahçıları unutmayacaktır.

meralaksener_bitti

Bu gelişmeleri ülkücü taban neden iyi anlayamıyor derseniz, onunda açıklaması böyledir; Sayın Devlet Bey’in yakınlarında bulunanlar, ondan önceki dönemde MHP’ye sizmiş olanlardır. O kesim MHP’de büyük yanılgıların olmasını sağlamışlardır.

Ülkücü tabanı uyaracak, gizli kuruluşlar ile MİT’e bağlı kişilerin oyunlarını bilecek, yorum yapacak kişiler bulunmuyordu. Üstelik olanlarda ortam bulamıyorlardı. Biz bunu yapabildik, çünkü biz bu içteki satılmışlara karşı dayanıklı idik.

Bu yazı buraya deyin yürekleri hoplatmadı, hoplatacak sözler geliyor…

Çok yakında MHP’deki gelişmelerin ortamını 2000’lerden beri oluşturmuş olan derin MİT’çiyi gerek görüldüğü üzere açıklayacağız.

 

MHP’de bugünkü olanların temelleri çok yıllar öncesinden atılmıştı. Müslüman Ermeni-Çerkez işbirliği islam söylemleri altında MHP’de bu günkü ortamı yarattı. Sizin allandıra pullandıra alkışladığınız, MHP’nin başına getirmek istediğiniz bazılarının ugunu / ırkını bilince kan tükürebilirsiniz!

meral_kemalettin_sevisme

MHP Genel Başkanı Türkeş, sık-sık Bülent Ecevit ile görüşürdü.

Devlet Bahçeli’ye Ecevit ile yakın ilişkide diye saldıranlar, Türkeş’inde onunla yakın ilişkide olduğunu bilmiyorlar. Çünkü onlar gözleri var, görmezler.

MHP Genel Başkanı Türkeş, sık-sık Bülent Ecevit ile görüşürdü.
MHP Genel
Başkanı Türkeş,
sık-sık Bülent
Ecevit ile
görüşürdü.

MHP, kurultay, Milliyetçi Hareket Partisi

MHP, kurultay, Milliyetçi Hareket Partisi
Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce otobüsle gelen ülkücüler için spor salonu girişinde yoğun güvenlik önlemleri göze batıyor. Polisin önceki parti kurultaylarınden değişik olarak kurultay salonuna gelen yolları kapattığı, az sayıda girişten izin verdiği göze batıyor. Bu nedenle yurttaşlar salona girebilmek için yürümek durumunda kalıyor.

KURULTAY, mhp, 2015
KURULTAY, mhp, 2015

kurultay salonu ile karşı karşıya bulunan Ankara Garı’nın yolu da kapatılan yollardan birini oluşturuyor. Bu nedenle yurttaşlar, ellerinde bavullarla yürümek zorunda kalıyor.
Kurultayın ana konusu “Bizimle Yürü Türkiye” olarak belirlenirken kurultay yerinde Devlet Bahçeli fotoğraflarının yer aldığı diğer yazılarda şu söylemler göze batan: “Yolsuzluğa Yoksulluğa Karşı Bizimle Yürü Türkiye”, “Hainlere Karşı Bizimle Yürü”, “Tavizlere ve Tahriklere Karşı Bizimle Yürü Türkiye”, “Haksızlığa ve Adaletsizliğe Karşı Bizimle Yürü Türkiye”. “Çözülmeye ve Yıkıma Karşı Bizimle Yürü Türkiye.”
MHP DE YASAKLARA KARŞI
MHP kurultayı’nın söylem “Bizimle yürü Türkiye”.Bu söylemin önüne koyulmuş küçük cümleciklerle birlikte yazılmış söylemler, salonun her yanına asılmış durumda. En çok göze batan yazı ise, “Yasaklara karşı, bizimle yürü Türkiye” söylemi.Benzer bir söylem ise, “Haksızlığa ve adaletsizliğe karşı bizimle yürü Türkiye” söylemi. Salonun süslendiği söylemlere bakıldığında, MHP kongresi haksızlığa, adaletsizliğe ve yasaklara karşı söylemleri bir eşitlikçi parti kurultayı izlenimi veriyor. Ancak,okunan şiirler ve söylenen türküler, kurultay’ın MHP’nin olduğunu vurguluyor. “Kurtsa kurt, itse it döner aslına…” dizesi duyuluyor. En çok yinelenen türküler ise, “Çırpınırdı Karadeniz” ile “Mehter Marşı”. En çok yinelenen söylem ise, “Er meydanının eri gelecek, devletin başına Devlet gelecek..” söylemi.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE’ ÜÇLÜSÜ
Kürsüden sık sık Mustafa Kemal Atatürk’e övgü dolu söylemler de duyuluyor MHP Kongresi’nde. Tanıtımı yapan kişi, Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözüyle, tüm salona üçlü çektiriliyor. Hemen ardından da “Ne mutlu Türküm diyene” şarkısı ile salon coşturuluyor.
“SÖZDE BARIŞ…”
Çözüm süreci de, MHP Kurultayı’nin açılanmayan gündemi. ülkücülerin söylemlerinde, çözüm sürecine sürekli eleştiri getiriliyor. Çözüm süreci eleştirisinin türküsü bile yapılmış durumda- “Bin yıllık kardeş diye fitne tohum ektiler. Sözde barış diyerek haini başa diktiler. Arsıza, hırsıza bela bıkkınlık geliyor. Haram nedir bilmeyen başa Devlet geliyor…”
KURULTAY
MHP kurultayı, yoklama yapılması,kurultay başkanlığı seçimi, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla açılacak. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin konuşmasıyla sürecek olan kurultayda, Merkez Yönetim Kurulu çalışma bildirgesi ile gelir-gider bildirgesi okunacak. Konuşmaların ardından seçimlere geçilecek. Genel başkan, genel yönetim kurullarının seçimi yapılacak. Yeni seçilen genel başkanın konuşmasının ardından MHP’nin 11. Olağan Büyük Kurultayı sona erecek.

ÇERKEZ OYUNU

Biz bu güne deyin MHP-ülkücüler içindeki G.Ç.Ö. (Gizli Çerkez Örgütü)nden anlattık.

Ancak Çerkezler’in gizli örgütlenmesi MHP-ülkücü kuruluşlar çizgisinde kalmıyor.

Bunun CHP-sol örgütler, AKP-dine dayalı örgütler, BBP, Ermeni örgütleri-PKK, sözde Türkçüler diye 1998’den sonra ortaya çıkan, emekli subaylara bağlı örgütlenme ayağıda var. Nerede bir sivil örgütlenme varsa, orada Çerkez köstebekler var demektir.

Bu günde konumuz AKP içinde Çerkezcilik olsun. Ancak AKP içindeki Çerkez gizli örgütünün tümünü bu yazıda ele almayacağız.

Çerkezler, Türkiye’de yapmak istediklerinin çoğunu Çerkez kadınları aracılığı ile yaparlardı, şimdilerde bu böyle. Şimdilerde AKP içindeki Çerkezler’de kendisi bir Çerkez üstelikte Çerkez Ethem’inde yakını olan Bülent Arınç’ın eşini kullanarak, Çerkez Ethemi AKP eliyle aklama düşüncesini ortaya koydular. Bu oyun uygulamaya konuldu. Çerkezler’in oyununu bu anda kendi çalışmalarını örnek göstererek ortaya koyacağız.

Oyunun gerçek kurgulayıcısı yıllarca bu ülkede adı-sanı duyulmuş orgeneralliğe deyin yükselebilmiş Çerkez laik-atatürkçü geçinen bir subayımızdır. 

Amaç: Çerkez derneği kulllanılarak Çerkez ethem aklanmalıdır. Çerkezcilik ondan sonra yeniden gerek devlet kurumlarında gerekse sivil kuruluşlarda etken olabilecektir. Çünkü Çerkez Ethem’in Yunan ordusuna katılarak, Türk ordusunu, Türk budununu arkasından vurması (ihanet) konusu Çerkezler’in genelde devlete iyi sızmalarını önleyen bir engeldir. Bunun düzeltilmesi gerekmektedir. Bunun içinde AKP içindeki Çerkezler, düyün dernek, eylence derken, kendisi Ermeni kökenli biri olan Bülent Arınç’ı buldular, şimdi bülent Arınç Çerkezler’i bu sıkıntıdan kurtarma işine girerek sözünü söyledi görelim neler söylemiş:

Bülent Arınç
Bülent Arınç

Bülent ArinçBülent Arınç

 

 

Bülent Arinç
Bülent Arınç

 

Bülent Arinç
Bülent Arınç
Bülent Arınç
Bülent Arınç

Günün yorumu

Kobani:

PKK, ABD istediği için Milli Görüş ile yollarını ayırdı. PKK’lılar, yönlerini yeniden Pentagon’a çevirdiler.

