Vartanyan, Manukyan, Halıcıyan, Berberyan, Makaryan, Dikran, BabaCAN (cıyan)

Okuyucu için artık yazı yazamıyorum. Yazamıyorum, çünkü yazılacakları olduğu gibi yazsam, karşıma çıkacak olan soru, buda böyle ise, biz kime güveneceğiz diyeceksiniz. Olayları kıvırarak yazsam, yazı ilgi çekici olmayacak. Öyleyse sonucu ne olursa olsun, gerçeği dal ortasından yazayım. Türkiye’de günlük olaylarla uğraşıp duruyoruz. Çoğumuz Erdoğan’ı ne yapsak düşürürüz diyoruz. Yada Muhsin başkan ölmeseydi, yada Türkeş ölmeseydi diyoruz. Bazılarımızda eski yöneticileri özlüyorlar. Yada ah bu yurtta birde bizim ülkücülerimiz yönetime gelse diyorlar. İşin gerçeği gizli… Onu anlayabilmek için belkide özel eğitimden geçmek bile gerekebilir.

Vartanyan idi Murat oldu.
Vartanyan idi Murat oldu.
Alis idi, Sezen oldu. Aramızda geziyor.
Alis idi, Sezen oldu. Aramızda geziyor.
Ahmet Yiğit Yıldırım, Hıristiyan ile Yahudiler'in paskalya baramlarını kutladı.
Ahmet Yiğit Yıldırım, Hıristiyan ile Yahudiler’in paskalya baramlarını kutladı. Fethullah Gülen’in Ermeni olduğunu bile bile bir ülkücü Fethullah gülen’i neden destekler?
Dedesi Kevorkyan idi, torunlarından birisi adını Abdulhamit, diğeride Mücahit koydular. Mücahit'te Abdulhamit'te birer gazete yazarı, CIA'nında işbirlikçileri oldular.
Dedesi Kevorkyan idi, torunlarından birisi adını Abdulhamit, diğeride Mücahit koydular. Mücahit’te Abdulhamit’te birer gazete yazarı, CIA’nında işbirlikçileri oldular.

 

Ben şimdi sizlere, bu gerçeği öylesine sunacağım. Türkiye’de yönetime kim gelirse gelsin, sonuç çok degişemez. MHP gelsede değişmez. MHP, bu gün böylesi güç kullanmaya belende değil. Neden? MHP içindeki geniş bir kesimin özlemleri AKP özlemleri ile üst üste çakışıyorda ondan. CHP gelsede, CHP içinde geniş bir kesimde AKP’nin yaptıklarını başka biçimde yapacak, derin değişiklik yapamayacaktır. Yönetim yine belli ellerde kalacaktır. Ancak söylemler, değişecektir. Bu ne demektir? Açıklamak çok güç, ağır bir iş. Bunu, başkaca anlatayım. Bu gün Erdogan gitse, Kemal Kılıçtaroğlu gelse ne değişecektir? Tepedekiler değişmeyecek, ancak göstermelik, gürültülü biçimde orta tabakadan bazıları görevlerinden uzaklaştırılacaktır. Ya Bahçeli gelse? Bahçeli gelse, değiştirmek isteyecek diye düşünüyorum. Ancak CHP, AKP içinde yerleştirilmiş olan köstebekler, MHP içinde de yerleştirilmiş durumdadırlar, bunlar baş ağrıtacak, gerekirse içerde, yine bölünme bile yaratabileceklerdir. Bu ne demektir ? Büyük bir güç müdür? Bu Erdoğan’ıda başımızda tutabilen güçtür. Atatürk ölür ölmez eyleme geçen, kılık değiştiren bir bağarsak kurdudur. Bu ne demektir? Atatürk öncesi kim kimdir belli idi. Türkler yada Türk birliğini isteyenler, korku yaratanların, bizi bölmek isteyenlerin, işbirlikçilerin üstüne giderek yok edilebiliyordu. Atatürk’ten sonra bu bağarsak kurtlarının biçimi, rengi, duruşu değişti. Bize benzediler. Cami cemaati oldular, hacca gittiler, oruç tutup, şeyhlerinin ellerini öpüyorlar. Bu OLAY gizli kaldı tartışılamadı. Bunun anlamı nedir? Türkiye’de Türk karşıtı azınlıklar, artık, Türk’ün karşısına geçmeyi bırakarak, Türk, üstelikte müslüman kimliğiyle yaşamaya başlamışlardı. Onlar, artık bizim karşımıza Vartanyan, Manukyan, Halıcıyan, Berberyan, Makaryan, Dikran olarak değil, Muhammed, Mahmut, Ömer, Ali, Süleyman olarak çıkıyorlar. Camide imamda oldular, ocaklarda başkanda oldular. Bu az bile Din-ayet işleri Başkanı olanı bile var.

Bunların Türkçe’deki yeri dönmelerdir. Dönmeler, dönerek bize benzediler. O günlerden başlamak üzere bütün partilerin içine sızdılar. Kimisi solcu, kimisi sağcı kimisi aşırı müslüman, kimiside türkçü oluverdiler. Bunun içinde yönetime kim gelirse gelsin, bütün kuruluşların tepelerine sızmış olan dönmeler, etken olacaklardır. Bu ne demektir? Bu gün Arap’tan çok müslümanlık yapan, Türk’ten çok türkçülük yapan, özgürlükçülerden çok özgürlük savunucusu olanlar camilere, okullara, güvenlik güçlerinin içlerine, ayrıca derneklere iyice sızmış durumdalar. Buna birde Çerkez yada Kürt ülkücülerin bu dönmelerle evli olanlarını ekleyin… Bunun anlamı ne ola? Bunun anlamı bu güç (dönmeler) odağındakılar artık, çok donanımlı durumdalar, oyunu belirleyici etkenliktedirler. Bu nedenle başa MHP gelebilsede bu güç (dönmeler) MHP içinde acılar yaratacak, dönmelere karşı önlemler alınmasını engeleyeceklerdir. Bu engellenebilir mi? Engellenebilir, eğer ülkücüler, bilinçli olurlarda, ülkülerine duygularla değil, bilinçle bağlanırlarsa, camide namaz kılar iken bile yanında namaza duranın kim olduğunu bilirse, bu oyun bozulabilir. Yoksa işimiz çok korkuç olacak. ajarı: (ALINTIDIR) Kıl kurdu (Enterobius vermicularis; eskiden: Oxyuris vermicularis), Yuvarlak solucanlar (Nematoda) şubesinden, dünya çapında  yaygın bağırsak paraziti olan bir türdür. Ermeniler Kıl kurduna benzedikleri içinde onlara sağlıkçılık dilinde Kıl kurdu denmektedir. 

ERMENİ – MÜSLÜMAN İŞBİRLİĞİ

HIRISTİYAN+MÜSLÜMAN+YAHUDİ İŞBİRLİĞİNİN ADI: FETHULLAHGÜLEN YAPILANMASI

 

 

Resim

Resim

 

 

Resim

Resim

 

 

 

 

Resim

 

 

 

Resim

 

 

 

Resim

 

Resim

 

 

 

AKP kendi karşıtlarınıda esir aldı. MHP ile CHP içinde MIT’in etkisi görüldü.

AKP kendi karşıtlarınıda esir aldı. MHP ile CHP içinde MIT’in etkisi görüldü.

Hüseyin Feyzullah (Türkeş), kendisi gibi CIA’ya çalışan, üstelikte Ermeni olan Fethullah Gülen’i savunuyor.

Hüseyin Feyzullah (Türkeş), kendisi gibi CIA’ya çalışan, üstelikte Ermeni olan Fettah Şahin’i (Fethullah Gülen) savunuyor.

KÖSTEBEKLER, CIA’NIN FETHULLAH GÜLEN YAPILANMASINI SAVUNUYORLAR.

VAN GÖÇMENLERİ İLE ÇERKEZ İŞBİRLİKÇİLERİNİN CIA’YA BAĞLILIKLARI, TÜRKLER’İ ŞAŞKINA ÇEVİRDİ.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yurtdışında Gülen cemaatinin Türk okullarının kapatılmasına yönelik girişimlerine, değişik partiler le kuruluşlara yerleştirilmiş CIA köstebeklerince (ajan) karşı çıkıldı.

Hükümet ile Gülen cemaati arasındaki gerginlik tırmanırken Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türk okullarının kapatılmasına ilişkin girişimlerde bulunması korku ile tepkilere yol açtı. Telekeyin çeşitli yerlerinde sayıları 160’ı bulan okulların bir anlamda Türkiye’nin kültür elçiliğini yaptığıone suruldu. Çoğunluğu Van göçmeni ile Çerkezler’den oluşan çeşitli köstebekler, bu yönüyle bakılmasını  Türk okulları konusunun iktidar-cemaat kavgası dışında tutulması gerektiğini vurguladılar.

Türk Ocakları eski Başkanı Nuri Gürgür: Başbakan’ın girişimi yanlış, dedi. Gürgür kendiside Van göçmeni

Nuri Gürgür ile Fethullah Gülen, cia'nın elemanları
Nuri Gürgür ile Fethullah Gülen, cia’nın elemanları

Ülke içerisindeki tartışmaların ve tartışmaların bu tür konulara bulaşmasının yanlış olduğunu belirten Türk Ocakları eski Başkanı Nuri Gürgür, “Çünkü bu okullar sonuç itibariyle belli bir camianın değil doğrudan doğruya bizim Anadolu insanının ortaya çıkardığı kurumlardır” diyerek şu değerlendirmeyi yaptı:  “Özellikle Türk dünyasında bu okullardan bazılarını benim görme fırsatım oldu. O bölgelerde bunların son derece yararlı olduklarını bizzat müşahede ettim. Çünkü Türk dünyası ile ilişkilerimiz 20 yıldan beri belli bir seviyenin üzerine çıkmadı. Türkiye’nin devlet olarak Türk dünyasında yaptığı fazla bir hizmet yok. Şu anda da zaten devlet olarak yapılan hizmetlerin büyük bir bölümü Gazze’ye, Somali’ye ve benzeri İslam ülkelerine doğru yöneltiliyor.

Gülen, cia'nın imamı
Gülen, cia’nın imamı

Dolayısıyla Türk dünyasında bu okulların varlığı Türkiye açısından her bakımdan yararlıdır. Başbakan’ın bu noktada olayı tamamen Cia karşıtı değerlendirmesini yanlış bulurum. ”

MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri: derin köstebeklerden Çerkez, Türk kültürüne darbe, dedi.

Özcan Yeniçeri, yolunu şaşırdı.
Özcan Yeniçeri, yolunu şaşırdı.

Hükümetin öfke, hırs ve öç duygusu ile hareket etmesinin Türkiye Cumhuriyetine çok büyük zararlar verdiğinin altını çizen  MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri şöyle konuştu:

Fethullah Gülen okullarının açılışında Türk çocukarı amerikan bayrağı önünde oyunlar oynuyorlar
Fethullah Gülen okullarının açılışında Türk çocukarı amerikan bayrağı önünde oyunlar oynuyorlar

“Kurulmuş kurumları onlarca sıkıntı ile onlarca maliyete katlanarak meydana gelmiş kurumları gidip yabancı devletler nezdinde kötülemek, onların kapatılmasını istemek ve bunların kapatılmasına sebep olmak Türk kültürünün yayılmasına, Türkçenin gelişmesine ve Türkiye’nin dünya üzerindeki etkinliğine yönelik bir darbedir. AKP ve Başbakan’ın intikam duygusu gözünü perdelemektedir. Türkiye’nin menfaatlerinin nerede olduğu konusunda kafaları karışıktır. Okulları kapatmaya kalkmak bir anlamda Türkiye’nin oradaki yumuşak gücünü de ortadan kaldırma anlamına gelmektedir. Yalnız bunlar mı dışarıda amacına uygun faaliyet göstermiyor? TİKA ne yapıyor? TİKA’nın yurtdışındaki faaliyetleri acaba gösterilen amaçlar doğrultusunda mı oluyor? Onlarla ilgili de bir takım iddialar, ithamlar var. O zaman TİKA’yı, Yunus Emre Enstitüsü’nü veya benzeri bir takım orada söylenen yanlış işler oluyor diye bunları da mı kapatmak gerekiyor. Bir devlet uzun vadeli meselelere bakar. Toplumsal çıkarı esas alır. Tarihten gelen ve mevcut hali ileriye taşıyacak stratejiler üzerinde durur. Onun için intikam ve nefretle alınan kararların Türkiye’ye ve bu kararı alanlara hayır getirmeyeceği açıktır. Bu çok büyük bir yanlış olur. ”

Bakın şimdi bi TIKA neyin nesi? Cia‘nın örtülü bir karakoludur. İyide bu okullarda birer cia’nın karakolları iken Özcan Yeniçeri ne istiyor?

Kültür eski Bakanı Namık Kemal Zeybek: derin köstebek, Çerkez, Akıl işi değil, dedi.

Uçkuru düşük CIA elemanı Namık Kemal Zeybek
Uçkuru düşük CIA elemanı Namık Kemal Zeybek

Başbakan Erdoğan’ın bu konudaki yaklaşımını son derece tutarsız bulduğunu söyleyen Kültür eski Bakanı Namık Kemal Zeybek Türk okulları hakkındaki görüşlerini şöyle dile getirdi:

“Bu camianın dışarıda açtığı okullar, hizmet dedikleri şeyin en iyi tarafıdır. Bugün dünyanın birçok yerinde okullar açıyorlar. Bu okullarda belli ölçüde Türkçe öğretiyorlar. Bunun dışında bunu bilerek söylüyorum çok yüksek bir eğitim düzeyi ortaya koyuyorlar. Bu yüzden de bulundukları her ülkede de adına Türk Okulları dendiği için ya da bazı yerlerde Türk Kolejleri dendiği için Türklüğün ve Türkiye’nin itibarına da olumlu katkılar sağlıyorlar. Bu bir gerçek. Ben Türk Cumhuriyetlerindeki okullarını biliyorum orada gerçekten Türkçe öğretiyorlar. Tabii ki eğitimin İngilizce yapılmış olmasına itirazım var. Ama o itiraza karşılık da, İngilizce olmasa bu kadar itibar görmez diye karşılık veriyorlar. Netice itibariyle baktığınız zaman bu okullara vicdanlı bir Türk’ün ve Türkiye vatandaşının karşı çıkması aklın alacağı bir şey değildir. Eleştirenler dahi bu gerçeği görmelidirler. Bu okullar Türkiye için de faydalı, o ülkeler için de faydalı. Bir hizmet yapıyorlar. Başbakan daha önce bunları yere göğe sığdıramıyordu. Demek ki mesele kendi nefsine dokunmalarıymış. Şahsına dokunan bir iş olunca birden bire iş bu hale geliyor. Ben meseleye böyle bakıyorum. Başbakan’ın bu sözleri ne kadar yerine gelir onu da bilmiyorum. Şimdi başka bir yana bu okullar girdikleri toplumların içine nüfuz ettiler. Bugün o yerlerdeki birçok bakanın, başbakanın çocukları buralarda okuyor. Bu okulları bitirenler toplum içinde belli yerlere geldiler. Artık okullar sadece okul olarak kalmadı, okullar çevresinde bir işadamları camiası var, dernekleri var.  Öyle başbakanın sözüyle olacak işler değil. ”

Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın: köstebek, Van göçmeni, Kültürümüz zarar görür, dedi.

