“İSLAMCI İHANETİ”

Türk İslam Ülkücüleri’nin gözlerinden kaçan bir gerçek var, oda bilerek yada bilmeyerek bölücülüge ortak oldukları gerçegidir.

Görsel

Benim görüşüme göre, çoğunluk bilinçli biçimde bölücüğe ortak olmaktadır. Bir azınlık kesim ise sözde kendilerini Allah yolunda görerek, olanları, {yurt bölünmenin eşiğine gelsede}, yandaşlarının yaptıklarını sessizce izlemekte yetinmektedirler. Bir anlamda bölücülere karşı sessiz kalarak, bölücülüğe ortak olmaktadırlar.

Allah rızası” için Türk değerlerine karşı çıkıyorlar. Din açısından bu doğrudur. Çünkü “ahiret” kapısında onlara Türklük sorulmayacaktır. Amaç “cennet”e girmekse Türklük neye gerekli dir? “takva” değil mi? Senden beklenen?

Ancak, görev açısından bir yanlışın “ihanet”in içindeler. Havasını çekip, suyunu içtikleri, üzerinde yaşadıkları yurdu bölmek isteyenlere ortak oluyorlar. Allah adına Türklüğe, andımıza, üstelik bayrağımıza karşı çıkmaktadırlar. Türk bayrağı yerine kara çaput bağlanmış “hizbullah” bayrağını dalgalandırıyorlar.

Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse; Hizbullah, Elkayda, Milli Görüş, Fethullahçı yapılanma, Nizam-i Alemciler, kendisini ülkücü sanan örümcek başlılar (islamcı ülkücüler)

Büyük yanılgılar: Bir dönemde kendilerini ülkücülerin arasında bulmuş olmak, kendisini bir ülkücüymüş gibi görmüş olmak, yıllar sonrasında bu kişilerin eskisi gibi ülkücü olarak kaldıklarını göstermez. Bu bir solcu içinde, dinci içinde geçerlidir. Geçmişte solcu olanlardanda bugün “şeriatçı” kesime arka çıkanlar var.

Eskiden değil ülkücü olmak, ülkücüleri yönetmiş olanlarında bugün yine “ihanet”in tepesinde olanlar var. Muhsin Yazıcıoğlu’nun yoldaşları topluca bilerek, isteyerek, başımızdaki Yahudi müslümanlarını desteklemektedirler. Eski Ülkü Ocakları Başkanları’nın çoğunluğu gizli yada açık olarak R. T. Erdoğan la, yada danışmanları ile yada MİT ile, oda olmazsa Emine Erdoğan ile  doğrudan görüşerek kendi yetiştikleri ülkücü derneklerin Amerikan çizgisine çekilmesine, MHP’nin ilerlememesi, Erdoğan’a oyların kayması için çaba göstermektedirler.

Yine bu kişiler, bir camide namaz kılıp, fotograflarını yayınlıyorlar, cezaevlerindeki günlerini gündeme getirip, İstanbul’u “fethet”miş gibi, yada topluma bir değer kazandırmış gibi ballandıra ballandıra anlatarak, toplumun kendilerine özel saygısını bekliyorlar. Bildikleri iki dua, bir besmele olsada din satışları yerinde. Olayın bir başka yönüde MİT’in istediği doğrultuda vatana hizmet olmuş oluyor.

Bunların içinde yıllarını ülkücülüğe vermiş olanlarda var, başkanlık yapanlarda var, yıllarca danışmanlık yapanlarda var, adları ülkü devine çıkanlarda var, yusuf yüzlü olanlarda, taş medreseli olanlarda var. Varda var. İhanet sınır tanımıyor. Hele birde işin içine “Allah rızası” için “ihanet” girince…

Öyleyse kimse çıkıpta bana, heeeyt lan, ben Ocak Başkanı’yım yada Ocak Başkanı’ydım diye çalım atmasın.

Atarsa altında kalır.

Soruyorum… Dava “yeşil kuşak müslüman”lığı mı idi? Dava Kara çarşaflar altındaihanet”e destek vermek mi idi?

Dava çek senet işleri mi idi?

Dava ABD istedi diye müslümanlar arası savaş çıkarmak mı idi?

Dava Ülkü Ocakları’nın paraları ile iş adamı olmak mıdır?

İşin öbür yanı bundan da acı…

Ülkücülük altında Çerkez-cilik ile Kürt-çülük  “ihanet”i ile karşılaşırsınız?

Bu gün Türkiye’yi ABD’nin bir vilayeti yapanlara bu sözde ülkücü götü boklu Türk İslam Ülkücüleri’nin söyleyecekleri bir tek söz yok mu?

 

Türk İslam Ülkücüleri’nin gözlerinden kaçan bir gerçek var, oda bilerek yada bilmeyerek bölücülüge ortak oldukları gerçegidir.

Ülkü Ocakları

Ülkü Ocakları‘nın doğuşu

Geçmişi,

Ülkü Ocakları’nın temelleri, anlatıldığı üzere Hüseyin Feyzullah (Türkeş)’çe atılmamıştı.

1945 ten sonrası, yurtseverler, Yeni görüşlerini Orhun, Kopuz, Hareket,  “şeriat”cilarda Büyük Doğu, Millet, gibi yayınlarla, Türk Gençlik Teşkilatı, Kıbrıs Türk Kültür Derneği gibi örgütler aracılığıyla kitlelere yaymaya çalışıyorlardı.

27 Mayıs 1960 ortaya çıkan özgürlüklerden yalnızca solcular yararlanmadılar. Türkçüler “milliyetçiler” ile dinciler de yararlandılar. Bütün kesimler, çok çabuk örgütlenmeye başlamışlardı.

1961’de Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü (TKAE) ile öncülügünü Necip Fazıl Kısakürek’in yaptığı Anadolu Kulübü kuruldu.

1962’de kurulan Aydınlar Kulübü ile Türkçüler Derneği,

1964’te yerlerini Türkiye Milliyetçiler Derneği’ne bıraktılar.

Türkiye’de sol akımlar, güzel örgütlenmişlerdi. Yaptıkları eylemler ses getiriyordu. Buna karşılık sağ kesim yeterli, göz doldurucu eylemler yapamıyordu. Sağ kesim geçmişte sol kesimin yönetiminde bulunan bir öğrenci derneği olan MTTB’ne ilgisini artırdı. Dernek türkçü kesimin, Mustafa Ok başta olmak üzere,  büyük çabaları ile önce sol kesimden kurtarıldı. Sonraki yıllarda, özellikle dernek  içindeki sağ kesimden olan azınlıkların, öncelikle Çerkez ile Kürtler’in “şeriat”çılarla işbirlikleri sonucunda, dernek içindeki türkçü, ülkücü yada “milliyetçi” olarak adlandırılan kesimler yönetimden dışlandılar. Buda cia’nin MİT’in eliyle Türkiyedeki “milliyetçi” oluşumu boğmasıydı. (1969)

Bu olaydan sonra başta Komando Mustafa Ok olmak üzere, Nihat Çetinkaya, (Mehmet Kocabaş?), Mustafa Rusen, Oğuz Şaban Duman, Mehmet Kozluçay başta olmak üzere yurtsever kişiler yeni bir gençlik örgütü kurmak için kollarını sıvadılar. Buna Atsız bey’de arka çıkmakta idi.