 

Kobani’de Batılılar, ABD, PKK, PYD, birazda Peşmerge, Suriye yönetimi karşıtları yanyana, buna karşıda İŞİD, Erdoğan yönetimi yanyana duruyorlar.

 

Bu anda Batı’nın, ABD’nin bütün dayanakları ellerinde olan PKK ile diğer Kürt örgütleri beklenen başarıyı sağlayamadılar.

Bütün yayın organları İŞİD püskürtülecek diye pusuda bekliyorlar. Ancak bu ana deyin sonuç yok.

Ancak umutları bitmedi.

 

Buna bağlı olarak bütün Avrupa, bütün Batı elleri ile ABD kamuoyu İŞİD saldırısı beklemekten yorulmaya başladılar.

 

Bu arada İŞİD Türkiye arasındakı çıkar ilişkiside çok azaldı.

ABD İŞİD’in yağ (petrol) üreten kuyularını işlemez duruma getirerek, Türkiye’ye uyarıda bulundu.

Son günlerde Türkiye dışarda geçmişinde yaşamadığı yalnızlığı yaşamaya başladı.

İçeride çarklar eskisi gibi yürümemeye başladı. Bunu AKP’lilerde anlamaya başladılar.

Ancak, Erdoğan yönetiminin düşmesi için halktan çok umut beklemek doğru değildir.

Erdogan, gider, gidecekse, ancak onu getiren güçler götürebilirler.

 

Bunun içinde Erdoğan’ı getirenler, götürebilmek için oyunlarını kurmaya başladılar.

Anlamak gerek, CHP’nin yada MHP’nin iyi yada kötü yönetilmesi Türkiye’de AKP’ye karşı başarıyı getirmez.

 

CHP nereye?

CHP, ABD’deki gizli Papaz Fethullah Gülen’in dümen suyuna girmiş çıkamıyor.

CHP, müslümanlık yarışına girerek oy alayım derken, Atatürkçü oyları kaçırmaya başladı. Bundan öncede PKK’nın oylarını alayım derken oylarını MHP ye kaptırmıştı.

CHP’deki Atatürkçüler’in CHP’yi bırakıp gitmeleri AKP’nin işine yarayacaktır.

 

 

Ülkücüler:

Bu günlerde ülkücüler, yine iki ayrı telden çalıyorlar. Geçmişte sıradan bir kişi iken, üstelikte doğru bir dilekçe bile yazamayacak durumda olan kişiler, geçmişte orda burada ocak başkanı olmuşlar, ceplerinide doldurmuşlardı. Başta Çerkezler, Kürtler, Araplar ocakları bir tuzluk olarak kullanmışlardı. Çerkezler’in dışındaki azınlıklar, ancak Çerkezler’in onaylamaları ile tuzluklara gelebilmişlerdir.

 

Bunlar (gizli Çerkez örgütü), bu ülkü ocaklarını kurulduğundan günümüze deyin soyup soğana çevirmişlerdi. Utanmazlar, şimdide gece-gündüz, yerli-yersiz ülkücüleri eleştirip duruyorlar. Ancak, bu Türk toplumunu iliklerine deyin soyup soğana çeviren Recep tayyip Erdoğan’a, yada onun örgütüne karşı boyunları kıldan ince oluveriyor. Bu kendini bilmezler (gizli Çerkez örgütü) ülkücüleri 12 Eylül öncesinde olduğu gibi yollara döküp, eylemlere karıştırmak istemektedirler. Buda yine bir Çerkez oyunudur.

Nedir bu bizim ülküdaşların bu eski ülkücü geçinenlerden (gizli Çerkez örgütü) çektikleri?

Gerek MHP gerekse ülkücü dernekler bu (gizli Çerkez örgütü)nden ayıklanmış değildir. Onun için baş ağrıtmalarıda sürmektedir.

Ne imiş Devlet Bahçeli AKP’ye karşı gerekenleri yapmıyormuş.

Ne yapsın “tank”larla AKP yönetimini devirsin mi?

Yok kardaş, Amerikan “tankı”na binipte ABD Büyükelçiği’ne gidip para verin ben “ihtilal” yapacağım diyen kişi çoktan öldü (1997).

Sen artık ülkücülerin eski ülkücü olmadıklarını anla, gerisinide ülkücülere bırak, sende elindeki bir oyunu git istediğin bir kişiye ver.

 

MHP’lilerinde AKP’ye karşı, Fethullah Gülen örgütüne yakın durmaları, AKP’yi geriletmeyecektir. AKP bugün eritilebilir, ancak Fethullah Gülen örgütü dış güçlerin Türkiye’deki ayağıdır. Onları eritemezsiniz, onları ancak devlet güçleri eritebilir.

Milli Görüş’te CIA’nın kolu idi, ancak Pentagon şimdilik onları kızağa çekti, eski subayları kızağa çektiği gibi… Şimdi onlar elaltından birleşip, CIA’nın imamına (Fethullah Gülen) karşı “cihat”a giriştiler.

Gerisi gelecek…

ÇERKEZ-ERMENİ ÇATIŞMASI

Çerkezler ile Ermeniler’de aralarında bölündüler, kimisi Fethullah örgütünü, kimiside Erdoğan örgütünü desteklemeye başladılar.

Rasim Ozan Kütahyalı kim? ERMENİ Aydın Doğan kim? ÇERKEZ

Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı
Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı

Günümüzün ülkücüsü, iş bilmez, kılınç kuşanmaz, elinden de toplum için bir yararlı iş gelmez durumdadır. Acı ancak böyledir.

Ne basında, ne yayında, ne örgütlenmede, ne bilgi toplamada etken olamamaktadırlar. Bu böyle iken kalkıp, Devlet Bahçeli gitsin diyorlar. Diyelimki gitti. Sonra kim gelecek? Bunca Türk gençlerini önce komunistlerle çarpıştırıp, sonrada Nazım Hikmet’i Türkiye’nin yazarı sayanların oğulları mı, kızları mı göreve gelecek?

Bu arada şeriatçı ülkücülerinde sonu geldi. Çünkü İSİD “şeriat”ın tadını Türk ulusuna gösterdi.

Şimdi gelelelim konumuza,

konu: Çezkezler le-Ermeniler’in itişmeleri.

* Son yıllarda Çerkezler ile Ermeniler arasında bir içiçelik olduğu ortaya çıkmaktadır.

ABDİ İPEKÇİ İÇİN  ELİNİ KANA BULAMIŞTI...
ABDİ İPEKÇİ İÇİN
ELİNİ KANA
BULAMIŞTI…

Çerkez yakasında Aydın Doğan, Taha Akyol ile Namık Kemal Zeybek var. Fethullah Gülen örgütüne bağlı çalışıyorlar.

ÇERKEZCİ- ADINA MHP’ de görev almıştı. ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU ÇERKEZCİ
ÇERKEZCİ- 
ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU

Ermeni yakasında Rasim Ozan Kütahyalı var. Milli Görüş’ten yana, Erdoğan’a çalışıyor.

Milli Görüş’ün sözcülügünü yapan ERMENİ yurttaşımız            RASİM OZAN KÜTAHYALI
Milli Görüş’ün sözcülügünü yapan
ERMENİ yurttaşımız
RASİM OZAN
KÜTAHYALI

Aydın Doğan iki konuda yasaları çiğnemiş birisidir. 1. Milliyet Gaztesini satın alabilmek için, ülkücü Mehmet Ali Ağca’ya Abdi Ipekçi’yi vurdurmuştur.

  1. Gazetesinde bugünün yazar geçinen bölücüleri, ABD ajanlarını o yetiştirmiştir. Bu gün Türkiye’yi bölmeye çalışan yazar çizerlerin tümü çıraklığını Aydın Doğan’ın yayın organlarında geçirmişlerdir.

