ÇERKEZ-ERMENİ ÇATIŞMASI

Çerkezler ile Ermeniler’de aralarında bölündüler, kimisi Fethullah örgütünü, kimiside Erdoğan örgütünü desteklemeye başladılar.

Rasim Ozan Kütahyalı kim? ERMENİ Aydın Doğan kim? ÇERKEZ

Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı
Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı

Günümüzün ülkücüsü, iş bilmez, kılınç kuşanmaz, elinden de toplum için bir yararlı iş gelmez durumdadır. Acı ancak böyledir.

Ne basında, ne yayında, ne örgütlenmede, ne bilgi toplamada etken olamamaktadırlar. Bu böyle iken kalkıp, Devlet Bahçeli gitsin diyorlar. Diyelimki gitti. Sonra kim gelecek? Bunca Türk gençlerini önce komunistlerle çarpıştırıp, sonrada Nazım Hikmet’i Türkiye’nin yazarı sayanların oğulları mı, kızları mı göreve gelecek?

Bu arada şeriatçı ülkücülerinde sonu geldi. Çünkü İSİD “şeriat”ın tadını Türk ulusuna gösterdi.

Şimdi gelelelim konumuza,

konu: Çezkezler le-Ermeniler’in itişmeleri.

* Son yıllarda Çerkezler ile Ermeniler arasında bir içiçelik olduğu ortaya çıkmaktadır.

ABDİ İPEKÇİ İÇİN  ELİNİ KANA BULAMIŞTI...
ABDİ İPEKÇİ İÇİN
ELİNİ KANA
BULAMIŞTI…

Çerkez yakasında Aydın Doğan, Taha Akyol ile Namık Kemal Zeybek var. Fethullah Gülen örgütüne bağlı çalışıyorlar.

ÇERKEZCİ- ADINA MHP’ de görev almıştı. ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU ÇERKEZCİ
ÇERKEZCİ- 
ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU

Ermeni yakasında Rasim Ozan Kütahyalı var. Milli Görüş’ten yana, Erdoğan’a çalışıyor.

Milli Görüş’ün sözcülügünü yapan ERMENİ yurttaşımız            RASİM OZAN KÜTAHYALI
Milli Görüş’ün sözcülügünü yapan
ERMENİ yurttaşımız
RASİM OZAN
KÜTAHYALI

Aydın Doğan iki konuda yasaları çiğnemiş birisidir. 1. Milliyet Gaztesini satın alabilmek için, ülkücü Mehmet Ali Ağca’ya Abdi Ipekçi’yi vurdurmuştur.

  1. Gazetesinde bugünün yazar geçinen bölücüleri, ABD ajanlarını o yetiştirmiştir. Bu gün Türkiye’yi bölmeye çalışan yazar çizerlerin tümü çıraklığını Aydın Doğan’ın yayın organlarında geçirmişlerdir.

Sonuç olarak, aralarında bu konuşma geçiyor. Ermeni RASİM OZAN
KÜTAHYALI:

“25 Aralık kepazeliğinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı büyük komplo olduğunu çok iyi biliyorsun Aydın Bey. Fakat gazeten Hürriyet SABAH’a ve Erdoğan’a karşı takıntısından tüm ülkeyi ateşe atan tavrına devam ediyor. Sedat Ergin savcılığın 25 Aralık’ın bir darbe teşebbüsü olduğunu sarih biçimde açıkladığı raporu okusun ve itirazı varsa yazsın. Aynı şeyi Taha Akyol da yapabilir. 25 Aralık noktasında tablo çok net. Saçma sapan örgütler yaratılıp başına Erdoğan konmuş. Amaç Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı katakulli ile içeri tıkmak.”

ÇERKEZ Aydın Doğan:


“Bu Rasim’in karısı Nagehan Alçı’yı Milliyet’e aldık. Bunun anlamı ekmek yediği kaba sıçıyor Rasim Ozan Kütahyalı.”

Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı-Nahehan Alçı yarım Ermeni, yarım Çerkez
Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı-Nahehan Alçı yarım Ermeni, yarım Çerkez

Önemli bir gizzem var? Bunların içinde kimler CIA’ya çalışmaktadır?

Yakında onuda açıklayacağız.

ÇERKEZCİ-CIA’NIN ADINA MHP’ de görev almıştı. ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU
ÇERKEZCİ-ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU 

 

 

 

Namık Kemal Zeybek: (ÇERKEZ) Seriatın MHP'de yayılmasını sağlayanlardandır.
Namık Kemal Zeybek: (ÇERKEZ) Şeriatın MHP’de yayılmasını sağlayanlardandır.

ERMENİ – MÜSLÜMAN İŞBİRLİĞİ

HIRISTİYAN+MÜSLÜMAN+YAHUDİ İŞBİRLİĞİNİN ADI: FETHULLAHGÜLEN YAPILANMASI

 

 

Resim

Resim

 

 

Resim

Resim

 

 

 

 

Resim

 

 

 

Resim

 

 

 

Resim

 

Resim

 

 

 

AKP kendi karşıtlarınıda esir aldı. MHP ile CHP içinde MIT’in etkisi görüldü.

AKP kendi karşıtlarınıda esir aldı. MHP ile CHP içinde MIT’in etkisi görüldü.

Muhsin Yazıcıoğlu’nu anlayabilenlerden misiniz?

Muhsin Yazıcıoğlu’nu anlayabilenlerden misiniz?

Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili bilinmeyenler, yavaş, yavaş ortalığa yayılmaya başladı. Yayıldıkçada bir yolda yürüyen YEŞİLKUŞAK ORDUSU ÜYELERİNİN birbirlerine attıkları kazıklar ortaya çıkmaya başladı.

Artık Muhsin Yazıcıoğlu’nu kimlerin öldürdüğünü sağır sultan da biliyor.

Bilene deyin orda burada ağzını bozup, öç alacağını söyleyen sözde derviş, sözde akıncı kişilerin tümüde susup kaldılar.

Burada uzun uzadıya işin derinliklerine dalmayacağım.

Muhsin Yazıcıoğlu, müslüman AKP yönetimini  övüyordu. Ona verilen görevde buydu.
Muhsin Yazıcıoğlu, müslüman AKP yönetimini övüyordu. Ona verilen görevde buydu.

Bu an belirtmek istediğim bir gerçek var, oda Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldürülmesinden kısa bir süre öncesine deyin, Roma’nın başımıza diktiği Sayın Abdullah Gül, ABD’nin başımıza diktiği Recep Tayyip Erdoğan, yine eskiden MİT’e sonradan da CIA’ya geçmiş olan FethullahGülen ile arası çoooook iyiydi.

Adı geçen bu kişilerle beklemesiz, doğrudan görüşebilen birisi idi. Recep Tayyip Edoğan ona “Muhsin kardeşim” derdi.

Bu kesimler (R.T.Erdoğan, Fethullah Gülen, Veli Küçük) Muhsin Yazıcıoğlu’nu tepe tepe kullandılar. Ancak ne olduysa oldu, ölmeden çok az bir süre önce Recep Tayyip Erdoğan la arası açıldı. Çok gecikmedi, yediği kazığın acısı ile aldı Nizami alemcileri karşısına, yumdu gözünü Recep Tayyip Erdoğan yönetimine verdi veriştirdi.

Muhsin Yazıcıoğlu,  o günlerde gizli kalması gerekenleride azıcık, sözde Allah Yolu’nun yolcusu olan arkadaşlarına anlatmıştı. Bedelinide Recep Tayyip Erdoğan ona ağır ödetti.

Recep Tayyip Erdoğan: “Sen misin beni eleştiren ey iyilik bilmez, seni yurt dışında örgütleyen biziz, yeter artık, susss” dedi.

Sonrasını “Kürt olmakla övünen eşi anlatıyor: “Muhsin Yazıcıoğlu AKP’ye Yeşil Kuşak Müslümanları’na çok iyilikler etti, Recep Tayyip Erdoğan (iktidar) bunun karşılığında ona iyilik etmedi”.

Bunuda Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi dedi.