Görsel

Ülkücü Gençlik Doğuyor.

Bütün uygulamaların Türk için, Türk’e göre, Türk eliyle yapılmasını isteyen, köklerini, Atilla’ya, Bilge Kağan’a Cengiz Kağan’a dayandıran, Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyet’ten yana ağırlık koyan bir düşünce çizgisinde bir örgütlenmeyi amaç edinmişlerdi.

Bu çalışmalara yüzbaşı Atilla’da arka çıkıyordu. Ancak bu oluşum içinden gözü yumulu biçimde ordu yanlısı bir uygulma yada söylem gelmiyordu.

Böylece başta büyük illerde olmak üzere, üniversitelerde, öğrenci yurtlarında, öğrencilerin buluştukları çayevlerinde bu yolda yapılacak işler anlatılıyor, katılmak isteyen kişilerle buluşma evlerinde görüşmeler yapılıyordu. İkinci adım olarak, katılanların eğitimleri sağlanacaktı. Bunun içinde toplantılar düzenleniyor, eğitim çalışmaları yapılıyordu. Bunun yanısıra sengün (komando) eğitimide başlatılmıştı.

Bu gelişmeler olurken, sengün / sangun (komando) eğitimlerini duyan Hüseyin Feyzullah (türkeş), CKMP içinde yerini genişletirken, türkçü-turancı oluşumdakı gençlerle ilişki kurdu. Onlarla işbirliği edeceğini, kendi partisinde onlara yer vereceğine söz verdi. Böylece ortak çalışmalar başlatıldı. Eğitimlerle Hüseyin Feyzullah’ta (Türkeş) ilgilenmeye başladı.

Kendi partisindende katılımlar oldu. Dündar Taşer’de bu eğitimlerde görev almıştı.

Bu durum 1969 yılına deyin sürdü. Adana kurultayında Hüseyin Feyzullah’ta (Türkeş) verdiği sözleri bozarak, partisinde “şeriatçı” kesime yer verdi. Türkçü-turancı kesimi dışladı. MİT’in oyunlarıyla azınlıkların birleştirildiği Çerkezler ile Kürtler‘in öne çıkartıldığı bir kurultayda yine Türkler dışlanmıştı.Görsel

Artık türkçülerin temelini attığı ülkücü kuruluşta yön değişikliği yaşandı. İslamcılık temel alındı. MTTB birliği çizgisine dönüldü.

  • Günden güne islamcı söylemler artıtıldı. Türklük bir ırkçılık gibi algılanmaya başlandı.
  • Atatürk’ün resimleri ülkücü derneklerden indirildi. Yerine Osmanlıyı andıran resimler yerleştirildi. Ondan sonrasıda ABD’nin yeşil kuşak uygulaması % 100 uygulandı.
  • İslamın gölgesinde gelişebilecek bir türklük benimsendi.

Başta Atsız Beğ, olmak üzere sengün/komando Mustafa Ok, Oğuz Şaban Duman, Mustafa Ruşen, (Mehmet Kocabaş?), Doğan Yıldırım la birlikte kendilerini gerçek ülkücü olarak görenler, Araplaştırma ile yeşil kuşak oluşumlarına karşı çıktılar.

komandolar ümmetçiler le dövüştüler, mit ümmetçileri korudu...

komandolar ümmetçiler le dövüştüler, mit ümmetçileri korudu…

Birde bu olayları ülkücü düşünür Necdet Sevinç’ten okuyalım.

Necdet SEVİNÇ
Necdet SEVİNÇ

MHP Atatürk’le yeniden buluşup, islâmcıları dışlayıp yeniden üniversite hareketi haline gelebilirse tekrar Türk milletinin umudu olacaktır.

Necdet SEVİNÇ

ülkücü harekete en sinsi ve ağır darbeyi kerâmeti kendilerinden menkul olan bazı şeyhlerin mûritleri vurdular. Bir Türk müsün, Müslüman mısın, bir Allah mı Tanrı mı tartışması başladı ki, hâla sürüp gidiyor.

BEKLENEN İTİRAF

Bugünkü 3 Hilâlin parti, hilâlli bozkurtun da gençlik kollarının sembolü olarak kabul edildigi 1969 kurultayı sert tartismalara, hatta salon dışında gençlerin çatışmalarına sebep olmuştu. Bu yara sarılmadan beklenen itiraf zuhur ediverir. Ve hareketin fikir temellerini atan Atsız’la, hareketin siyasi lideri olan Türkeş’in arası açılır. Bu bir bakıma beklenen akıbettir. Çünki fikir taviz vermez!! Siyaset ise taviz esası üzerine kurulmuştur. Atsız da, Türkeş de siyasi hareketle fikir hareketini yanyana yürütemezler. Bu belki de mümkün değildir.

Fikirden taviz vermeyen Atsız’ın sert ve kararlı neşriyatından dolayı MHP Genel İdare Kurulu 1973 yılında Atsızca  yayınlanan Ötüken dergisinin okunmasını yasaklar. Oysa 9 Işık bile Atsız’ın Şubat 1962’de Orkun dergisinde yayınlanan Türk milletine çağrısından esinlenerek hazırlanmıştır. Atsız’in 9 maddelik millî kalkınma programı şöyledir:

1. Türkçüyüz

2. Arınmış Türkçeciyiz

3. Yasacıyız

4. Toplumcuyuz

5. Millî gelenekçiyiz

6. Bilinçli demokrasiden yanayız

7. Ahlakçıyız

8. Bilimciyiz

9. Teknikçiyiz

(Orkun Dergisi, Şubat 1962)

Bu arada 1970 Ocak ayında kurulan ve 1971 muhtırasında kapatıldıktan sonra yeniden faaliyete geçirilen MSP ile MHP arasında bir islâmcılık yarışı başlar. Artık MHP bin kere tövbesini bozanın içeri daldığı, Mevlânâ’nın dergâhı gibidir. Farklı davaların temsilcileri arasındaki bu anlamsız yarış MHP’yi kendi kulvarının dışına itmiştir. Bir süre sonra Atsız’ın eksikligi “Milliyetçiliğin kabuk olduğunu iddia edenler” tarafından doldurulur.

