FETÖCÜ ÜLKÜCÜLER

FETÖCÜ ÜLKÜCÜLER

 

Muhsin Yazıcıoğlu: ŞEYH-ÜL İSLAM ANKARA
Muhsin Yazıcıoğlu: ŞEYH-ÜL İSLAM ANKARA

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Alişan Satılmış, yalakalarıyla kabadayılık yolunda. Cek-senet, başörtüsü çatışması onun geleneğidir.
Alişan Satılmış, yalakalarıyla kabadayılık yolunda. Cek-senet, başörtüsü çatışması onun geleneğidir.

 

1977’den beri ülkücülerin kaldıkları bazı yurtlar, Fethullah Gülen hocaefendinin gençlere dinlerini öğretmesine, nurculuğu aşılamasına açılmış idi. Bunun yanısıra tutukevlerindede din eğitimi verilmesi, nurculuk öğretilmesi konusunda “tarikat”lara yol açılmıştı.

Yalnız bunlar mı? Yok, Değişik illerden ülkücüler, otobüslerle akın akın hocaefendinin vaazlarını dinlemek için İzmir’e taşınıyorlardı. Bu durum çok ülkücünün nurculuğa geçişini sağlamıştı.

Yine çok ülkücü artık “biz doğru yolu bulduk, biz geçmişteki yaşantımızdan, söylediklerimizden utanıyoruz” dediler. Ülkücü oldukları dönemin boşa geçtiğini, şimdi doğrulara ulaştıklarını söyleyip duruyorlardı.

O günlerde gerek ülkücü yurtlarda gerek tutukevlerinde namaz kılmayan ülkücülere büyük baskılar yapılmakta idi.

En önemli ülkücü yurtlarda “zikir” yapılmayada başlanmıştı.

Böyle başlayan ülkücüleri “tarikat ehli” etme çalışmaları, ileriki yıllarda özellikle büyük yerleşim yerlerinde Ocak başkanlarınında nurcu olanlardan seçilmelerinin yolunu açmıştı.

Ülkücüler akın, akın nurcu ediliyorlar, yada nurcu oluyorlardı.

Son yıllarda Ülkü Ocakları Genel Merkezi’de artık üstü örtülü biçimde nurcuların yönetimine bırakılmıştı.

Muhsin yazıcıoğlu FETÖ’den en çok yararlanan başkandı. Bütün Muhsin’e bağlı camilerde, derneklerde FETÖ bir peygamber gibi saygı görürdü. Bütün FETÖ’cü yayınlar dağıtılırdı.

 

Lütfi Şeyhsuvaroğlu, Allah Dostlarını severdi. Saidi Nursi onun için önemli idi. Türklükten söz etmek onun için ırkçılık sayılırdı.

 

Azmi Karamahmutoğlu’da önceki başkanlar gibiydi. Artık ocaklar Fethullahçılar’a bırakılmış idi.

Eski Ülkü Ocakları başkanları kendilerini Türk olarak görmüyorlardı. Onun içinde bir Ermeni kökenli Fethullah Gülen onlara Bahçeli’den yakın geliyordu.

Şimdilerde deli dana gibi “ben FETO’cü değildim” diye anırıp duran Alişan Satılmış eşeği döneminde ülkücüler Fethullah’a Allah dostu derlerdi. Ee peki o günlerde FETÖ’ye karşı ne demiş? Ne yapmış bu salak?

Harun Öztürk, anlı şanlı Fethullahçı olan başkanlardan birisiydi. Artık derneklerde olayları din açısından yorumlamayanlar, barınamaz duruma gelmişlerdi.

Ülkü Ocakları bununla birlikte azınlıkların gizli yarış ettikleri bir alandı. Ermenisi, Çerkezi, Kürdü, Rum’u “islamda üstünlük takvadadır” diyerek kendi yerlerini sağlamlaştırıp, azınlık kesimden gelmiş olmalarının tartışılmalarını engelliyorlardı.

Bazı ülküdaşlar, gece gündüz “islamda islam” diye tutturuyorlardı. O yıllarda bizde, onların bu isteklerini sürekli iyiye yorardık. Yıllar sonra bunları öne sürenlerin çoğunun Ermeni, Rum, Çerkez, yada Kürt olduklarını gördük.

Bütün bunları neden anlatıyorum? Çünkü o günlerden bu günlere Fethullah Gülen örgütüne kaymış olan ülkücüler, FETO’den tutuklanınca “Biz ülkücüyüz” demeye başladılar.

Yok böyle bir ülkücülük! Sizler geçmişte ülkücü idiniz, sonra FETÖ ye geçtiniz. Şimdide tutuklanınca “Biz ülkücülyüz” diyorsunuz.

Geçmişte bir süre için ülkücülere bulaşmış olmak demek ölene deyin ülkücü kalmak demek deyildir.

Yaşar Okuyan, Meral Akşener, Namık Kemal Zeybek ne ise sizlerde bir dönem ülkücü olmuşsunuz, şimdi sizler FETÖ cüsünüz.

Ayrıca şimdi bir köstebek olarak MHP yada Ülkü Ocakları’nda bulunanlarda ülkücü sayılmazlar.

Arkası geliyor………………………………….

Yandaş basın kuruluşları birbirine girdi!

Yandaş medya birbirine girdi!
Daha önce ‘kol kırılır yen içinde kalır’ mantığının hüküm sürdüğü AKP’de 7 Kasım seçimleri öncesi ve sonrası alışık olunmayan görüntüler sergileniyor. Partinin kuruluşunda yer alan isimler ‘ti’ye alınıyor, AKP’ye yakın basın kuruluşları birbirini suçluyor.

24 Şubat 2016
Daha önce ‘kol kırılır yen içinde kalır’ mantığının hüküm sürdüğü AK Parti’de 7 Kasım seçimleri öncesi ve sonrası alışık olunmayan görüntüler sergileniyor. Partinin kuruluşunda yer alan isimler ‘ti’ye alınıyor, AK Parti’ye yakın basın kuruluşları birbirini suçluyor.