Resim

Geçen 5 yıllık süreçte dertlerini anlatamadıklarını, hiç kimsenin kendilerini anlamak istemediği belirten Yazıcıoğlu şöyle konuştu: “Buradan Türkiye’yi yönetenlere sesleniyorum; Sizler canınız istediği zaman her şeyi nasıl yaptığınızı gözümüze soka soka gösterdiniz. Görüyoruz ki, 17 Aralık’tan sonra sizlerin canı acıdığı zaman neler yapıyormuşsunuz, nelere kadirmişsiniz. Ama 5 yıllık süreçte 12 çocuk var, onların gözyaşlarını, bizlerin dertlerini bir nebze olsun telafi etme yoluna gitmediniz. Sayın Bülent Arınç 17 Aralık’ta aynen şöyle bir cümle kurdu ve televizyonun başında izlediğimde yüreğim acıdı. Şunu söylüyordu; ‘Yasaları çiğneyen, yasalara aykırı hareket edenlerle ilgili gereken yapılacaktır.’ Peki ben de buradan söylüyorum. Bizim 5 yıl önceki yasaları çiğneyen sayın ulaştırma bakanıyla ilgili, sizin bürokratlarınızla ilgili ne yaptınız? Çok kızgınım, çok üzgünüm, aynı zamanda bir din kardeşi olarak gördüğüm insanlara son derece kırgınım. Sizin canınız acıdığı zaman yasaları çiğneyenlere nasıl muamele ediyorsanız, bize gelince yasaları çiğneyenlere neden aynı muameleyi reva görmediniz? İlla sizin canınızın acıması mı gerekiyor? Vatandaşın canı acıdığı zaman nerdesiniz? – Muhsin Yazıcıoğlu size gerçek manada kardeşlik yapmıştır. Ama siz Muhis Yazıcıoğlu’na kardeşlik yapmadınız, yapmamaya da devam ediyorsunuz.”

Bu son sözleri iyi irdelediğinizde ‘İSLAM KARDEŞLİĞİ ADINA MUHSİN’İ KULLANDIKLARI açıkça söylenmiştir.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi bundan açık konuşamaz, ancak eşinin “Allah rıza”sı için MIT’ce kullanıldığını söylemesini beklememek gerekir.

Muhsin Yazıcıoğlu’nu büyütmeye gerek yok. Onun arkasından gidenlerede önem vermek gerekmez, onları örgütleyen, düzene sokan, MIT idi, onları “Ya Allah Bismillah, Allahuekber” diye AKINCI, DERVİŞ yapanda MIT idi. Sonunda yeri geldi, fetva alındı, gereğide yapıldı.

Burada onun ÇERKEZ olmuş olması, eşinin ERMENİ-KÜRT olması önemli değil, önemli olan çevirdikleri dolaplardı.

Muhsin ne geçmişte nede son döneminde bir kerecik bile olsa oyunkuran olmamıştı. O yaşamında oyun kuranlara dayanak olmaktan öte gidemedi.

O kendisini sürekli bir kurnaz tilki sanarak yaşadı. Ülkücülük yıllarından tanıdığı bazı güvenlikçilerin ona verdiği bilgilerle, ABD güdümlü yönetimden yararlanmak isteyince, islama uyumlu biçimde “fetva” çıkarılarak, yaşamına son verildi.

Muhsin, sürekli olarak kendisini yasalardan üstün görürdü. Çünkü Onun elinde istediği gibi kullanabileceği ‘Ya allah bismillah, Allahuekber” diyen “mücahitleri” vardı.

Kimki “şeriat”a ters düşerse onun yaşadığı bölgedeki BBP sine bağlı Nizam-i Alemci ‘mücahit”ler, baskı yapıyor, yada başına sıkıyorlardı.

Muhsin Yazıcıoğlu’de tepede oturmuş kardeşlikten söz ediyordu.

Yine ilginç bir durum, Muhsin Yazıcıoğlu öyle böyle seçim döneminde al-ver yaparak kendisini yıllardır eleştirdiği talancı partilerden birinden seçtirebiliyordu. Bunun içinde kendi arkadaşlarını ise birer dayanak olarak kullanıyordu.

Muhsin Yazıcıoğlu, MIT’e “ALPERENLER’in kapısını açmasının karşılığında torbalarında akçalar ile belgeler biriktiriyordu. Yoluda Alllah yolu idi.

Acı ancak, 7-8 yıl bu ülkede Türk karşıtlığı yapan Recep Tayyip Erdoğan yönetimine arka çıkan Muhsin Yazıcıoğlu, nedense ölmeden önce, Recep Tayyip Erdoğan’ın vurguncu olduğunu ileri sürdü.

Nerede bir islamcı eylem varsa altından Muhsin Yazıcıoğlu’nun sözde Nizam-i Alemcileri çıkıyodu, sonrada Muhsin Yazıcıoğlu ortalığa çıkıp yüzü kızarmadan, ben duymadım ben bilmiyorum diyebiliyordu.

Muhsin Yazıcıoğlu, çok yönlü çalışan bir yeşil kuşak değirmencisi idi. Muhsin Yazıcıoğlu eğer doğru dürüst birisi olsa idi:

– Yıllarca derneklerindeki çok gençlerin, Veli Küçük’e bağlı olduklarını biliyorsada, neden göz yumuyordu?

-Yurt içinde, yurt dışında CIA ile işbirliği etmekte olan Fethullah Gülen örgütüne neden arka çıkmakta idi?

Yurt içindede, yurt dışındada bir sürü camisinide derneğinide MİT kuruverirken, bunun bir karşılığının olacağını neden bilemedi?

Bende bundan öteye, bazı bilgileri ortaya dökemem, şimdilik bunları yazabiliyorum.

İlgili bir bağlantı:

Muhsin Yazıcıoğlu ölümüyle ilgili belge paylaştı

27 Mart 2014 Perşembe 18:30Savcı Zekeriya Öz kendisine Muhsin Yazıcıoğlu cinayetiyle ilgili gelen belgeyi Twitter’a paylaştı.

17 Aralık yolsuzluk operasyonunun sonrasında Bolu’ya düz savcı olarak atanan savcı Zekeriya Öz, helikopter kazası sonucu hayatını kaybeden ancak ölümüyle ilgili iddialar ortaya atılan Muhsin Yazıcıoğlu hakkında kendisine gönderilen bir mesajı takipçileriyle paylaştı.   Son olarak, sosyal medyada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Yazıcıoğlu’nun ölümüyle ilgili emir verdiği iddia edilerek 25 Mart’ta bir ses kaydı paylaşılacağı söylenmişti. Böyle bir kayıt yayınlanmadı ancak konu ile ilgili Ergenekon Davası’nda pek çok gizli tanık kullanmasıyla tanınan Zekeriya Öz çok tartışılacak bir tweet paylaştı.

Tweette; Muhsin Yazıcıoğlu’nun AKP’ye katılmayı reddettiği ve elinde AKP- İran aleyhine kozmik bilgiler arşivlediği öngörüsünün olduğu belirtiliyor. Keş Dağları üstünde F-4 uçaklarının Yazıcıoğlu’nun bulunduğu helikopterin yakınından geçerek basınç oluşturduğu, türbülansa sokarak helikopterin düşmesine neden olduğu iddia ediliyor.   KOORDİNATLARIN GİZLENDİĞİİDDİA EDİLDİ   Olaydan 2 saat sonra Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düştüğü yerin koordinatlarının Başbakanlık’a ulaştığı ancak “İrancı Bakan” olarak tanımlanan Bakan tarafından bilgilerin herkesten gizlendiği iddia ediliyor.   Tweette “Ampullerin efendisi” diye tanımlanan Başbakan Erdoğan için ise; Yazıcıoğlu için “Bırakın ölsün” dediği öne sürülüyor.   Zekeriya Öz’ün paylaştığı o twette çok çarpıcı bir iddia da yer alıyor. Suriye’de geçtiğimiz günlerde düşen uçağın içinde bulunan iki pilotun Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düşmesine neden olan 2 pilot olup olmadığı soruluyor ve bu konuya da sıranın geleceği belirtiliyor.   İşte Zekeriya Öz’ün paylaştığı o tweet: .

Kaynak : http://www.sonkale.org/muhsin-yazicioglu-olumuyle-ilgili-belge-paylasti-h230665.html

Erdoğan’dan Yazıcıoğlu için ‘Bırakın ölsün yav’

17 Aralık yolsuzluk operasyonunun sonrasında Bolu’ya sürgün edilen başsavcı vekili Zekeriya Öz, Büyük Birlik Partisi (BBP) eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun yaşamını yitirdiği helikopter kazasına ilişkin çok aşırı konuşulacak bir ileti paylaştı.

Zekeriya Öz’ün Twitter’daki resmi hesabından “gelen bir tweet” diye paylaştığı “Yazıcıoğlu’nu ortadan kaldıran İrancı bakan kimdi” başlıklı notta çarpıcı iddialar yer alıyor.