Ve bir de bakarlar ki, seçkin kurmay subayların yönettiği bir üniversite hareketi olan MHP hareketi, bir köylü hareketine dönüşüvermiş!!

Bu gerçek görülür de, MHP Atatürk’le yeniden buluşup, islâmcıları dışlayıp yeniden üniversite hareketi haline gelebilirse tekrar Türk milletinin umudu olacaktır.

Necdet Sevinç

Necdet Sevinç bunları yazdı, bundan başka MHP içindeki tarikatçılık, tekkecilik, şeyhlerin yandaşlığı konularını dile getirdi. Bununlada yetinmedi, parti içindeki gizlice büyüyen Türk karşıtlığını ağzına aldı. Yıl 1975 lere gelindiğinde MHP’nin içten çürütüldüğünü dile getirdi. Çünkü Milliyetçi Cephe Hükümetinde yer alan MHP, kendisine verilen bakanlıklarda yenilikler yapamamıştı. Necdet sevinç, bunları yapar yapmaz, onun Ülkü Ocakları’na gelerek konuşmalar yapması, kitaplarının alınması, okunması yasaklandı.

Sonraki yıllarda Necdet Sevinç, yeniden MHP ile yakınlaşmıştır. Ancak Hüseyin Feyzullah onu sürekli olarak göz altında tutup, ona yetki verilmesini önlüyordu.

Ülkücülük, “Nizam-I Alem davası”na dönüştürülüp, ülkücüler, solculara karşı savaşan bir gönüllüler ordusuna dönüştürülmüştü.

Bu nedenlede eski Ülkü Ocakları Başkanları’nın çoğunluğu ile bugün yönetimde bulunan bazı il, ilçe dernek başkanları başımızdakı ihanet hükümetini desteklemektedirler. Üstelikte Allah Allah diyerek AKP’yi destekliyorlar. Çünkü Ülkü Ocakları MTTB gibi yeşil kuşak çizgisine çekilmiş idi. Artık bazı ülkücüler ülkü deyince TEVHİD anlıyorlar. Bunuda anlamak gerekirki, ABD düzgün bir türkçülüğe yol vermezdi.

Çok acı ancak, Komunistlere  karşı verilen vuruşmaların sonunda MHP‘nin yönetimine Çerkezler ile Kürtler getirildiler. Çerkezler, kendileri islamcı olmasalarda kendi kimliklerini islam gölgesi altında korumak istemektedirler. Bu nedenlede “Türk İslam Sentezi“, “Türk islam Ülkücülügü” akımlarına kucak açmışlardır.

Türk İslam Sentezi’ni ülkücüler için yazıveren Taha Akyol bir Çerkezdi.

Taha Akyol, Ülkücüler'in Araplaştırılmasında etken oldu.  Amerika'nın YEŞİL KUŞAK uygulamasının öğreticilerindendir.
Taha Akyol, Ülkücüler’in Araplaştırılmasında etken oldu. Amerika’nın YEŞİL KUŞAK uygulamasının öğreticilerindendir.

Ülkücülerin Araplaştırılmasında Turan ülküsünün yozlaştırılmasında görev alanlardan biriside Namık Kemal Zeybek’ti. Oda bir Çezkez idi.

Namik Kemal Zeybek, Ülkücüler'in Araplaştırılmasında etken oldu.  Amerika'nın YEŞİL KUŞAK uygulamasının öğreticilerindendir.
Namik Kemal Zeybek, Ülkücüler’in Araplaştırılmasında etken oldu. Amerika’nın YEŞİL KUŞAK uygulamasının öğreticilerindendir.

Türk İslam Ülküsü’nü ülkücüler için yazıveren Seyit Ahmet Arvasi bir Arap‘dı.

Seyit Ahmet Arvasi, Cia’nın ona verdiği  görev: Ülküc¨leri islam -laştırmak, cihada  çağırmaktı.
Seyit Ahmet Arvasi, Cia’nın ona verdiği
görev: Ülküc¨leri islam
-laştırmak, cihada
çağırmaktı.

Gelelim MTTB‘ne: 1969’da MHP, Arusi Hüseyin Feyzullah (Türkeş)’in eliyle  yeşil kuşak çizgisine çekilirken, yine bu yılda Türkler’in önü MTTB‘dede kesiliyordu.

Burhanettin Kayhan, Çerkez beyi, Türk düşmanı

Burhaneddin Kayhan (Çerkez Beyi), İsmail Kahraman‘dan sonraki 49. dönemde (1969MTTB‘ye yine MİT‘in oyunlarıyla azınlıkların birleştirildiği bir kurultayda Komando Mustafa’yı (Ok) Kayseri ve İstanbul’da yendi, genel başkan oldu. İslamcı, ÇerkezKürt işbirliği kurultay’da su yüzüne çıktı. MTTB, artık dış güçlerin Türkiye’de geleceğin işbirlikçilerini yetiştirecekleri bu duruma getirilmişti.

İşbirlikçiler bu kez namazlı abdestli kişilerden oluşacaktı.

  • Günden güne islamcı söylemler artıtıldı. Türklük bir ırkçılık gibi algılanmaya başlandı.
  • Atatürk’ün resimleri MTTB derneklerden indirildi. Yerine Osmanlıyı andıran resimler yerleştirildi. Ondan sonrasıda ABD’nin yeşil kuşak uygulaması % 100 uygulandı.
  • İslamın gölgesinde gelişebilecek bir türklük benimsendi.

Yine bu çizgideki “milli görüş” olaylara sokulmadı. Çünkü geleceğin yönetimi onlara verilecekti. Onların çocuklarınada ABD’de eğitim verilerek, uyumlu duruma getirilmişlerdi.

Böylece MTTB derneği, sonrakı yıllarda kendisini Milli Görüş olarak adlandıracak olan örgütlenmenin ilk yuvası olacaktı. “milli selamet”, milli nizam, Fazilet, ANAP, AKP, DYP, bazı MHP’liler başta olmak üzere Türkiye’yi Amerika’nın kucagına % 100 oturtacak çalışmalar yapan yöneticilerin tümüde buradan yetişmiş olacaktı.

MİT araya giriyor, yurtseverlerin ellerindeki derneği Çerkezler ile Kürt kökenlileri kullanarak, yönetimin “seriatçi” kesimin eline geçmesini sağlıyor.