CIA ajanı Haluk Akalın
CIA ajanı Haluk Akalın

Türk okullarının Türkiye’nin dünyaya açılan kapılarından biri olduğunu belirten Türk Dil Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, okulların kapatılmasına yönelik girişimleri doğru bulmadığını söyledi.

CIA ajanı Haluk Akalın
CIA ajanı Haluk Akalın

Okullar kapatılırsa kültürümüzün zarar göreceğine dikkat çeken  Prof. Dr. Akalın, “Türk okullarında; kültürümüz, edebiyatımız, geleneklerimiz  de öğretiliyor. Gelecekte bu okul mezunlarından devlet başkanları olacak. Şu an bu okullarda yetişen birçok milletvekili var” diye konuştu.

Gazeteci yazar Yavuz Bülent Bakiler: köstebek, Van göçmeni, Alkı selimle hareket edilmeli, dedi.

Van göçmenleri görüşmesi
Van göçmenleri görüşmesi

Okulların siyasi çekişmelerden uzak tutulması ve aklı selimin hakim olması gerektiğini ifade eden gazeteci yazar Yavuz Bülent Bakiler de şu değerlendirmeyi yaptı:
“Dünyanın bir çok ülkesinde açılan Türk okullarına bizzat gittim. Oradaki insanlarla tanışma fırsatı buldum. Dünya milletleri önünde yüzümüzü ağartan, göğsümüzü kabartan, marşımızı söyleten, bayrağımızı dalgalandıran bu kültür kuruluşları devletin yapamadığını yapmıştır. Başkalarının adını dahi bilmediği ülkelerde bayrağımızı dalgalandırmış, dilimizi öğretmişlerdir.”

 

Nevzat Yalcintas, CIA-Arabistan ortasında akça kasası idi.
Nevzat Yalcintas, CIA-Arabistan ortasında akça kasası idi.

Hizmet sözü: bir sifredir. Karşılığı: köstebeklik (hizmet)

“OKULLARA ÖNCÜLÜK YAPANLARA DEVLET MADALYA VERMELİ: 20. asrın sonunda ve bu asrın başında kültürümüz; dolayısıyla dilimiz, tarihimiz ve Türkiye’nin tanıtılması konusunda en büyük hizmet, yurtdışında 160 ülkedeki Türk okullarımızın açılması olmuştur. Bu okullara öncülük yapan ve bu büyük projeyi gerçekleştiren kişilere devlet madalya vermelidir. Yani onların yaptıkları bu büyük hizmetten dolayı mükafatlandırmalıdır.”

 

Ermeni olduklarını gizlemeyen iki yazar’da Gülen okullarını istiyor.

Gazeteci-Yazar Mehmet Altan:

Mehmet Altan, Cia'nın olmazsa olmazı
Mehmet Altan, Cia’nın olmazsa olmazı

 

Türk okulları gibi Türkiye’nin medar-ı iftiharı, Türkiye’nin en büyük kazançlarından, ulusal bir değeri olan kurumları ortadan kaldırmak için Azerbaycan’dı, şuarasıydı kapı kapı dolaşıyor. İnanılır gibi değil. Adama sorarlar ‘Bu okullar ne güçlüklerle ne zorluklarla yapıldı?’ diye.

Gazeteci-Yazar Hayko Bağdat:

Hayko Bagdat, Gülen'in yamağı
Hayko Bagdat, Gülen’in yamağı

Resmi ideolojilerin belli inanç grupları üzerinden tahakküm oluşturmasının nasıl vahim sonuçlar doğurduğunu bilen bir tarihçeden, bir inanç grubundan geliyorum. Üstelik bunu sadece Türkiye’de değil dünyanın başka ülkelerinde uygulatmaya çalışmak oldukça komik duruma düşmektir. Hangi çağda yaşıyoruz. Dolayısıyla ben bunu çok sağlıksız bir durum olarak görüyorum. Tamamen inat ve intikam duygusu taşıyor.”

Esad Coşan Hocaefendi

Bu yazı bir yandan, bu günlerde Türkiye’de AKP-NUR (fethullah Gülen) tartışmalarının yapıldığı ortamda, AKP’nin Fethullah gülen’e karşı itişmelerinde arkasında yine Batı’ya uyum sağlamış olan NAKŞİBENDİLER’İN bulunduğunu anımsatmak için yazılmıştır. Bu gün için Erdoğan yalnız değildir, ancak eski gücüde yoktur.

Bu yazı öte yandan, müslümanlaşmış Ermeniler’in islama verdikleri emeğide dile getirmektedir.

Esad Coşan Hocaefendi

Mahmud Esad Coşan (hoca), 1938 yılında, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinin Ahmetçe köyünde doğdu. Babası Halil Necâti Efendi, annesi Şâdiye Hanım’dır. Anne ve babasından bir yakanın kökeni  Ermeni soyuna (Van) dayanır, tarikatçiların, Mahmud Esad Coşan (hoca)’nın soyu “Buhàra’dan Çanakkale’ye göç etmiş seyyidlere dayanır” biçiminde verdikleri bilgiler, müslüman Ermeniler’in, Ermeni oluşlarını gizlemek için uydurdukları bir örtüdür.

 

Küçük yaşta iken, ana atası pek çok Ermeniler le birlikte İstanbul’a taşındı. İlk ve orta eğitimini İstanbul’da tamamladı. 1960 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ne asistan olarak girdi. 1965 yılında, XV. yüzyıl şairlerinden olan Hatiboğlu Muhammed ve eserleri konusunda doktora tezi vererek ilâhiyat doktoru oldu.

Gerek öğrencilik gerekse öğrencilik sonrası yıllarında kendisi, sürekli olarak islamcı örgütlenmelere ağırlık verdi. Yine o yıllarda Ermeni le Yahudi iş adamları ile görüşürdü. İsak Alaton bunlardan birisi idi.

1973 yılında, Hacı Bektâş-ı Velî, Makàlât adlı doçentlik tezi ile doçent oldu. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi {Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü}’ne öğretim üyesi olarak görevlendirildi. 1982 yılında, “İbrâhim-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiyye” adli teziyle ilâhiyat profesörü oldu. Manevî hizmetlere, irşad ve tebliğe daha fazla zaman ayırabilmek düşüncesiyle 1987 yılında emekliliğini isteyerek üniversiteden ayrıldı.

1980’den beri sürüp gelen NATO’nun yeşil kuşak “petrol boru hatlarını koruma” çabalarına, arka çıkma günü gelip çatmıştı.

Çünkü görev başında iken örgütlenmeleri iyi yürütemediğini gören, abileri onun görevden ayrılıp, kendisini yüzde yüz örgütlenmeye islami devrime adamasını istediler.

Türk-islam ülküsü, Türk –islam medeniyeti gerçekleştirilecekti. Amerika ile birlikte artık islamın önü açılacaktı.

O artık, İslami ilimlere ilgisi, takvası, duruşu  olgun bir mürşiddi. İlk dini eğitimini gelecekte islami geleneklere yabancı kalmamak için bulunduğu eve en yakın camiden gördü. Bu durumlar yazılıp çizilmedi ancak, geniş bir Ermeni ile Süryani kesimi islamı iyi öğrenerek cemaatlar içerisinde yer alabilmişlerdir.

Dedesi, önce köy camisinde islamla tanışmış, sonrada İstanbul’da medreselerde eğitim almış, müslüman topluma ayak uydurmada engelle karşılaşmamıştı. Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî Hazretleri’ne bağlanmış bir kimseydi. Çünkü gerek Ermeni, Süryani gerekse Yahudi yuttaşlarımızın kendi kökenlerini gizleyerek tek yükselebilecekleri, eleştiri almayacakları yer “tarikatlar” idi.

Babası Halil Necâti Efendi ise küçük yaşta köyünde cami imamından azda olsa islamı öğrendi. O da “ehli sünnet vel cemaat” demeyi öğrenerek, müslüman toplumun içine girmeyi başardı. Halil Necati Efendi, bir yandan kendi yaşam biçimini korkmadan uygulayabilmek, bir yandanda çocuklarını okutmak amacıyla 1942 yılında İstanbul’a taşındı. Bu taşınma işi Esad hocamızın hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Babasıyla birlikte merhum Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri’nin sohbetlerine devam etti. Onun yakın dostlarından oldu. Ayrıca İstanbul’da yaşayan esnaf Ermeni yurttaşlarımızın büyük desteğini gördü.

Önce Allah yürü kulum dedi.

Mehmet zahid Kotku effendi, “Türkiye’de yıllardır, Türklerin elinde, yada Türkler adına yönetiliyor. Buna gerek yok, biz dışarıdan da içerden de bazı güçler bularak, onlarla anlaşarak, bu dinsiz generallerin ellerinden Türkiye’yi almalıyız. Yoksa Allah bizden hesap sorar” diyordu.

Yine o günlerde Sevket Yılmaz, Hasan Mezarcı, niceleri bu sözleri Avrupa’nın göbeginde büyük salonlar tutarak, bangır bangır yineliyorlardı.

Bu nasıl olabilirdi? Konu bir yurdun GENEL KURMAY BAŞKANLIĞINA yapılan saldırı idi. İstihbarat kuruluşları, başta Türkiye’ninki, olayı görmezden geliyorlardı.

Gerekenler yapıldı, gerekli kişiler, aracılar bulundu, içerde diğer tarikatlarla, dışarıda dış güçlerle anlaşabildiler.

“Tarikat”larda, “şeyh”lerde, “derviş”lerde onların iç yapılarıda gizli istihbarat örgütleri için birer kapalı kutu değildiler. Yüzyıllardır, öyle yada böyle dayanışmaları vardı. Konu yeni bir anlaşma ile Türkiye’de ulus devleti çökertebilme eyleminde yeni bir anlaşma yapmak idi.

Bilginiz olsun, Turgut Özal, “tarikat”ları değil, “tarikat”lar Turgut Özal’ı tepelere taşıdılar. Olayın yaratıcısıda Korkut Özal idi.

Edebiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, 1960 yazında Mehmed Zâhid Efendi’nin kızı ile  evlendi. Aynı yılın sonbaharında, İlâhiyat Fakültesi’ndeki asistanlık görevi dolayısıyla Ankara’ya taşındılar. Ankara’da yaşadıkları yerde örgütlenmesini yürütebilecek yandaş bir cami açarak işe başladı, sonra kendilerine bağlı camilerin açılmasına öncülük etti. Sonra onun isteği ile değişik dernekler kurulup bir sürü cami yerleri alındı. Yapılan camilerde üstte Kur’an kursu, altta cami, içerisinde alış veriş yapilabilecek dükkanlar, olmak üzere, gelir getirici camilerin yapılmasına yol açtı. Buralarda zaman zaman “hadis ve tefsir” sohbetleri diyerekten, toplumu islam devrimine alıştırma çalışmaları yaptı. Camiler artık “tarikat” adı altında, para toplama yerine dönöşüyordu.

Artık su gibi bir yandan Araplar’dan, bir yanda Soroscular’dan akçalar akıyordu. Artık yurtlar açılıyor, girişimcilik başlatılıyor, pırıl pırıl dergiler, gazeteler çıkarılıyordu…

Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, o yıllarda yabancı elçiliklerden (diplomat) görevlilerle sıkı, sıcak ilişkileri vardı. Kendisini onlara çok sevdirmişti

Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, hemen her yıl Ankara’ya gelir, evlerinde bir süre misafir kalırdı. Ankara’nın çeşitli semtlerinde, çevre ilçelerde sohbetler, ziyaretler olurdu. Anadolu’nun muhtelif şehirlerine birlikte giderlerdi.

Esat  Coşan, Türkiyedeki sessiz devrimin öncüsü
Esat Coşan, Türkiyedeki sessiz devrimin öncüsü

1977 senesinde Esad Coşan Hocaefendi, Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri’nin isteği ile, İskenderpaşa Camii’nde hadis derslerine başladı. Hafta sonlarında İstanbul’a gidiyor, hadis dersini yapıp Ankara’ya dönüyordu.

Mehmed Zâhid Kotku’un eteğinin dibinden ayrılmazdı.

Mehmed Zâhid Efendi’nin hastalığında, ameliyatında hep yakın hizmetinde bulundu. Son demlerinde de yanı başındaydı. 13 Kasım 1980 günü Zahid öldüğünde onun isteği üzerine “tarikat” / “cemaat”in başına geçerek, “derviş” lerin eğitimiyle ilgilendi, “tebliğ ile irşad” görevini üstlendi.

Esad Coşan (Hocaefendi), hocası Mehmed Zâhid Efendi aracılığıyla “Nakşibendî tarikat”ının, Hàlidiyye kolunun, Gümüşhâneviyye koluna bağlıydı. Ayrıca “Kàdiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye, Çeştiyye, Mevleviyye, Halvetiyye ve Bayrâmiyye tarikatlar”ından da “irşad”a yetkili idi.

Yine Avrupa ile Amerikada bulunan {SOROS} gibi kuruluşlarla sıkı ilişkisi olmuş olan Mehmed Zâhid Kotku’nun isteği üzerine kurdukları “Hakyol Vakfı”nın çalışmalarıyla bizzat ilgilendi, değişik yerlerde şubeler açtırdı. Sanat ve kültürle ilgili çalışmalar yapmak üzere “İlim, Kültür ve Sanat Vakfı”nı, sağlık hizmetleri için “Sağlık Vakfı”nı kurdurdu. Hanımların eğitimiyle ilgili olarak “Hanım Dernekleri”nin; çevre ile ilgili çalışmalar yapmak üzere “İlim, Ahlâk, Kültür ve Çevre Dernekleri”nin kurulmasına öncülük etti.