AKP Hükümeti dönemindeki yolsuzlukların, öteki hükümetler dönemindeki yolsuzluklara rahmet okutacak bir hale geldiğini belirtildiği notta şu iddialara yer veriliyor:

“Muhsin Yazıcıoğlu’nu AKP’ye katarak gelecekte herhangi alternatiflik bir kaygı taşımak istemeyen Ampüllerin Efendisi, Muhsin Başkan’dan gelen ‘ret’ cevabı sonrası adeta çıldırmıştı. (Sen kim oluyorsun?) … Ve Muhsin Başkan’ın AKP-İran aleyhine edindiği kozmik teferruatları arşivlediği ve bir takım yerlere sızdırıldığı öngörüsü AKP’de sonun başlangıcı olabilirdi.”

İki F-4 uçağının Yazıcıoğlu’nun helikopterin çok fazla yakınından geçerek hava basıncı oluşturduğu ve helikopteri türbülansa sokarak düşürdüğü ileri sürüldüğü notta, azalma gösteren helikopterin koordinat bilgilerinin Başbakanlığa ulaşmasına karşın, babası 35 yıl İran’da kalan meşhur bakanın bu teferruatları gizlediği, “Ampullerin Efendisi”nin de koordinatlara bir göz gezdirdikten sonra “Bırakın ölsün yav” dediği, bunun da söz konusu bakanı sevinçten çılgına çevirdiği iddia ediliyor.

Notta yer sektör ve çok fazla konuşulacak iddialardan bir tanesi şöyle:

“Keş Dağları üstünden kendisine bildirilen rota üzerinden uçarak, bilmeden Muhsin Başkanı’nın helikopterinin düşmesini sağlayan o iki pilot, Suriye’de Esed rejiminin vurarak düşürdüğü 2 pilot mu?”

Esad Coşan Hocaefendi

Bu yazı bir yandan, bu günlerde Türkiye’de AKP-NUR (fethullah Gülen) tartışmalarının yapıldığı ortamda, AKP’nin Fethullah gülen’e karşı itişmelerinde arkasında yine Batı’ya uyum sağlamış olan NAKŞİBENDİLER’İN bulunduğunu anımsatmak için yazılmıştır. Bu gün için Erdoğan yalnız değildir, ancak eski gücüde yoktur.

Bu yazı öte yandan, müslümanlaşmış Ermeniler’in islama verdikleri emeğide dile getirmektedir.

Esad Coşan Hocaefendi

Mahmud Esad Coşan (hoca), 1938 yılında, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinin Ahmetçe köyünde doğdu. Babası Halil Necâti Efendi, annesi Şâdiye Hanım’dır. Anne ve babasından bir yakanın kökeni  Ermeni soyuna (Van) dayanır, tarikatçiların, Mahmud Esad Coşan (hoca)’nın soyu “Buhàra’dan Çanakkale’ye göç etmiş seyyidlere dayanır” biçiminde verdikleri bilgiler, müslüman Ermeniler’in, Ermeni oluşlarını gizlemek için uydurdukları bir örtüdür.

 

Küçük yaşta iken, ana atası pek çok Ermeniler le birlikte İstanbul’a taşındı. İlk ve orta eğitimini İstanbul’da tamamladı. 1960 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ne asistan olarak girdi. 1965 yılında, XV. yüzyıl şairlerinden olan Hatiboğlu Muhammed ve eserleri konusunda doktora tezi vererek ilâhiyat doktoru oldu.

Gerek öğrencilik gerekse öğrencilik sonrası yıllarında kendisi, sürekli olarak islamcı örgütlenmelere ağırlık verdi. Yine o yıllarda Ermeni le Yahudi iş adamları ile görüşürdü. İsak Alaton bunlardan birisi idi.

1973 yılında, Hacı Bektâş-ı Velî, Makàlât adlı doçentlik tezi ile doçent oldu. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi {Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü}’ne öğretim üyesi olarak görevlendirildi. 1982 yılında, “İbrâhim-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiyye” adli teziyle ilâhiyat profesörü oldu. Manevî hizmetlere, irşad ve tebliğe daha fazla zaman ayırabilmek düşüncesiyle 1987 yılında emekliliğini isteyerek üniversiteden ayrıldı.

1980’den beri sürüp gelen NATO’nun yeşil kuşak “petrol boru hatlarını koruma” çabalarına, arka çıkma günü gelip çatmıştı.

Çünkü görev başında iken örgütlenmeleri iyi yürütemediğini gören, abileri onun görevden ayrılıp, kendisini yüzde yüz örgütlenmeye islami devrime adamasını istediler.

Türk-islam ülküsü, Türk –islam medeniyeti gerçekleştirilecekti. Amerika ile birlikte artık islamın önü açılacaktı.

O artık, İslami ilimlere ilgisi, takvası, duruşu  olgun bir mürşiddi. İlk dini eğitimini gelecekte islami geleneklere yabancı kalmamak için bulunduğu eve en yakın camiden gördü. Bu durumlar yazılıp çizilmedi ancak, geniş bir Ermeni ile Süryani kesimi islamı iyi öğrenerek cemaatlar içerisinde yer alabilmişlerdir.

Dedesi, önce köy camisinde islamla tanışmış, sonrada İstanbul’da medreselerde eğitim almış, müslüman topluma ayak uydurmada engelle karşılaşmamıştı. Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî Hazretleri’ne bağlanmış bir kimseydi. Çünkü gerek Ermeni, Süryani gerekse Yahudi yuttaşlarımızın kendi kökenlerini gizleyerek tek yükselebilecekleri, eleştiri almayacakları yer “tarikatlar” idi.

Babası Halil Necâti Efendi ise küçük yaşta köyünde cami imamından azda olsa islamı öğrendi. O da “ehli sünnet vel cemaat” demeyi öğrenerek, müslüman toplumun içine girmeyi başardı. Halil Necati Efendi, bir yandan kendi yaşam biçimini korkmadan uygulayabilmek, bir yandanda çocuklarını okutmak amacıyla 1942 yılında İstanbul’a taşındı. Bu taşınma işi Esad hocamızın hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Babasıyla birlikte merhum Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri’nin sohbetlerine devam etti. Onun yakın dostlarından oldu. Ayrıca İstanbul’da yaşayan esnaf Ermeni yurttaşlarımızın büyük desteğini gördü.

Önce Allah yürü kulum dedi.

Mehmet zahid Kotku effendi, “Türkiye’de yıllardır, Türklerin elinde, yada Türkler adına yönetiliyor. Buna gerek yok, biz dışarıdan da içerden de bazı güçler bularak, onlarla anlaşarak, bu dinsiz generallerin ellerinden Türkiye’yi almalıyız. Yoksa Allah bizden hesap sorar” diyordu.

Yine o günlerde Sevket Yılmaz, Hasan Mezarcı, niceleri bu sözleri Avrupa’nın göbeginde büyük salonlar tutarak, bangır bangır yineliyorlardı.

Bu nasıl olabilirdi? Konu bir yurdun GENEL KURMAY BAŞKANLIĞINA yapılan saldırı idi. İstihbarat kuruluşları, başta Türkiye’ninki, olayı görmezden geliyorlardı.

Gerekenler yapıldı, gerekli kişiler, aracılar bulundu, içerde diğer tarikatlarla, dışarıda dış güçlerle anlaşabildiler.

“Tarikat”larda, “şeyh”lerde, “derviş”lerde onların iç yapılarıda gizli istihbarat örgütleri için birer kapalı kutu değildiler. Yüzyıllardır, öyle yada böyle dayanışmaları vardı. Konu yeni bir anlaşma ile Türkiye’de ulus devleti çökertebilme eyleminde yeni bir anlaşma yapmak idi.

Bilginiz olsun, Turgut Özal, “tarikat”ları değil, “tarikat”lar Turgut Özal’ı tepelere taşıdılar. Olayın yaratıcısıda Korkut Özal idi.

Edebiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, 1960 yazında Mehmed Zâhid Efendi’nin kızı ile  evlendi. Aynı yılın sonbaharında, İlâhiyat Fakültesi’ndeki asistanlık görevi dolayısıyla Ankara’ya taşındılar. Ankara’da yaşadıkları yerde örgütlenmesini yürütebilecek yandaş bir cami açarak işe başladı, sonra kendilerine bağlı camilerin açılmasına öncülük etti. Sonra onun isteği ile değişik dernekler kurulup bir sürü cami yerleri alındı. Yapılan camilerde üstte Kur’an kursu, altta cami, içerisinde alış veriş yapilabilecek dükkanlar, olmak üzere, gelir getirici camilerin yapılmasına yol açtı. Buralarda zaman zaman “hadis ve tefsir” sohbetleri diyerekten, toplumu islam devrimine alıştırma çalışmaları yaptı. Camiler artık “tarikat” adı altında, para toplama yerine dönöşüyordu.