  • MTTB, 18 Mart 1965 tarihinde yapılan Genel Kurul’da Genel Başkanlığa Rasim Cinisli seçildi.
Rasim Cinisli, Çerkez beyi
Rasim Cinisli, Çerkez beyi

Rasim Cinisli ile birlikte bir anlamda yeniden doğuş yaşanmıştır. Bu kuruluş içindeki sol eyilimli kişilerin kuruluş içindeki etkenlikleri azaltılmıştı. Bu dönem; Türkiye’nin sorunlarına el atıldığı bir dönemdir.

Çok acı ancak, Komunistlere  karşı verilen vuruşmaların sonunda MTTB yönetimine Çerkezler getirildiler. Çerkezler ise kendileri islamcı olmasalarda kendi kimliklerini islam gölgesi altında korumak istemektedirler.

Rasim Cinisli, bir Çerkez olarak, kendi başkanlık döneminden sonra yönetime gelebilecek, islamcı, milli görüşcüleri korudu. Onlarla işbirliği etti.

Bu kavgasını o AP, DP içindede verdi.

Bunun anlamı ne idi?

Artık MTTB içinde Türk karşıtları islam adı altında birleşmişlerdi.

İsmail Kahraman’la MTTB’nin düşünce çizgisi “şeriat”çı, “mukaddesat”çı yola kaydırıldı.

İsmail Kahraman, Türk düşmanı
İsmail Kahraman, Türk düşmanı

53. Dönem Genel Başkanı Rüştü Ecevit‘in döneminde göze çarpan çalışma MTTB’nin ambleminin değiştirilmesi olmuştur. Kurulduğu yıldan beri MTTB’yi temsil eden “Bozkurt” resmi, çok büyük alkışlarla kaldırılıp çöpe atıldı. Yerine yine alkışlarla  ”kitap” resmi getirilmiştir. Kitap ile kuran anlatılmak istenmiştir.

Rüstü Ecevit, Türk Düşmanı
Rüstü Ecevit, Türk Düşmanı

Bu değişiklik aslında MTTB’ de İslamcıların dört yönüyle ağır bastığının bir kanıtı olmuştu.

1965 –1980 yılları arasında MTTB’nin Genel Başkanları sırası ile; Rasim Cinisli, İsmail Kahraman, Burhaneddin Kayhan, Ömer Öztürk, Raşit Ürper, Abid Özmen, Rüştü Ecevit, Cemalettin Tayla, Kasım Yapıcı, Haşmet Oğuzalp, Vehbi Ecevit‘tir.

Devşirmelerin ocağı mttb
Devşirmelerin ocağı mttb

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile MTTB’nin IV. “cihat”cı ve “mukaddesat”çı dönemi de sona ermiş oldu.

1970’lerde Amerika’nın gizli desteği ile geleceğin yeşil kuşak islamı yayma işini yapacak silahsız Milli Türk Talebe Birliği, Yeniden Milli Mücadele Derneği, Kültür Ocakları, Milli Gençlik Vakfı ile silahlandırılmış Ülkü Ocakları gibi örgütler, Türk-İslam Sentezcisi öğrencilerin bir araya geldikleri çatıları oluşturdu. Bu dönemde Ülkü Ocakları içinde kalarak türkçü-turancı çalışmaları sürdürenler, 1980 yılına deyin türk-islam ülkücüleri ile birlikte uğraşlarını sürdürdüler. Bazı dönemlerde ülkücüler içinde sık sık iç çatışmalar yaşandı. İç savaş kendilerini bozkurt olarak tanımlayanlarla hilalci olarak tanımlayanlar arasında oluyordu.

Milli Türk Talebe Birliği üyeleri

mttb, Recep Tayyip Erdogan, Türk düşmanlarının toplandığı yerde
mttb, Recep Tayyip Erdogan, Türk düşmanlarının toplandığı yerde

Milli Türk Talebe Birliğine üye olup da Türkiye’nin yönetiminde öne çıkan kişiler olmuştur. Bunların arasında; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kültür Eski Bakanı İsmail Kahraman, İçişleri Eski Bakanı Abdülkadir Aksu, Milli Eğitim Eski Bakanı Hüseyin Çelik ve Bahattin Yıldız gibi birçok isim bulunmaktadır.

İş bununla kalmadı. Mit, gerçek türkçüleri bir avladı, onların yerinede köstebek türkçüleri ortaya koydu.

YENİ AKİT

YENİ AKİT MİT’E TUTUNDU

yeniakit
yeniakit

UYAN ÜLKÜDAŞ UYAN

ÖZGÜRLÜK GİDİYOR.

Akit Gazetesi
Akit Gazetesi

 

Türk Federasyonu Hollanda

Hollanda’da Ülkücü derneklerin camilere, tarikatlara, tekkelere dönüşmesi:

Camiler birer kazanç yerine dönüştü. Dönerde satılır, saçta kesilir, işde ayarlanır, bilardoda oynanır, horonda tepilir. Bakkalıda vardır, ustasıda vardır… Bu gelişmeler, Milli Görüş ile Ülkücüler için bir çıkış yolu oldu. Önce Araplarla iyi ilişkide olan Erbakan, Milli Görüş, kuruluşlarını Avrupa’da cami açmaya yöneltti. Bunu gören Alparslan Türkeş’te önce dernekleşmiş olan ülkücüleri, camileşmeye yöneltti. Alparslan Türkeş’in vurguncu camilerinden   Necmeddin Erbakan’ın Milli Görüş camilerinden “cihad” için, ülkücülerde “türk-islam cihadı” için para toplamaya başladılar.

Kırk haramiler
mescid-i aksa camisi

Baktılarki, Türkiye göçmeni “ALLAH”, “CİHAD”, “İSLAM” dedikçe para veriyordu, gerek ülkücü kesim, gerekse milli görüş camileri bir gelir kapısı gördüler. Ayrıca Arap yöneticileride cami açmak isteyenlere paralar yağdırıyorlardı. Bunun için Milli Görüş ile Ülkücüler arasında bir müslümanlık yarışı başladı. Sonradan buna Din-ayet, Süleymencılar, Nakşibendiler ile bütün islamcı kesimler de katıldılar. Avrupalılar, müslüman kuruluşları paraya boğdular. Böylece islam Avrupalılar’ın eliyle yükselişe geçiyor, Türkiye dışarıdan kuşatılıyordu. Alpaslan Türkeş nereye koşuyor? Yeşil Holdingler Doğuyor alpaslan türkeş nereye koşuyor? Yozgatlı Yimpaş: Haşim Bayram; Ülkücü derneklere gelip-giderdi. İlk toplantılarını, tanıtımını o günlerde Türk Federasyonu’na bağlı olan Amsterdam Türk Kültür Merkezi’nde yapmıştı. Sonraki yıllarda büyük ölçekte paraları topladıktan sonra milli Görüş’e yakın durdu. Ancak o günlerde çok ülkücü paralarını, yeşil holdinglere yatırmışlardı. Türk Federasyonu’da geniş ölçüde bu islamcı yeşil holding soygunlarına katıldı. Haşim Bayram: “Allah, din, kuran” derdi. “Gerçek ülkücü Allahını bilen, dinini yaşayan, Allah yolunda yürüyendir, Allah dostlarının arkasından gidendir” diyordu. Haşim Bayram, Kombasan Holding’inde arkasında da duran kişi idi.