Sonuç olarak, aralarında bu konuşma geçiyor. Ermeni RASİM OZAN
KÜTAHYALI:

“25 Aralık kepazeliğinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı büyük komplo olduğunu çok iyi biliyorsun Aydın Bey. Fakat gazeten Hürriyet SABAH’a ve Erdoğan’a karşı takıntısından tüm ülkeyi ateşe atan tavrına devam ediyor. Sedat Ergin savcılığın 25 Aralık’ın bir darbe teşebbüsü olduğunu sarih biçimde açıkladığı raporu okusun ve itirazı varsa yazsın. Aynı şeyi Taha Akyol da yapabilir. 25 Aralık noktasında tablo çok net. Saçma sapan örgütler yaratılıp başına Erdoğan konmuş. Amaç Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı katakulli ile içeri tıkmak.”

ÇERKEZ Aydın Doğan:


“Bu Rasim’in karısı Nagehan Alçı’yı Milliyet’e aldık. Bunun anlamı ekmek yediği kaba sıçıyor Rasim Ozan Kütahyalı.”

Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı-Nahehan Alçı yarım Ermeni, yarım Çerkez
Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı-Nahehan Alçı yarım Ermeni, yarım Çerkez

Önemli bir gizzem var? Bunların içinde kimler CIA’ya çalışmaktadır?

Yakında onuda açıklayacağız.

ÇERKEZCİ-CIA’NIN ADINA MHP’ de görev almıştı. ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU
ÇERKEZCİ-ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU 

 

 

 

Namık Kemal Zeybek: (ÇERKEZ) Seriatın MHP'de yayılmasını sağlayanlardandır.
Namık Kemal Zeybek: (ÇERKEZ) Şeriatın MHP’de yayılmasını sağlayanlardandır.

Vartanyan, Manukyan, Halıcıyan, Berberyan, Makaryan, Dikran, BabaCAN (cıyan)

Okuyucu için artık yazı yazamıyorum. Yazamıyorum, çünkü yazılacakları olduğu gibi yazsam, karşıma çıkacak olan soru, buda böyle ise, biz kime güveneceğiz diyeceksiniz. Olayları kıvırarak yazsam, yazı ilgi çekici olmayacak. Öyleyse sonucu ne olursa olsun, gerçeği dal ortasından yazayım. Türkiye’de günlük olaylarla uğraşıp duruyoruz. Çoğumuz Erdoğan’ı ne yapsak düşürürüz diyoruz. Yada Muhsin başkan ölmeseydi, yada Türkeş ölmeseydi diyoruz. Bazılarımızda eski yöneticileri özlüyorlar. Yada ah bu yurtta birde bizim ülkücülerimiz yönetime gelse diyorlar. İşin gerçeği gizli… Onu anlayabilmek için belkide özel eğitimden geçmek bile gerekebilir.

Vartanyan idi Murat oldu.
Vartanyan idi Murat oldu.
Alis idi, Sezen oldu. Aramızda geziyor.
Alis idi, Sezen oldu. Aramızda geziyor.
Ahmet Yiğit Yıldırım, Hıristiyan ile Yahudiler'in paskalya baramlarını kutladı.
Ahmet Yiğit Yıldırım, Hıristiyan ile Yahudiler’in paskalya baramlarını kutladı. Fethullah Gülen’in Ermeni olduğunu bile bile bir ülkücü Fethullah gülen’i neden destekler?
Dedesi Kevorkyan idi, torunlarından birisi adını Abdulhamit, diğeride Mücahit koydular. Mücahit'te Abdulhamit'te birer gazete yazarı, CIA'nında işbirlikçileri oldular.
Dedesi Kevorkyan idi, torunlarından birisi adını Abdulhamit, diğeride Mücahit koydular. Mücahit’te Abdulhamit’te birer gazete yazarı, CIA’nında işbirlikçileri oldular.

 

Ben şimdi sizlere, bu gerçeği öylesine sunacağım. Türkiye’de yönetime kim gelirse gelsin, sonuç çok degişemez. MHP gelsede değişmez. MHP, bu gün böylesi güç kullanmaya belende değil. Neden? MHP içindeki geniş bir kesimin özlemleri AKP özlemleri ile üst üste çakışıyorda ondan. CHP gelsede, CHP içinde geniş bir kesimde AKP’nin yaptıklarını başka biçimde yapacak, derin değişiklik yapamayacaktır. Yönetim yine belli ellerde kalacaktır. Ancak söylemler, değişecektir. Bu ne demektir? Açıklamak çok güç, ağır bir iş. Bunu, başkaca anlatayım. Bu gün Erdogan gitse, Kemal Kılıçtaroğlu gelse ne değişecektir? Tepedekiler değişmeyecek, ancak göstermelik, gürültülü biçimde orta tabakadan bazıları görevlerinden uzaklaştırılacaktır. Ya Bahçeli gelse? Bahçeli gelse, değiştirmek isteyecek diye düşünüyorum. Ancak CHP, AKP içinde yerleştirilmiş olan köstebekler, MHP içinde de yerleştirilmiş durumdadırlar, bunlar baş ağrıtacak, gerekirse içerde, yine bölünme bile yaratabileceklerdir. Bu ne demektir ? Büyük bir güç müdür? Bu Erdoğan’ıda başımızda tutabilen güçtür. Atatürk ölür ölmez eyleme geçen, kılık değiştiren bir bağarsak kurdudur. Bu ne demektir? Atatürk öncesi kim kimdir belli idi. Türkler yada Türk birliğini isteyenler, korku yaratanların, bizi bölmek isteyenlerin, işbirlikçilerin üstüne giderek yok edilebiliyordu. Atatürk’ten sonra bu bağarsak kurtlarının biçimi, rengi, duruşu değişti. Bize benzediler. Cami cemaati oldular, hacca gittiler, oruç tutup, şeyhlerinin ellerini öpüyorlar. Bu OLAY gizli kaldı tartışılamadı. Bunun anlamı nedir? Türkiye’de Türk karşıtı azınlıklar, artık, Türk’ün karşısına geçmeyi bırakarak, Türk, üstelikte müslüman kimliğiyle yaşamaya başlamışlardı. Onlar, artık bizim karşımıza Vartanyan, Manukyan, Halıcıyan, Berberyan, Makaryan, Dikran olarak değil, Muhammed, Mahmut, Ömer, Ali, Süleyman olarak çıkıyorlar. Camide imamda oldular, ocaklarda başkanda oldular. Bu az bile Din-ayet işleri Başkanı olanı bile var.

Bunların Türkçe’deki yeri dönmelerdir. Dönmeler, dönerek bize benzediler. O günlerden başlamak üzere bütün partilerin içine sızdılar. Kimisi solcu, kimisi sağcı kimisi aşırı müslüman, kimiside türkçü oluverdiler. Bunun içinde yönetime kim gelirse gelsin, bütün kuruluşların tepelerine sızmış olan dönmeler, etken olacaklardır. Bu ne demektir? Bu gün Arap’tan çok müslümanlık yapan, Türk’ten çok türkçülük yapan, özgürlükçülerden çok özgürlük savunucusu olanlar camilere, okullara, güvenlik güçlerinin içlerine, ayrıca derneklere iyice sızmış durumdalar. Buna birde Çerkez yada Kürt ülkücülerin bu dönmelerle evli olanlarını ekleyin… Bunun anlamı ne ola? Bunun anlamı bu güç (dönmeler) odağındakılar artık, çok donanımlı durumdalar, oyunu belirleyici etkenliktedirler. Bu nedenle başa MHP gelebilsede bu güç (dönmeler) MHP içinde acılar yaratacak, dönmelere karşı önlemler alınmasını engeleyeceklerdir. Bu engellenebilir mi? Engellenebilir, eğer ülkücüler, bilinçli olurlarda, ülkülerine duygularla değil, bilinçle bağlanırlarsa, camide namaz kılar iken bile yanında namaza duranın kim olduğunu bilirse, bu oyun bozulabilir. Yoksa işimiz çok korkuç olacak. ajarı: (ALINTIDIR) Kıl kurdu (Enterobius vermicularis; eskiden: Oxyuris vermicularis), Yuvarlak solucanlar (Nematoda) şubesinden, dünya çapında  yaygın bağırsak paraziti olan bir türdür. Ermeniler Kıl kurduna benzedikleri içinde onlara sağlıkçılık dilinde Kıl kurdu denmektedir. 