Artık su gibi bir yandan Araplar’dan, bir yanda Soroscular’dan akçalar akıyordu. Artık yurtlar açılıyor, girişimcilik başlatılıyor, pırıl pırıl dergiler, gazeteler çıkarılıyordu…

Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, o yıllarda yabancı elçiliklerden (diplomat) görevlilerle sıkı, sıcak ilişkileri vardı. Kendisini onlara çok sevdirmişti

Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, hemen her yıl Ankara’ya gelir, evlerinde bir süre misafir kalırdı. Ankara’nın çeşitli semtlerinde, çevre ilçelerde sohbetler, ziyaretler olurdu. Anadolu’nun muhtelif şehirlerine birlikte giderlerdi.

Esat  Coşan, Türkiyedeki sessiz devrimin öncüsü
Esat Coşan, Türkiyedeki sessiz devrimin öncüsü

1977 senesinde Esad Coşan Hocaefendi, Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri’nin isteği ile, İskenderpaşa Camii’nde hadis derslerine başladı. Hafta sonlarında İstanbul’a gidiyor, hadis dersini yapıp Ankara’ya dönüyordu.

Mehmed Zâhid Kotku’un eteğinin dibinden ayrılmazdı.

Mehmed Zâhid Efendi’nin hastalığında, ameliyatında hep yakın hizmetinde bulundu. Son demlerinde de yanı başındaydı. 13 Kasım 1980 günü Zahid öldüğünde onun isteği üzerine “tarikat” / “cemaat”in başına geçerek, “derviş” lerin eğitimiyle ilgilendi, “tebliğ ile irşad” görevini üstlendi.

Esad Coşan (Hocaefendi), hocası Mehmed Zâhid Efendi aracılığıyla “Nakşibendî tarikat”ının, Hàlidiyye kolunun, Gümüşhâneviyye koluna bağlıydı. Ayrıca “Kàdiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye, Çeştiyye, Mevleviyye, Halvetiyye ve Bayrâmiyye tarikatlar”ından da “irşad”a yetkili idi.

Yine Avrupa ile Amerikada bulunan {SOROS} gibi kuruluşlarla sıkı ilişkisi olmuş olan Mehmed Zâhid Kotku’nun isteği üzerine kurdukları “Hakyol Vakfı”nın çalışmalarıyla bizzat ilgilendi, değişik yerlerde şubeler açtırdı. Sanat ve kültürle ilgili çalışmalar yapmak üzere “İlim, Kültür ve Sanat Vakfı”nı, sağlık hizmetleri için “Sağlık Vakfı”nı kurdurdu. Hanımların eğitimiyle ilgili olarak “Hanım Dernekleri”nin; çevre ile ilgili çalışmalar yapmak üzere “İlim, Ahlâk, Kültür ve Çevre Dernekleri”nin kurulmasına öncülük etti.

{Esad Coşan Hocaefendi, “irşad ve tebliğ” adına bütün vesileleri değerlendirmekten yanaydı.}

Dış güçlerle anlaşmanın kılıfıda buydu.

Bu sebeple basın ve yayın çalışmalarıyla da ilgilendi. 1983 Eylül’ünde İslâm dergisi başta olmak üzere kadın-aile, sağlık ve çocuklara yönelik de yayınlar hazırlandı. Vefa Yayıncılık adına yayımlanan bu dergilerle yakından ilgilendi ayrıca makaleler yazdı. Kitap yayıncılığı için Sehâ Neşriyat kuruldu ve orada çeşitli dinî, edebî, tarihî, kültürel eserlerle karışık olarak, Atatürk Türkiyesi’nden kurtulmanın yolları üstü örtülü olarak işlenerek yayınlandı.

Batılı uzmanların yönlendirmeleri, basın yayında büyük atılımlar gerçekleştirdiler. Sesli ve görüntülü yayıncılık alanında hizmet etmek, millî ve mânevî değerlerimize uygun yayınlar yapmak üzere 1992 yılında Akra FM kuruldu. Akra FM halen ilk günkü çizgisiyle yayın faaliyetlerini sürdürüyor müslümanlaşan azınlıkların gönüllerini güzelleştiriyordu. Yapılanlar bununla sınırlı kalmadı; Türkiye’nin değişik yerlerinde okullar, hastaneler açıldı.

İslam yeni bir yüzle topluma açılacaktı, bütün telekeyde (dünya) tarikatlar, kuruluşlar kurmuşlar, akçalara elleri değmişti. Onlar bütün Avrupa’da el üstü tutuluyorlardı.

Bu dönemde Turgut Özal, Hüseyin Feyzullah (Alparslan Türkeş), Muhsin Yazıcıoğlu ile bugünkü bakanların bir kısmı kendisini görmeye gelerek bağlılıklarını bildiriyorlardı. Çünkü bu bir kesim “politika”cı büyük güçlerin, bu “tarikat”la sıkı ilişkilerini görüyorlardı. Bazıları Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere dış elçilerle görüşmek istediğinde bu “şeyh”leri aracı ediyorlardı.

O günlerde buna uyumlu olarak Fethullah Hocaefendi’ninde yıldızı parlayacaktı. Onuda yurt içinden yurt dışından önemli kişiler görmeye, elini öpmeye geliyorlardı. Meral Akşener, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir İç İşleri Bakanı olarak, bir ilkokul diploması biile olmayan, ancak CIA’nın imamı durumundaki Fethullah Gülen’in elini öperek, onun büyük güvenini sağlayanlardan birisi olmuştur. O nedenlede istihbarat örgütlerinde Meral Akşener‘in adı ülkücü köstebek olarak geçmektedir.

Artık Türkiye’de bazı kurumlar ile kişilerin gidişlerinin değiştirilmesi gerekmekte idi.

Düğmeye basıldı, Avrupa’nın araştırma ile düşünce kuruluşları, kendilerini Batı’ya, ABD’ye çağırdılar. Buralarda bulunan göçmen Türkler ile müslümanların yeniden müslümanlaştırılmaları için anlaşma yapmak istediler. Bu da Türkiye’de orduya karşı düzenlenecek oyunun ilk bölümünü oluşturacaktı. Çok ilginçtir, o günlerde nerede ise bütün dişli olan “tarika”tlar, Esat Coşan efendiye Avrupa kuruluşları ile anlaşabilmek için yetki verdiler.

Yıl 1997’dir. Avrupa istihbarat örgütleri ile CIA’nın önemli görevlileri Avrupa’da bir anlaşmaya varırlar. Buna tarikatlar adına Esat Coşan kol koyar.

Sonra GOD (Hristiyanlar’ın Allah’ı) TARİKATLARA YÜRÜ KULUM DEDİ

Artık Hristiyanlar’ın God’u Türkiye’nin tarikatlarına el vermişti. O gün bu gün Avrupa ile ABD, Avusturalya’da yüzlerce “tekke”, “tarikat” ile Cami örgütlenmeleri başlamış oldu.

Pensilvania’da Nurcular’dan Gülen’e, Almanya’da (Menzilciler) Nakşibendiler’e, Avusturalya’da Esad Coşan Hocaefendi’ye büyük çiftlikler verilerek, onların uluslar arası güce ulaşmaları sağlandı. Artık öyle bir görünüm sağlandıkı müslümanlar, ne iş yapacaksa bu işin “tarikat” yolu ile yapılacağını sanıyorlardı.

Elleri akçaya değmişti, “sohbet-vaaz” lar, altında  yurtiçinde ve yurtdışında büyük örgütlenme başlamıştı. Bunun yanısıra taban olarakta 1975’ten beri ülkücülerin islamlaştırılmaları onların bu tarikatlara ilgi göstermelerine yol açmıştı.

Gerçeği söylemek gerekirse, ülkücülerin “tarikat”a yakınlıklarının bir başka nedenide, tarikatında, ülkücülerinde tepelerindeki yöneticilerin çoğunun dönme Ermeni yada Süryanilerden oluşmasıdır. Alparslan Türkeş, artık Ermeni kökenli olduğunu çoktan anlamıştı. Partinin tepesindede azımsanmayacak sayıda eski göçmen Ermeni vardı. Fethullah Gülen ile kurulan yakın ilişkidede Ermeni olmaları etken olmuştur.

CIA istedi Türkeş tarikatlara Ülkü Ocakları'nın kapılarını açtı.
CIA istedi Türkeş tarikatlara Ülkü Ocakları’nın kapılarını açtı.