kombasan
  • Binlerce ülkücüyü Allah dostu geçinen, Allah yolunda giden ülkücülerin eliyle Allah, Allah diyerek soyan bir kişidir. O günlerde yine Alparslan Türkeş’in Anadolu Haber Merkezi’ne yaptığı açıklamada: “Ülkücüler Allah’ın ipine sarılın” dediği günlerdi. Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) nereye koşuyor? Haşim Bayram, neden yeşil_holding işlerine bir ülkücü olarak başladı, milli görüşçü olarak bitirdi? Ülkücülerden toplanabilecek paraları ayarlamış, kendisine verilen görevi yapmış idi. Artık Milli Görüş Holdingleri ile birlikte büyümek, kendi güvenligini artırmak içinde Milli Görüş ile birlikte oldu. Anlaşıldığına göre Türkiye’de Batı’nın, ABD’nin onayını almış yeni bir yönetim oluşturulacaktı. Bunun için bir alt yapı gerekirdi. Bunuda uluslararası güçler, “Yeşil Holdingler”i kullanarak yaptılar. Avrupa’da Türk işçilerinden toplanan para: 49,5 milyar ürodur. Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) nereye koşuyor? Bu yeşil Holdinglerin yaptıkları işler, çalışma biçimleri yasalara ters idi, paraların Türkiye’ye akıtılma yoluda yasalara uymuyordu. Avrupa’nın önemli yerleşim yerlerinde bu oluşumla ilgili derin bilgiler polise, Gizli Bilgi Toplama Kuruluşları’na (istihbarat) birimlerine bildirilsede bir işlem yapılmadı. Soygunlara göz yumuldu. Çoğunlukta ülkücü ile milli görüş yanlıları başta olmak üzere Türkler, “islam dini” kullanılarak soyuldular. İmamlar, müftüler, sözde müslüman aydınların elleri ile milyarlar Milli Görüş’e aktarıldı. Ülkücüler içindeki ikinci bir soygunda Ser Madencilik Girişimi yolu ile oldu. Mehmet Kesim: Prof. Ömer Aksu (Konfederasyon başkanı-1996) Eski Hollanda Türk Federasyon Başkanı Hikmet Yıldızeli’nin ortaklaşa yaptıkları bir girişimdi. Türk-islam sentezi, türk-islam ülküsü derken, milyoner oldu. Türk Federasyon (eski) Başkanı Hikmet Yıldızeli, Federasyon Yönetimide içinde olmak üzere, bütün ülkücülerden toplanan paralara el konuldu, paralar tepedekilerin (ülkücüler) ceplerine girdi. O günlerde Dernekleşmeden sorumlu olan kişi (Dernekleşmelerden Sorumlu Genel Başkan yardımcısı) Şefkat Çetin, olayı soruşturuyoruz diyerek geçiştirdi. Ülkücüler, genel merkezden destek almış olan soyguncu ülkücüleri kime duyuracaklarını şaşırdılar. Sonunda acılarını yüreklerine gömdüler. Olayın Düşünce Kaynağı: Amerika/Pentagon: Ortadoğuda petrol yataklarını koruyabilmek, oralara sağlam bir bekçi bulmak için, oralarda yeni yönetimleri islama dayanan yönetimlerden oluşturmak istedi. Bunun içinde bütün tarikatları yeniden canlandırmayı düşündü. Bu nedenle, bütün Ortadoğu’da bulunan Arap, Fars, Türk (varsa) kökenli tarikatları ele aldı. Bunları yeniden örgütledi. Onlara Amerika ile Avrupa’da tarikat dergahları açtırdılar, üniversitelerin kapılarını açtılar, giderlerini karşıladılar.Onların çor çocuklarını Amerika ile Avrupa’da eğitti. Sonrada Ortadoğu’ya yeniden geri gönderdi. Tarikata açık olan gençleride ABD’de konuk edip, çaşıtlık (istihbaratçılık) öğrettiler, onlarıda yine geri göndererek, kendileri ile çalışmayan yetkililere oyunlar oynadılar. Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş), Pentagon’a direnmedi, kendisini tarikatların kucağına salıverdi. O günlerde Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’e yakın olan Şefkat Çetin aracılığı ile Türkeş’in onayıda alınarak, Ülkücüler’den paralar toplanacak, böylece büyük bir girişimcilik başlatılacaktı. Bunun içinde dini bütün olarak bilinen, Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’in Avrupa’ya ülkücü derneklere yol göstermesi için yolladığı kişi Türk-islam ülkücüsü Ömer Aksu, görevlendirildi. Sözde (iş adamı) olarak Mehmet Kesim öne çıkarıldı. Mehmet Kesim, “Allah, din, iman” diyen birisidir. Altın yaldızlı Kuran-ı Kerim dağıtarak ülkücülere ev satımını deneyende odur. Kendisi kadın düşkünü, genç kızları, öğrencileri evlenme sözü ile kandıran, onları Avrupalar’a gezdirip, ülkücülerin paraları ile en iyi (luks) otellerde yatıp kalkan (seks) yapan birisidir.

Hollanda Federasyon Başkanı Hikmet Yıldızeli’de onu görmeye otellere gidip, onunla birlikte ülkücülerden paraların toplanma biçimini konuşurlardı.

hikmet yıldizeli

SER MADENCİLİK Amaç: “Altın arama, altın işleme, altın alıp satma yolu ile büyük paralar kazanmak” Ser Madencilik adında bir girişim başlatıldı. Türk Federasyonuna üye olanlardan bu girişime katılması istendi. İsteyenler, 5 vakit namazlı, abdestli kişilerdi. En büyük Türkeşçi Federasyon Genel başkanı Hikmet Yıldızeli’de kefil olmuştu. Başta Federasyon yöneticileri olmak üzere bütün ülkücüler, güvenerek paralarını verdiler. Bu duruma karşı çıkan bir Hollanda Türk Federasyonu yöneticisi durumu yazılı olarak Genel Merkeze bildirsede, Türk Federayonu 2. Başkanı Suat Başaran, bu olanlara göz yummuştur.

Marklar dolarlar gök yüzünde üşüşüyordu.