AKP cenahındaki son polemik TRT Diyanet’te yayınlanan “Neden” programında Yenişafak gazetesi yazarı ’ın konuşmasıyla başladı. AKP’nin Suriye ve Mısır’da hata yaptığını belirten Kaplan, “Yeter ya, batırdılar memleketi. Sıfır Sorun, politikası fikir olarak süper ama romantik. Hiçbir karşılığı yok bunun. Bölgedeki gerçeklerle örtüşmüyor” dedi. Kaplan, isim vermeden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut’a gönderme yaptı. “Jölelilerle, şunlarla, bunlarla gaz veriyorlar; memleketi batırdılar” eleştirisi yönelten Kaplan’a önce hükümete yakın bazı yazarlar, ardından da troll hesaplar saldırı başlattı. ‘’İngiliz ajanı, İsrail uşağı, Mason’’ gibi saldırıların hedefi olan Kaplan, trollüğü haysiyet yoksunluğu olarak tanımladı.

Yusuf Kaplan
Yusuf Kaplan

KANAL 7 – STAR MEDYA KAVGASI

İki hafta önce başlayan bir diğer kavga Kanal 7 ile Star Medya Grubu arasında yaşandı. Kanal 7 Grubu, Digitürk’te Kanal 7’ye verilmesi gereken sırayı Ethem Sancak‘ın kendi kanalına tahsis ettirdiğini ve devlet kurumlarına baskı yaparak kamu reklamlarını sadece kendi grubuna aktarttığını iddia etti. Bunun üzerine Star gazetesi yazarı Cem küçük üst üste yazılar kaleme aldı. Kanal 7’nin 17-25 Aralık operasyonları döneminde dik duramadığını savunan Küçük, “O kanalın bizler gibi milyonlarca Müslümanın parasıyla kurulmuş olduğunu unutuyorlar. Orası o şahısların kendi ekonomik birikimleriyle elde ettikleri mülk değildir. O grup bu milletin dindar çoğunluğunun mülküdür” dedi. Küçük, yazının sonunu da şöyle bitirdi: ‘’Ethem Bey’i kamu reklamlarını tehditle, şantajla alıyor diye utanmadan itham ettiler. Aslında Ethem Bey’e bu iftiraları atarak bizim gruptaki arkadaşları tercih yapmaya iterek zor durumda bıraktılar. Ethem Bey’e bu derece ahlaksızca iftiralarla durduk yere saldıran gruba karşı tavır alınması ahlaki bir zarurettir. Evimizin içine taş atılmıştır. Tavır almak için illa Ethem Bey ve Murat Bey’in mi bir şey söylemesi lazım?’’

Ermeni kökenli müslüman AKP'liler birbirlerine düştüler.
Ermeni kökenli müslüman AKP’liler birbirlerine düştüler.

 

KARAALİOĞLU VE FEHMİ KORU KARŞITI ÇIKIŞLAR

Star gazetesi yazarı Cem Küçük’ün hedefleri arasında Mustafa Karaalioğlu ve Fehmi Koru da yer aldı. Küçük hem Karaalioğlu hem Koru’yu Cumhurbaşkanı’na ihanet etmekle suçladı. Küçük, Hürriyet gazetesi yazarı Akif Beki’ye de çattı.

KABATAŞ YALANCISI TARTIŞMASI

Cem Küçük, Gezi eylemlerinde çok tartışılan ‘Kabataş yalanı’ndan gazeteci Elif Çakır’a sorumlu tuttu ve ağır sözler sarf etti. Küçük, “7’li çetenin daha çok yakın bir zaman önce 80-100 tane üstü çıplak, deri maskeli, deri eldivenli adamlar gibi saçma sapan kurgular üreterek bizleri haklı iken haksız duruma düşürdüğünü de herkes hatırlıyor” dedi. Kabataş için ‘saçma sapan bir kurgu’ diyen Küçük’e cevap veren Elif Çakır ise ‘şuursuz tetikçi’ yakıştırmasında bulundu.

KÜÇÜK YAŞTA YAŞLI ERKEKLE SEVİŞTİĞİ İÇİN DENGESİZLEŞEN ELİF ÇAKIR
KÜÇÜK YAŞTA YAŞLI ERKEKLE SEVİŞTİĞİ İÇİN DENGESİZLEŞEN ELİF ÇAKIR

ALBAYRAK’IN ÜSTÜ ÇİZİLDİ

1 Kasım seçimlerinden kısa bir süre önce yazar Hakan Albayrak‘ın AKP Kongresi ile ilgili yazısındaki “Gençliğe verdikleri önemden bahsedip duranların ‘gençlik’ namına tek hamlesi, yazar Sadık Albayrak’ın oğlu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı olmasından başka bir özelliğini bilmediğimiz Berat Albayrak’ı MKYK’ya sokmak oldu” ifadeleri ortalığı karıştırdı. Troller ve bazı vekiller Albayrak’ı cahillik ve haddini bilmezlikle suçlayıp ‘özür dile’ çağrısı yaptı. O çağrıya 1 Kasım seçim öncesinde Albayrak şu yanıtı verdi; “O bir emir eri istiyordu ve yapabileceği en kötü tercih Ahmet Davutoğlu idi. Berat Albayrak’ı da önce ekonomi bakanı yapmalı/yaptırmalı ve 12 Eylül’deki kongrede de genel başkanlığa getirmeli/getirtmeli idi.”
Albayrak bu açıklaması sonrasi adeta mahalleden tecrit edildi.

Ermeni kökenli müslüman AKP'liler birbirlerine düştüler.
Ermeni kökenli müslüman AKP’liler birbirlerine düştüler.