Bütün tarikat öncüleri gerek Türkiye içinde gerek Türkiye dışında cirit atıyorlardı. Bu “şeyh”ler bir gün Türkiye bir gün Amerika ile Avrupa arasında gidip geliyorlardı. Avrupa’da, Kuzey Amerika’da, Afrika’da, Orta Asya’da ve Avustralya’da pek çok camileri dolaşarak Atatürk’ün putlarının nasıl yıkılacağını, Türk silahlı kuvvetlerinin nasıl dağıtılacağını anlatıyorlardı. Adı “vaaz”, “sohbet” ancak konu artık Türkiye’de düzenin değişmesi idi. Yine aynı yıllarda Milli Görüş ile tarikatlar içinde müslüman PKK’lılar görev almaya başlamışlardı. Eğitim kampları adı altında kalabalık kesimler, Türkiye’deki askerler’in “sadist”, baskıcı olduklarını, onları devirmenin en büyük ibadet olduğu anlatılıyorlardı.

En önemli bir konu var, oda 28 şubattan önce bu tarikatların dış güçlerle ilişkileri sağlamlaşmıştı.

28 Şubatla birlikte onlar nerelere yerleşeceklerini bildikleri için, ellerini kollarını sallaya sallaya yuvalarına uçup gittiler.

Avustralya’dan Eyüb Mezarlığı’na

28 Şubat süreci başlamıştı, Artık Türkiye onlar için bir çiftlik olamayacaktı. 1997 Mayıs’ından sonra geçmişte gizli yürüttükleri yurtdışı calışmalarını açıkça sürdürmeye başladı. 1998 yılında Avustralya’nın Brisbane şehrine yerleşti. Sayısız yerde camiler, kültür merkezleri açıldı. Brisbane’deki camide, günü birlik sabah ve yatsı namazlarından sonra “hadis sohbeti” yapıyordu. Bu hadis sohbet” lerin çoğunlugunda, “Türkiye’nin Kürtler’e Ermeniler’e, Süryaniler’e yeterince yer vermedigi, “namaz” kılanın izlendiği, jandarmaların evleri basıp “kardeşlerinin ırzlarına geçtikleri” konusu anlatılıyordu. Buna uyumlu olarak Fethullah Gülen camilerindede bu söylemler sık sık dile getitirilmekte idi.

Artrk iş örgütlenmeyi aşarak, Tv, Radyo sohbetleri başladı. Cuma günleri Akra FM’de yapmakta olduğu hadis sohbetlerine ek olarak, salı günleri “tefsir sohbetleri” yapmaya başladı. En sonunda sözü, Türkiye bir “dar-ül harp” tir demeye getirdi. 4 Şubat 2001 Pazar günü, bir cami açılışı yapmak için Grifit şehrine giderlerken, Avustralya yerel saatiyle 12’de (Türkiye saatiyle 04’te) Sydney ile Dubbo ilçesi yakınlarında geçirdikleri bir kaza sonucu, yanında bulunan damadı Prof. Dr. Ali Yücel Uyarel’le birlikte öldü.

Ölüsü, Sydney’de Auburn Gelibolu Camisi’nde kılınan namazdan sonra Türkiye’ye getirildi (8 Şubat Perşembe). 9 Şubat Cuma günü, Fatih Camisi’nde kalabalık katılımla yapılan namazdan sonra tekbirlerle, salavatlarla, dualarla, gözyaşlarıyla Ebû Eyyûb el-Ensarî Hazretleri’nin kabri civarında, Eyüp Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Resim

Türkiye’de azınlıkların islam içindeki gönül eri Mahmud Esad Coşan Hocaefendi, milyonlarca insanın gönül dünyasında derin izler bırakarak, göçtü. Onun “irşad”ıyla pek çok Ermeni, Süryani yurttaşlarımız, “hidayet nur”larıyla “nur”landı. Bir çok Süryani, Ermeni, Kürtler’in yaralı gönülleri iyileşti, yaralı gönüller çözüm buldu. Arkasında gözü yaşlı “derviş”lerini bıraktı.

Pennsylvania’dan Pennsylvania’ya yolculuk

Öbür yanda, Fethullah Gülen’de Amerika’da Pennsylvania’da bir “mezara” gitmek üzere kendi yolunu seçti.

Ermeni olsalarda kendilerini Allah yolunda bir {Müslüman Türkiye} yaratma yoluna ayırmışlardı.

 

 

NEDENSE BU BÖLÜCÜLERIN TÜMÜDE MÜSLÜMANLAR…

NEDENSE BU BÖLÜCÜLERIN TÜMÜDE MÜSLÜMANLAR…

Image

RECEP TAYYİP ERDOĞAN “YA ALLAH BİSMİLLAH ALLAHUEKBER” DEDİ.

RECEP TAYYİP ERDOĞAN “YA ALLAH BİSMİLLAH ALLAHUEKBER” DEDİ.

EN TANINMIŞ ÜÇ MÜSLÜMAN BAKAN

ÜÇ MÜSLÜMAN BAKAN

TÜRKİYE’Yİ SARSAN İSLAMCI SOYGUN OLAYI

Image

soruşturmada oğlu B.Güler gözaltına alınan ve kendi ismi de soruşturmada geçtiği ileri sürülen İçişleri Bakanı Muammer Güler, dün gece Ankara’da bir kriz toplantısı yaptı. Operasyonlarda doğrudan ya da dolaylı ismi yer alan birimlerde görevlimüdürlerin biran önce görevden alınması talimatı verdi. Güler’in yaptığı toplantıya aralarında Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar’ında bulunduğu üst düzey bürokratlar katıldığı belirtildi.”

AK PARTİ, AK SOYGUN, AK MÜSLÜMAN
AK PARTİ, AK SOYGUN, AK MÜSLÜMAN

SEYİT AHMET ARVASİ: İslamcı terörün kaynağıdır.

SEYİT AHMET ARVASİ: İslamcı terörün kaynağıdır.

Görsel

Seyit Ahmet Arvasi pek çok konuda değerlendirmelerini, Arapça’da bilinen bilgileri Türkçe’ye aktararak yapmıştır.

(Türk İslam Ülküsü, s.88)

Halk: arapca; yaratık, ölçülebilir varlıktır.

Sonrada Seyit Ahmet Arvasi, kitabında dogrudan tarikat adı vermesede tarikatın bütün yaklaşımlarını kitabında dile getirir. Tarikata bağlanmak “kalp gözü” ile olur, “ruhun dimağa açılan kalp gözüdür diye anlatmaktadır.

Kişi ölünce ruhu ölmez. (Türk islam ülküsü, 89)

Batıdaki “psyche” “pisikologi” bilimini eleştirmektedir.

Batıdaki “ruh”, “piskoloji” bilimini, Batılılar’ın bu alanlarda buluşlarını eleştirdiği gibi sosyoloji alanında olan çalışmaları da yerden yere vuruyordu.

Ülkücü taban o yıllarda yurtlarda, üniversitelerde, yollarda komunistlerle çatışma içinde idiler, adı geçen eseri nerede ise okuyan yoktu. Sonraki yıllardada “Türk İslam Ülküsü”  ülkücü kesimin dilinde bir yenilik olarak anıldı.

Bu kitabında da, Taha Akyol’un Türk-İSLAM Sentezi’nde olduğu gibi tümden Batı karşıtlığı, bir kışkırtma söz konusudur. Bu durumu bütün islamcı kesimdede görmekteyiz. Ancak Seyit Ahmet Arvasi, günlük yaşamında sürekli olarak Batı’da olan gelişmeleri okurdu, çoğu kitabları Türkçe’ye çevirtip okurdu. Onlardan yararlanır idi. (Yüz yüze görüşmelerimizde bize yeni getirttigi kitapları anlatırdı. 1977)

Ancak toplumu devşirmek için onun Batı bilimini yok sayması gerekiyordu. İslamcılık yapabilmek için, toplumu Batı karşıtı yapmaları gerekiyordu.

Sonrada kalkıp Arapça’dan çevirdiği bagnaz görüşlerini, islamcı değer olarak sunuyor. Buda kendi içinde tutarlıdır.

-Doğrudan tarikatı anlatsa, tutunamayacagını, ilgi görmeyeceğini biliyor. Onun için tarikatını islam bilimiyle karıştırarak sunmaktadır. Onun “milli kültür” dediğide yine tarikat kültürü olmaktadır.