{Esad Coşan Hocaefendi, “irşad ve tebliğ” adına bütün vesileleri değerlendirmekten yanaydı.}

Dış güçlerle anlaşmanın kılıfıda buydu.

Bu sebeple basın ve yayın çalışmalarıyla da ilgilendi. 1983 Eylül’ünde İslâm dergisi başta olmak üzere kadın-aile, sağlık ve çocuklara yönelik de yayınlar hazırlandı. Vefa Yayıncılık adına yayımlanan bu dergilerle yakından ilgilendi ayrıca makaleler yazdı. Kitap yayıncılığı için Sehâ Neşriyat kuruldu ve orada çeşitli dinî, edebî, tarihî, kültürel eserlerle karışık olarak, Atatürk Türkiyesi’nden kurtulmanın yolları üstü örtülü olarak işlenerek yayınlandı.

Batılı uzmanların yönlendirmeleri, basın yayında büyük atılımlar gerçekleştirdiler. Sesli ve görüntülü yayıncılık alanında hizmet etmek, millî ve mânevî değerlerimize uygun yayınlar yapmak üzere 1992 yılında Akra FM kuruldu. Akra FM halen ilk günkü çizgisiyle yayın faaliyetlerini sürdürüyor müslümanlaşan azınlıkların gönüllerini güzelleştiriyordu. Yapılanlar bununla sınırlı kalmadı; Türkiye’nin değişik yerlerinde okullar, hastaneler açıldı.

İslam yeni bir yüzle topluma açılacaktı, bütün telekeyde (dünya) tarikatlar, kuruluşlar kurmuşlar, akçalara elleri değmişti. Onlar bütün Avrupa’da el üstü tutuluyorlardı.

Bu dönemde Turgut Özal, Hüseyin Feyzullah (Alparslan Türkeş), Muhsin Yazıcıoğlu ile bugünkü bakanların bir kısmı kendisini görmeye gelerek bağlılıklarını bildiriyorlardı. Çünkü bu bir kesim “politika”cı büyük güçlerin, bu “tarikat”la sıkı ilişkilerini görüyorlardı. Bazıları Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere dış elçilerle görüşmek istediğinde bu “şeyh”leri aracı ediyorlardı.

O günlerde buna uyumlu olarak Fethullah Hocaefendi’ninde yıldızı parlayacaktı. Onuda yurt içinden yurt dışından önemli kişiler görmeye, elini öpmeye geliyorlardı. Meral Akşener, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir İç İşleri Bakanı olarak, bir ilkokul diploması biile olmayan, ancak CIA’nın imamı durumundaki Fethullah Gülen’in elini öperek, onun büyük güvenini sağlayanlardan birisi olmuştur. O nedenlede istihbarat örgütlerinde Meral Akşener‘in adı ülkücü köstebek olarak geçmektedir.

Artık Türkiye’de bazı kurumlar ile kişilerin gidişlerinin değiştirilmesi gerekmekte idi.

Düğmeye basıldı, Avrupa’nın araştırma ile düşünce kuruluşları, kendilerini Batı’ya, ABD’ye çağırdılar. Buralarda bulunan göçmen Türkler ile müslümanların yeniden müslümanlaştırılmaları için anlaşma yapmak istediler. Bu da Türkiye’de orduya karşı düzenlenecek oyunun ilk bölümünü oluşturacaktı. Çok ilginçtir, o günlerde nerede ise bütün dişli olan “tarika”tlar, Esat Coşan efendiye Avrupa kuruluşları ile anlaşabilmek için yetki verdiler.

Yıl 1997’dir. Avrupa istihbarat örgütleri ile CIA’nın önemli görevlileri Avrupa’da bir anlaşmaya varırlar. Buna tarikatlar adına Esat Coşan kol koyar.

Sonra GOD (Hristiyanlar’ın Allah’ı) TARİKATLARA YÜRÜ KULUM DEDİ

Artık Hristiyanlar’ın God’u Türkiye’nin tarikatlarına el vermişti. O gün bu gün Avrupa ile ABD, Avusturalya’da yüzlerce “tekke”, “tarikat” ile Cami örgütlenmeleri başlamış oldu.

Pensilvania’da Nurcular’dan Gülen’e, Almanya’da (Menzilciler) Nakşibendiler’e, Avusturalya’da Esad Coşan Hocaefendi’ye büyük çiftlikler verilerek, onların uluslar arası güce ulaşmaları sağlandı. Artık öyle bir görünüm sağlandıkı müslümanlar, ne iş yapacaksa bu işin “tarikat” yolu ile yapılacağını sanıyorlardı.

Elleri akçaya değmişti, “sohbet-vaaz” lar, altında  yurtiçinde ve yurtdışında büyük örgütlenme başlamıştı. Bunun yanısıra taban olarakta 1975’ten beri ülkücülerin islamlaştırılmaları onların bu tarikatlara ilgi göstermelerine yol açmıştı.

Gerçeği söylemek gerekirse, ülkücülerin “tarikat”a yakınlıklarının bir başka nedenide, tarikatında, ülkücülerinde tepelerindeki yöneticilerin çoğunun dönme Ermeni yada Süryanilerden oluşmasıdır. Alparslan Türkeş, artık Ermeni kökenli olduğunu çoktan anlamıştı. Partinin tepesindede azımsanmayacak sayıda eski göçmen Ermeni vardı. Fethullah Gülen ile kurulan yakın ilişkidede Ermeni olmaları etken olmuştur.

CIA istedi Türkeş tarikatlara Ülkü Ocakları'nın kapılarını açtı.
CIA istedi Türkeş tarikatlara Ülkü Ocakları’nın kapılarını açtı.

Bütün tarikat öncüleri gerek Türkiye içinde gerek Türkiye dışında cirit atıyorlardı. Bu “şeyh”ler bir gün Türkiye bir gün Amerika ile Avrupa arasında gidip geliyorlardı. Avrupa’da, Kuzey Amerika’da, Afrika’da, Orta Asya’da ve Avustralya’da pek çok camileri dolaşarak Atatürk’ün putlarının nasıl yıkılacağını, Türk silahlı kuvvetlerinin nasıl dağıtılacağını anlatıyorlardı. Adı “vaaz”, “sohbet” ancak konu artık Türkiye’de düzenin değişmesi idi. Yine aynı yıllarda Milli Görüş ile tarikatlar içinde müslüman PKK’lılar görev almaya başlamışlardı. Eğitim kampları adı altında kalabalık kesimler, Türkiye’deki askerler’in “sadist”, baskıcı olduklarını, onları devirmenin en büyük ibadet olduğu anlatılıyorlardı.

En önemli bir konu var, oda 28 şubattan önce bu tarikatların dış güçlerle ilişkileri sağlamlaşmıştı.

28 Şubatla birlikte onlar nerelere yerleşeceklerini bildikleri için, ellerini kollarını sallaya sallaya yuvalarına uçup gittiler.

Avustralya’dan Eyüb Mezarlığı’na

28 Şubat süreci başlamıştı, Artık Türkiye onlar için bir çiftlik olamayacaktı. 1997 Mayıs’ından sonra geçmişte gizli yürüttükleri yurtdışı calışmalarını açıkça sürdürmeye başladı. 1998 yılında Avustralya’nın Brisbane şehrine yerleşti. Sayısız yerde camiler, kültür merkezleri açıldı. Brisbane’deki camide, günü birlik sabah ve yatsı namazlarından sonra “hadis sohbeti” yapıyordu. Bu hadis sohbet” lerin çoğunlugunda, “Türkiye’nin Kürtler’e Ermeniler’e, Süryaniler’e yeterince yer vermedigi, “namaz” kılanın izlendiği, jandarmaların evleri basıp “kardeşlerinin ırzlarına geçtikleri” konusu anlatılıyordu. Buna uyumlu olarak Fethullah Gülen camilerindede bu söylemler sık sık dile getitirilmekte idi.

Artrk iş örgütlenmeyi aşarak, Tv, Radyo sohbetleri başladı. Cuma günleri Akra FM’de yapmakta olduğu hadis sohbetlerine ek olarak, salı günleri “tefsir sohbetleri” yapmaya başladı. En sonunda sözü, Türkiye bir “dar-ül harp” tir demeye getirdi. 4 Şubat 2001 Pazar günü, bir cami açılışı yapmak için Grifit şehrine giderlerken, Avustralya yerel saatiyle 12’de (Türkiye saatiyle 04’te) Sydney ile Dubbo ilçesi yakınlarında geçirdikleri bir kaza sonucu, yanında bulunan damadı Prof. Dr. Ali Yücel Uyarel’le birlikte öldü.

Ölüsü, Sydney’de Auburn Gelibolu Camisi’nde kılınan namazdan sonra Türkiye’ye getirildi (8 Şubat Perşembe). 9 Şubat Cuma günü, Fatih Camisi’nde kalabalık katılımla yapılan namazdan sonra tekbirlerle, salavatlarla, dualarla, gözyaşlarıyla Ebû Eyyûb el-Ensarî Hazretleri’nin kabri civarında, Eyüp Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Resim

Türkiye’de azınlıkların islam içindeki gönül eri Mahmud Esad Coşan Hocaefendi, milyonlarca insanın gönül dünyasında derin izler bırakarak, göçtü. Onun “irşad”ıyla pek çok Ermeni, Süryani yurttaşlarımız, “hidayet nur”larıyla “nur”landı. Bir çok Süryani, Ermeni, Kürtler’in yaralı gönülleri iyileşti, yaralı gönüller çözüm buldu. Arkasında gözü yaşlı “derviş”lerini bıraktı.

Pennsylvania’dan Pennsylvania’ya yolculuk

Öbür yanda, Fethullah Gülen’de Amerika’da Pennsylvania’da bir “mezara” gitmek üzere kendi yolunu seçti.

Ermeni olsalarda kendilerini Allah yolunda bir {Müslüman Türkiye} yaratma yoluna ayırmışlardı.

 

 

Gizli Örgütün Başı: Osman Hilmi Özdil ‘Kozanlı Ömer’

Emniyet’teki Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki imamı Kozanlı Ömer Osman Hilmi Özdil ilk olarak kullanıma sunuldu. 

CIA'NIN İMAMI İÇİMİZDE:Osman Hilmi Özdil
CIA’NIN İMAMI İÇİMİZDE:Osman Hilmi Özdil

      

Kendi bilgi toplama gizli örgütünü kurabilmiş olan örgüt başı.

 

Gülen eski mitçi şimdi cia-cı
Gülen eski mitçi şimdi cia-cı

İşte Cemaat’in İç İşleri Bakanlığı’ndakı köstebek (imamKozanlı Ömer     

27.12.2013

MİT, bugüne deyin adı ile Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki imamı olduğu dışında özellikleri bilinmeyen Osman Hilmi Özdil’i ilk olarak basına sızdırdı. Kozanlı Ömer‘ takma adıyla bilinen Fethullah örgütünün (Cemaat)in Emniyet yapılanmasının gizli öncüsü olan Osman Hilmi Özdil‘in görünürdeki işi (sigorta)cılık

MİT, “SABAH Özel İstihbarat Bölümü” ne, tartışma sürecine katkı olsun düşüncesi ile bugüne deyin adı Fethullah Gülen örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli imamı olduğu dışında, bilgi bulunamayan, toplumca bilinmeyen, görüntülenmeyen gizemli kişinin görüntüsünü iletti, ayrıca bağlantıları ile ilgilide bazı bilgileri ortaya çıkardı. Adana Kozan doğumlu olduğu için ‘Kozanlı Ömer‘ adıyla bilinen, Fethullah Gülen örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli imamı ayrıca İç İşleri Bakanlığı içindeki yapılanmasının gizli başı “devlet içindeki gizli devletin polis imamı olan Osman Hilmi Özdil İstanbul’da yaşıyor, çok sıkda Ankara’ya gidiyor. Özdil’in, görünürdeki işiyle bağdaşmayacak gizli ilişkileri var.

Adı ilk kez Gülenciler’in tutuklattıkları, polis başı Hanefi Avcı’nın yazdığı “Haliç’te Yaşayan Simonlar / Dün Devlet, Bugün Cemaat” adlı eserde geçen Osman Hilmi Özdil, Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli örgütü yönetenlerden biri. Osman Hilmi Özdil, elinde sürekli içi para dolu bir torbayla, gizli korumalı bir biçimde geziyor. 34 VP plakalı, “Yeni Master Sigorta Kuruluşu”nun Volkswagen Passat 2013 model boz (gri) bir araç kullanıyor. “Yeni Master Kuruluşu” Emniyet Genel Müdürlüğü’nün araçlarını sigortalayan bir örgütün işyeri.

Osman Hilmi Özdil‘in kullandığı araçlardan biri de 34 TP, bir Volkswagen. Bu araç da “Uzman Pil Akü Elektronik Sanayi Limited Şirketi” adına yazılı. Bu kuruluşun yöneticileri ise İstanbul Ticaret Odası (İTO) belgelerine göre H.Y. ve N.Y. H.Y. üstelik N.Y.’nin evi, Fethullah örgütünün (Cemaat) yayın kuruluşundan birine 30 metre uzaklıkta olan Osman Hilmi Özdil‘le aynı sokakta.

Osman Hilmi Özdil, her gün saat 09:00 ile 11:00 arası evden çıkıyor. Evden çıkış anları düzenli değil ve belirli bir işyerine gitmiyor. Özdil’in sık gittiği bir işyeri geçmişte Fethullah Gülen’in oturduğu Altunizade’de bulunuyor. Nedense o işyeride bir kilise yöneticisinin sürekli uğradığı bir yer, yine nedense Osman Hilmi Özdil o işyerine gelince kilise yöneticiside oraya geliyor.

Osman Hilmi Özdil, evden çıktıktan sonra gideceği yere genelde aynı yolları kullanmayarak ulaşıyor. Takip edilme ihtimaline karşı ara-sıra yol kıyısında duruyor, sonra yeniden yola koyuluyor. Ara-sıra beklenmedik biçimde dönüşler yapıyor. Doğum belgesine göre 5 Aralık 1968 Adana Kozan doğumlu alan Osman Hilmi Özdil, Kozan’ın Mahmutlu Mahallesinde bir eve yazılıdır. 1993 yılında evlenen Özdil’in dört çocuğu var. Birde yaşı onsekizden küçük ulak (posta) olarak kullandığı yasadışı eşi bulunmaktadır.