 

BÜLENT ARINÇ’A SERT SÖZLER

Ak Parti’nin kurucuları arasında bulunan eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CNN Türk’te Taha Akyol’un sunduğu ‘Eğrisi Doğrusu’ programında yaptığı açıklamalar nedeniyle mahalle medyasının hedefi haline geldi. Arınç’ın, “Bir zaman troller diyorduk, meğer bunların kadın olanları da varmış. Onlara da bizim camiada troliçe diyorlar” sözlerini üzerine alan Sabah yazarı Hilal Kaplan, “‘Manisalı Lawrence’ın son çırpınışları ama faydasız; siyasi cenazeleri dikkate almıyoruz” şeklinde tweet attı.
Güneş, Star ve Akşam başta hükümete yakın basın kuruluşları olmak üzere, Arınç’a yönelik hakarete varan ifadeler kullanıldı. Güneş Gazetesi, manşetinde Arınç’a avukat cübbesi giydirerek, ‘Cübbeli Bülo’ manşetini attı. Star gazetesi, ‘Maske düştü Arınç göründü’ diyerek birinci sayfada yer verdiği haberde şu ifadeleri kullandı: “Arınç, 1 Kasım seçimlerinde emekli olduktan sonra adeta saf değiştirdi. Gezi eylemcilerinin sözcülüğüne de soyunan Arınç, açıklamalarıyla Türkiye düşmanlarının değirmenine su taşıdı. ‘Hakkında pek çok konuda yanlış düşündüğümü sonradan öğrenmiş birisiyim.’ diyecek kadar safını belli etti.”

hilalkaplan_arinckopie

HÜSEYİN ÇELİK DE SALDIRI ALDI

Arınç’a destek veren isimlerin başında gelen eski Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik de trollerin hedefine oturdu. Eleştirilere yanıt veren Hüseyin Çelik , “Tuvaletlerin kapısının arkasına bile yazılamayacak ifadelerle bize saldırılmasının akıl tutulmasından başka izahı yoktur. Eğer eleştiri ve tartışma yerini kayıtsız şartsız tasdik etmeye, ululamaya, şak şaka, külah kapmak için tabasbus ve yalakalığa bırakmışsa orada ortak akıl kaybolmuştur, hayır ve bereket yok olmuş demektir’’ dedi.

Hüseyin Çelik: Ataları sürgün yemiş göçmenler
Hüseyin Çelik: Ataları sürgün yemiş göçmenler

“KÜLLİYE” KAVGA KONUSU OLDU

İsmailağa Cemaati’ne bağlı Marifet Derneği’nin yayınladığı derginin Eylül sayısında hükümet yerden yere vuruldu. Peygambere kibir atfettiği ileri sürülen İçişleri Bakanı Efkan Ala ve “Bakara makara” ile gündeme gelen eski AB Bakanı Egemen Bağış’a ağır eleştirilerde bulunan başyazıyı, aynı zamanda Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yeğeni olan Marifet Dernekler Federasyonu Başkanı Muhammed Keskin kaleme aldı. Bu derneğin yaptırdığı Beykoz Çavuşbaşı’ndaki külliye bu yazıdan sonra kaçak olduğu gerekçesiyle yıkıldı.

CÜBBELİ AHMET-DİYANET

İsmailağa cemaatinin önde gelen ismi Cübbeli Ahmet ise her fırsatta Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e yüklenmeye başladı. Cübbeli’nin sahibi olduğu Lalegül dergisini arayıp müdahalelerde bulunmak isteyen Görmez’e “Sen kim oluyorsun” çıkışında bulundu. Cübbeli Ahmet, Diyanet’in bazı uygulamalarını ehlisünnet itikadının dışına çıkmakla suçladı. İsmailağa – Hükümet sürtüşmesi Cübbeli Ahmet’in Saray ziyareti ile son buldu.

İKİSİDE YALANCI İKİSİDE TALANCI İKİSİDE KANSIZLAR
İKİSİDE YALANCI, İKİSİDE TALANCI, İKİSİDE KANSIZLAR

MİT, Bülent Arınç’ı Tuğçe Kazaz ile vurdu.
AKP’nin kurucularından Bülent Arınç’ın Dolmabahçe açıklamalarıyla başlayan ve tüm AKP’yi içine alan gerilime eski manken Tuğçe Kazaz da katıldı. Kişisel facebook hesabından Bülent Arınç’a “ne kadar hürmet duyduğunu belirten” Kazaz “Siz ki bir dönem başbakan yardımcılığı yaptınız, o zaman susuyordunuz da makam kaygısından ötürü müydü onca sessizliğiniz, yoksa millet için mi?” diye sordu.

AKP'li ol, ne olursan ol. AKP'li ol, çal, talan et, ırza geç, soyun...
AKP’li ol, ne olursan ol. AKP’li ol, çal, talan et, ırza geç, soyun…

Arınç’la makamında çektirdikleri fotoğrafı da paylaşan Kazaz uzun bir açıklama yaptı.

Kazaz “Arınç’ı ‘bir siyasetçiden öte, sıcak, sevecen ve samimi bir abi’ olarak görüyorum” diye başladığı açıklamasında “Milletimiz artık bu ve benzeri siyasi polemiklerden çok yoruldu. Aynı şekilde bu millet, terörden ve ‘paralel’ unsurlardan da çok yoruldu. Bilfiil milletin belli makamlara getirdiği insanların, o makamlardaki görevlerinin sona ermesini takiben bu denli siyasi polemiklere girmeleri biz vatandaşları ziyadesiyle üzmektedir” dedi.