Sürekli olarakta dış göz ile iç gözden dem vurur. İç gözü olarak görmeyide, “şeyh”, “mürid” gözü ile görme anlamında anlatmaktadır. Yine öne sürdüğü bütün değerleri, Arapça’dan çevirerek verir. (Kendisi Arap olduğu gibi Arapça kitapları okur, Türkler’e o bilgileri kendisininmiş gibi anlatırdı.)

Bütün Batılı ile Doğulu bilimcileri eleştirip, sonunda bir imamın görüşlerinin üstünlüğünü anlatır. (Türk İslam Ülküsü, s. 98)

Ülkücülere bütün Avrupa biliminin yalan olduğunu bir bir anlatıp, onları olaylara “tarikat” açısından bakmaya çağırır. Bunuda üstü örtülü olarak yapar.

Bir başka yandanda kendisini uluslararası bilime uyan birisi gibi göstermeye çalışır. (Türk İslam Ülküsü, 105)

Bundanda ileri gidip Batı bilimini almayı “emperyalizm”e çalışmak olarak görür. (Türk İslam Ülküsü, 106)

Seyit Ahmet Arvasi’nin içine düştüğü çıkmaz; onun bilim ile din olgularını birbirine karıştırmasıdır. Bilim araştırma-incelemeyi gerektiriken, din bir benimseme (kabul) konusu olduğunu unutur.

* Ben bilimi yok sayan, bilimciyi saygıyla karşılamayan, bu yaklaşımı o dönemde sesini duyurmuş bütün imamlarda görüyordum. Fethullah Gülen hoca, da bu görüşlerle ileri atıldılar. Ancak sonraki yıllarda onun CIA’ya çalıştığı anlaşılacaktı.

Yaklaşım sürekli tek yoldandı. Kızıl komunizm, kara kapitalizm, materyalizm derken, gel islamla şeref kazan, ilahi savaşa katıl…

 Ziya Arpacik nakşibendi-nurcu
Ziya Arpacik nakşibendi-nurcu
 Ziya Arpacik nakşibendi-nurcu
Ziya Arpacik nakşibendi-nurcu

En sonundada “cennet” ile “huriler”e kavuş. ((Türk İslam Ülküsü, 117)

Sonunda gelir; “aşağı ırk”, “üstün ırk” gibi beşer haysiyetini rencide edici teorilerin propagandasına müsaade edilmemelidir.” der.

Buradaki amaçda Türklügümüzle gurur duymamızı önlemek, bizi Araplar la bir tutmaktır.

Sürekli olarak bütün budunların tek kökten oldugunu dile getirerek, Türk’ün özelliğinin olmadığını bilinçaltına yerleştirmeye çalışır. (Türk İslam Ülküsü, 118)

Seyit Ahmet Arvasi’nin işi, gücü ırkların birbirine karışmaları, genel ırk oluşumudur, karışmayan ırkları iyi saymaz. (Türk İslam Ülküsü, s.119)

Türkiye’de değişik ırkların olduğundan bunların birbirine karışmasından mutluluk duymakta, yok olan Türk varlığının iyi sonuçlarından söz etmektedir. Sonuçta karışık bir Fransız gibi karışık bir Türk budunu oluşmasını sevinçle karşılar. (s.119)

“Başka milletlere, ırklara düşmanlık duyguları hiç süphesiz sapıklıktır.” der (Türk İslam Ülküsü.120)

S.A.Arvasi, bir yandan Avrupalılarla, ABD’lilerle evlenmelere karşı çıkarken öbür yanda Doğulular’ın, Türk, Arap, Fars yada Orta Asya Türkleri’nin birbirleri ile evliliklerini istemektedir. Çünkü, üstü örtülü olarak büyük doğunun oluşmasını savunmaktadır. Budun “millet” anlayısıda “ümmet”e dayanmaktadır.

“içtimai ırk” diye bir söz uydurmaktadır. Anlatımına göre “Doğulu halkların birleşimi” olmaktadır. (Türk İslam Ülküsü, 120)

Ülkücü kesimi, kendine çekebilmek için sürekli olarak, komunizm ile kapitalizme karşı çıkıyor, içi boş bir milliyetçiliği savunuyor. 3 Mayısı bile sıradan bir milliyetçi tepki olarak görüyor. (Türk İslam Ülküsü, 124-125)

Türkleri, düzenli olarak, islam bölgelerindeki olaylara çekmek istemekte olduğu açıktır. Türkler’i, Türk bölgelerini, müslümanların ezildikleri bölgeleri görmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. (Türk İslam Ülküsü, 128-129)

Burada tutarsızlık başlıyor. Önce uluslararası “enternational” olan değerlere karşı çıkıyor, sonra uluslarası islama arka çıkıyor.  “İslamiyet  üniversel (alemşumul) bir davettir. Irkları ve milletleri hem kabul ve tastik eder, hemde islam kardeşliği içinde işbirliği yapmaya çağırır.” (Türk İslam Ülküsü, s.130-131)

Ona göre takvalı bir zenci Müslüman üstündür, ancak müslüman olmayan yada takvası olmayan bir Türk yok sayılmaktadır. Şerefli olmak bile takvada aranmaktadır.

Bu ne demektir?  Biz Türkleri bölmek, Araplarla karıştırıp, Arapların koruyucuları yapmaktır.

Özellikle törelerimize “adetlerimize” saldırmakta, soyculuk yapmamızı yerden yere vurmaktadır. Ustaca önce kendine milliyetçi adını koyuyor. Sonrada “milliyetçiliği” yerden yere vuruyor. (Türk İslam Ülküsü, s.131-132)

Türk kardaşlığına son vererek, Arap kardaşlığına kapı açılıyor. Araplar’ın müslüman olanlara “rum”a Arapca El-Rumi dendigini, bir Fars’a El Faris’i dendigini övünerek anlatıyor. Bizimde El Türki olabilecegimiz vurgulanıyor. (Türk İslam Ülküsü, s. 132)

Bir yandan komunizme bir yandan kapitalizme vuruyor, buna karşıda çözüm olarak “islam” adı altında “Büyük Doğu”culuğu öne atıyor. Ustaca Türklüğe yaklaşıyor. Bütün konuları gündeme getirip, sonunda “Toplumda bulunan haksız uygulamalar göz önüne getirilip, “mücahit” yetiştirilmesine devletin desteğini beklemektedir. (Türk İslam Ülküsü, s.260-261)

Bir yerde kadınların çalışmalarına karşı çıkıyor. Kadını bir çocuk fabrikası gibi görüyor. Buda Arap kültüründe önemli yer tutar. Komunist uygulamalarda kadının yalnız çalıştırıldığını söylemktedir. Anlaşılıyorki, bir tek sosyalist bölgeye gitmemiş. Kadınlar oralarda toplumda etkendiler. O günlerde bizlerde Rusya’da kadınların namuzsuz yapıldıgını söylerlerdi. Rusya’da kişilik yetkinlikleri, etkinlikleri azdı ancak, kadın konusundaki değerlendirmeler CIA’nin kara yaklaşımının eseri idi. Onun içinde Arvasi’nin Komunizmle mücadele dernekleri ile uyumlu görüşleri vardı. Çok üzücüdür ancak sağlıklı kişilerin, okumuşların, bilinçli kişilerin uygun bulamayacağı biçimde Batı ile Kommunizmi yerden yere vurarak, onları yok sayarak, “Büyük Doğuculuk” düşüncesini “islam” diye ülkücülerin başlarına yerleştirmeye çalışıyor. (Türk İslam Ülküsü, s.162, 163)

Batılıların “pedofil” (çocuklarla seks yapan) dedikleri, küçük yaştaki kızların baba izni ile evliliklerine destek veriyor. Bu arada yaşı 18 e gelmiş bir kız için izin gerek yoksa, onlar çocuk sayılmıyorsa, baba izni nedir? (Türk İslam Ülküsü, s.172)

“islamiyet kadının savaş yapmak mükellefiyetini kaldırmıştır.”  (Türk İslam Ülküsü, s.175)

Mehir savunulmaktadır. (Türk İslam Ülküsü, s.176)

Kadınların, kara çarşava bürünmelerinide ince bir ayarla savunmaktadır. Saçlar, gözler, başlar kapanacak diyor. (Türk İslam Ülküsü, s.180)

Arvasi’nin bütün bu özellikleri Türklüğe terstir.

Marksistler le ülkücüleri yan yana koyarak: “Marksistlerin devrim tutkusu olduğunu, ülkücülerin “kendine dönüş” hareketi olduğunu anlatır.

Demekki, ülkücüler devşirilmeliydi. (s.187)

Yine amacı ülkücüleri Araplaştırmak, yine “cihad” çağrısı.