FBI’YA DEVLETİN GİZLİ BELGELERİ’Nİ VERDİ

Osman Hilmi Özdil, MİT’teki bilgilere göre 2007 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) giriş yaparken içinde gizli bilgilerin bulunduğu bir el-bilgisayarı ile sözde yakalanmıştı. FBI’nın, içindeki verilere el koyduğu bu bilgisayara devletin çok gizli sayılabilecek bilgilerini yer aldığı belirtiliyor.

Gülen'in kilisesi
Gülen’in kilisesi

Olayın gerçek oluş biçimi!

Amerika’daki gizli çalışan bir devlet örgütü Fethullah Gülen hocaefendiden kendilerine bazı belgelerin sağlanması istenir. İstenen belgeler; Türkiye’de bazı etken kişilerle ilgili bilgiler, ikincisi Türkiye’nin savunma düzeni ile ilgili bilgiler.

Bu çok önemli bilgieri taşıyabilecek tek etken kişi olarak,  Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli örgütünü yönetenlerden biri olan Osman Hilmi Özdil gorülür.

Onun görevide belgeleri gümrükten geçince gerekli gizli ellere vermekti, onuda yaptı. Ancak Türkiye’de bu belgelerin güvenliginden sorumlu kişiler, sorumluluktan kurtulmak için verdi sözü yerine yakalandı sözünü kullanmak istediler.

Mit’in elindeki bilgilere göre, Fethullah örgütünden (Cemaat)çi polislerin ‘Kozanlı Ömer‘i Fethullah Gülen’e şikâyet ettikleride belgelenmiş durumdadır. O belgeye göre, “MİT Müsteşarlığı ve ….. istihbarat birimleri Ömer Bey’i gerçek adı (Osman Hilmi Özdil) ile bilmekte ayrıca adım-adım izlemektedir. Emniyet Kurumu’nda görev yapan üst düzey yetkililerden olan Emin Arslan, Sabri Uzun, Hanefi Avcı, Hüseyin Özalp gibi devletin önemli merkezleriyle irtibatlı kişiler de Ömer Bey’in Amerika-CIA’nın Gülencilik adına kurdurduğu örgütün sorumlusu olduğunu bilmektedirler,” bilgileri yer alıyor.

MIT DIŞINDA kendisini sürekli izleyen YAVRUKURT örgütünün emniyete ilettigi bilgilere göre;  Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli örgütünü yönetenlerden biri olan Osman Hilmi Özdil, en az 15 günde bir özel olarak bazı PAPAZLARla ayrıca kilise yöneticileri ile görüştüğü belirlenmiştir.

Kolluk güçleri bu durumu neden gizliyorlar? Halkta müslüman kuruluşlarla ilgili kötü duygular oluşur korkusu bulunmaktadır.

Müslüman+kilise+ dış güçler ilişkisi böyle…

GİZLİ ÖRGÜT’ÜN CIA İLE BİRLİKTE ERDOĞANI TUTUKLATMA GİRİŞİMİ

MIT’in elindeki kaynaklara göre,  Osman Hilmi Özdil, Ergenekon operasyonları, Balyoz, KCK ve Oslo süreciyle ilgili Emniyet-yargı girişimlerinin düzenleyicisi, İç İşleri’ndeki atamaların gerçek sorumlusudur.

Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli imamı Osman Hilmi Özdil; İlker Başbuğ, Hanefi Avcı’nın tutuklanmaları için ortamı oluşturan kişidir. Ayrıca bazı Gülenci mitçilerin ellerindeki bilgileri MiTin yanısıra Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli imamı Osman Hilmi Özdil’e aktardıkları bilinsede, kendisine dur denilememesini, CIA’dan aldığı koruma desteğine bağlamaktadırlar.

KOSKOCA TÜRK DEVLETİ DEDİĞİMİZ DEVLETİN EN ÖNEMLİ ALANLARI KÖSTEBEKLERİN ELLERİNDE OYUNCAK OLURKEN, KASIMPAŞALI, OĞLUNU AKLAMAYA ÇALIŞMAKTADIR.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in tutuklanmak istendiği girişimlerin içişlerindeki (polis) ayağındaki karar vericilerinden olarak görülüyor.

Devlet içinde örgütlenen gizli devletin, devletle savaşı 7 Şubat 2012’deki MİT kriziyle başladı, 17 Aralık operasyonlarıyla devam etti ve bugün etkisini artırdı. Şimdi devletin içinde yuvalanıpta Erdogan’ın onayı ile subaylar, kolluk güçleri, üst görevlerden Türk kökenlileri tümden dışlayan bu Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli imamları, kendi ortakları milli Görüşçüler’in bütün yasadışı SEVİŞME (evlilik dışı işler), karın (rüşvet) işlerini sapasağlam belgelemiş, buna dayanarak, Erdogan’ı bitirmeye çalışıyor. Yargı işter Fethullah Gülenci isterse Milli Görüşçü olsun, bunun önemi yok, eldeki bilgi belgelerle işlem yapmak durumunda kalacaktır.

MIT Erdogan’ın yanında olsada Fethullah Gülen’in gizli örgütünü yakabilecek gizli belgeleri ortaya sürememiş, böylece Erdoğan’a beklenen desteği verememiştir.

Bu girişim, yargı eliyle bir darbe girişimi olarak değerlendiriliyor.

Emniyet’ten ayrı gizli olarak örgütlenmişler. Polislik belgeleri evlerine taşımışlar.

Şimdi bütün Türkiye’de yaşayanların başlarına gelen soru; iyide bu ajanı Türk polisi neden tutuklamıyor? Söz dönüp dolaşıp; “Biz CIA’nın ajanını tutarsak ABD’de bizimkini tutar.” a geliyor.

Sorulan soru bu: MIT’ten emekli olan bir sürü eski mitçi bütün gün bu günkü yönetimi övmektedir. Nedense bu alçaklar bir kerecik olsun bu bildikleri (ihaneti) anlatmazlar!!!

Bunun için mi? “Türk’ün Türk’ten başka yoldaşı yoktur” denmiş?

 

NEDENSE BU BÖLÜCÜLERIN TÜMÜDE MÜSLÜMANLAR…

NEDENSE BU BÖLÜCÜLERIN TÜMÜDE MÜSLÜMANLAR…

Image

TÜRKİYE’Yİ DÖNDÜREN DÖNMELER

Image

Ülkücüler, yazılandan anlayamayacağına göre biz konuyu sorulu-yanıtlı yapalımda tam anlaşılsın.

Bu gördüğünüz kişiler neden çok mutluydular ?

Çünkü Asya Finans açılacaktı. Asya inans aracılığı ile Türkiye’de belli kesimlere akçalar aktarılacak, islamcı diriliş sağlanacaktı. Anadolu Aslanları adı altında işadamları yaratılacak, onlar adına islamlaşmaya akça aktarılacaktı.

Bu banka o günden bügüne gizli  olan Fethullah Gülen örgütüne işlemektedir.

Bu banka niçin o günlerde Türkiye’de açıldı?

Çünkü Türkiye’de büyük bir devrim yapılacacaktı. Bu devrim, bu kere sivillere bırakılacaktı. Bu sivil devrim de tarikat-tekkelerin öncülügünde olacaktı. (1997 yılında cia+AB bilgi toplama kuruluşları+tarikat-tekkelerin anlaşmaları olmuştu)

Bu gördünüz kişiler yolları başka olsada (Gülen-Milli

Görüş-DYP) neden bir araya gelmişler di?

Çünkü, CIA bunlara birleşin dedi. Üstelik ortada dönen deli-deli akçalar vardı. Üstelik, Çiller açıkça ABD yuttaşıdır. Gülen CIA’ya geçmiş, diplomat olmuştu. Gül’ün de ABD ile çok derin ilişkileri vardı. Üstelik Batı’lılarda onu çok seviyorlardı.

Erdoğan, o içinde bulunduğu Allah için imanla yükselebilmek duygusu ile bu Gülen, Çiller, Gül çetesinin içine girmişi. Verilecek yüksek görevleri almayı uluslar arası güçlerle birlikte, islamcı söylemler arasında Türkiye’yi değiştirmeyi, Ortadoğu’dakı değişiklere eş başkanlık etmeyi, Türkiye’yi Doğusu’ndan bölmeyi onaylamıştı.

Öyle mi? Öyle.

Bu olaylarda DYP ne yaptı ?

DYP, seçimlere girmedi AKP oylarını bölmedi, Çiller bilerek kıyıya çekildi. Meral Aksener’de MHP içine köstebek olarak sokuldu.

Bu çete olmasa idi. Meral Aksener, o günlerde ABD için Gülen’i kaçıramayacaktı. Türk Ordusu içinden dağıtılamayacaktı.

Bu gördüğümüz kişiler önemli kişiler mi?

Eee, Erdoğan 11 yıl Başbakan yapıldı. Gül Cumhurbaşkanı, Gülen uluslararası gücü olan örgütün başına getirildiler. Çiller, Çiller’in Türkiye’dede ABD’ dede mal varlığı olağanüstüdür.

Bu kişileri birleştiren yalnızca akça kokusu mudur?

Yok, bak;

Gül Ermeni, Fethullah Gülen ErmeniErdoğan’ın bir yanı Gürcü bir başka yanı ?, Çiller’de dönme bir torunudur.

Bu gün neden çatışmaya girdiler?

Onuda başka gün yanıtlayayım.

RECEP TAYYİP ERDOĞAN “YA ALLAH BİSMİLLAH ALLAHUEKBER” DEDİ.

RECEP TAYYİP ERDOĞAN “YA ALLAH BİSMİLLAH ALLAHUEKBER” DEDİ.

EN TANINMIŞ ÜÇ MÜSLÜMAN BAKAN

ÜÇ MÜSLÜMAN BAKAN

TÜRKİYE’Yİ SARSAN İSLAMCI SOYGUN OLAYI

Image

soruşturmada oğlu B.Güler gözaltına alınan ve kendi ismi de soruşturmada geçtiği ileri sürülen İçişleri Bakanı Muammer Güler, dün gece Ankara’da bir kriz toplantısı yaptı. Operasyonlarda doğrudan ya da dolaylı ismi yer alan birimlerde görevlimüdürlerin biran önce görevden alınması talimatı verdi. Güler’in yaptığı toplantıya aralarında Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar’ında bulunduğu üst düzey bürokratlar katıldığı belirtildi.”

AK PARTİ, AK SOYGUN, AK MÜSLÜMAN
AK PARTİ, AK SOYGUN, AK MÜSLÜMAN

RECEP TAYYİP ERDOĞAN (GÜRCÜ)-FETHULLAH GÜLEN (ERMENİ), ABDULLAH GÜL (ERMENİ) KARŞI KARŞIYALAR.

AKP ile Fethullah Gülen örgütü arasındakı kavga gün geçtikçe derinleşmektedir.

Görsel

Türkiye doğrusu bu kavgayı beklemiyordu. Ancak, yandaşların birbirinden beklentileri geçen 10 yılda bir türlü gerçekleşmeyince, yandaşlar birbirlerini, karşı yakaya tuzak kurmakla suçlamaya başladılar. Bu gün iki yaka anlaşmış gibi bir ortam yarattı. Ancak bu yıkımı azaltabilmek için bir dinlenme aralığıdır. Çuvallarda bekleyen belgelerin ortalığa yayılması geciktirilmek isteniyor. Sürekli bir barış artık olanaksız durumdadır.

Ermeni kökenli Gül Ermeni kökenli Eyüp Can Türkiye'de sevenleri çok olan tanınmış kişiler.
Ermeni kökenli Gül Ermeni kökenli Eyüp Can Türkiye’de sevenleri çok olan tanınmış kişiler.

Çünkü, AKP Gülen’in gerek Cumhurbaşkanlığı, yerel ile genel seçimlerinde yan çizeceğini bilmektedir. Bunun yanısırada, anlaşmak gerekirse Gülen’in beklentisi çok yükseklerdedir.

Amerika’dakı sığınmacı Fethullah Gülen’in kırmızı çizgileri:

Emekli, sığınmacı Fethullah Gülen, ya Cumhurbaşkanlığına Gül oturacak, yada başbakan o olacak demektedir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın kırmızı çizgileri:

Recep Tayyip Erdoğan, kendisi Cumhurbaskanı olmak, başbakanlığada kendine bağlı birisini koymak istemektedir.

MİT’in (Fidan) kırmızı çizgileri:

MİT, Fethullah gülenciler’in ABD ile Batı devletlerine bilgi aktardıklarını belgeliyor.

Ayrıca MİT’teki Fethullahçılar, gizli belgeleri yıllardır Gülen’in gizli sandığına yolluyorlar. Buda yine MİT’in bilgisi doğrultusunda, başbakan ile bakanlara duyurulan gelişmelerden.

Bundan da önemlisi iki yakada birbirlerini fişlemekteler, (film, fotograf, yazılı belge) olarak.

“Dersane/ters-hane” gerçek tartışma konusu değildir.

“Dersaneler” gülen için akça yönü ile önemli değildir. Yalnızca “Micro Soft” kuruluşunun bir yıllığına 30 milyar verdiğini düşünün… Ancak oralar (dersane) aracılığı ile tarikat örgüte “militan” kazanmaktadır.

Bakalım, bundan sonra gizliye dönüştürülen çatışmada kim kazanak?

Görsel

Bir gerçek var, oda bu: İki yakanın elindede bakanlarla bile ilgili belden aşağı vuracak belgeler var, ayrıca iki yakanın elinde karşısındakını “vatan haini” yapacak belgelerde var.

Bu arada gerek AKP, gerekse Gülen örgütü, ülkücüler ile ilgili çalışmalarına, özellikle bölebilme yada yanlarına çekebilme yarışına giriyorlar.

Ülkücüler, oyun kuracak, bilgileri, becerileri, olanakları olmadığından, şimdilik kendilerini koruyabilme durumu gösterebileceklerdir.

Tayyip Erdoğan Rum, Hüseyin Çelik Kürt, Abdullah Gül Ermeni

Hayko Bağdat GOMALAK 25.10.2013
Hayko Bağdat
R.