Arınç canlı yayında Erdoğan’ı yalanladı: Görüşmelerden haberi vardı

“FETÖ”NÜN KIŞKIRTMASINA KAPILMAYIN

‘Adeta bir aile ferdi gibi’ gördüğünü söylediği Arınç’tan bir vatandaş olarak ‘paralel oluşumların tahriklerine’ gelmeme ricasında da bulunan Kazaz “Aktif siyaset hayatında yaşamış olduğunuz zorlukları bir kenara bırakarak, hiç kimse için değil, yalnızca bu toprakların menfaati, bu topraklarda yaşayan aziz milletimizin namusu için bunu yapmanızı dilerim. Ayrıca vefa borcunun farklı oluşumlara değil, ancak Allah’a ödenmesi gerektiğine inanıyorum. Kanımca, yıllarca bu toprakların ar damarını sömüren batıl devletlere destek mahiyetinde PARALEL açıklamalar yapmaktan şiddetle sakınılmalıdır” diye yazdı.

Bülent Arınç’ın bir zamanlar başbakan yardımcılığı yaptığını hatırlatan Kazaz, “Ayrıca, size şu soruları sorma hakkımız doğmuş olmaz mı? Siz ki bir dönem Başbakan yardımcılığı yaptınız, o zaman susuyordunuz da makam kaygısından ötürü müydü onca sessizliğiniz, yoksa millet için mi? Millet için sustuysanız eğer, makam cüppesini üzerinizden atar atmaz nasıl olur da bir dönem görev yaptığınız bu devletin iç politikalarına dair bu denli mühim konuları, hala görevde olan sayın Cumhurbaşkanımızı hedef göstererek bu şekilde dile getirirsiniz?” yorumunda bulundu.

Ve Bülent Arınç açıkladı: Neden affettin?

ARINÇ’A ‘BÜYÜK OYUNU’U DUYURDU

“Dolmabahçe olayı bahsedildiği şekilde olmuş da olabilir olmamış da” diyerek konuyu bir kenara bırakma çağrısı yapan manken Tuğce Kazaz, Arınç’a bir kez daha ‘büyük oyun’u hatırlattı.

Kazaz şunları yazdı: “Bizim kesinlikle bildiğimiz bir gerçek varsa o da gerek Gezi Parkı olayının, gerekse 17 ve 25 Aralık olaylarının, ve daha sonrasında bu güne kadar gelişen olayların, ülkemizin ve mazlum milletlerin geleceği için bir değere sahip olan, Sn. Cumhurbaşkanımızı tasfiye girişimleri olduğudur. Size soruyorum Sayın Arınç, yaptığınız bu açıklamalar ile neyi hedeflemektesiniz ve gerçekte neye vesile olduğunuzun farkında mısınız? Neden tam da bu günlerde böylesi açıklamalarda bulunma gereği duydunuz? Zamanlamanız manidar değil midir?”

Kazaz, Erdoğan’ı ‘yalancı’ durumuna düşürdüğü için sitem ettiği Arınç’a “Umarım yapmış ve yapacak olduğunuz açıklamalarınızın, toplum nezdinde nasıl yankılanmakta olduğunu tez zamanda hatırlar ve sizden duymayı ümit ettiğimiz yapıcı üslubu bizlerin büyüğü ve Bülent abisi olarak düstur edinirsiniz ki size yakışanda budur. Tüm samimiyetimle merak ettiğim için, bunları dile getirdiğimi bilmenizi isterim” diye de tavsiyelerde bulundu.

ÇERKEZ-ERMENİ ÇATIŞMASI

Çerkezler ile Ermeniler’de aralarında bölündüler, kimisi Fethullah örgütünü, kimiside Erdoğan örgütünü desteklemeye başladılar.

Rasim Ozan Kütahyalı kim? ERMENİ Aydın Doğan kim? ÇERKEZ

Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı
Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı

Günümüzün ülkücüsü, iş bilmez, kılınç kuşanmaz, elinden de toplum için bir yararlı iş gelmez durumdadır. Acı ancak böyledir.

Ne basında, ne yayında, ne örgütlenmede, ne bilgi toplamada etken olamamaktadırlar. Bu böyle iken kalkıp, Devlet Bahçeli gitsin diyorlar. Diyelimki gitti. Sonra kim gelecek? Bunca Türk gençlerini önce komunistlerle çarpıştırıp, sonrada Nazım Hikmet’i Türkiye’nin yazarı sayanların oğulları mı, kızları mı göreve gelecek?

Bu arada şeriatçı ülkücülerinde sonu geldi. Çünkü İSİD “şeriat”ın tadını Türk ulusuna gösterdi.

Şimdi gelelelim konumuza,

konu: Çezkezler le-Ermeniler’in itişmeleri.

* Son yıllarda Çerkezler ile Ermeniler arasında bir içiçelik olduğu ortaya çıkmaktadır.

ABDİ İPEKÇİ İÇİN  ELİNİ KANA BULAMIŞTI...
ABDİ İPEKÇİ İÇİN
ELİNİ KANA
BULAMIŞTI…

Çerkez yakasında Aydın Doğan, Taha Akyol ile Namık Kemal Zeybek var. Fethullah Gülen örgütüne bağlı çalışıyorlar.

ÇERKEZCİ- ADINA MHP’ de görev almıştı. ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU ÇERKEZCİ
ÇERKEZCİ- 
ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU

Ermeni yakasında Rasim Ozan Kütahyalı var. Milli Görüş’ten yana, Erdoğan’a çalışıyor.

Milli Görüş’ün sözcülügünü yapan ERMENİ yurttaşımız            RASİM OZAN KÜTAHYALI
Milli Görüş’ün sözcülügünü yapan
ERMENİ yurttaşımız
RASİM OZAN
KÜTAHYALI

Aydın Doğan iki konuda yasaları çiğnemiş birisidir. 1. Milliyet Gaztesini satın alabilmek için, ülkücü Mehmet Ali Ağca’ya Abdi Ipekçi’yi vurdurmuştur.

  1. Gazetesinde bugünün yazar geçinen bölücüleri, ABD ajanlarını o yetiştirmiştir. Bu gün Türkiye’yi bölmeye çalışan yazar çizerlerin tümü çıraklığını Aydın Doğan’ın yayın organlarında geçirmişlerdir.