Hüseyin Feyzullah (türkeş)  dolarları, Allah'ın ipine sarılarak  buldu.
Hüseyin Feyzullah (türkeş) dolarları, Allah’ın ipine sarılarak buldu.

Katılımlar hisse senedi alarak yapılıyordu. Bir hisse senedi 5.000 gulden idi. Çok ülkücüler 2-3-4-5 hisse aldılar. Çoğunlukta ülkücüler en az 20.000 gulden (10.000 üro) vererek Ser Madencilik işine katıldılar. Milyonlar toplandı. O Allah, din, peygamber diyerek paraları toplayan ülküdaşlar, paraların üstüne yattılar.

Konuyu Federasyon yöneticilerinden birisi: B.K. böyle anlatıyor. “O günlerde Hacı Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’e bir arkadaşımız baş vurdu. Hacı Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) arkadaşımıza sormuş. Şimdi ne istiyorsunuz? Arkadaşımız A.T : paralarımızı geri istiyoruz deyince, hacı: parasını seven ülkücü olamaz deyip, kovmuş.” (Bir yönetim kurulu üyesi olan B.K. anlatıyor.) Bir başka soygun… Sonuçta ülküdaşlık söz konusu idi. Ülkücü ülkücüyü aldatamazdı. Başta “başbuğ” üstelik dini bütün hacı Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) vardı. Bir soygun girişimide müslümanlıkları, imanları tartışılamaz Türk Federasyonları’na bağlı Mescid-I Aksa Camisi |Johannes Poststraat 30 1063 TK Amsterdam|yönetimi öncülügünde 10 milyon üroya kuru yiyecek toptan satış deposu açıldı. Toptancılık girişimi yapıldı. Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’in mafiyaya yataklık eden, para toplama merkezi durumundadır. Amaç: “Türkiye’den kuru yiyecek getirmek, Amsterdam’da bir depoya doldurarak, toptan satışlar yaparak büyük gelir elde etmek.” Bu günkü Amsterdam Haarlemmeer istasyonu yakınında uçsuz bucaksız bir depo kiralandı. Ortakları Cami başkanı Mükremin Karaman, muhasip Emrullah Yıldırım, caminin imamı Akif  Yücel hoca, caminin müezzini Hayati Sivri, yönetim kurulu üyeleriydiler. O günlerdede büyük şeyh Ahmet Dogruyol ülkücülerin eğitimi ile uğraşıyordu. ABD’nin yeşil kuşak uygulamasının Hollanda+Avrupa sorumlusu, Hacı Türkeş’in güvendiği emekli assubay olan birisi idi. O bu ülkücülerin “milli görüş”ün yönetime gelmesi için yapılan “yeşil holding” girişimlerine karşı çıkmamıştı. “türk-islam” ne içindi? “Yeşil Kuşak” için öyleyse gerekirse müslümanlarda soyulabilmeli idi. Ahmet Doğruyol, bütün yaşamını Türkler’in devşirilmesi için vermiştir. Avrupa’da bulunan Türk gençleri, artık iki yüzlü edilmiş, bilime olan sevgileri kırılmış, birer hizbullahçı edilmişlerdir. (geniş bilgi yakında) Bugün ülkücülerin içinde bazıları Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’e çok bağlılık bildirmektedirler, bunu anlayabilmek gerekir. Yaşamında bir gün bile işe gitmemiş, çok sözde ülkücüler, sözde “dava” için topladıkları paralarla iş yerleri kurdular, arabalar, evler, villalar aldılar. Derneklerin gölgesinde uyuşturucu kaçırdılar. Vurgunlar vurdular. Bu kesim, Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’e yürekten bağlı olacaktır. Çünkü Türkeş’in gününde bütün bu vurgunlara göz yumulmuştur. Siz o günlerde Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’e seçim çalışması altında torba dolusu paraları vermişseniz, sizin derneklerde yeriniz sağlamdı. Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’e verilen dollarlar. Burada binlerce ülkücü kaçakçının, vurguncunun, çakallık edenlerin, bundanda öte vurulan ülküdaşının cebinden parasını alıp yok olanların, soyguncuların adlarını bir bir yayınlamamız, büyük bir üzüntüye neden olacaktır. Ancak azar-azar, elimizden geldigince bütün yapmacık (sahte) ülkücüleri ortaya koyacagız. Bu girişim bir başlangıçtır. (geniş bilgi yakında) Değerli ülkücü, bu yazılar seni üzmesin, darıltmasın, seni ülküne küstürmesin. Yapılmak istenen dönekleri, satkınları, çıkarcıları, çaşıtları ayıklamaktır. Senin elindede gerçeklere dayanan bilgiler varsa, sende bize bilgileri ilet yayınlayalım. Bize gerçek adını vermen gerekmez, verdiğin bilgilerin doğruluğunu kanıtla yeter. Konya/ Kombasan: Milli Görüş çizgisinde görünen Kombasancılar, Milli Görüş derneklerine gelip giderdi. Ülkücü camilerde oldugu gibi Milli Görüş camilerindede yeşil holdingler için milyarlar toplandı. Buradada aracılar, sıradan kişiler değillerdi. Milli Görüş yöneticileri, imamları bu yeşil holdinglere öncülük ediyorlardı. (geniş bilgi yakında) Toplanan milyonların mutlu sonu: Bakınız: Camilerde toplanan paralar Önce Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) öldü, toplanan “türk-islam cihadı” paraları, Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’in çocuklarına kaldı.

Alparslan Türkeş, dernekleri tarikatlara teslim ederken...
Alparslan Türkeş, dernekleri tarikatlara teslim ederken…

Türkeş’ten çocuklarına kalan paraları çocukları bölüşemediler. Birbirlerini yargıya verdiler. Yargılar sürüyor. Bakınız: Camilerde toplanan paralara ne oldu? Sonra Erbakan öldü toplanan “Cihad” paraları çocuklarına kaldı. Erbakan’ın çocuklarına kalan paraları çocukları bölüşemediler. Birbirlerini yargıya verdiler. Yargılar sürüyor. Bu konuda geniş bilgiler yakında burada yayınlanacaktır. Bizi izleyin… Bilgisiz kalmaktan korkunuz… Bu yazıyı iyi okursanız, ülkücüleri yıllarca yönetenleri yakından tanıyabilirsiniz. Bildirim: Bu yazıyı izinsiz, başka bir yerde yayınlamak yasaktır.

Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) uyuşturucu ilişkisi_1

{Akyazılılar vakfı, türkeş belgeleri)

Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)

Sarı Avni için Türk ya da Kürt milliyetçisi, Türk ya da Bulgar solcusuyla ortaklık fark etmezdi. ‘Narko dolar’ın ‘petro dolar’a egemenliği arttıkça yaşananlar kâbusa dönüşecekti. Türkiye, duyduklarına inanmayan insanların ülkesi haline gelecekti

Görsel

Görsel

Türkiye siyasetine egemen olan serbest piyasa ekonomisinin mantığıyla ‘Benim mafyam, senin mafyandan daha iyidir’ dönemi başlıyordu. Artık hiçbir şey daha çok kazanmaktan, daha çok harcamaktan önemli değildi. 
Son model bir Jaguar’ı başbakanın kızına düğün armağanı veren işadamının Oflu 
İsmail’le (Hacısüleymanoğlu) iş ilişkisi de Milano’da 10 kilo esrarla yakalananların üstünden hangi ilin emniyet müdürünün adresi çıktığı da önemsenmeyecekti. 
Sarı Avni ve Behçet Cantürk’le olan dostluğu fotoğraflarla belgelenen (8 Temmuz 1980) albay Ali İhsan Cesur’un ilişkileri onun İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda cumhurbaşkanı danışmanı olarak çalışmasına engel değildi. 
Sarı Avni için Türk ya da Kürt milliyetçisi, Türk ya da Bulgar solcusu, asker-sivil, polis-ajan, savcı-yargıç hiç fark etmiyordu. Örneğin o İsviçreli kaçakçı Paul Waridel’in de, Behçet Cantürk’ün de ortağı olabiliyordu. 
İnanması güçtü ama onun sivil-asker her düzeyde dostları vardı. 
Bağrından dünyanın en zengin hava kuvvetleri komutanını çıkaran Türkiye, bu komutanın yeraltıyla ilişkisinin üstünü başarıyla örtüyordu. TBMM, orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında sessiz kalınca, Şahinkaya için hazırlanan dosya Genelkurmay Başkanı’nın masasının üstünde tozlanmaya mahkûm ediliyordu. İddialar dudak uçuklatıcı boyuttaydı. Son darbenin Hava Kuvvetleri Komutanı’nın Sarı Avni ile, Emniyet Genel Müdürü’nün ise Behçet Cantürk’le konuştuğu söyleniyordu. (Selahattin Delidere’nin Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’na 1603-1-1581 sayıyla gönderilen ses bandı.) 
Narko doların petro dolara egemenliği arttıkça yaşananlar kâbusa dönüşecekti. Türkiye duyduklarına inanmayan insanların ülkesi olacaktı. Artık hiçbir şey önemli değildi. 
Dolder toplantısına katılan işadamı Mustafa Kefeli’nin Nesim Malki cinayetinin azmettiricisi olması savı da, Alaattin Çakıcı’yla birlikte Türk Ticaret Bankası skandalının aktörleri arasında yer alması da unutulacaktı. Her gün yeni bir olay ortaya çıkıyor, her yeni olay bir öncekinin üstünü örtüp eskiyi unutturuyordu. 
Mersin’de ele geçen 22 ton esrar ve 638 kilo baz morfin nedeniyle tutuklanan Örfi Çetinkaya‘nın ilişkileri insanın düş gücünün sınırlarını zorluyordu. Türkiye içinde kendini ‘hayır işlerine’ adayan Çetinkaya Makedonya, Bosna ve Arnavutluk’ta da okullar yaptırıyordu. Alparslan Türkeş, Rahşan ve Bülent Ecevit’in öve öve bitiremediği bu okulları ABD’de CIA koruması altında yaşayan Fethullah Gülen’in cemaatine verdiği söyleniyordu. (Saygı Öztürk, 12 Haziran 2000.) Biz unutsak da polis unutmuyor, kim bilir belki de bu savları da araştırıyordu.

Türk Okulları’nın dayandığı iki dayanak vardı. CIA ile eroin kacakçıları.

‘Polis yol verir’ 
Belleklerini kiralamayanlar MHP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici’nin yaklaşık bir yıl önce “Eroine polis yol verir” dediğini de, “Türkiye’de çok büyük dükkânlar kurulduğunu” söylediğini de elbette anımsıyor. 
Söylenmeyen, bu güvenli yoldan yürüyerek siyasette etkinlik kazananların kimler olduğuydu. Söylenmeyen bu büyük dükkânların büyük ortaklarının siyasal kimlikleriydi. 
Sevgili Neşe Düzel’in Yahnici’yle yaptığı çarpıcı söyleşi (Radikal, 12 Haziran 2000) beklenen etkiyi uyandırmadı. Uyandırmadı çünkü, Abdi İpekçi’nin katili MHP’li ülkücü Mehmet Ali Ağca -büyük bir rastlantı söyleşinin yayımından bir gün sonra Türkiye’deydi. 
Kim anımsar bilinmez ama Ağca, karanlık işlere uyuşturucu ve silah kaçakçılığı dünyasından transfer edilen bir ülkücüydü. Abuzer Uğurlu’nun İstanbul Aksaray bölgesindeki yamağının Ağca olduğunu en başta Yahnici’nin anımsaması gerekirdi. Ağca, Türkeş, mafianın yolları, tarikatta birleşecekti.

Eymür mektubu 
Mehmet Eymür 1985 yılında MİT Müsteşarı Burhanettin Bigalı’ya yazdığı ‘ünlü mektubu’nda bu kirli ilişkileri açıklayacak ipuçları vardı: 
”Bildiğim kadarıyla Abuzer Uğurlu ile resmi ilişkinin kesilmesinden sonra da bazı kişisel temaslar devam etmiştir. Duyduğuma göre Mataracı davasıyla ilgili gözaltına alınan Abuzer Uğurlu’yu, kaçakçılık konularına bakan bir mensubumuz yanında 
İstanbul eski Ülkü Ocakları Başkanı Komando Mustafa olduğu halde, Beşiktaş’ta Abuzer’in Mersedes otomobiliyle, Sadettin Tantan’a teslim etmiş ve ona iyi davranılmasını istemiştir.” 
Abuzer Uğurlu’nun Türkiye’nin kan gölüne çevrildiği 1974-1979 yıllarında Yıldırım takma adıyla kullanıldığını bilmeyen yoktu. 
Ne yaptığı, kimin hesabına çalıştığı artık çok iyi bilinen Bekir Çelenk de aynı yolun yolcusuydu. 
Yahnici’nin Bekir Çelenk-Mehmet Ali Ağca ilişkilerini unutmaması gerekirdi. Uğurlu da, Çelenk de bir eli uyuşturucuda bir eli silahta vakti zamanın iki sıkı ülkücüsüydü. Unutmak/ unutturmak özgürlüğü varsa, anımsamak/anımsatmak özgürlüğü de vardı. 
Uyuşturucu-siyaset ilişkisinin yazılı olmayan tarihinde ‘polisten yol isteyenlerin’ ya da ‘kurulan büyük dükkânların’ özneleri arasında onların her zaman önemli yeri vardı.