Tayyip Erdoğan Rum, Hüseyin Çelik Kürt, Abdullah Gül Ermeni

 
Siyaset arenasında rakiplerinin kökenine atıfta bulunmak uzun süredir moda oldu.
Erdoğan
’a, Kılıçdaroğlu’na, Gül’e ve daha pek çok siyasiye bu anlayış ile vekillerden yazarlara varana kadar değişik kesimlerden “itham”larda bulunuldu, haklarında kitaplar yazıldı.Fakat MHP lideri Bahçeli’nin son grup toplantısı konuşmasında ifade ettiği kadar ağır bir ırkçılığa ilk kez rastlıyoruz.Şöyle ki:“Göroymak’a NorşinAydınlar’a TilloTunceli’ye Dersim isimlerini vermenin arifesinde olan Başbakan ve etrafındaki bazı zevat, acaba kendi isimlerini de değiştirerek asıllarına rücu edecekler midir?
Yedi yaşında Türkçe öğrendiğini her fırsatta ifade eden, ama Türk Dili ve Edebiyatı alanında doçent unvanı alarak bugünkü seviyesine ulaşan AKP’nin kapı gıcırtısı ve akordu bozuk sözcüsü acaba ismini değiştirmek için neyi beklemektedir?

Türk milletine şükran duyması gerekirken etnik tetikçiliğe soyunan, Ali Suavi’den hiçbir şey anlamadığı da net olarak anlaşılan bu zat, mesela HadoHazo ya da Hander ismini almayı düşünmekte midir?
(….)
Bunun yanında, Başbakan Erdoğan’ın gündeminde kendi ilçesi olan Güneysu’nun adını Potamya olarak değiştirmek var mıdır?

Eğer olursa bizim nüfuz cüzdanlarımızda yazacak aidiyetimiz ve kökümüz hamdolsun bellidir ve bilinmektedir.


Karanlıktan aydınlığı taşa tutan namertler, sanal korkuluklara kafa tutmayı maharet gören ahmaklar, siz kendinizi ne olarak tasvir edecek, ne olarak sunacaksınız?


Acaba Başbakan muhtemel yeni nüfus cüzdanlarına kendisini ne diye kaydettirecek, kimliğini ve kökenini ne şekilde ifade edecektir?

Tercüme edelim.

Bu ülke Türklerindir.

Türkler buraları fethettikten sonra geçmişe dair tüm izleri silmekle, yok etmekle mükelleftir.

Bu topraklarda yaşayan halkların çocuklarına kendi kültürlerinden isimler vermesi, yaşadıkları coğrafyaları kendi dilleriyle adlandırması bildiğin bölücülüktür.

Geleneksel devlet politikalarının dışında davranan herkese potansiyel hain olduğunu hatırlatmak için Kürtlük, Ermenilik, Yahudilik ithamında bulunmak normaldir.

Çünkü bu ülkede Türk kimliğine itaat etmeyerek kendi kültürünü yaşatmak isteyen herkes hedeftedir.

Cumhurbaşkanı olabilirsiniz fakat anneniz Müslümanlaşmış bir Ermeni ise dikkatli olmanızda fayda var.

Bakan olabilirsiniz fakat adınız HadoHazo ya da Hander olamaz.

CHP’ye genel başkan olabilirsiniz ama Dersim’li Alevi iseniz ve annenizin adı Yemuş ise içimiz pek rahat etmez.

Şimdi oturup bu zihniyetin fenalığını anlatacak değilim.

Sadece ortalama akıl ile bazı sorular soracağım.


Abdullah Gül
’ün annesi gerçekten Müslümanlaşmış bir Ermeni ise ne olacak?

Cumhurbaşkanı istifa mı etmeli?

Gül’ün annesi tebliğ yoluyla mı Müslüman oldu?

Türkiye’de bu durumda kaç insan var?

Eğer bu hâl gerçekse tüm akrabalarının katledilerek zorla Müslümanlaştırılmış olan o annenin önünde diz çökerek özür dilememizi gerektiren bir hayat yaşamadı mı?


Yemuş
 Anne Ermeni ise Dersim’de bu kamufle kimlikle yaşayan kaç Alevi anne var?

Babalar, amcalar, dayılar nerede, niye hep anneler, anneanneler Ermeni?

Bu ülkede şüphe ile kökeninde Ermenilik, Rumluk olduğunu düşündüğümüz insanlar suçlanırken şüpheye mahal bırakmayacak şekilde, öz kimliğiyle Ermeni, Rum, Yahudi olarak yaşayanlar ne hissetmeli?

Benden bakan olma ihtimali var mı?

Sorular çok ama yer bitti.

Madem hâl böyle bari ben de “beddua” edeyim.

Zamanında Bahçeli için de “Ermenilik suçlaması”nda bulunulduğunu iyi anımsıyorum.

Bugünlerde tek dileğim bu iddianın gerçek çıkması.

Hiç olmazsa kızgınlığımız biraz eğlenceye dönüşür.

Rahatlarız.

haykobagdat@yahoo.com

Yukarıda üstü çizili yazıları ortalığa süren Adana’lı tavuk hırsızlığından içerde yatmış olan Türk İslam ülkücüsü Cengiz‘dir. Bu [Bahçeli Ermenidir] görüşünü ortaya atan kişide tarikatlarla gizli ilişkide olan Alper Aksoy’dur. Alper Aksoy’a [Bahçeli Ermenidir] öngörüsünü ortalığa yayın diyende bir MİT çidir.

Yeşil Kuşak Ülkücüsü Alper Aksoy
Yeşil Kuşak Ülkücüsü Alper Aksoy

Alper Aksoy, AKP’nin önünü açabilmek için MHP’ye karşı savaşını kimlerle yürütmektedir?

Alper Aksoy, Tarikatçı ülkücülerle MHP'yi yıpratmanın yollarını arıyor
Alper Aksoy, Tarikatçı ülkücülerle MHP’yi yıpratmanın yollarını arıyor

Oğuz Hocaoğlu, Mehmet Fatih Doğrucan, Nusret Anar, Metin Ergun, İsmail Türk, İsmail Oskay, Asri Karaaslan Uzun, Şenol Uğurlu, Feyzi Akkuzu, İbrahim Dilmaç, Alper Aksoy ve Mehmet Saral

MİT+Türk İslam Ülkücüleri+Ermeni yazarlar üçgeni

“İSLAMCI İHANETİ”

Türk İslam Ülkücüleri’nin gözlerinden kaçan bir gerçek var, oda bilerek yada bilmeyerek bölücülüge ortak oldukları gerçegidir.

Görsel

Benim görüşüme göre, çoğunluk bilinçli biçimde bölücüğe ortak olmaktadır. Bir azınlık kesim ise sözde kendilerini Allah yolunda görerek, olanları, {yurt bölünmenin eşiğine gelsede}, yandaşlarının yaptıklarını sessizce izlemekte yetinmektedirler. Bir anlamda bölücülere karşı sessiz kalarak, bölücülüğe ortak olmaktadırlar.

Allah rızası” için Türk değerlerine karşı çıkıyorlar. Din açısından bu doğrudur. Çünkü “ahiret” kapısında onlara Türklük sorulmayacaktır. Amaç “cennet”e girmekse Türklük neye gerekli dir? “takva” değil mi? Senden beklenen?

Ancak, görev açısından bir yanlışın “ihanet”in içindeler. Havasını çekip, suyunu içtikleri, üzerinde yaşadıkları yurdu bölmek isteyenlere ortak oluyorlar. Allah adına Türklüğe, andımıza, üstelik bayrağımıza karşı çıkmaktadırlar. Türk bayrağı yerine kara çaput bağlanmış “hizbullah” bayrağını dalgalandırıyorlar.

Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse; Hizbullah, Elkayda, Milli Görüş, Fethullahçı yapılanma, Nizam-i Alemciler, kendisini ülkücü sanan örümcek başlılar (islamcı ülkücüler)

Büyük yanılgılar: Bir dönemde kendilerini ülkücülerin arasında bulmuş olmak, kendisini bir ülkücüymüş gibi görmüş olmak, yıllar sonrasında bu kişilerin eskisi gibi ülkücü olarak kaldıklarını göstermez. Bu bir solcu içinde, dinci içinde geçerlidir. Geçmişte solcu olanlardanda bugün “şeriatçı” kesime arka çıkanlar var.

Eskiden değil ülkücü olmak, ülkücüleri yönetmiş olanlarında bugün yine “ihanet”in tepesinde olanlar var. Muhsin Yazıcıoğlu’nun yoldaşları topluca bilerek, isteyerek, başımızdaki Yahudi müslümanlarını desteklemektedirler. Eski Ülkü Ocakları Başkanları’nın çoğunluğu gizli yada açık olarak R. T. Erdoğan la, yada danışmanları ile yada MİT ile, oda olmazsa Emine Erdoğan ile  doğrudan görüşerek kendi yetiştikleri ülkücü derneklerin Amerikan çizgisine çekilmesine, MHP’nin ilerlememesi, Erdoğan’a oyların kayması için çaba göstermektedirler.

Yine bu kişiler, bir camide namaz kılıp, fotograflarını yayınlıyorlar, cezaevlerindeki günlerini gündeme getirip, İstanbul’u “fethet”miş gibi, yada topluma bir değer kazandırmış gibi ballandıra ballandıra anlatarak, toplumun kendilerine özel saygısını bekliyorlar. Bildikleri iki dua, bir besmele olsada din satışları yerinde. Olayın bir başka yönüde MİT’in istediği doğrultuda vatana hizmet olmuş oluyor.

Bunların içinde yıllarını ülkücülüğe vermiş olanlarda var, başkanlık yapanlarda var, yıllarca danışmanlık yapanlarda var, adları ülkü devine çıkanlarda var, yusuf yüzlü olanlarda, taş medreseli olanlarda var. Varda var. İhanet sınır tanımıyor. Hele birde işin içine “Allah rızası” için “ihanet” girince…

Öyleyse kimse çıkıpta bana, heeeyt lan, ben Ocak Başkanı’yım yada Ocak Başkanı’ydım diye çalım atmasın.

Atarsa altında kalır.

Soruyorum… Dava “yeşil kuşak müslüman”lığı mı idi? Dava Kara çarşaflar altındaihanet”e destek vermek mi idi?

Dava çek senet işleri mi idi?

Dava ABD istedi diye müslümanlar arası savaş çıkarmak mı idi?

Dava Ülkü Ocakları’nın paraları ile iş adamı olmak mıdır?

İşin öbür yanı bundan da acı…

Ülkücülük altında Çerkez-cilik ile Kürt-çülük  “ihanet”i ile karşılaşırsınız?

Bu gün Türkiye’yi ABD’nin bir vilayeti yapanlara bu sözde ülkücü götü boklu Türk İslam Ülkücüleri’nin söyleyecekleri bir tek söz yok mu?

 

Türk İslam Ülkücüleri’nin gözlerinden kaçan bir gerçek var, oda bilerek yada bilmeyerek bölücülüge ortak oldukları gerçegidir.

Ülkü Ocakları

Ülkü Ocakları‘nın doğuşu

Geçmişi,

Ülkü Ocakları’nın temelleri, anlatıldığı üzere Hüseyin Feyzullah (Türkeş)’çe atılmamıştı.

1945 ten sonrası, yurtseverler, Yeni görüşlerini Orhun, Kopuz, Hareket,  “şeriat”cilarda Büyük Doğu, Millet, gibi yayınlarla, Türk Gençlik Teşkilatı, Kıbrıs Türk Kültür Derneği gibi örgütler aracılığıyla kitlelere yaymaya çalışıyorlardı.

27 Mayıs 1960 ortaya çıkan özgürlüklerden yalnızca solcular yararlanmadılar. Türkçüler “milliyetçiler” ile dinciler de yararlandılar. Bütün kesimler, çok çabuk örgütlenmeye başlamışlardı.

1961’de Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü (TKAE) ile öncülügünü Necip Fazıl Kısakürek’in yaptığı Anadolu Kulübü kuruldu.

1962’de kurulan Aydınlar Kulübü ile Türkçüler Derneği,

1964’te yerlerini Türkiye Milliyetçiler Derneği’ne bıraktılar.

Türkiye’de sol akımlar, güzel örgütlenmişlerdi. Yaptıkları eylemler ses getiriyordu. Buna karşılık sağ kesim yeterli, göz doldurucu eylemler yapamıyordu. Sağ kesim geçmişte sol kesimin yönetiminde bulunan bir öğrenci derneği olan MTTB’ne ilgisini artırdı. Dernek türkçü kesimin, Mustafa Ok başta olmak üzere,  büyük çabaları ile önce sol kesimden kurtarıldı. Sonraki yıllarda, özellikle dernek  içindeki sağ kesimden olan azınlıkların, öncelikle Çerkez ile Kürtler’in “şeriat”çılarla işbirlikleri sonucunda, dernek içindeki türkçü, ülkücü yada “milliyetçi” olarak adlandırılan kesimler yönetimden dışlandılar. Buda cia’nin MİT’in eliyle Türkiyedeki “milliyetçi” oluşumu boğmasıydı. (1969)

Bu olaydan sonra başta Komando Mustafa Ok olmak üzere, Nihat Çetinkaya, (Mehmet Kocabaş?), Mustafa Rusen, Oğuz Şaban Duman, Mehmet Kozluçay başta olmak üzere yurtsever kişiler yeni bir gençlik örgütü kurmak için kollarını sıvadılar. Buna Atsız bey’de arka çıkmakta idi.

Görsel

Ülkücü Gençlik Doğuyor.

Bütün uygulamaların Türk için, Türk’e göre, Türk eliyle yapılmasını isteyen, köklerini, Atilla’ya, Bilge Kağan’a Cengiz Kağan’a dayandıran, Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyet’ten yana ağırlık koyan bir düşünce çizgisinde bir örgütlenmeyi amaç edinmişlerdi.

Bu çalışmalara yüzbaşı Atilla’da arka çıkıyordu. Ancak bu oluşum içinden gözü yumulu biçimde ordu yanlısı bir uygulma yada söylem gelmiyordu.

Böylece başta büyük illerde olmak üzere, üniversitelerde, öğrenci yurtlarında, öğrencilerin buluştukları çayevlerinde bu yolda yapılacak işler anlatılıyor, katılmak isteyen kişilerle buluşma evlerinde görüşmeler yapılıyordu. İkinci adım olarak, katılanların eğitimleri sağlanacaktı. Bunun içinde toplantılar düzenleniyor, eğitim çalışmaları yapılıyordu. Bunun yanısıra sengün (komando) eğitimide başlatılmıştı.