“tam teslimiyet” tabiata ve cemiyete “özledigimiz nizamı” hakim kılmaktır. (Türk İslam Ülküsü, s.195)

Cihad çağrısı gecikmiyor. İnananları ”mal ve canları ile allah yolunda savaşmaya” davet. (Türk İslam Ülküsü, s.202)

Sıradan bir ülkücü idi. Seyit Ahmet Arvasi'yi tanıdı (taliban) tetorist oldu.
Sıradan bir ülkücü idi. Seyit Ahmet Arvasi’yi tanıdı (taliban) tetorist oldu.

Bundan sonrada ağzındaki bakla çıkıyor.

öyle muhteşem bir sevgi ile ‘üstadına” bağlanmalıdır.”, “kendini yok bilmelidir.”, “fenafis-şeyh’ olmalıdır.

Üstadın (Seyhin) yanında “fenafil ihvan” “biz” (tarikat demek istiyor) haline gelmelidir. Fenafillah mertebesindeki “veli’ kadar Allah’ta yok olmuştur. Kendine gelmeyi küfür bilir. (s.202) İslamiyet “sadece allah icin savaşmanızı istemektedir.” (Türk İslam Ülküsü, s.202)

Sonra bakıyoruz, Türkleri bir Hizbullahçı çizgiye çekiyor.

Seyit Ahmet Arvasi, diğer Türk-İslamcılar gibi yapıyor, başta Taha Akyol, Namık Kemal Zeybek, Yavuz Bülent Bakiler olmak üzere kendi bilgi alanları dışında yazılar yazıyorlar, ülkücü tabansa okumayan, yazmayan kişilerden oluşuyor. Söyleneni olduğu gibi alıyor. Onlara göre ülkücünün bilmediği olmaz. Seyit Ahmet Arvasi’de dil konusuna girmiş saçmalamış. Halk; sözünün Türkçe anlamını bile tümden anlamadığı ortadadır. Ayrıca Avrupa’daki orta tabakaya bakış açısını eleştirmiş. Tümden yanlış yapmıştır. (Türk İslam Ülküsü, s.204-206)

Sonrada giriyor ekonomiye, ekonomiden tarım, sanayi toplumuna, şehirleşmeye, aklınıza gelen bütün konularda uzman gibi yazmış. Şimdi anlıyorum, Seyit Ahmet Arvasi bu alt tabakada neden seviliyor. İslamcıya onun yazdıklarınıda okuyan yok. Dilden dile efsaneşmişti.

Biz Türk – İslam Ülkücüleri Allah’a hamdolsun, inanan insanlarız. Savaşımızda gönül, kafa ve bilek yanyanadır, dilimizde dua, elimizde “kılıç” vardır. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.231, İstanbul)

Beyler, milli kültürümüz ve medeniyetimizi ögrenmek istiyoruz, lütfen yolumuzdan çekiliniz. Yoksa biz yolumuzu açmasını biliriz.” (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.247, İstanbul)

Gecekondu kültürünü tanımıyor. (248)

Uygarlık: sözüne karşı çıkıyor, çünkü Türkçe’si kıt. Türkçe konusunda o öyle dedi, bu böyle dedi deyip duruyor. (Türk İslam Ülküsü, s.250)

“medeniyet ile kültür ne demektir sorusuna bir ilkokul çocugunun verebilecegi ölçüde yanıt veremiyor.

Kültür: tarım, medeniyet: şehir imajını verir. Bu konularda tümden çıkmaz içindedir.

Biz Türk Islam Ülkücüleri “Türk medeniyet tarihini yazan ziya Gökalp’in medeniyette beynelminelci oluşunu yadırgıyoruz.” der. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.252, İstanbul)

“Hak ile batıl” derkende “milli görüş” değerlerini ülkücü söylemlerle dile getirir.

Türk, bütün varlığı ile ve heyecani ile islamiyete koşarken hasretle beklediği dine kavuşmanın mutlulugunu yasamıştır. “Allah’tan başka ilah yoktur” diyen, “CIHAD” emri ile ‘alplık” ruhunu besleyen, öte yandan “hak yolda” alimlerin akıttıgı mürekkebi, şehit kanından daha mübarek bulan islamiyet, kısa zamanda Türk’ün ruhunu fethetmekle kalmamış, Türk’ü yeniden Türk’e buldurtmuştur. Çünkü, İslamdan önce inzivayı teşvik eden yaşama sevincini yok eden, kitleleri sahte mabutlara ve putlara tapındıran, allah’tan başka gayrı tanrılar edinen dinleri deneyen ve onları yaşarken bunalan Türkoglu, islamda yeniden kendini keşfetmenin heyecanını yaşıyordu. Türk medeniyetine bir üst-sistem olmak isteyen Budizm, Yahudilik ve hristiyanlık itikadları, yalnız milletimizin yapısına ters düşmekle kalmıyor, onu yabancılaştırarak yok ediyordu. Mesela Tabgaçlar, Budizm tesiri ile Çinlileşirken, Hazarlar, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar, Macarlar ve Bulgarlar… da diger dilerin tahribatı ile yabancı kültür ve medeniyetler” arasında eriyip kayboluyordu.” der (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.267, İstanbul)

Bakın Hristiyan Macarlar başta olmak üzere, Tanrıcı Altay, Tuva, Hakas, Yakut, Gagauz, telengit, Teleut, Şorlar bu gün dimdik ayaktadırlar. Arvaside utanacak yüz yoktuki, oraları görsün.

“İslamiyet milli kültür değerlerini inkar ve tahrip etmeden yücelten “alemsumul bir din” (internasyonal demek istiyor) olduğundan ‘milli medeniyetlerin” güçlenmesine büyük imkan sağlar.”

Peki müslüman Iran’da, müslüman Irak’ta, müslüman Süriye’de, Müslüman Afganistan’da yaşayan Türkler ne durumdalar? Onların varlığını bile bilmiyor… Bilsede işine gelmiyor demekki…

Görsel

Bunlarda dua okumaya degilde, resim çektirmeye gelen kışkırtıcılar.

Bunları yazan Ahmet Seyit Arvasi’nin Türkler’i, Türkler’in başka yerlerdeki konumlarını başka dinlerle ilişkilerini bilmediğini iyice anlıyoruz. Adı geçen Türkler’in birisi bile yok olmamış, yaşamlarını sürdürmektedirler. Kumandılar’ın Altay’da bugün bile Kumandı dillini konuştuklarını bilmiyor.

Yeryüzünde ‘laik’ bir medeniyete rastlamazsınız. Her medeniyet, bir dine dayanarak ayakta durur. (Türk İslam Ülküsü, s.268)

Öte yandan yüce dinimiz, “CiHAD”ı (mukaddes savaşı) bütün müminlere farz kılarken, bütün mensuplarını “Allah’ın ordusu” durumunda mütaala eder, islam dininde her mümin aynı zamanda gerektiğinde mukaddes bir savaşçıdır.” der.

İşte islamiyet’in “CIHAD”ı “bütün müminlere farz kılması”

“Müsümanın “özel hayatı”ı bile, bu mukaddes savaşın bir parçası haline gelmiş bulunmaktadır. Müslüman bir savasçı olarak doğar, isim alır, yaşar, ve ölür. Türk-İslam kültür medeniyetindeki “Alp-Erenler” bu ruhun tarihimizdeki ifadesidir.” der, ona göre Türkler Arap fedaisidirler. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.271, İstanbul)

Sonra ABD’yi çok değişik uluslardan oluşuyor diye eleştiriyor. Bu konudada tutarlılık görülmemektedir.

Bu anlayış islamin Türk ahlakına getirdiği alemsumul bir çehredir. (Türk İslam Ülküsü, 277)

S.A. Arvasi’yi uluslararası güçlerin yeşil ayağı olarak görmek doğru olur.

Türkiye’de “milliyetçi geçinenlerin, başlı başına bilgisiz, yeteneksiz oldukları”nıda bu biçikten anlamaktayız.

“yeryüzünde yüzmilyona yakın Türk’ü duygu ve ruh mihverinde birleştiren, aralarında kardeşlik hissini veren kültür unsuru dildir.” (bkz. Ibrahim Kafesoglu, Türk Milliyetçiliği ve Türk Dili adlı makale, Hergün Gazetesi, 12 temmuz 1978) diyor. (281) Kaldıkı Türk düşmanları bile Türkler’in 300 milyona yakın oldugunu bağırarak söylüyorlar. Böylesi yetersiz kaynaklardan beslenen kişilerin CIHAD isteklisi olmasınıda yadırgamamak gerekir.