ISTANBUL ÜLKÜ OCAĞI, YAHUDİ, HIRISTİYAN İŞBİRLİĞİ GERÇEKLEŞTİ

Kutlu Doğum Haftası neyin nesidir?

“Paskalya”

Resim

 

Bu konuyu iyi anlatabilmek için devletin gizli belgeleri ile bilgilerini ortaya yaymak gerektiğinden, konuyu açmaya gönlüm olumlu bakmadı, ancak bu son günlerde başta Istanbul Ülkü ocakları ile bazı diğer ocakların bu kutlamalara katılmaları karşısında susamadım.

 

Sözü uzatmadan, olayı açıklayayım.

Türkiye’de böyle (Kutlu Doğum Haftası) diye bir gelenek yoktu. Üstelik böylesi bir kutlamanın günlerinin Hz. Peygamber Muhammed Mustafa ile bir ilişkisi yoktur.

Açıkcası Hz. Muhammed’in doğumu (17 Haziran) iken, Paskalya (İsa’nın dirildiği gün (15. Nisan)la başlamaktadır 7 gün sürmektedir.

 

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) doğum günü kesin olarak bilinmemektedir. İslam alimlerinin ekseriyetinin katılımı ile 571 yılında Rebiü’l-evvel ayının 12. gecesi (17 Haziran 569) doğduğu doğru veya doğruya en yakın tarih olarak kabul edildi. Kuran’da Kadir Gecesi dışında vurgulanan bir gece yoktur.

 

Öyleyse bu gönlünü Pensilvanya’ya kaptırmış olan ülkücüler kimin kutlu doğum haftasını kutlamaktadırlar?

 

Ahmet Yiğit Yıldırım, Hıristiyan ile Yahudiler'in paskalya baramlarını kutladı.
Ahmet Yiğit Yıldırım, Hıristiyan ile Yahudiler’in paskalya baramlarını kutladı.

Diğer gelişmemiş il ile ilçelerdeki ülkücülerin kutlamalarını bir yana koyun, ya koskoca Istanbul Ülkü Ocakları’nda inandıkları Peygamber’in Doğum gününü bilen yok mu?

 

Ahmet Yigit Yıldırım'ın maskesi düşürüldü.
Ahmet Yigit Yıldırım’ın maskesi düşürüldü.

Ben şimdi oturup düşünüyorum. Bu ocakların yöneticileri bunca bilgisiz, görgüsüz kişiler mi? Yoksa onları bu işe itekleyen, ablaları abileri mi var?

 

Ben olayı çırılçıblak biçimde ortaya koyayım. MIT’in elindeki belgeye göre, bu hırıstiyan kutlama günlerinin Din-Ayet’e geçmesi böyle olmuş:

 

15 Nisan’dan başlamak üzere Hıristiyanlar, Hz İsa’yı anıyorlardı Özellikle Avrupa’da bulunan Din Ayet İşleri’nin yöneticileri ile Fethullah Gülen örgütü ilk olarak bu kutlamaları başlattılar. Onlar başlatırken bu günlerin Hz. İsa için önemli olduğunu biliyorlardı. Hz. Muhammed’inde doğum dönemi ile uyuşmuyordu. Ancak buna onay veren kişiler, Türkiye’de doğup büyüselerde, günde beş kere namazlarını kılsalarda, gönülleri Hz. İsa’yı, Hz. Muhammed adı altında anmayı, andırmayı istiyordu.

Şimdi sıkı durun. neden?

Çünkü bu olaya onay veren ilk kişiler, Fethullah Gülen gibi Erzurumlular’dı, birisi o günlerde Hollanda’da Din Ayet’in başında, ötekide bir caminin başında idi. Üstelik Din Ayet’te yönetici idi.

Onlar geldikleri köyde kendi cevrelerinde gevur Hamdi ile Gevur Hasan diye anılırlardı. Çünkü onlar, Müslüman Anadolu yurttaşlarının evlerinde büyütülmüş birer Ermeni yurttaşlardı.

Hollanda’nın karanlık güçleri, CIA’nın yönlendirmesi ile bunlara böyle bir ortak kutlamayı önerdiler. Bunun içinde yeterli ölçüde parada verilecekti. Bu yetkililer Fethullah Gülen Hocaefendi’den fetva alarak bu işi yapmayı benimsediler.

İlk kutlamada Hollanda’nın en büyük bir sipor alanında yapıldı. Bütün dünyadan önemli kişiler çağrıldı. Yedirildi içirildi. O günde bazı önemli hiristiyanlarda bu kutlamaya katılmışlardı.

O gün bu gün Hristiyan desteginde bu iş sürüp gitmişti. Sonrakı yıllarda AKP ile birlikte yaygınlaştırıldı.

İyide ülkücü geçinenler bu işin neresindeler?

Onlarda müslüman ocaklarına dağıtılmış Ermeniler mi? Yoksa işbirlikçiler mi?

 

Bu yazıya katkısı olacağını düşünerek iki ayrı yazıyı ekleyerek sizlere sunuyoruz.

 

ISTANBUL ÜLKÜ OCAKLARINA SIZMIŞ OLAN FETHULLAH GÜLNCİLER
ISTANBUL ÜLKÜ OCAKLARINA SIZMIŞ OLAN FETHULLAH GÜLNCİLER

 

 

Kutlu Doğum, Paskalya bayramını kutlayanlar..
Kutlu Doğum, Paskalya bayramını kutlayanlar..

Türkçülükle ilgili bilgilere ilgi duyuyor musuz? Bakın KÖSTEBEK TÜRKÇÜLER

 

BİRİNCİ EK YAZI: ALINTI

 

Paskalya buluşması

21 Nisan 2014 Pazartesi 00:05 | DHA

İSA Peygamber’in diriliş günü olarak kutlanan Paskalya için, başta Yunanistan olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinden Ortodokslar İstanbul’da kiliselerde biraraya geldi

İsa Peygamber’in çarmıha gerilişi ve dirilişini anlatan Paskalya Bayramı nedeniyle Türkiye’nin çeşitli illerinde ayinler düzenlendi. İstanbul Fener Rum Patrikhanesi bahçesinde bulunan Aya Yorgi Klisesi’nde gerçekleştirilen ayin saat 10.00 sıralarında başladı. Ayin için gelenler önce kilise girişinde bulunan alanda mum yakıp dua etti. Fener Rum Patriği Bartholomeos’un yönetimindeki törende dualar edildi ve ilahiler okundu. Paskalya Bayramı, Hatay’da Ortodoks Kilisesi’nde düzenlenen ayinle kutlandı.  Antakya Ortodoks Kilisesi Vakfı Başkanı Fadi Hurigil şunları söyledi: “Paskalya Bayramı’nın anlamı şudur, İsa Mesih çarmıha gerildikten sonra 3’üncü günkü dirilişidir. Yaklaşık 7 haftalık oruç süreci var. Bugün orucumuzu yumurtayla açarız. Yumurtanın anlamı yeni hayattır. Nasıl ki inanışımıza göre İsa Mesih mezardan kalktı ve dirildi, biz de her yumurta tokuşturduğu-muzda o mezar kapısının bir daha açıldığını ve dirilişi anımsıyoruz.” Bayram, Diyarbakır’daki Surp Giragos Ermeni Kilisesi ve Meryem Ana Kadim Kilisesi’nde kutlandı. Kutlamalara Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Fırat Anlı da katıldı.

Fener Rum Patrikhanesi’ndeki Aya Yorgi Kilisesi’nde düzenlenen ayine  birçok Avrupa ülkesinden İstanbul’a gelen Hıristiyanlar da katıldı.

 

İKİNCİ EK YAZI: ALINTI

KUTLU DOGUMMU,VATIKAN ENTRIKASIMI????OKUYUN

MUSEVİLERİN HAMURSUZ BAYRAMI, MUHAMMEDİLERİN KUTLU DOĞUM HAFTASI ETKİNLİKLERİ, İSEVİLERİN DİRİLİŞ GÜNÜ BAYRAMI

Kutlu doğum haftası etkinlikleri sosyo-kültürel ve siyasi açılardan bir bütün olarak incelendiğinde büyük resim ancak görülebilir. Kutlu doğum haftası kutlamalarına, Musevilerin (Yahudilerin her Musevi Yahudi değildir.) Hamursuz bayramı ile İsevilerin (Hristiyanların) Diriliş günü bayramıyla aynı günlere denk getirilmesi gayretine farklı bir bakış açısı getirerek dikkat çekmek isteğindeyim.