Bu gelişmeler olurken, sengün / sangun (komando) eğitimlerini duyan Hüseyin Feyzullah (türkeş), CKMP içinde yerini genişletirken, türkçü-turancı oluşumdakı gençlerle ilişki kurdu. Onlarla işbirliği edeceğini, kendi partisinde onlara yer vereceğine söz verdi. Böylece ortak çalışmalar başlatıldı. Eğitimlerle Hüseyin Feyzullah’ta (Türkeş) ilgilenmeye başladı.

Kendi partisindende katılımlar oldu. Dündar Taşer’de bu eğitimlerde görev almıştı.

Bu durum 1969 yılına deyin sürdü. Adana kurultayında Hüseyin Feyzullah’ta (Türkeş) verdiği sözleri bozarak, partisinde “şeriatçı” kesime yer verdi. Türkçü-turancı kesimi dışladı. MİT’in oyunlarıyla azınlıkların birleştirildiği Çerkezler ile Kürtler‘in öne çıkartıldığı bir kurultayda yine Türkler dışlanmıştı.Görsel

Artık türkçülerin temelini attığı ülkücü kuruluşta yön değişikliği yaşandı. İslamcılık temel alındı. MTTB birliği çizgisine dönüldü.

  • Günden güne islamcı söylemler artıtıldı. Türklük bir ırkçılık gibi algılanmaya başlandı.
  • Atatürk’ün resimleri ülkücü derneklerden indirildi. Yerine Osmanlıyı andıran resimler yerleştirildi. Ondan sonrasıda ABD’nin yeşil kuşak uygulaması % 100 uygulandı.
  • İslamın gölgesinde gelişebilecek bir türklük benimsendi.

Başta Atsız Beğ, olmak üzere sengün/komando Mustafa Ok, Oğuz Şaban Duman, Mustafa Ruşen, (Mehmet Kocabaş?), Doğan Yıldırım la birlikte kendilerini gerçek ülkücü olarak görenler, Araplaştırma ile yeşil kuşak oluşumlarına karşı çıktılar.

komandolar ümmetçiler le dövüştüler, mit ümmetçileri korudu...

komandolar ümmetçiler le dövüştüler, mit ümmetçileri korudu…

Birde bu olayları ülkücü düşünür Necdet Sevinç’ten okuyalım.

Necdet SEVİNÇ
Necdet SEVİNÇ

MHP Atatürk’le yeniden buluşup, islâmcıları dışlayıp yeniden üniversite hareketi haline gelebilirse tekrar Türk milletinin umudu olacaktır.

Necdet SEVİNÇ

ülkücü harekete en sinsi ve ağır darbeyi kerâmeti kendilerinden menkul olan bazı şeyhlerin mûritleri vurdular. Bir Türk müsün, Müslüman mısın, bir Allah mı Tanrı mı tartışması başladı ki, hâla sürüp gidiyor.

BEKLENEN İTİRAF

Bugünkü 3 Hilâlin parti, hilâlli bozkurtun da gençlik kollarının sembolü olarak kabul edildigi 1969 kurultayı sert tartismalara, hatta salon dışında gençlerin çatışmalarına sebep olmuştu. Bu yara sarılmadan beklenen itiraf zuhur ediverir. Ve hareketin fikir temellerini atan Atsız’la, hareketin siyasi lideri olan Türkeş’in arası açılır. Bu bir bakıma beklenen akıbettir. Çünki fikir taviz vermez!! Siyaset ise taviz esası üzerine kurulmuştur. Atsız da, Türkeş de siyasi hareketle fikir hareketini yanyana yürütemezler. Bu belki de mümkün değildir.

Fikirden taviz vermeyen Atsız’ın sert ve kararlı neşriyatından dolayı MHP Genel İdare Kurulu 1973 yılında Atsızca  yayınlanan Ötüken dergisinin okunmasını yasaklar. Oysa 9 Işık bile Atsız’ın Şubat 1962’de Orkun dergisinde yayınlanan Türk milletine çağrısından esinlenerek hazırlanmıştır. Atsız’in 9 maddelik millî kalkınma programı şöyledir:

1. Türkçüyüz

2. Arınmış Türkçeciyiz

3. Yasacıyız

4. Toplumcuyuz

5. Millî gelenekçiyiz

6. Bilinçli demokrasiden yanayız

7. Ahlakçıyız

8. Bilimciyiz

9. Teknikçiyiz

(Orkun Dergisi, Şubat 1962)

Bu arada 1970 Ocak ayında kurulan ve 1971 muhtırasında kapatıldıktan sonra yeniden faaliyete geçirilen MSP ile MHP arasında bir islâmcılık yarışı başlar. Artık MHP bin kere tövbesini bozanın içeri daldığı, Mevlânâ’nın dergâhı gibidir. Farklı davaların temsilcileri arasındaki bu anlamsız yarış MHP’yi kendi kulvarının dışına itmiştir. Bir süre sonra Atsız’ın eksikligi “Milliyetçiliğin kabuk olduğunu iddia edenler” tarafından doldurulur.

Ve bir de bakarlar ki, seçkin kurmay subayların yönettiği bir üniversite hareketi olan MHP hareketi, bir köylü hareketine dönüşüvermiş!!

Bu gerçek görülür de, MHP Atatürk’le yeniden buluşup, islâmcıları dışlayıp yeniden üniversite hareketi haline gelebilirse tekrar Türk milletinin umudu olacaktır.

Necdet Sevinç

Necdet Sevinç bunları yazdı, bundan başka MHP içindeki tarikatçılık, tekkecilik, şeyhlerin yandaşlığı konularını dile getirdi. Bununlada yetinmedi, parti içindeki gizlice büyüyen Türk karşıtlığını ağzına aldı. Yıl 1975 lere gelindiğinde MHP’nin içten çürütüldüğünü dile getirdi. Çünkü Milliyetçi Cephe Hükümetinde yer alan MHP, kendisine verilen bakanlıklarda yenilikler yapamamıştı. Necdet sevinç, bunları yapar yapmaz, onun Ülkü Ocakları’na gelerek konuşmalar yapması, kitaplarının alınması, okunması yasaklandı.

Sonraki yıllarda Necdet Sevinç, yeniden MHP ile yakınlaşmıştır. Ancak Hüseyin Feyzullah onu sürekli olarak göz altında tutup, ona yetki verilmesini önlüyordu.

Ülkücülük, “Nizam-I Alem davası”na dönüştürülüp, ülkücüler, solculara karşı savaşan bir gönüllüler ordusuna dönüştürülmüştü.

Bu nedenlede eski Ülkü Ocakları Başkanları’nın çoğunluğu ile bugün yönetimde bulunan bazı il, ilçe dernek başkanları başımızdakı ihanet hükümetini desteklemektedirler. Üstelikte Allah Allah diyerek AKP’yi destekliyorlar. Çünkü Ülkü Ocakları MTTB gibi yeşil kuşak çizgisine çekilmiş idi. Artık bazı ülkücüler ülkü deyince TEVHİD anlıyorlar. Bunuda anlamak gerekirki, ABD düzgün bir türkçülüğe yol vermezdi.

Çok acı ancak, Komunistlere  karşı verilen vuruşmaların sonunda MHP‘nin yönetimine Çerkezler ile Kürtler getirildiler. Çerkezler, kendileri islamcı olmasalarda kendi kimliklerini islam gölgesi altında korumak istemektedirler. Bu nedenlede “Türk İslam Sentezi“, “Türk islam Ülkücülügü” akımlarına kucak açmışlardır.

Türk İslam Sentezi’ni ülkücüler için yazıveren Taha Akyol bir Çerkezdi.

Taha Akyol, Ülkücüler'in Araplaştırılmasında etken oldu.  Amerika'nın YEŞİL KUŞAK uygulamasının öğreticilerindendir.
Taha Akyol, Ülkücüler’in Araplaştırılmasında etken oldu. Amerika’nın YEŞİL KUŞAK uygulamasının öğreticilerindendir.

Ülkücülerin Araplaştırılmasında Turan ülküsünün yozlaştırılmasında görev alanlardan biriside Namık Kemal Zeybek’ti. Oda bir Çezkez idi.

Namik Kemal Zeybek, Ülkücüler'in Araplaştırılmasında etken oldu.  Amerika'nın YEŞİL KUŞAK uygulamasının öğreticilerindendir.
Namik Kemal Zeybek, Ülkücüler’in Araplaştırılmasında etken oldu. Amerika’nın YEŞİL KUŞAK uygulamasının öğreticilerindendir.

Türk İslam Ülküsü’nü ülkücüler için yazıveren Seyit Ahmet Arvasi bir Arap‘dı.

Seyit Ahmet Arvasi, Cia’nın ona verdiği  görev: Ülküc¨leri islam -laştırmak, cihada  çağırmaktı.
Seyit Ahmet Arvasi, Cia’nın ona verdiği
görev: Ülküc¨leri islam
-laştırmak, cihada
çağırmaktı.

Gelelim MTTB‘ne: 1969’da MHP, Arusi Hüseyin Feyzullah (Türkeş)’in eliyle  yeşil kuşak çizgisine çekilirken, yine bu yılda Türkler’in önü MTTB‘dede kesiliyordu.

Burhanettin Kayhan, Çerkez beyi, Türk düşmanı

Burhaneddin Kayhan (Çerkez Beyi), İsmail Kahraman‘dan sonraki 49. dönemde (1969MTTB‘ye yine MİT‘in oyunlarıyla azınlıkların birleştirildiği bir kurultayda Komando Mustafa’yı (Ok) Kayseri ve İstanbul’da yendi, genel başkan oldu. İslamcı, ÇerkezKürt işbirliği kurultay’da su yüzüne çıktı. MTTB, artık dış güçlerin Türkiye’de geleceğin işbirlikçilerini yetiştirecekleri bu duruma getirilmişti.

İşbirlikçiler bu kez namazlı abdestli kişilerden oluşacaktı.

  • Günden güne islamcı söylemler artıtıldı. Türklük bir ırkçılık gibi algılanmaya başlandı.
  • Atatürk’ün resimleri MTTB derneklerden indirildi. Yerine Osmanlıyı andıran resimler yerleştirildi. Ondan sonrasıda ABD’nin yeşil kuşak uygulaması % 100 uygulandı.
  • İslamın gölgesinde gelişebilecek bir türklük benimsendi.

Yine bu çizgideki “milli görüş” olaylara sokulmadı. Çünkü geleceğin yönetimi onlara verilecekti. Onların çocuklarınada ABD’de eğitim verilerek, uyumlu duruma getirilmişlerdi.

Böylece MTTB derneği, sonrakı yıllarda kendisini Milli Görüş olarak adlandıracak olan örgütlenmenin ilk yuvası olacaktı. “milli selamet”, milli nizam, Fazilet, ANAP, AKP, DYP, bazı MHP’liler başta olmak üzere Türkiye’yi Amerika’nın kucagına % 100 oturtacak çalışmalar yapan yöneticilerin tümüde buradan yetişmiş olacaktı.

MİT araya giriyor, yurtseverlerin ellerindeki derneği Çerkezler ile Kürt kökenlileri kullanarak, yönetimin “seriatçi” kesimin eline geçmesini sağlıyor.

  • MTTB, 18 Mart 1965 tarihinde yapılan Genel Kurul’da Genel Başkanlığa Rasim Cinisli seçildi.
Rasim Cinisli, Çerkez beyi
Rasim Cinisli, Çerkez beyi

Rasim Cinisli ile birlikte bir anlamda yeniden doğuş yaşanmıştır. Bu kuruluş içindeki sol eyilimli kişilerin kuruluş içindeki etkenlikleri azaltılmıştı. Bu dönem; Türkiye’nin sorunlarına el atıldığı bir dönemdir.

Çok acı ancak, Komunistlere  karşı verilen vuruşmaların sonunda MTTB yönetimine Çerkezler getirildiler. Çerkezler ise kendileri islamcı olmasalarda kendi kimliklerini islam gölgesi altında korumak istemektedirler.

Rasim Cinisli, bir Çerkez olarak, kendi başkanlık döneminden sonra yönetime gelebilecek, islamcı, milli görüşcüleri korudu. Onlarla işbirliği etti.

Bu kavgasını o AP, DP içindede verdi.

Bunun anlamı ne idi?

Artık MTTB içinde Türk karşıtları islam adı altında birleşmişlerdi.

İsmail Kahraman’la MTTB’nin düşünce çizgisi “şeriat”çı, “mukaddesat”çı yola kaydırıldı.

İsmail Kahraman, Türk düşmanı
İsmail Kahraman, Türk düşmanı

53. Dönem Genel Başkanı Rüştü Ecevit‘in döneminde göze çarpan çalışma MTTB’nin ambleminin değiştirilmesi olmuştur. Kurulduğu yıldan beri MTTB’yi temsil eden “Bozkurt” resmi, çok büyük alkışlarla kaldırılıp çöpe atıldı. Yerine yine alkışlarla  ”kitap” resmi getirilmiştir. Kitap ile kuran anlatılmak istenmiştir.

Rüstü Ecevit, Türk Düşmanı
Rüstü Ecevit, Türk Düşmanı

Bu değişiklik aslında MTTB’ de İslamcıların dört yönüyle ağır bastığının bir kanıtı olmuştu.

1965 –1980 yılları arasında MTTB’nin Genel Başkanları sırası ile; Rasim Cinisli, İsmail Kahraman, Burhaneddin Kayhan, Ömer Öztürk, Raşit Ürper, Abid Özmen, Rüştü Ecevit, Cemalettin Tayla, Kasım Yapıcı, Haşmet Oğuzalp, Vehbi Ecevit‘tir.

Devşirmelerin ocağı mttb
Devşirmelerin ocağı mttb

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile MTTB’nin IV. “cihat”cı ve “mukaddesat”çı dönemi de sona ermiş oldu.

1970’lerde Amerika’nın gizli desteği ile geleceğin yeşil kuşak islamı yayma işini yapacak silahsız Milli Türk Talebe Birliği, Yeniden Milli Mücadele Derneği, Kültür Ocakları, Milli Gençlik Vakfı ile silahlandırılmış Ülkü Ocakları gibi örgütler, Türk-İslam Sentezcisi öğrencilerin bir araya geldikleri çatıları oluşturdu. Bu dönemde Ülkü Ocakları içinde kalarak türkçü-turancı çalışmaları sürdürenler, 1980 yılına deyin türk-islam ülkücüleri ile birlikte uğraşlarını sürdürdüler. Bazı dönemlerde ülkücüler içinde sık sık iç çatışmalar yaşandı. İç savaş kendilerini bozkurt olarak tanımlayanlarla hilalci olarak tanımlayanlar arasında oluyordu.