Sonuç olarak, aralarında bu konuşma geçiyor. Ermeni RASİM OZAN
KÜTAHYALI:

“25 Aralık kepazeliğinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı büyük komplo olduğunu çok iyi biliyorsun Aydın Bey. Fakat gazeten Hürriyet SABAH’a ve Erdoğan’a karşı takıntısından tüm ülkeyi ateşe atan tavrına devam ediyor. Sedat Ergin savcılığın 25 Aralık’ın bir darbe teşebbüsü olduğunu sarih biçimde açıkladığı raporu okusun ve itirazı varsa yazsın. Aynı şeyi Taha Akyol da yapabilir. 25 Aralık noktasında tablo çok net. Saçma sapan örgütler yaratılıp başına Erdoğan konmuş. Amaç Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı katakulli ile içeri tıkmak.”

ÇERKEZ Aydın Doğan:


“Bu Rasim’in karısı Nagehan Alçı’yı Milliyet’e aldık. Bunun anlamı ekmek yediği kaba sıçıyor Rasim Ozan Kütahyalı.”

Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı-Nahehan Alçı yarım Ermeni, yarım Çerkez
Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı-Nahehan Alçı yarım Ermeni, yarım Çerkez

Önemli bir gizzem var? Bunların içinde kimler CIA’ya çalışmaktadır?

Yakında onuda açıklayacağız.

ÇERKEZCİ-CIA’NIN ADINA MHP’ de görev almıştı. ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU
ÇERKEZCİ-ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU 

 

 

 

Namık Kemal Zeybek: (ÇERKEZ) Seriatın MHP'de yayılmasını sağlayanlardandır.
Namık Kemal Zeybek: (ÇERKEZ) Şeriatın MHP’de yayılmasını sağlayanlardandır.

ERMENİ – MÜSLÜMAN İŞBİRLİĞİ

HIRISTİYAN+MÜSLÜMAN+YAHUDİ İŞBİRLİĞİNİN ADI: FETHULLAHGÜLEN YAPILANMASI

 

 

Resim

Resim

 

 

Resim

Resim

 

 

 

 

Resim

 

 

 

Resim

 

 

 

Resim

 

Resim

 

 

 

Esad Coşan Hocaefendi

Bu yazı bir yandan, bu günlerde Türkiye’de AKP-NUR (fethullah Gülen) tartışmalarının yapıldığı ortamda, AKP’nin Fethullah gülen’e karşı itişmelerinde arkasında yine Batı’ya uyum sağlamış olan NAKŞİBENDİLER’İN bulunduğunu anımsatmak için yazılmıştır. Bu gün için Erdoğan yalnız değildir, ancak eski gücüde yoktur.

Bu yazı öte yandan, müslümanlaşmış Ermeniler’in islama verdikleri emeğide dile getirmektedir.

Esad Coşan Hocaefendi

Mahmud Esad Coşan (hoca), 1938 yılında, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinin Ahmetçe köyünde doğdu. Babası Halil Necâti Efendi, annesi Şâdiye Hanım’dır. Anne ve babasından bir yakanın kökeni  Ermeni soyuna (Van) dayanır, tarikatçiların, Mahmud Esad Coşan (hoca)’nın soyu “Buhàra’dan Çanakkale’ye göç etmiş seyyidlere dayanır” biçiminde verdikleri bilgiler, müslüman Ermeniler’in, Ermeni oluşlarını gizlemek için uydurdukları bir örtüdür.

 

Küçük yaşta iken, ana atası pek çok Ermeniler le birlikte İstanbul’a taşındı. İlk ve orta eğitimini İstanbul’da tamamladı. 1960 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ne asistan olarak girdi. 1965 yılında, XV. yüzyıl şairlerinden olan Hatiboğlu Muhammed ve eserleri konusunda doktora tezi vererek ilâhiyat doktoru oldu.

Gerek öğrencilik gerekse öğrencilik sonrası yıllarında kendisi, sürekli olarak islamcı örgütlenmelere ağırlık verdi. Yine o yıllarda Ermeni le Yahudi iş adamları ile görüşürdü. İsak Alaton bunlardan birisi idi.

1973 yılında, Hacı Bektâş-ı Velî, Makàlât adlı doçentlik tezi ile doçent oldu. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi {Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü}’ne öğretim üyesi olarak görevlendirildi. 1982 yılında, “İbrâhim-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiyye” adli teziyle ilâhiyat profesörü oldu. Manevî hizmetlere, irşad ve tebliğe daha fazla zaman ayırabilmek düşüncesiyle 1987 yılında emekliliğini isteyerek üniversiteden ayrıldı.

1980’den beri sürüp gelen NATO’nun yeşil kuşak “petrol boru hatlarını koruma” çabalarına, arka çıkma günü gelip çatmıştı.

Çünkü görev başında iken örgütlenmeleri iyi yürütemediğini gören, abileri onun görevden ayrılıp, kendisini yüzde yüz örgütlenmeye islami devrime adamasını istediler.

Türk-islam ülküsü, Türk –islam medeniyeti gerçekleştirilecekti. Amerika ile birlikte artık islamın önü açılacaktı.

O artık, İslami ilimlere ilgisi, takvası, duruşu  olgun bir mürşiddi. İlk dini eğitimini gelecekte islami geleneklere yabancı kalmamak için bulunduğu eve en yakın camiden gördü. Bu durumlar yazılıp çizilmedi ancak, geniş bir Ermeni ile Süryani kesimi islamı iyi öğrenerek cemaatlar içerisinde yer alabilmişlerdir.

Dedesi, önce köy camisinde islamla tanışmış, sonrada İstanbul’da medreselerde eğitim almış, müslüman topluma ayak uydurmada engelle karşılaşmamıştı. Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî Hazretleri’ne bağlanmış bir kimseydi. Çünkü gerek Ermeni, Süryani gerekse Yahudi yuttaşlarımızın kendi kökenlerini gizleyerek tek yükselebilecekleri, eleştiri almayacakları yer “tarikatlar” idi.