 

 

 

 

Kutlu doğum haftası kutlamaları, Nur cemaatinin teklifi üzerine 1989 yılında Diyanet Vakfı tarafından başlatıldı. Diyanet İşleri Başkanlığınca da desteklenen kutlamalar, 1989 yılında her yıl hicri takvime göre hesaplanan Mevlit Kandilinin akabinde yalnızca 1 gün olarak kutlandı. 1994 yılından itibaren, miladi takvime sabitlenen kutlamalar 15 Nisan’dan itibaren 7 gün süresince devam ettirildi. AKP iktidarı ise yayınladığı genelgeler ile kutlamalar için ülke çapında geniş çaplı etkinlikler düzenlenmesini ve devlet kurumlarının düzenlenen etkinliklere katılımını zorunlu hale getirdi.

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. İslam alimlerinin ekseriyetinin katılımı ile 571 yılında Rebiü’l-evvel ayının 12. gecesi (17 Haziran 569) doğduğu doğru veya doğruya en yakın tarih olarak kabul edildi. Kuran’da Kadir Gecesi dışında vurgulanan bir gece yoktur. Osmanlı İmparatoru Sultan II. Selim, İslam Halifesi sıfatıyla, Peygamberimizin doğduğu kutlu gece hürmetine Mevlit Kandili uygulamasını başlatmıştır. Kandil kutlamaları Osmanlı Sultanları tarafından başlatılan gelenekselleşmiş uygulamalardır. Mevlit kandili her yıl hicri takvime göre hesaplanan gün ve gecede kutlanmaya devam etmektedir.

Görülüyor ki Kutlu Doğum Haftası kutlamalarının tarihi olan 15 Nisan Peygamberimizin doğum tarihi ile örtüşmemektedir.

Yahudilerin en önemli bayramlarından olan Hamursuz Bayramı, Gregoryen takviminin Mart ya da Nisanına denk gelen, 14 Nisan akşamından başlatılıp 15 Nisan gününden itibaren 7 gün boyunca kutlanır. İsrail’de bayram süresince resmi tatil ilan edilir.

Hamursuz bayramının anlamı; Allah’ın, Yahudileri Mısırda görülen onuncu musibetten koruyarak köleliklerinden kurtulmalarını ve göçlerini sağladığı gündür. Bu güne Hamursuz günü denir Museviler Hamursuz Bayramını nesiller boyunca, devam ettirmeleri gerektiğine inanırlar. Bayram süresince temsili olarak Mısır’dan kaçarken aceleyle pişirdikleri mayasız ekmekten yerler.

Diriliş Bayramı (Paskalya), İsevilerin en büyük bayramı olarak kabul edilir ve tüm Hristiyanlar tarafından kutlanır. Diriliş Günü her yıl değişmekle birlikte genellikle, Nisan ayının ikinci pazarı olarak kabul edilir. 325 yılındaki İznik Konsülü kararında dolunayın görülmesinden sonraki ilk pazar günü olarak belirtilmiştir. Diriliş günü (Paskalya) bayramının kutlanması konusunda belirli bir gün olmamasına rağmen her yılın Mart ayı sonundan Nisan ayının sonuna kadar olan dönemi kapsar. Doğu ve Batı kiliseleri arasında Diriliş günü hakkında farklılıklar mevcuttur. Anadolu’daki Hristiyanlar İsa Peygamberin çarmıha gerildiği günü 14 Nisan , Diriliş gününü’de 16 Nisan olarak kabul ederler. Batı Kiliselerinde Yahudi 14 Nisan’ından sonraki ilk Pazar günü Diriliş Günü olarak kabul edilir. Ortodoks Kiliseleri Jülyen Takvimi’ni esas alırlar ve Nisan ayı içerisinde Protestan ve Katolik kiliselerinden sonra kutlarlar. Doğu ve batı kiliselerinde Diriliş gününün Musevilerin Hamursuz Bayramı ile aynı güne denk gelmemesine özellikle dikkat edilir.

Diriliş Günü bayramının anlamı, İseviler Hz İsa Peygamberin çarmıha gerilişinin 3 üncü günü yeniden dirildiğine inanırlar. Ve o günü “Diriliş Günü” olarak adlandırır, bayram olarak kutlarlar.

Dikkatinizi çektiği üzere Musevilerin Hamursuz Bayramı 14 Nisan, Muhammedilerin Kutlu Doğum Haftası 15 Nisan, İsevilerin Diriliş günü 16 Nisan. Peygamberimizin doğumu şerefine asırlardır yad edilen Mevlit Kandili, Kutlu doğum haftası adı altında Türk ve Müslüman Dünyasına sunulamayacak, unutturulamayacaktır. Küresel boyuttaki projeye devletin sınırsız kaynakları kullanılarak hizmet edilmek istense de sonuç hüsrandır. Kısa süre içerisinde yitip gitmeye mahkumdur.

Peygamber efendimiz, Müslümanların namaz vaktinin geldiğini duyurmak için yapılan çağrının nasıl olması hakkındaki sahabe önerilerine; çan çalmak ” İsevilerin (Hristiyanların) adetidir”, boru çalmak ” Musevilerin (Yahudilerin) adetidir”, ateş yakmak ” Mecusilerin (Zerdüştlerin) adetidir. Olmaz.” diyerek karşı çıkmıştır. Yüce Allah: “…Sizden kim onları dost edinirse, oda onlardandır…” (Maide: 5/51) Rasulullah (s.a.v.) :”Kim kendini bir kavme benzetirse, o da onlardandır.” buyurmuşlar.

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİNİN ILIMLI İSLAM PRATİĞİNİN TÜRKİYE İZDÜŞÜMÜ

Gelelim konunun siyasi bakış acısıyla incelenmesine. Bilindiği üzere Yeşil Kuşak projesi Zbigniev Brzezinski (siyaset bilimci, stratejist, ABD eski başkanı Carter’ın yardımcısı) tarafından, 1977’de Sovyetlerin ilerleyişini durdurmak ve körfez ülkeleri dahil enerji hattındaki etkisini azaltmak amacıyla ortaya atılmıştır. Komünizme karşı İslam kalkan olarak kullanılmıştır. Usame Bin Ladin’de projenin maşasıdır.

 

Soğuk savaş döneminin sona ermesiyle Francis Fukuyama ( ABD’li siyaset bilimcisi ve iktisatçı) ABD’nin yeni stratejisi Ilımlı İslam projesini ortaya koymuştur.”İslam reform geçirmeli, liberalleşmeli” diyerek yola çıkan Fukuyama; Tarihin Sonu kitabında Yeşil Kuşak projesinin radikal İslam’ı yerini “ılımlı İslam” ı öneriyordu. Soğuk Savaş döneminde, komünizme karşı batının kalkanı rolünü üstlenen Türkiye, sonrasında “Ilımlı İslamcı-laik ülke” etiketi altında “model ülke” olarak Türk ve İslam coğrafyasına sunulmuştur.

“ABD, küresel egemenliğini süresiz kılmak amacıyla Büyük Ortadoğu coğrafyasına hâkim olma ve kendisine rakip olabilecek güçleri engelleme stratejisi izlemektedir. Türkiye’ye “model” adı altında çeşitli roller veren ABD–Türkiye ilişkileri “stratejik müttefik” etiketi altında, ABD’nin stratejileri doğrultusunda sürmektedir.”

Graham Fuller (Amerikan Rand Cooperation isimli düşünce kuruluşunun Rusya ve Orta Doğu çalışmaları ile ünlü daimi politik danışmanı, CIA eski yardımcı başkanı, diplomat): ” Amerikan dış politikasının liberal bir İslami reformu teşvik etmek olduğunu, Türkiye’nin model ülke olabileceğini, Nur cemaatinin özellikle de Fethullah Gülen hareketinin desteklenmesi gerektiğini belirterek ” Türkiye sadece kendisi için değil, çağdaş İslam dünyası için de çok önemli olan iki dinamik İslami hareket üretmiştir; Bunlardan ilki siyasi alanda AK Parti, öteki ise çok daha büyük ve apolitik bir toplumsal hareket olarak Gülen Hareketi’dir.” demektedir. Fethullah Gülen’in ve AKP’nin BOP’un kapsama alanında etkili olabilecek liberal bir İslamcı hareket ve parti olduğunu ifade etmektedir.