Milli Türk Talebe Birliği üyeleri

mttb, Recep Tayyip Erdogan, Türk düşmanlarının toplandığı yerde
mttb, Recep Tayyip Erdogan, Türk düşmanlarının toplandığı yerde

Milli Türk Talebe Birliğine üye olup da Türkiye’nin yönetiminde öne çıkan kişiler olmuştur. Bunların arasında; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kültür Eski Bakanı İsmail Kahraman, İçişleri Eski Bakanı Abdülkadir Aksu, Milli Eğitim Eski Bakanı Hüseyin Çelik ve Bahattin Yıldız gibi birçok isim bulunmaktadır.

İş bununla kalmadı. Mit, gerçek türkçüleri bir avladı, onların yerinede köstebek türkçüleri ortaya koydu.

YENİ AKİT

YENİ AKİT MİT’E TUTUNDU

yeniakit
yeniakit

UYAN ÜLKÜDAŞ UYAN

ÖZGÜRLÜK GİDİYOR.

Akit Gazetesi
Akit Gazetesi

 

Türk Federasyonu Hollanda

Hollanda’da Ülkücü derneklerin camilere, tarikatlara, tekkelere dönüşmesi:

Camiler birer kazanç yerine dönüştü. Dönerde satılır, saçta kesilir, işde ayarlanır, bilardoda oynanır, horonda tepilir. Bakkalıda vardır, ustasıda vardır… Bu gelişmeler, Milli Görüş ile Ülkücüler için bir çıkış yolu oldu. Önce Araplarla iyi ilişkide olan Erbakan, Milli Görüş, kuruluşlarını Avrupa’da cami açmaya yöneltti. Bunu gören Alparslan Türkeş’te önce dernekleşmiş olan ülkücüleri, camileşmeye yöneltti. Alparslan Türkeş’in vurguncu camilerinden   Necmeddin Erbakan’ın Milli Görüş camilerinden “cihad” için, ülkücülerde “türk-islam cihadı” için para toplamaya başladılar.

Kırk haramiler
mescid-i aksa camisi

Baktılarki, Türkiye göçmeni “ALLAH”, “CİHAD”, “İSLAM” dedikçe para veriyordu, gerek ülkücü kesim, gerekse milli görüş camileri bir gelir kapısı gördüler. Ayrıca Arap yöneticileride cami açmak isteyenlere paralar yağdırıyorlardı. Bunun için Milli Görüş ile Ülkücüler arasında bir müslümanlık yarışı başladı. Sonradan buna Din-ayet, Süleymencılar, Nakşibendiler ile bütün islamcı kesimler de katıldılar. Avrupalılar, müslüman kuruluşları paraya boğdular. Böylece islam Avrupalılar’ın eliyle yükselişe geçiyor, Türkiye dışarıdan kuşatılıyordu. Alpaslan Türkeş nereye koşuyor? Yeşil Holdingler Doğuyor alpaslan türkeş nereye koşuyor? Yozgatlı Yimpaş: Haşim Bayram; Ülkücü derneklere gelip-giderdi. İlk toplantılarını, tanıtımını o günlerde Türk Federasyonu’na bağlı olan Amsterdam Türk Kültür Merkezi’nde yapmıştı. Sonraki yıllarda büyük ölçekte paraları topladıktan sonra milli Görüş’e yakın durdu. Ancak o günlerde çok ülkücü paralarını, yeşil holdinglere yatırmışlardı. Türk Federasyonu’da geniş ölçüde bu islamcı yeşil holding soygunlarına katıldı. Haşim Bayram: “Allah, din, kuran” derdi. “Gerçek ülkücü Allahını bilen, dinini yaşayan, Allah yolunda yürüyendir, Allah dostlarının arkasından gidendir” diyordu. Haşim Bayram, Kombasan Holding’inde arkasında da duran kişi idi.

kombasan
  • Binlerce ülkücüyü Allah dostu geçinen, Allah yolunda giden ülkücülerin eliyle Allah, Allah diyerek soyan bir kişidir. O günlerde yine Alparslan Türkeş’in Anadolu Haber Merkezi’ne yaptığı açıklamada: “Ülkücüler Allah’ın ipine sarılın” dediği günlerdi. Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) nereye koşuyor? Haşim Bayram, neden yeşil_holding işlerine bir ülkücü olarak başladı, milli görüşçü olarak bitirdi? Ülkücülerden toplanabilecek paraları ayarlamış, kendisine verilen görevi yapmış idi. Artık Milli Görüş Holdingleri ile birlikte büyümek, kendi güvenligini artırmak içinde Milli Görüş ile birlikte oldu. Anlaşıldığına göre Türkiye’de Batı’nın, ABD’nin onayını almış yeni bir yönetim oluşturulacaktı. Bunun için bir alt yapı gerekirdi. Bunuda uluslararası güçler, “Yeşil Holdingler”i kullanarak yaptılar. Avrupa’da Türk işçilerinden toplanan para: 49,5 milyar ürodur. Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) nereye koşuyor? Bu yeşil Holdinglerin yaptıkları işler, çalışma biçimleri yasalara ters idi, paraların Türkiye’ye akıtılma yoluda yasalara uymuyordu. Avrupa’nın önemli yerleşim yerlerinde bu oluşumla ilgili derin bilgiler polise, Gizli Bilgi Toplama Kuruluşları’na (istihbarat) birimlerine bildirilsede bir işlem yapılmadı. Soygunlara göz yumuldu. Çoğunlukta ülkücü ile milli görüş yanlıları başta olmak üzere Türkler, “islam dini” kullanılarak soyuldular. İmamlar, müftüler, sözde müslüman aydınların elleri ile milyarlar Milli Görüş’e aktarıldı. Ülkücüler içindeki ikinci bir soygunda Ser Madencilik Girişimi yolu ile oldu. Mehmet Kesim: Prof. Ömer Aksu (Konfederasyon başkanı-1996) Eski Hollanda Türk Federasyon Başkanı Hikmet Yıldızeli’nin ortaklaşa yaptıkları bir girişimdi. Türk-islam sentezi, türk-islam ülküsü derken, milyoner oldu. Türk Federasyon (eski) Başkanı Hikmet Yıldızeli, Federasyon Yönetimide içinde olmak üzere, bütün ülkücülerden toplanan paralara el konuldu, paralar tepedekilerin (ülkücüler) ceplerine girdi. O günlerde Dernekleşmeden sorumlu olan kişi (Dernekleşmelerden Sorumlu Genel Başkan yardımcısı) Şefkat Çetin, olayı soruşturuyoruz diyerek geçiştirdi. Ülkücüler, genel merkezden destek almış olan soyguncu ülkücüleri kime duyuracaklarını şaşırdılar. Sonunda acılarını yüreklerine gömdüler. Olayın Düşünce Kaynağı: Amerika/Pentagon: Ortadoğuda petrol yataklarını koruyabilmek, oralara sağlam bir bekçi bulmak için, oralarda yeni yönetimleri islama dayanan yönetimlerden oluşturmak istedi. Bunun içinde bütün tarikatları yeniden canlandırmayı düşündü. Bu nedenle, bütün Ortadoğu’da bulunan Arap, Fars, Türk (varsa) kökenli tarikatları ele aldı. Bunları yeniden örgütledi. Onlara Amerika ile Avrupa’da tarikat dergahları açtırdılar, üniversitelerin kapılarını açtılar, giderlerini karşıladılar.Onların çor çocuklarını Amerika ile Avrupa’da eğitti. Sonrada Ortadoğu’ya yeniden geri gönderdi. Tarikata açık olan gençleride ABD’de konuk edip, çaşıtlık (istihbaratçılık) öğrettiler, onlarıda yine geri göndererek, kendileri ile çalışmayan yetkililere oyunlar oynadılar. Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş), Pentagon’a direnmedi, kendisini tarikatların kucağına salıverdi. O günlerde Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’e yakın olan Şefkat Çetin aracılığı ile Türkeş’in onayıda alınarak, Ülkücüler’den paralar toplanacak, böylece büyük bir girişimcilik başlatılacaktı. Bunun içinde dini bütün olarak bilinen, Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’in Avrupa’ya ülkücü derneklere yol göstermesi için yolladığı kişi Türk-islam ülkücüsü Ömer Aksu, görevlendirildi. Sözde (iş adamı) olarak Mehmet Kesim öne çıkarıldı. Mehmet Kesim, “Allah, din, iman” diyen birisidir. Altın yaldızlı Kuran-ı Kerim dağıtarak ülkücülere ev satımını deneyende odur. Kendisi kadın düşkünü, genç kızları, öğrencileri evlenme sözü ile kandıran, onları Avrupalar’a gezdirip, ülkücülerin paraları ile en iyi (luks) otellerde yatıp kalkan (seks) yapan birisidir.

Hollanda Federasyon Başkanı Hikmet Yıldızeli’de onu görmeye otellere gidip, onunla birlikte ülkücülerden paraların toplanma biçimini konuşurlardı.

hikmet yıldizeli

SER MADENCİLİK Amaç: “Altın arama, altın işleme, altın alıp satma yolu ile büyük paralar kazanmak” Ser Madencilik adında bir girişim başlatıldı. Türk Federasyonuna üye olanlardan bu girişime katılması istendi. İsteyenler, 5 vakit namazlı, abdestli kişilerdi. En büyük Türkeşçi Federasyon Genel başkanı Hikmet Yıldızeli’de kefil olmuştu. Başta Federasyon yöneticileri olmak üzere bütün ülkücüler, güvenerek paralarını verdiler. Bu duruma karşı çıkan bir Hollanda Türk Federasyonu yöneticisi durumu yazılı olarak Genel Merkeze bildirsede, Türk Federayonu 2. Başkanı Suat Başaran, bu olanlara göz yummuştur.

Marklar dolarlar gök yüzünde üşüşüyordu.

Hüseyin Feyzullah (türkeş)  dolarları, Allah'ın ipine sarılarak  buldu.
Hüseyin Feyzullah (türkeş) dolarları, Allah’ın ipine sarılarak buldu.

Katılımlar hisse senedi alarak yapılıyordu. Bir hisse senedi 5.000 gulden idi. Çok ülkücüler 2-3-4-5 hisse aldılar. Çoğunlukta ülkücüler en az 20.000 gulden (10.000 üro) vererek Ser Madencilik işine katıldılar. Milyonlar toplandı. O Allah, din, peygamber diyerek paraları toplayan ülküdaşlar, paraların üstüne yattılar.

Konuyu Federasyon yöneticilerinden birisi: B.K. böyle anlatıyor. “O günlerde Hacı Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’e bir arkadaşımız baş vurdu. Hacı Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) arkadaşımıza sormuş. Şimdi ne istiyorsunuz? Arkadaşımız A.T : paralarımızı geri istiyoruz deyince, hacı: parasını seven ülkücü olamaz deyip, kovmuş.” (Bir yönetim kurulu üyesi olan B.K. anlatıyor.) Bir başka soygun… Sonuçta ülküdaşlık söz konusu idi. Ülkücü ülkücüyü aldatamazdı. Başta “başbuğ” üstelik dini bütün hacı Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) vardı. Bir soygun girişimide müslümanlıkları, imanları tartışılamaz Türk Federasyonları’na bağlı Mescid-I Aksa Camisi |Johannes Poststraat 30 1063 TK Amsterdam|yönetimi öncülügünde 10 milyon üroya kuru yiyecek toptan satış deposu açıldı. Toptancılık girişimi yapıldı. Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’in mafiyaya yataklık eden, para toplama merkezi durumundadır. Amaç: “Türkiye’den kuru yiyecek getirmek, Amsterdam’da bir depoya doldurarak, toptan satışlar yaparak büyük gelir elde etmek.” Bu günkü Amsterdam Haarlemmeer istasyonu yakınında uçsuz bucaksız bir depo kiralandı. Ortakları Cami başkanı Mükremin Karaman, muhasip Emrullah Yıldırım, caminin imamı Akif  Yücel hoca, caminin müezzini Hayati Sivri, yönetim kurulu üyeleriydiler. O günlerdede büyük şeyh Ahmet Dogruyol ülkücülerin eğitimi ile uğraşıyordu. ABD’nin yeşil kuşak uygulamasının Hollanda+Avrupa sorumlusu, Hacı Türkeş’in güvendiği emekli assubay olan birisi idi. O bu ülkücülerin “milli görüş”ün yönetime gelmesi için yapılan “yeşil holding” girişimlerine karşı çıkmamıştı. “türk-islam” ne içindi? “Yeşil Kuşak” için öyleyse gerekirse müslümanlarda soyulabilmeli idi. Ahmet Doğruyol, bütün yaşamını Türkler’in devşirilmesi için vermiştir. Avrupa’da bulunan Türk gençleri, artık iki yüzlü edilmiş, bilime olan sevgileri kırılmış, birer hizbullahçı edilmişlerdir. (geniş bilgi yakında) Bugün ülkücülerin içinde bazıları Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’e çok bağlılık bildirmektedirler, bunu anlayabilmek gerekir. Yaşamında bir gün bile işe gitmemiş, çok sözde ülkücüler, sözde “dava” için topladıkları paralarla iş yerleri kurdular, arabalar, evler, villalar aldılar. Derneklerin gölgesinde uyuşturucu kaçırdılar. Vurgunlar vurdular. Bu kesim, Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’e yürekten bağlı olacaktır. Çünkü Türkeş’in gününde bütün bu vurgunlara göz yumulmuştur. Siz o günlerde Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’e seçim çalışması altında torba dolusu paraları vermişseniz, sizin derneklerde yeriniz sağlamdı. Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’e verilen dollarlar. Burada binlerce ülkücü kaçakçının, vurguncunun, çakallık edenlerin, bundanda öte vurulan ülküdaşının cebinden parasını alıp yok olanların, soyguncuların adlarını bir bir yayınlamamız, büyük bir üzüntüye neden olacaktır. Ancak azar-azar, elimizden geldigince bütün yapmacık (sahte) ülkücüleri ortaya koyacagız. Bu girişim bir başlangıçtır. (geniş bilgi yakında) Değerli ülkücü, bu yazılar seni üzmesin, darıltmasın, seni ülküne küstürmesin. Yapılmak istenen dönekleri, satkınları, çıkarcıları, çaşıtları ayıklamaktır. Senin elindede gerçeklere dayanan bilgiler varsa, sende bize bilgileri ilet yayınlayalım. Bize gerçek adını vermen gerekmez, verdiğin bilgilerin doğruluğunu kanıtla yeter. Konya/ Kombasan: Milli Görüş çizgisinde görünen Kombasancılar, Milli Görüş derneklerine gelip giderdi. Ülkücü camilerde oldugu gibi Milli Görüş camilerindede yeşil holdingler için milyarlar toplandı. Buradada aracılar, sıradan kişiler değillerdi. Milli Görüş yöneticileri, imamları bu yeşil holdinglere öncülük ediyorlardı. (geniş bilgi yakında) Toplanan milyonların mutlu sonu: Bakınız: Camilerde toplanan paralar Önce Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) öldü, toplanan “türk-islam cihadı” paraları, Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’in çocuklarına kaldı.