Babası Halil Necâti Efendi ise küçük yaşta köyünde cami imamından azda olsa islamı öğrendi. O da “ehli sünnet vel cemaat” demeyi öğrenerek, müslüman toplumun içine girmeyi başardı. Halil Necati Efendi, bir yandan kendi yaşam biçimini korkmadan uygulayabilmek, bir yandanda çocuklarını okutmak amacıyla 1942 yılında İstanbul’a taşındı. Bu taşınma işi Esad hocamızın hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Babasıyla birlikte merhum Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri’nin sohbetlerine devam etti. Onun yakın dostlarından oldu. Ayrıca İstanbul’da yaşayan esnaf Ermeni yurttaşlarımızın büyük desteğini gördü.

Önce Allah yürü kulum dedi.

Mehmet zahid Kotku effendi, “Türkiye’de yıllardır, Türklerin elinde, yada Türkler adına yönetiliyor. Buna gerek yok, biz dışarıdan da içerden de bazı güçler bularak, onlarla anlaşarak, bu dinsiz generallerin ellerinden Türkiye’yi almalıyız. Yoksa Allah bizden hesap sorar” diyordu.

Yine o günlerde Sevket Yılmaz, Hasan Mezarcı, niceleri bu sözleri Avrupa’nın göbeginde büyük salonlar tutarak, bangır bangır yineliyorlardı.

Bu nasıl olabilirdi? Konu bir yurdun GENEL KURMAY BAŞKANLIĞINA yapılan saldırı idi. İstihbarat kuruluşları, başta Türkiye’ninki, olayı görmezden geliyorlardı.

Gerekenler yapıldı, gerekli kişiler, aracılar bulundu, içerde diğer tarikatlarla, dışarıda dış güçlerle anlaşabildiler.

“Tarikat”larda, “şeyh”lerde, “derviş”lerde onların iç yapılarıda gizli istihbarat örgütleri için birer kapalı kutu değildiler. Yüzyıllardır, öyle yada böyle dayanışmaları vardı. Konu yeni bir anlaşma ile Türkiye’de ulus devleti çökertebilme eyleminde yeni bir anlaşma yapmak idi.

Bilginiz olsun, Turgut Özal, “tarikat”ları değil, “tarikat”lar Turgut Özal’ı tepelere taşıdılar. Olayın yaratıcısıda Korkut Özal idi.

Edebiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, 1960 yazında Mehmed Zâhid Efendi’nin kızı ile  evlendi. Aynı yılın sonbaharında, İlâhiyat Fakültesi’ndeki asistanlık görevi dolayısıyla Ankara’ya taşındılar. Ankara’da yaşadıkları yerde örgütlenmesini yürütebilecek yandaş bir cami açarak işe başladı, sonra kendilerine bağlı camilerin açılmasına öncülük etti. Sonra onun isteği ile değişik dernekler kurulup bir sürü cami yerleri alındı. Yapılan camilerde üstte Kur’an kursu, altta cami, içerisinde alış veriş yapilabilecek dükkanlar, olmak üzere, gelir getirici camilerin yapılmasına yol açtı. Buralarda zaman zaman “hadis ve tefsir” sohbetleri diyerekten, toplumu islam devrimine alıştırma çalışmaları yaptı. Camiler artık “tarikat” adı altında, para toplama yerine dönöşüyordu.

Artık su gibi bir yandan Araplar’dan, bir yanda Soroscular’dan akçalar akıyordu. Artık yurtlar açılıyor, girişimcilik başlatılıyor, pırıl pırıl dergiler, gazeteler çıkarılıyordu…

Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, o yıllarda yabancı elçiliklerden (diplomat) görevlilerle sıkı, sıcak ilişkileri vardı. Kendisini onlara çok sevdirmişti

Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, hemen her yıl Ankara’ya gelir, evlerinde bir süre misafir kalırdı. Ankara’nın çeşitli semtlerinde, çevre ilçelerde sohbetler, ziyaretler olurdu. Anadolu’nun muhtelif şehirlerine birlikte giderlerdi.

Esat  Coşan, Türkiyedeki sessiz devrimin öncüsü
Esat Coşan, Türkiyedeki sessiz devrimin öncüsü

1977 senesinde Esad Coşan Hocaefendi, Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri’nin isteği ile, İskenderpaşa Camii’nde hadis derslerine başladı. Hafta sonlarında İstanbul’a gidiyor, hadis dersini yapıp Ankara’ya dönüyordu.

Mehmed Zâhid Kotku’un eteğinin dibinden ayrılmazdı.

Mehmed Zâhid Efendi’nin hastalığında, ameliyatında hep yakın hizmetinde bulundu. Son demlerinde de yanı başındaydı. 13 Kasım 1980 günü Zahid öldüğünde onun isteği üzerine “tarikat” / “cemaat”in başına geçerek, “derviş” lerin eğitimiyle ilgilendi, “tebliğ ile irşad” görevini üstlendi.

Esad Coşan (Hocaefendi), hocası Mehmed Zâhid Efendi aracılığıyla “Nakşibendî tarikat”ının, Hàlidiyye kolunun, Gümüşhâneviyye koluna bağlıydı. Ayrıca “Kàdiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye, Çeştiyye, Mevleviyye, Halvetiyye ve Bayrâmiyye tarikatlar”ından da “irşad”a yetkili idi.

Yine Avrupa ile Amerikada bulunan {SOROS} gibi kuruluşlarla sıkı ilişkisi olmuş olan Mehmed Zâhid Kotku’nun isteği üzerine kurdukları “Hakyol Vakfı”nın çalışmalarıyla bizzat ilgilendi, değişik yerlerde şubeler açtırdı. Sanat ve kültürle ilgili çalışmalar yapmak üzere “İlim, Kültür ve Sanat Vakfı”nı, sağlık hizmetleri için “Sağlık Vakfı”nı kurdurdu. Hanımların eğitimiyle ilgili olarak “Hanım Dernekleri”nin; çevre ile ilgili çalışmalar yapmak üzere “İlim, Ahlâk, Kültür ve Çevre Dernekleri”nin kurulmasına öncülük etti.