RAND tarafından Bush yönetimine sunulan raporda İslam coğrafyasının nasıl denetim altına alınacağına ilişkin önerilerde Fethullah Gülen, Ilımlı İslam’ın en önde gelen liderlerinden biri olarak gösteriliyordu. Raporda Ilımlı İslamcıların en büyük eksikliklerinden birinin “ekonomik güç” olduğu vurgulanıyordu. Türkiye’deki iktidarın da desteklenmesi özellikle tavsiye ediliyordu.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKELERİ KAN AĞLIYOR

Soğuk savaş dönemi sonrasından bu güne batı bloku ile doğu bloku arasında ciddi hiç bir çatışma yaşanmamıştır. Ki bu süre zarfında Balkanlar’da, özellikle de Yugoslavya’da kanlı etnik çatışmalar yaşanmıştır. Nihayetinde ABD bu coğrafya’ya üsleriyle birlikte kalıcı olarak yerleşmiştir. Karşılığında Rusya’da Gürcistan’a, Kırım’a ellerini kollarını sallaya sallaya tek kurşun atmadan gelip yerleşmiştir. Halen Batı blokundan (ABD ve AB) ciddi hiç bir muhalefet ve yaptırım uygulanmamaktadır. Rusya Ukrayna’nın doğu ve güney doğu bölgelerini topraklarına katma yolunda icraatlarını sürdürmektedir.

İç karışıklıklar ve çatışmalar batı ve doğu bloku dışında kalan Üçüncü Dünya Ülkelerinde yaşanmaktadır. Karadeniz’in kuzeyi Ukrayna ve Kırım, Kafkaslar, Orta Doğu üçüncü dünya ülkeleri olarak sınıflandırılmaktadır. Tüm bu savaşlara ve ülkelerin sınırlarının değiştirilmesine rağmen Atlantik ittifakı ile Rusya arasında ciddi hiçbir çatışma görülmemektedir. Ortak paylaşım sahası olarak gördükleri Üçüncü Dünya ülkelerindeki menfaatlerini azamiye çıkarma dışında uzlaştıkları kanaati oluşmaktadır.

Kafkaslar, Ukrayna ve Kırım Neo-Kafkas Seddi Projesi olarak “Büyük Ermenistan” ve “Büyük Kürdistan”ı gerçekleştirmek amaçlı ABD’nin BOP projesinde “istikrarsız bölge” olarak nitelendirilmektedir. ” Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’da BOP projesinin eş başkanı olduğunu defaatle söylemiştir. Görüleceği üzere Türkiye tam bir küresel tehdit ve kuşatma altında. Kafkas Seddi Politikası, İngiltere başta olmak üzere İtilaf devletlerinin; Kafkaslar, Karadeniz’in kuzeyi Ukrayna ve Kırım, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ı da kapsayan enerji hattının kontrolü projesidir. Bugün Türk-Sovyet ilişkileri açısından Boğazlar ve Montrö özel önem arz etmektedir.

Fethullah Gülen’in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından gerçekleştirilen Abant Platformu toplantılarında; “.. insanların demokrasi, insan hakları ve özgürlükler gibi ortak değerler etrafında diyalog ve uzlaşma geliştirmesi önemli bir zemin oluşturabilir. İslam ülkelerinde demokratikleşme gereklidir. Türkiye gibi İslam ülkeleri bu demokratikleşmeye geçmelidir… ” şeklinde kararlar almışlardır.

Dinler Arası Diyalog, Kutlu Doğum Haftası ve Abant Platformu gibi faaliyetler, Ilımlı İslam projesinin Fethullah Gülen ve cemaati eliyle yürüttüğü pratiklerdendir.

Sevginaz HAMEVİOĞLU, 
Kırım Türkleri Derneği Eski Genel Başkan Yardımcısı

http://www.fikirdebirlik.org/yazi.asp?yazi=201401011

 

 

 

 

 

ERMENİ – MÜSLÜMAN İŞBİRLİĞİ

HIRISTİYAN+MÜSLÜMAN+YAHUDİ İŞBİRLİĞİNİN ADI: FETHULLAHGÜLEN YAPILANMASI

 

 

Resim

Resim

 

 

Resim

Resim

 

 

 

 

Resim

 

 

 

Resim

 

 

 

Resim

 

Resim

 

 

 

AKP kendi karşıtlarınıda esir aldı. MHP ile CHP içinde MIT’in etkisi görüldü.

AKP kendi karşıtlarınıda esir aldı. MHP ile CHP içinde MIT’in etkisi görüldü.

Hüseyin Feyzullah (Türkeş), kendisi gibi CIA’ya çalışan, üstelikte Ermeni olan Fethullah Gülen’i savunuyor.

Hüseyin Feyzullah (Türkeş), kendisi gibi CIA’ya çalışan, üstelikte Ermeni olan Fettah Şahin’i (Fethullah Gülen) savunuyor.

Tayyip Erdoğan Rum, Hüseyin Çelik Kürt, Abdullah Gül Ermeni

Hayko Bağdat GOMALAK 25.10.2013
Hayko Bağdat
R.

Tayyip Erdoğan Rum, Hüseyin Çelik Kürt, Abdullah Gül Ermeni

 
Siyaset arenasında rakiplerinin kökenine atıfta bulunmak uzun süredir moda oldu.
Erdoğan
’a, Kılıçdaroğlu’na, Gül’e ve daha pek çok siyasiye bu anlayış ile vekillerden yazarlara varana kadar değişik kesimlerden “itham”larda bulunuldu, haklarında kitaplar yazıldı.Fakat MHP lideri Bahçeli’nin son grup toplantısı konuşmasında ifade ettiği kadar ağır bir ırkçılığa ilk kez rastlıyoruz.Şöyle ki:“Göroymak’a NorşinAydınlar’a TilloTunceli’ye Dersim isimlerini vermenin arifesinde olan Başbakan ve etrafındaki bazı zevat, acaba kendi isimlerini de değiştirerek asıllarına rücu edecekler midir?
Yedi yaşında Türkçe öğrendiğini her fırsatta ifade eden, ama Türk Dili ve Edebiyatı alanında doçent unvanı alarak bugünkü seviyesine ulaşan AKP’nin kapı gıcırtısı ve akordu bozuk sözcüsü acaba ismini değiştirmek için neyi beklemektedir?

Türk milletine şükran duyması gerekirken etnik tetikçiliğe soyunan, Ali Suavi’den hiçbir şey anlamadığı da net olarak anlaşılan bu zat, mesela HadoHazo ya da Hander ismini almayı düşünmekte midir?
(….)
Bunun yanında, Başbakan Erdoğan’ın gündeminde kendi ilçesi olan Güneysu’nun adını Potamya olarak değiştirmek var mıdır?

Eğer olursa bizim nüfuz cüzdanlarımızda yazacak aidiyetimiz ve kökümüz hamdolsun bellidir ve bilinmektedir.


Karanlıktan aydınlığı taşa tutan namertler, sanal korkuluklara kafa tutmayı maharet gören ahmaklar, siz kendinizi ne olarak tasvir edecek, ne olarak sunacaksınız?


Acaba Başbakan muhtemel yeni nüfus cüzdanlarına kendisini ne diye kaydettirecek, kimliğini ve kökenini ne şekilde ifade edecektir?

Tercüme edelim.

Bu ülke Türklerindir.

Türkler buraları fethettikten sonra geçmişe dair tüm izleri silmekle, yok etmekle mükelleftir.

Bu topraklarda yaşayan halkların çocuklarına kendi kültürlerinden isimler vermesi, yaşadıkları coğrafyaları kendi dilleriyle adlandırması bildiğin bölücülüktür.

Geleneksel devlet politikalarının dışında davranan herkese potansiyel hain olduğunu hatırlatmak için Kürtlük, Ermenilik, Yahudilik ithamında bulunmak normaldir.

Çünkü bu ülkede Türk kimliğine itaat etmeyerek kendi kültürünü yaşatmak isteyen herkes hedeftedir.