Hüseyin Feyzullah (Alparslan Türkeş): Derneklerde Türklük ile ilgili egilimler yavaş yavaş yok edilirken, islamcı çalışmalar artırılıyordu. İslamcı (tarikatçı, tekkeci, azınlıkçı) anlayış ile birlikte YEŞİL ORDU KURULUYORDU. Artık, Türkeş’in cebine milyarlar doluyor, gencecik Anadolu çocukları sağ sol çatışmalarında ölüyorlardı.

Görsel   Görsel

İki kaçakçı vekil 
O yıllarda MHP Niğde Senatörü Kudret Bayhan, Fransa’da, MSP Diyarbakır Milletvekili Halit Kahraman Almanya’da uyuşturucu taşırken yakalanıyordu. Siyaset kulislerinde MSP’li Kahraman’ın MHP’yle ilişkisi konuşuluyordu. MSP’li Oğuzhan Asiltürk uyuşturucu işinde MSP’nin değil, MHP’nin izleri olduğunu savlıyordu: 
”Halit Kahraman’ın Diyarbakır’da bir türlü örgütlenemeyen MHP’nin il örgütünü kurmak için çalıştığını, bu sebeple Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’le temasta olduğunu, hatta Türkeş’le yemek yerken çektirdikleri bir fotoğrafın kendilerinde olduğunu, Halit Kahraman’da yakalanan eroinlerin MHP’lilerle ilgili olabileceğini, bilindiği gibi CKMP’nin MHP olarak değiştiğini, CKMP Manisa Milletvekili Sami Binicioğlu‘nun eroin kaçakçılığından on yıl ağır hapse mahkûm edildiğini, aynı şekilde Senatör Kudret Bayhan’ın Fransa’da eroinle yakalanıp on beş yıla mahkûm olduğunu, Halit Kahraman’ın bunlarla irtibatlı olabileceğini anlatıyordu” (Mustafa Yiğit, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı İnterpol Avrupa İcra Kurulu üyesi.) 
1978’lere gelindiğinde CHP’li İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e bildiklerin anlatan MHP’nin Avrupa örgütlenmesinden sorumlu olan Lokman Kondakçı‘ya göre İstanbul’da bir ilçe başkanı uyuşturucu işi yapıyordu: 
”Bu eroin meselesini biz düşündük. MHP Bakırköy İlçe Başkanı var. O bu işi yapar. Ben Federasyon başkanıyken bana şunu söyledi: ‘Berlin’de bir adam var, esrar kaçırdı. Bu işi parti için yaptı. Kendisine yardımcı olmamız lazım‘ dedi. Bu intikal etti bize. Yani eroinle ilgili bazı şeyler vardı. “Bizim camiada yaklaşan iç savaş için silah temin etmek amacıyla para bulma arzusu her dönemde vardı. Parayı en kolay bulmanın yolu eroindi.” 
Alpaslan Türkeş’in ölümünden sonra İngiliz The Guardian gazetesinde ilginç bir haber vardı: 
”Aradan geçen 20 yıl süresince kanıtlar gösteriyor ki, Bozkurtların yarı resmi silahlı çeteleri tetikçi olarak eylem yapmaya başladılar. Bunların finansmanı uyuşturucu ticaretinden karşılanıyordu. Ayrıca uyuşturucu ticaretiyle ilgili bir kısım bilgilerden bir kısım politikacının haberi vardı.” (10 Nisan 1997) 
***

Darbeci komutanın Sarı Avni’si 
Bağrından dünyanın en zengin hava kuvvetleri komutanını çıkaran Türkiye, bu komutanın yeraltıyla ilişkisinin üstünü başarıyla örtüyordu. TBMM, Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında sessiz kaldı. İddialar dudak uçuklatıcı boyuttaydı. Son darbenin havacı komutanının kaçakçı Sarı Avni ile konuştuğu söyleniyordu 
***

’12 Mart’ta haşhaş vardı’ 
1960’lı yılların sonunda Amerikan gençliğinin düştüğü uyuşturucu bataklığı dünya jandarmasını harekete geçirdi. ABD yönetimi, içinde Türkiye’ nin de bulunduğu bazı ülkelerden haşhaş ekimini yasaklanmasını 
istedi. ABD’nin Ankara Büyükelçisi William 
J. Handley, Başbakan Süleyman Demirel’le haşhaş ekim yasağı konusunda ‘sert ve tehditkâr’ bir üslupla konuşunca kendini ‘kapının dışında’ bulacaktı. 
12 Mart yönetiminin Başbakanı Nihat Erim, ABD’nin istemi doğrultusunda haşhaş ekimini tüm yurtta yasakladı. Demirel hükümetlerinin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in yıllar sonra “12 Mart’ta CIA vardı, haşhaş vardı” açıklaması uyuşturucu-siyaset ilişkilerinde bir dönüm noktası olmalıydı. Olmadı. 
12 Mart rejiminin yarattığı toplumsal muhalefet rüzgârlarıyla iktidara gelen CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, yasağı sınırlı olarak deldi ve dört ilde yürürlükte olan haşhaş ekimi yasağını kaldırdı. (1 Temmuz 1974) 
MHP lideri Alpaslan Türkeş’in görüşlerine göre ise ‘haşhaş ekimine yeniden izin vermek nümayişkâr bir biçimde ele alınmış, Amerika’ya karşı bir meydan okuma şekline çevrilmişti.” 
Haşhaş ekimi konusunda ABD’ye kafa tutmak yanlıştı. Türkeş’e göre ilk yapılacak işhaşhaş konusu başta olmak üzere Amerika ile acele müzakerelere girişmek ve aramızdaki eski dostane samimiyet ve yakın işbirliğini kurmak‘ olmalıydı. (17 Temmuz 1974)

Ülkücü ile Türk-İslam Ülkücüsü 2

Ülkücüler, ne idiler, ne oldular, ne olacaklar? Türk-İslam Ülkücülüğü nedir?
Bilmek isteyenler buraya gelsin…

* Ülkücüler,  Türk budununun dirliği ile birliği için çalışan kimselerdir.

Mit ile Cia’nın kurdurduğu bölücü ülkücüler:

* Türk-İslam Sentezcileri

* Türk-İslam Ülkücüleri

* Nizam-ı Alem Ülkücüleri

* Alperenler

* Başbuğ Alparslan Türkeş’in Askerleri

* Şeriyyeciler (Gazi Üniversitesi Ülkücüleri)

* Büyük Doğucu Ülkücüler

* Kudüs Orduları Ülkücüleri

* Özgür Milli-Ülkü Hareketi