{Esad Coşan Hocaefendi, “irşad ve tebliğ” adına bütün vesileleri değerlendirmekten yanaydı.}

Dış güçlerle anlaşmanın kılıfıda buydu.

Bu sebeple basın ve yayın çalışmalarıyla da ilgilendi. 1983 Eylül’ünde İslâm dergisi başta olmak üzere kadın-aile, sağlık ve çocuklara yönelik de yayınlar hazırlandı. Vefa Yayıncılık adına yayımlanan bu dergilerle yakından ilgilendi ayrıca makaleler yazdı. Kitap yayıncılığı için Sehâ Neşriyat kuruldu ve orada çeşitli dinî, edebî, tarihî, kültürel eserlerle karışık olarak, Atatürk Türkiyesi’nden kurtulmanın yolları üstü örtülü olarak işlenerek yayınlandı.

Batılı uzmanların yönlendirmeleri, basın yayında büyük atılımlar gerçekleştirdiler. Sesli ve görüntülü yayıncılık alanında hizmet etmek, millî ve mânevî değerlerimize uygun yayınlar yapmak üzere 1992 yılında Akra FM kuruldu. Akra FM halen ilk günkü çizgisiyle yayın faaliyetlerini sürdürüyor müslümanlaşan azınlıkların gönüllerini güzelleştiriyordu. Yapılanlar bununla sınırlı kalmadı; Türkiye’nin değişik yerlerinde okullar, hastaneler açıldı.

İslam yeni bir yüzle topluma açılacaktı, bütün telekeyde (dünya) tarikatlar, kuruluşlar kurmuşlar, akçalara elleri değmişti. Onlar bütün Avrupa’da el üstü tutuluyorlardı.

Bu dönemde Turgut Özal, Hüseyin Feyzullah (Alparslan Türkeş), Muhsin Yazıcıoğlu ile bugünkü bakanların bir kısmı kendisini görmeye gelerek bağlılıklarını bildiriyorlardı. Çünkü bu bir kesim “politika”cı büyük güçlerin, bu “tarikat”la sıkı ilişkilerini görüyorlardı. Bazıları Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere dış elçilerle görüşmek istediğinde bu “şeyh”leri aracı ediyorlardı.

O günlerde buna uyumlu olarak Fethullah Hocaefendi’ninde yıldızı parlayacaktı. Onuda yurt içinden yurt dışından önemli kişiler görmeye, elini öpmeye geliyorlardı. Meral Akşener, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir İç İşleri Bakanı olarak, bir ilkokul diploması biile olmayan, ancak CIA’nın imamı durumundaki Fethullah Gülen’in elini öperek, onun büyük güvenini sağlayanlardan birisi olmuştur. O nedenlede istihbarat örgütlerinde Meral Akşener‘in adı ülkücü köstebek olarak geçmektedir.

Artık Türkiye’de bazı kurumlar ile kişilerin gidişlerinin değiştirilmesi gerekmekte idi.

Düğmeye basıldı, Avrupa’nın araştırma ile düşünce kuruluşları, kendilerini Batı’ya, ABD’ye çağırdılar. Buralarda bulunan göçmen Türkler ile müslümanların yeniden müslümanlaştırılmaları için anlaşma yapmak istediler. Bu da Türkiye’de orduya karşı düzenlenecek oyunun ilk bölümünü oluşturacaktı. Çok ilginçtir, o günlerde nerede ise bütün dişli olan “tarika”tlar, Esat Coşan efendiye Avrupa kuruluşları ile anlaşabilmek için yetki verdiler.

Yıl 1997’dir. Avrupa istihbarat örgütleri ile CIA’nın önemli görevlileri Avrupa’da bir anlaşmaya varırlar. Buna tarikatlar adına Esat Coşan kol koyar.

Sonra GOD (Hristiyanlar’ın Allah’ı) TARİKATLARA YÜRÜ KULUM DEDİ

Artık Hristiyanlar’ın God’u Türkiye’nin tarikatlarına el vermişti. O gün bu gün Avrupa ile ABD, Avusturalya’da yüzlerce “tekke”, “tarikat” ile Cami örgütlenmeleri başlamış oldu.

Pensilvania’da Nurcular’dan Gülen’e, Almanya’da (Menzilciler) Nakşibendiler’e, Avusturalya’da Esad Coşan Hocaefendi’ye büyük çiftlikler verilerek, onların uluslar arası güce ulaşmaları sağlandı. Artık öyle bir görünüm sağlandıkı müslümanlar, ne iş yapacaksa bu işin “tarikat” yolu ile yapılacağını sanıyorlardı.

Elleri akçaya değmişti, “sohbet-vaaz” lar, altında  yurtiçinde ve yurtdışında büyük örgütlenme başlamıştı. Bunun yanısıra taban olarakta 1975’ten beri ülkücülerin islamlaştırılmaları onların bu tarikatlara ilgi göstermelerine yol açmıştı.

Gerçeği söylemek gerekirse, ülkücülerin “tarikat”a yakınlıklarının bir başka nedenide, tarikatında, ülkücülerinde tepelerindeki yöneticilerin çoğunun dönme Ermeni yada Süryanilerden oluşmasıdır. Alparslan Türkeş, artık Ermeni kökenli olduğunu çoktan anlamıştı. Partinin tepesindede azımsanmayacak sayıda eski göçmen Ermeni vardı. Fethullah Gülen ile kurulan yakın ilişkidede Ermeni olmaları etken olmuştur.