Cumhurbaşkanı olabilirsiniz fakat anneniz Müslümanlaşmış bir Ermeni ise dikkatli olmanızda fayda var.

Bakan olabilirsiniz fakat adınız HadoHazo ya da Hander olamaz.

CHP’ye genel başkan olabilirsiniz ama Dersim’li Alevi iseniz ve annenizin adı Yemuş ise içimiz pek rahat etmez.

Şimdi oturup bu zihniyetin fenalığını anlatacak değilim.

Sadece ortalama akıl ile bazı sorular soracağım.


Abdullah Gül
’ün annesi gerçekten Müslümanlaşmış bir Ermeni ise ne olacak?

Cumhurbaşkanı istifa mı etmeli?

Gül’ün annesi tebliğ yoluyla mı Müslüman oldu?

Türkiye’de bu durumda kaç insan var?

Eğer bu hâl gerçekse tüm akrabalarının katledilerek zorla Müslümanlaştırılmış olan o annenin önünde diz çökerek özür dilememizi gerektiren bir hayat yaşamadı mı?


Yemuş
 Anne Ermeni ise Dersim’de bu kamufle kimlikle yaşayan kaç Alevi anne var?

Babalar, amcalar, dayılar nerede, niye hep anneler, anneanneler Ermeni?

Bu ülkede şüphe ile kökeninde Ermenilik, Rumluk olduğunu düşündüğümüz insanlar suçlanırken şüpheye mahal bırakmayacak şekilde, öz kimliğiyle Ermeni, Rum, Yahudi olarak yaşayanlar ne hissetmeli?

Benden bakan olma ihtimali var mı?

Sorular çok ama yer bitti.

Madem hâl böyle bari ben de “beddua” edeyim.

Zamanında Bahçeli için de “Ermenilik suçlaması”nda bulunulduğunu iyi anımsıyorum.

Bugünlerde tek dileğim bu iddianın gerçek çıkması.

Hiç olmazsa kızgınlığımız biraz eğlenceye dönüşür.

Rahatlarız.

haykobagdat@yahoo.com

Yukarıda üstü çizili yazıları ortalığa süren Adana’lı tavuk hırsızlığından içerde yatmış olan Türk İslam ülkücüsü Cengiz‘dir. Bu [Bahçeli Ermenidir] görüşünü ortaya atan kişide tarikatlarla gizli ilişkide olan Alper Aksoy’dur. Alper Aksoy’a [Bahçeli Ermenidir] öngörüsünü ortalığa yayın diyende bir MİT çidir.

Yeşil Kuşak Ülkücüsü Alper Aksoy
Yeşil Kuşak Ülkücüsü Alper Aksoy

Alper Aksoy, AKP’nin önünü açabilmek için MHP’ye karşı savaşını kimlerle yürütmektedir?

Alper Aksoy, Tarikatçı ülkücülerle MHP'yi yıpratmanın yollarını arıyor
Alper Aksoy, Tarikatçı ülkücülerle MHP’yi yıpratmanın yollarını arıyor

Oğuz Hocaoğlu, Mehmet Fatih Doğrucan, Nusret Anar, Metin Ergun, İsmail Türk, İsmail Oskay, Asri Karaaslan Uzun, Şenol Uğurlu, Feyzi Akkuzu, İbrahim Dilmaç, Alper Aksoy ve Mehmet Saral

MİT+Türk İslam Ülkücüleri+Ermeni yazarlar üçgeni

TÜRK İSLAM ÜLKÜCÜSÜ+MİT+AKP

Image

YORUM OKUYUCUNUN.

YENİ AKİT

YENİ AKİT MİT’E TUTUNDU

yeniakit
yeniakit

UYAN ÜLKÜDAŞ UYAN

ÖZGÜRLÜK GİDİYOR.

Akit Gazetesi
Akit Gazetesi

 

Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) uyuşturucu ilişkisi_1

{Akyazılılar vakfı, türkeş belgeleri)

Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)

Sarı Avni için Türk ya da Kürt milliyetçisi, Türk ya da Bulgar solcusuyla ortaklık fark etmezdi. ‘Narko dolar’ın ‘petro dolar’a egemenliği arttıkça yaşananlar kâbusa dönüşecekti. Türkiye, duyduklarına inanmayan insanların ülkesi haline gelecekti

Görsel

Görsel

Türkiye siyasetine egemen olan serbest piyasa ekonomisinin mantığıyla ‘Benim mafyam, senin mafyandan daha iyidir’ dönemi başlıyordu. Artık hiçbir şey daha çok kazanmaktan, daha çok harcamaktan önemli değildi. 
Son model bir Jaguar’ı başbakanın kızına düğün armağanı veren işadamının Oflu 
İsmail’le (Hacısüleymanoğlu) iş ilişkisi de Milano’da 10 kilo esrarla yakalananların üstünden hangi ilin emniyet müdürünün adresi çıktığı da önemsenmeyecekti. 
Sarı Avni ve Behçet Cantürk’le olan dostluğu fotoğraflarla belgelenen (8 Temmuz 1980) albay Ali İhsan Cesur’un ilişkileri onun İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda cumhurbaşkanı danışmanı olarak çalışmasına engel değildi. 
Sarı Avni için Türk ya da Kürt milliyetçisi, Türk ya da Bulgar solcusu, asker-sivil, polis-ajan, savcı-yargıç hiç fark etmiyordu. Örneğin o İsviçreli kaçakçı Paul Waridel’in de, Behçet Cantürk’ün de ortağı olabiliyordu. 
İnanması güçtü ama onun sivil-asker her düzeyde dostları vardı. 
Bağrından dünyanın en zengin hava kuvvetleri komutanını çıkaran Türkiye, bu komutanın yeraltıyla ilişkisinin üstünü başarıyla örtüyordu. TBMM, orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında sessiz kalınca, Şahinkaya için hazırlanan dosya Genelkurmay Başkanı’nın masasının üstünde tozlanmaya mahkûm ediliyordu. İddialar dudak uçuklatıcı boyuttaydı. Son darbenin Hava Kuvvetleri Komutanı’nın Sarı Avni ile, Emniyet Genel Müdürü’nün ise Behçet Cantürk’le konuştuğu söyleniyordu. (Selahattin Delidere’nin Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’na 1603-1-1581 sayıyla gönderilen ses bandı.) 
Narko doların petro dolara egemenliği arttıkça yaşananlar kâbusa dönüşecekti. Türkiye duyduklarına inanmayan insanların ülkesi olacaktı. Artık hiçbir şey önemli değildi. 
Dolder toplantısına katılan işadamı Mustafa Kefeli’nin Nesim Malki cinayetinin azmettiricisi olması savı da, Alaattin Çakıcı’yla birlikte Türk Ticaret Bankası skandalının aktörleri arasında yer alması da unutulacaktı. Her gün yeni bir olay ortaya çıkıyor, her yeni olay bir öncekinin üstünü örtüp eskiyi unutturuyordu. 
Mersin’de ele geçen 22 ton esrar ve 638 kilo baz morfin nedeniyle tutuklanan Örfi Çetinkaya‘nın ilişkileri insanın düş gücünün sınırlarını zorluyordu. Türkiye içinde kendini ‘hayır işlerine’ adayan Çetinkaya Makedonya, Bosna ve Arnavutluk’ta da okullar yaptırıyordu. Alparslan Türkeş, Rahşan ve Bülent Ecevit’in öve öve bitiremediği bu okulları ABD’de CIA koruması altında yaşayan Fethullah Gülen’in cemaatine verdiği söyleniyordu. (Saygı Öztürk, 12 Haziran 2000.) Biz unutsak da polis unutmuyor, kim bilir belki de bu savları da araştırıyordu.

Türk Okulları’nın dayandığı iki dayanak vardı. CIA ile eroin kacakçıları.