Alparslan Türkeş, dernekleri tarikatlara teslim ederken...
Alparslan Türkeş, dernekleri tarikatlara teslim ederken…

Türkeş’ten çocuklarına kalan paraları çocukları bölüşemediler. Birbirlerini yargıya verdiler. Yargılar sürüyor. Bakınız: Camilerde toplanan paralara ne oldu? Sonra Erbakan öldü toplanan “Cihad” paraları çocuklarına kaldı. Erbakan’ın çocuklarına kalan paraları çocukları bölüşemediler. Birbirlerini yargıya verdiler. Yargılar sürüyor. Bu konuda geniş bilgiler yakında burada yayınlanacaktır. Bizi izleyin… Bilgisiz kalmaktan korkunuz… Bu yazıyı iyi okursanız, ülkücüleri yıllarca yönetenleri yakından tanıyabilirsiniz. Bildirim: Bu yazıyı izinsiz, başka bir yerde yayınlamak yasaktır.

Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) uyuşturucu ilişkisi_1

{Akyazılılar vakfı, türkeş belgeleri)

Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)

Sarı Avni için Türk ya da Kürt milliyetçisi, Türk ya da Bulgar solcusuyla ortaklık fark etmezdi. ‘Narko dolar’ın ‘petro dolar’a egemenliği arttıkça yaşananlar kâbusa dönüşecekti. Türkiye, duyduklarına inanmayan insanların ülkesi haline gelecekti

Görsel

Görsel

Türkiye siyasetine egemen olan serbest piyasa ekonomisinin mantığıyla ‘Benim mafyam, senin mafyandan daha iyidir’ dönemi başlıyordu. Artık hiçbir şey daha çok kazanmaktan, daha çok harcamaktan önemli değildi. 
Son model bir Jaguar’ı başbakanın kızına düğün armağanı veren işadamının Oflu 
İsmail’le (Hacısüleymanoğlu) iş ilişkisi de Milano’da 10 kilo esrarla yakalananların üstünden hangi ilin emniyet müdürünün adresi çıktığı da önemsenmeyecekti. 
Sarı Avni ve Behçet Cantürk’le olan dostluğu fotoğraflarla belgelenen (8 Temmuz 1980) albay Ali İhsan Cesur’un ilişkileri onun İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda cumhurbaşkanı danışmanı olarak çalışmasına engel değildi. 
Sarı Avni için Türk ya da Kürt milliyetçisi, Türk ya da Bulgar solcusu, asker-sivil, polis-ajan, savcı-yargıç hiç fark etmiyordu. Örneğin o İsviçreli kaçakçı Paul Waridel’in de, Behçet Cantürk’ün de ortağı olabiliyordu. 
İnanması güçtü ama onun sivil-asker her düzeyde dostları vardı. 
Bağrından dünyanın en zengin hava kuvvetleri komutanını çıkaran Türkiye, bu komutanın yeraltıyla ilişkisinin üstünü başarıyla örtüyordu. TBMM, orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında sessiz kalınca, Şahinkaya için hazırlanan dosya Genelkurmay Başkanı’nın masasının üstünde tozlanmaya mahkûm ediliyordu. İddialar dudak uçuklatıcı boyuttaydı. Son darbenin Hava Kuvvetleri Komutanı’nın Sarı Avni ile, Emniyet Genel Müdürü’nün ise Behçet Cantürk’le konuştuğu söyleniyordu. (Selahattin Delidere’nin Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’na 1603-1-1581 sayıyla gönderilen ses bandı.) 
Narko doların petro dolara egemenliği arttıkça yaşananlar kâbusa dönüşecekti. Türkiye duyduklarına inanmayan insanların ülkesi olacaktı. Artık hiçbir şey önemli değildi. 
Dolder toplantısına katılan işadamı Mustafa Kefeli’nin Nesim Malki cinayetinin azmettiricisi olması savı da, Alaattin Çakıcı’yla birlikte Türk Ticaret Bankası skandalının aktörleri arasında yer alması da unutulacaktı. Her gün yeni bir olay ortaya çıkıyor, her yeni olay bir öncekinin üstünü örtüp eskiyi unutturuyordu. 
Mersin’de ele geçen 22 ton esrar ve 638 kilo baz morfin nedeniyle tutuklanan Örfi Çetinkaya‘nın ilişkileri insanın düş gücünün sınırlarını zorluyordu. Türkiye içinde kendini ‘hayır işlerine’ adayan Çetinkaya Makedonya, Bosna ve Arnavutluk’ta da okullar yaptırıyordu. Alparslan Türkeş, Rahşan ve Bülent Ecevit’in öve öve bitiremediği bu okulları ABD’de CIA koruması altında yaşayan Fethullah Gülen’in cemaatine verdiği söyleniyordu. (Saygı Öztürk, 12 Haziran 2000.) Biz unutsak da polis unutmuyor, kim bilir belki de bu savları da araştırıyordu.

Türk Okulları’nın dayandığı iki dayanak vardı. CIA ile eroin kacakçıları.

‘Polis yol verir’ 
Belleklerini kiralamayanlar MHP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici’nin yaklaşık bir yıl önce “Eroine polis yol verir” dediğini de, “Türkiye’de çok büyük dükkânlar kurulduğunu” söylediğini de elbette anımsıyor. 
Söylenmeyen, bu güvenli yoldan yürüyerek siyasette etkinlik kazananların kimler olduğuydu. Söylenmeyen bu büyük dükkânların büyük ortaklarının siyasal kimlikleriydi. 
Sevgili Neşe Düzel’in Yahnici’yle yaptığı çarpıcı söyleşi (Radikal, 12 Haziran 2000) beklenen etkiyi uyandırmadı. Uyandırmadı çünkü, Abdi İpekçi’nin katili MHP’li ülkücü Mehmet Ali Ağca -büyük bir rastlantı söyleşinin yayımından bir gün sonra Türkiye’deydi. 
Kim anımsar bilinmez ama Ağca, karanlık işlere uyuşturucu ve silah kaçakçılığı dünyasından transfer edilen bir ülkücüydü. Abuzer Uğurlu’nun İstanbul Aksaray bölgesindeki yamağının Ağca olduğunu en başta Yahnici’nin anımsaması gerekirdi. Ağca, Türkeş, mafianın yolları, tarikatta birleşecekti.

Eymür mektubu 
Mehmet Eymür 1985 yılında MİT Müsteşarı Burhanettin Bigalı’ya yazdığı ‘ünlü mektubu’nda bu kirli ilişkileri açıklayacak ipuçları vardı: 
”Bildiğim kadarıyla Abuzer Uğurlu ile resmi ilişkinin kesilmesinden sonra da bazı kişisel temaslar devam etmiştir. Duyduğuma göre Mataracı davasıyla ilgili gözaltına alınan Abuzer Uğurlu’yu, kaçakçılık konularına bakan bir mensubumuz yanında 
İstanbul eski Ülkü Ocakları Başkanı Komando Mustafa olduğu halde, Beşiktaş’ta Abuzer’in Mersedes otomobiliyle, Sadettin Tantan’a teslim etmiş ve ona iyi davranılmasını istemiştir.” 
Abuzer Uğurlu’nun Türkiye’nin kan gölüne çevrildiği 1974-1979 yıllarında Yıldırım takma adıyla kullanıldığını bilmeyen yoktu. 
Ne yaptığı, kimin hesabına çalıştığı artık çok iyi bilinen Bekir Çelenk de aynı yolun yolcusuydu. 
Yahnici’nin Bekir Çelenk-Mehmet Ali Ağca ilişkilerini unutmaması gerekirdi. Uğurlu da, Çelenk de bir eli uyuşturucuda bir eli silahta vakti zamanın iki sıkı ülkücüsüydü. Unutmak/ unutturmak özgürlüğü varsa, anımsamak/anımsatmak özgürlüğü de vardı. 
Uyuşturucu-siyaset ilişkisinin yazılı olmayan tarihinde ‘polisten yol isteyenlerin’ ya da ‘kurulan büyük dükkânların’ özneleri arasında onların her zaman önemli yeri vardı.

Hüseyin Feyzullah (Alparslan Türkeş): Derneklerde Türklük ile ilgili egilimler yavaş yavaş yok edilirken, islamcı çalışmalar artırılıyordu. İslamcı (tarikatçı, tekkeci, azınlıkçı) anlayış ile birlikte YEŞİL ORDU KURULUYORDU. Artık, Türkeş’in cebine milyarlar doluyor, gencecik Anadolu çocukları sağ sol çatışmalarında ölüyorlardı.

Görsel   Görsel

İki kaçakçı vekil 
O yıllarda MHP Niğde Senatörü Kudret Bayhan, Fransa’da, MSP Diyarbakır Milletvekili Halit Kahraman Almanya’da uyuşturucu taşırken yakalanıyordu. Siyaset kulislerinde MSP’li Kahraman’ın MHP’yle ilişkisi konuşuluyordu. MSP’li Oğuzhan Asiltürk uyuşturucu işinde MSP’nin değil, MHP’nin izleri olduğunu savlıyordu: 
”Halit Kahraman’ın Diyarbakır’da bir türlü örgütlenemeyen MHP’nin il örgütünü kurmak için çalıştığını, bu sebeple Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’le temasta olduğunu, hatta Türkeş’le yemek yerken çektirdikleri bir fotoğrafın kendilerinde olduğunu, Halit Kahraman’da yakalanan eroinlerin MHP’lilerle ilgili olabileceğini, bilindiği gibi CKMP’nin MHP olarak değiştiğini, CKMP Manisa Milletvekili Sami Binicioğlu‘nun eroin kaçakçılığından on yıl ağır hapse mahkûm edildiğini, aynı şekilde Senatör Kudret Bayhan’ın Fransa’da eroinle yakalanıp on beş yıla mahkûm olduğunu, Halit Kahraman’ın bunlarla irtibatlı olabileceğini anlatıyordu” (Mustafa Yiğit, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı İnterpol Avrupa İcra Kurulu üyesi.) 
1978’lere gelindiğinde CHP’li İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e bildiklerin anlatan MHP’nin Avrupa örgütlenmesinden sorumlu olan Lokman Kondakçı‘ya göre İstanbul’da bir ilçe başkanı uyuşturucu işi yapıyordu: 
”Bu eroin meselesini biz düşündük. MHP Bakırköy İlçe Başkanı var. O bu işi yapar. Ben Federasyon başkanıyken bana şunu söyledi: ‘Berlin’de bir adam var, esrar kaçırdı. Bu işi parti için yaptı. Kendisine yardımcı olmamız lazım‘ dedi. Bu intikal etti bize. Yani eroinle ilgili bazı şeyler vardı. “Bizim camiada yaklaşan iç savaş için silah temin etmek amacıyla para bulma arzusu her dönemde vardı. Parayı en kolay bulmanın yolu eroindi.” 
Alpaslan Türkeş’in ölümünden sonra İngiliz The Guardian gazetesinde ilginç bir haber vardı: 
”Aradan geçen 20 yıl süresince kanıtlar gösteriyor ki, Bozkurtların yarı resmi silahlı çeteleri tetikçi olarak eylem yapmaya başladılar. Bunların finansmanı uyuşturucu ticaretinden karşılanıyordu. Ayrıca uyuşturucu ticaretiyle ilgili bir kısım bilgilerden bir kısım politikacının haberi vardı.” (10 Nisan 1997) 
***

Darbeci komutanın Sarı Avni’si 
Bağrından dünyanın en zengin hava kuvvetleri komutanını çıkaran Türkiye, bu komutanın yeraltıyla ilişkisinin üstünü başarıyla örtüyordu. TBMM, Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında sessiz kaldı. İddialar dudak uçuklatıcı boyuttaydı. Son darbenin havacı komutanının kaçakçı Sarı Avni ile konuştuğu söyleniyordu 
***

’12 Mart’ta haşhaş vardı’ 
1960’lı yılların sonunda Amerikan gençliğinin düştüğü uyuşturucu bataklığı dünya jandarmasını harekete geçirdi. ABD yönetimi, içinde Türkiye’ nin de bulunduğu bazı ülkelerden haşhaş ekimini yasaklanmasını 
istedi. ABD’nin Ankara Büyükelçisi William 
J. Handley, Başbakan Süleyman Demirel’le haşhaş ekim yasağı konusunda ‘sert ve tehditkâr’ bir üslupla konuşunca kendini ‘kapının dışında’ bulacaktı. 
12 Mart yönetiminin Başbakanı Nihat Erim, ABD’nin istemi doğrultusunda haşhaş ekimini tüm yurtta yasakladı. Demirel hükümetlerinin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in yıllar sonra “12 Mart’ta CIA vardı, haşhaş vardı” açıklaması uyuşturucu-siyaset ilişkilerinde bir dönüm noktası olmalıydı. Olmadı. 
12 Mart rejiminin yarattığı toplumsal muhalefet rüzgârlarıyla iktidara gelen CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, yasağı sınırlı olarak deldi ve dört ilde yürürlükte olan haşhaş ekimi yasağını kaldırdı. (1 Temmuz 1974) 
MHP lideri Alpaslan Türkeş’in görüşlerine göre ise ‘haşhaş ekimine yeniden izin vermek nümayişkâr bir biçimde ele alınmış, Amerika’ya karşı bir meydan okuma şekline çevrilmişti.” 
Haşhaş ekimi konusunda ABD’ye kafa tutmak yanlıştı. Türkeş’e göre ilk yapılacak işhaşhaş konusu başta olmak üzere Amerika ile acele müzakerelere girişmek ve aramızdaki eski dostane samimiyet ve yakın işbirliğini kurmak‘ olmalıydı. (17 Temmuz 1974)