CIA istedi Türkeş tarikatlara Ülkü Ocakları'nın kapılarını açtı.
CIA istedi Türkeş tarikatlara Ülkü Ocakları’nın kapılarını açtı.

Bütün tarikat öncüleri gerek Türkiye içinde gerek Türkiye dışında cirit atıyorlardı. Bu “şeyh”ler bir gün Türkiye bir gün Amerika ile Avrupa arasında gidip geliyorlardı. Avrupa’da, Kuzey Amerika’da, Afrika’da, Orta Asya’da ve Avustralya’da pek çok camileri dolaşarak Atatürk’ün putlarının nasıl yıkılacağını, Türk silahlı kuvvetlerinin nasıl dağıtılacağını anlatıyorlardı. Adı “vaaz”, “sohbet” ancak konu artık Türkiye’de düzenin değişmesi idi. Yine aynı yıllarda Milli Görüş ile tarikatlar içinde müslüman PKK’lılar görev almaya başlamışlardı. Eğitim kampları adı altında kalabalık kesimler, Türkiye’deki askerler’in “sadist”, baskıcı olduklarını, onları devirmenin en büyük ibadet olduğu anlatılıyorlardı.

En önemli bir konu var, oda 28 şubattan önce bu tarikatların dış güçlerle ilişkileri sağlamlaşmıştı.

28 Şubatla birlikte onlar nerelere yerleşeceklerini bildikleri için, ellerini kollarını sallaya sallaya yuvalarına uçup gittiler.

Avustralya’dan Eyüb Mezarlığı’na

28 Şubat süreci başlamıştı, Artık Türkiye onlar için bir çiftlik olamayacaktı. 1997 Mayıs’ından sonra geçmişte gizli yürüttükleri yurtdışı calışmalarını açıkça sürdürmeye başladı. 1998 yılında Avustralya’nın Brisbane şehrine yerleşti. Sayısız yerde camiler, kültür merkezleri açıldı. Brisbane’deki camide, günü birlik sabah ve yatsı namazlarından sonra “hadis sohbeti” yapıyordu. Bu hadis sohbet” lerin çoğunlugunda, “Türkiye’nin Kürtler’e Ermeniler’e, Süryaniler’e yeterince yer vermedigi, “namaz” kılanın izlendiği, jandarmaların evleri basıp “kardeşlerinin ırzlarına geçtikleri” konusu anlatılıyordu. Buna uyumlu olarak Fethullah Gülen camilerindede bu söylemler sık sık dile getitirilmekte idi.

Artrk iş örgütlenmeyi aşarak, Tv, Radyo sohbetleri başladı. Cuma günleri Akra FM’de yapmakta olduğu hadis sohbetlerine ek olarak, salı günleri “tefsir sohbetleri” yapmaya başladı. En sonunda sözü, Türkiye bir “dar-ül harp” tir demeye getirdi. 4 Şubat 2001 Pazar günü, bir cami açılışı yapmak için Grifit şehrine giderlerken, Avustralya yerel saatiyle 12’de (Türkiye saatiyle 04’te) Sydney ile Dubbo ilçesi yakınlarında geçirdikleri bir kaza sonucu, yanında bulunan damadı Prof. Dr. Ali Yücel Uyarel’le birlikte öldü.

Ölüsü, Sydney’de Auburn Gelibolu Camisi’nde kılınan namazdan sonra Türkiye’ye getirildi (8 Şubat Perşembe). 9 Şubat Cuma günü, Fatih Camisi’nde kalabalık katılımla yapılan namazdan sonra tekbirlerle, salavatlarla, dualarla, gözyaşlarıyla Ebû Eyyûb el-Ensarî Hazretleri’nin kabri civarında, Eyüp Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Resim

Türkiye’de azınlıkların islam içindeki gönül eri Mahmud Esad Coşan Hocaefendi, milyonlarca insanın gönül dünyasında derin izler bırakarak, göçtü. Onun “irşad”ıyla pek çok Ermeni, Süryani yurttaşlarımız, “hidayet nur”larıyla “nur”landı. Bir çok Süryani, Ermeni, Kürtler’in yaralı gönülleri iyileşti, yaralı gönüller çözüm buldu. Arkasında gözü yaşlı “derviş”lerini bıraktı.

Pennsylvania’dan Pennsylvania’ya yolculuk

Öbür yanda, Fethullah Gülen’de Amerika’da Pennsylvania’da bir “mezara” gitmek üzere kendi yolunu seçti.

Ermeni olsalarda kendilerini Allah yolunda bir {Müslüman Türkiye} yaratma yoluna ayırmışlardı.

 

 

NEDENSE BU BÖLÜCÜLERIN TÜMÜDE MÜSLÜMANLAR…

NEDENSE BU BÖLÜCÜLERIN TÜMÜDE MÜSLÜMANLAR…

Image

RECEP TAYYİP ERDOĞAN “YA ALLAH BİSMİLLAH ALLAHUEKBER” DEDİ.

RECEP TAYYİP ERDOĞAN “YA ALLAH BİSMİLLAH ALLAHUEKBER” DEDİ.

EN TANINMIŞ ÜÇ MÜSLÜMAN BAKAN

ÜÇ MÜSLÜMAN BAKAN

TÜRKİYE’Yİ SARSAN İSLAMCI SOYGUN OLAYI

Image

soruşturmada oğlu B.Güler gözaltına alınan ve kendi ismi de soruşturmada geçtiği ileri sürülen İçişleri Bakanı Muammer Güler, dün gece Ankara’da bir kriz toplantısı yaptı. Operasyonlarda doğrudan ya da dolaylı ismi yer alan birimlerde görevlimüdürlerin biran önce görevden alınması talimatı verdi. Güler’in yaptığı toplantıya aralarında Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar’ında bulunduğu üst düzey bürokratlar katıldığı belirtildi.”

AK PARTİ, AK SOYGUN, AK MÜSLÜMAN
AK PARTİ, AK SOYGUN, AK MÜSLÜMAN