‘Polis yol verir’ 
Belleklerini kiralamayanlar MHP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici’nin yaklaşık bir yıl önce “Eroine polis yol verir” dediğini de, “Türkiye’de çok büyük dükkânlar kurulduğunu” söylediğini de elbette anımsıyor. 
Söylenmeyen, bu güvenli yoldan yürüyerek siyasette etkinlik kazananların kimler olduğuydu. Söylenmeyen bu büyük dükkânların büyük ortaklarının siyasal kimlikleriydi. 
Sevgili Neşe Düzel’in Yahnici’yle yaptığı çarpıcı söyleşi (Radikal, 12 Haziran 2000) beklenen etkiyi uyandırmadı. Uyandırmadı çünkü, Abdi İpekçi’nin katili MHP’li ülkücü Mehmet Ali Ağca -büyük bir rastlantı söyleşinin yayımından bir gün sonra Türkiye’deydi. 
Kim anımsar bilinmez ama Ağca, karanlık işlere uyuşturucu ve silah kaçakçılığı dünyasından transfer edilen bir ülkücüydü. Abuzer Uğurlu’nun İstanbul Aksaray bölgesindeki yamağının Ağca olduğunu en başta Yahnici’nin anımsaması gerekirdi. Ağca, Türkeş, mafianın yolları, tarikatta birleşecekti.

Eymür mektubu 
Mehmet Eymür 1985 yılında MİT Müsteşarı Burhanettin Bigalı’ya yazdığı ‘ünlü mektubu’nda bu kirli ilişkileri açıklayacak ipuçları vardı: 
”Bildiğim kadarıyla Abuzer Uğurlu ile resmi ilişkinin kesilmesinden sonra da bazı kişisel temaslar devam etmiştir. Duyduğuma göre Mataracı davasıyla ilgili gözaltına alınan Abuzer Uğurlu’yu, kaçakçılık konularına bakan bir mensubumuz yanında 
İstanbul eski Ülkü Ocakları Başkanı Komando Mustafa olduğu halde, Beşiktaş’ta Abuzer’in Mersedes otomobiliyle, Sadettin Tantan’a teslim etmiş ve ona iyi davranılmasını istemiştir.” 
Abuzer Uğurlu’nun Türkiye’nin kan gölüne çevrildiği 1974-1979 yıllarında Yıldırım takma adıyla kullanıldığını bilmeyen yoktu. 
Ne yaptığı, kimin hesabına çalıştığı artık çok iyi bilinen Bekir Çelenk de aynı yolun yolcusuydu. 
Yahnici’nin Bekir Çelenk-Mehmet Ali Ağca ilişkilerini unutmaması gerekirdi. Uğurlu da, Çelenk de bir eli uyuşturucuda bir eli silahta vakti zamanın iki sıkı ülkücüsüydü. Unutmak/ unutturmak özgürlüğü varsa, anımsamak/anımsatmak özgürlüğü de vardı. 
Uyuşturucu-siyaset ilişkisinin yazılı olmayan tarihinde ‘polisten yol isteyenlerin’ ya da ‘kurulan büyük dükkânların’ özneleri arasında onların her zaman önemli yeri vardı.

Hüseyin Feyzullah (Alparslan Türkeş): Derneklerde Türklük ile ilgili egilimler yavaş yavaş yok edilirken, islamcı çalışmalar artırılıyordu. İslamcı (tarikatçı, tekkeci, azınlıkçı) anlayış ile birlikte YEŞİL ORDU KURULUYORDU. Artık, Türkeş’in cebine milyarlar doluyor, gencecik Anadolu çocukları sağ sol çatışmalarında ölüyorlardı.

Görsel   Görsel

İki kaçakçı vekil 
O yıllarda MHP Niğde Senatörü Kudret Bayhan, Fransa’da, MSP Diyarbakır Milletvekili Halit Kahraman Almanya’da uyuşturucu taşırken yakalanıyordu. Siyaset kulislerinde MSP’li Kahraman’ın MHP’yle ilişkisi konuşuluyordu. MSP’li Oğuzhan Asiltürk uyuşturucu işinde MSP’nin değil, MHP’nin izleri olduğunu savlıyordu: 
”Halit Kahraman’ın Diyarbakır’da bir türlü örgütlenemeyen MHP’nin il örgütünü kurmak için çalıştığını, bu sebeple Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’le temasta olduğunu, hatta Türkeş’le yemek yerken çektirdikleri bir fotoğrafın kendilerinde olduğunu, Halit Kahraman’da yakalanan eroinlerin MHP’lilerle ilgili olabileceğini, bilindiği gibi CKMP’nin MHP olarak değiştiğini, CKMP Manisa Milletvekili Sami Binicioğlu‘nun eroin kaçakçılığından on yıl ağır hapse mahkûm edildiğini, aynı şekilde Senatör Kudret Bayhan’ın Fransa’da eroinle yakalanıp on beş yıla mahkûm olduğunu, Halit Kahraman’ın bunlarla irtibatlı olabileceğini anlatıyordu” (Mustafa Yiğit, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı İnterpol Avrupa İcra Kurulu üyesi.) 
1978’lere gelindiğinde CHP’li İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e bildiklerin anlatan MHP’nin Avrupa örgütlenmesinden sorumlu olan Lokman Kondakçı‘ya göre İstanbul’da bir ilçe başkanı uyuşturucu işi yapıyordu: 
”Bu eroin meselesini biz düşündük. MHP Bakırköy İlçe Başkanı var. O bu işi yapar. Ben Federasyon başkanıyken bana şunu söyledi: ‘Berlin’de bir adam var, esrar kaçırdı. Bu işi parti için yaptı. Kendisine yardımcı olmamız lazım‘ dedi. Bu intikal etti bize. Yani eroinle ilgili bazı şeyler vardı. “Bizim camiada yaklaşan iç savaş için silah temin etmek amacıyla para bulma arzusu her dönemde vardı. Parayı en kolay bulmanın yolu eroindi.” 
Alpaslan Türkeş’in ölümünden sonra İngiliz The Guardian gazetesinde ilginç bir haber vardı: 
”Aradan geçen 20 yıl süresince kanıtlar gösteriyor ki, Bozkurtların yarı resmi silahlı çeteleri tetikçi olarak eylem yapmaya başladılar. Bunların finansmanı uyuşturucu ticaretinden karşılanıyordu. Ayrıca uyuşturucu ticaretiyle ilgili bir kısım bilgilerden bir kısım politikacının haberi vardı.” (10 Nisan 1997) 
***

Darbeci komutanın Sarı Avni’si 
Bağrından dünyanın en zengin hava kuvvetleri komutanını çıkaran Türkiye, bu komutanın yeraltıyla ilişkisinin üstünü başarıyla örtüyordu. TBMM, Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında sessiz kaldı. İddialar dudak uçuklatıcı boyuttaydı. Son darbenin havacı komutanının kaçakçı Sarı Avni ile konuştuğu söyleniyordu 
***

’12 Mart’ta haşhaş vardı’ 
1960’lı yılların sonunda Amerikan gençliğinin düştüğü uyuşturucu bataklığı dünya jandarmasını harekete geçirdi. ABD yönetimi, içinde Türkiye’ nin de bulunduğu bazı ülkelerden haşhaş ekimini yasaklanmasını 
istedi. ABD’nin Ankara Büyükelçisi William 
J. Handley, Başbakan Süleyman Demirel’le haşhaş ekim yasağı konusunda ‘sert ve tehditkâr’ bir üslupla konuşunca kendini ‘kapının dışında’ bulacaktı. 
12 Mart yönetiminin Başbakanı Nihat Erim, ABD’nin istemi doğrultusunda haşhaş ekimini tüm yurtta yasakladı. Demirel hükümetlerinin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in yıllar sonra “12 Mart’ta CIA vardı, haşhaş vardı” açıklaması uyuşturucu-siyaset ilişkilerinde bir dönüm noktası olmalıydı. Olmadı. 
12 Mart rejiminin yarattığı toplumsal muhalefet rüzgârlarıyla iktidara gelen CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, yasağı sınırlı olarak deldi ve dört ilde yürürlükte olan haşhaş ekimi yasağını kaldırdı. (1 Temmuz 1974) 
MHP lideri Alpaslan Türkeş’in görüşlerine göre ise ‘haşhaş ekimine yeniden izin vermek nümayişkâr bir biçimde ele alınmış, Amerika’ya karşı bir meydan okuma şekline çevrilmişti.” 
Haşhaş ekimi konusunda ABD’ye kafa tutmak yanlıştı. Türkeş’e göre ilk yapılacak işhaşhaş konusu başta olmak üzere Amerika ile acele müzakerelere girişmek ve aramızdaki eski dostane samimiyet ve yakın işbirliğini kurmak‘ olmalıydı. (17 Temmuz 1974)