Dil konusunda ise tümden saçmalık ederek, Osmanlıca ile Türkçe’yi ayırt edemiyor. Ayrıca Osmanlıca konuşan padişahların Türkçe konuştuklarını öne sürüyor. (Türk İslam Ülküsü, 283)

S.A. Arvasi, islamcı olan başka yazarlar gibi, dilde Arapça ile Farsçalaşmanın korunmasını istemektedir. (Türk İslam Ülküsü, 285)

Seyit Arvasi, 300 yıldır dilimize Batı’dan sözler giriyor derken, bir tek canlı örnek veremiyor. Yalnız uydurma sözlere karşı çıkışını güzel anlatabiliyor. (Türk İslam Ülküsü, 286)

Tutarsızlık: Önceki yorumunda berberlerin islamla yönetilmesinden mutlu oldugunu yazıyordu. Bu koskocaman yalandı. Simdide Berberlerin aşiretcilik yaptıklarını yazıyor. (Türk İslam Ülküsü, 290)

Eeh ne bilsin elin köylüsü demek gerek!

Tek millet tek bayrak, tek lider” diyor. Partiye girebilmek için islam ilkelerinden geri adım atıyor. Bunu anlamak olamaz. (291)

ABD ile AB yi yersiz biçimde eleştirmektedir. AB’yide eleştirirken ortaya geçerli bir neden koyamıyor. Sonra yine sözü dönderip, dolaştırıp :”ilay-ı kelimetullah” ve “Niam-ı Alem” davası milletleri islam ile yok etmek deyil “kelime-i tevhid”de birleştirmektir, diyor. (293)

Oguz Kağan ile zulkarnayir konusunda bir molla öyle-böyle yazmış diyor. (195)

Bizim atalarımız, Anadolu’ya geldiklerinde burası bom boşmuş, bunu deyene ne denir? Türkler’de dalga dalga gelip, yerleşmişler. 8. 9.uncu yy. Topluluklar olarak müslüman olan Türkler köylerden sehirlere gelmişler. (Türk İslam Ülküsü, s.298)

Türk-Islam Kültür ve medeniyetinde “mutlak doğru”, “mutlak güzel” ve “mutlak varlık” Allah’tır. İlimde ,sanat ta, din de onu arar, diyor.

Kısacası doğu, güzel, sanatta boştur. Allah yolunda demek istemektedir. (Türk İslam Ülküsü, 310)

Türk-İslam bilimcileri, “ayetleri”, hikmetleri, münasebetleri yakalar” (Türk İslam Ülküsü, 311)

Arvasi’nin sıradan bir şeyhden dervişten ayrılan yanı yoktur.

Batı’da sanat yok, ölü, islamda “kelime-i tevhid” ve “kelime-i sahadet” okunan muhteşem bir islam mabedine döndü. Bütün alem, “vahdet”in sırlarını fısıldar duruma geldi. Sanat din ile birleşti, ‘seyr-i afaki”, “seyr-i enfus-i” ve “seyr-i mutlak” merhalelerini ve tasavvufun sırlarını keşfetmeye başladı.

Yine batı sanatını, bilimini eleştirip, islam bilimi ile sanatını göklere çıkarıp,

Bu işi Allah’a ulaşmak için yapmak gereğini anlatıyor. (Türk İslam Ülküsü, 317)

İslamci terörün kaynagı Seyit Ahmet Arvasi'dir
İslamci terörün kaynagı Seyit Ahmet Arvasi’dir

Buda dua okumaya degilde, dua okur gibi durarak, resim çektirmeye gelenlerden.

Töre konusundada yuvarlak sözler ediyor. Sonundada töreyi yetersiz görüyor. (Türk İslam Ülküsü, 323)

“Peygamberler, veliler, büyük ahlak kahramanları, hep insandaki bu sorumluluk duygusunu parlatmak icin gelmiş ve faaliyet göstermiş bulunmaktadır.” (Türk İslam Ülküsü, 328) Türk törelerini anlatırken, geçiyor islam ahlakına işi oraya bağlıyor. (Türk İslam Ülküsü, 328)

Bu kitabinda “laik” like karşı savaş açmış ancak bunuda üstü kapalı olarak yapmaktadır.

O okuyucuya yalnız Arap törelerini islam adı altında anlatmaktadır.

Sonuçta islam dini: “ kendine aykırı düşmemek şartıyla “milli töre” yi benimser. Milli töreyi arındırarak değiştirir diyor. Burada Türklük bitiriliyor. (Türk İslam Ülküsü, s. 336)

Türk islam Ülküsünde “manevi kalkınma” bizzat insanın ilimle, sanatla, ahlakla, din ile işlenerek yüceltlmesi, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik hayatın en önemli ve temel unsuru durumuna getirilmesi demektir.” diyor.

S. A. Arvasi, Türk-İslam ülkücülerini Allah yolunda savaşanlar olarak anlatıyor. (Türk İslam Ülküsü, 345)

Din eğitimin artırılmasını savunuyor. Bir kişi bir kitap yazmış Avrupa’da din egitimi diye oda onu ele alıyor. Ne acı bir işse Avrupa’da dine dayalı olmayan okullar vardır. Buralarda din min egitimide yoktur. En büyük okul sayısıda bunların elindedir.  (Türk İslam Ülküsü, 185-186)

Din “şeriat” ve “TASAVVUF” olarak bir bütündür. Müslümanlar “seriatçı” ve “tarikatçı” olarak bölünmemelidir. (Türk İslam Ülküsü, 390, ocak-1988, istanbul)

Çok ilginç Türk-İslam Ülkücülüğü, yine S. A. Arvasi’nin “Hasbihal” adlı kitabının yeni, başka bir adla basımıdır. Demekki ülkücü topluluğu aldatabilmek için bir tuzak olmuş. (S.A. Arvasi, Hasbihal, 1. Cilt, 1 baskı, Burak Yayınevi, Istanbul, eylük-1990)

İslam “ilayı kelimetullah” davasını, mümkün olduğu mertebe”barış şartları” içinde” başarmaya çalışır. Kuran-ı kerimde: “insanları”rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et. Onlarla mücadeleni, en güzel (yol) hangisi ise onunla yap” diye emredilir. (bkz. Nahl Suresi; ayet:125) Bununla beraber, bazan savaş kaçınılmaz olur. O zaman düşmana gereken ders verilmelidir. Ancak onlar “aman” dilerlerse “savaş esiri” olarak alınır ve korunurlar.” Yüce kitabımızda şöyle buyurulur.”O küfür edenlerle (savaşta) karşılaştığımız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları mecalsiz bir hale getirdiniz mi, bağı sıkı tutun. Ondan sonra iyilik yapın yahut (fidye) alın.” (Bkz. Muhammed Suresi; ayet:4.) (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.142, Burak Yayınevi-İstanbul)

Gençliğinde ülkücüydü, Necip Fazil Kisakürek ile Seyit Ahmet arvasiyi tanıdı. İslam davası için teröre başladı.
Gençliğinde ülkücüydü, Necip Fazil Kisakürek ile Seyit Ahmet Arvasi’yi tanıdı. İslam davası için teröre başladı.

“komsusu açken, tıka basa yiyen bizden degildir.”(müslim, Buhari)

Batının borsasını olumlu karşılıyor. Hür ekonomi diyor. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.178-179, Burak Yayınevi-İstanbul)

Bilindigi gibi, yüce peygamberimiz, mal ve hizmetlerin fiyatını “narh ile tayin edilmesine” müsaade etmemiş. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.180, Burak Yayınevi-İstanbul)

İslam ve Banka gibi konularda “milli Görüş” gibi görüş bildirmektedir. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.186-187, Burak Yayınevi-İstanbul)

Türkiye’de kişilerin çalışkan olmayışlarının üstünü örtmeye çalışır. Bunuda geçmişte Türkler’in başarılarını anlatarak yapar. Ancak konu bugündür. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.196-197, Burak Yayınevi-İstanbul)

Ben anlıyorum, ülkücüler bu kitabı okumamışlar, okumuyorlarda, çünkü kitabı “milli görüş”ün görüşleri dile getirilmektedir.

Sonuçta Türk İslam Ülkücüsü demek islam düzeni demektir diyor. Şeriat düzeni demek yerine Türk İslam Ülkücüsü Görüşü diyor. Sonuçta bütün konuları islamcı düzene bağlamaktadır. (Türk İslam Ülküsü, 234)

Türk-Islam Ülkücüsü, O, “nizam-ı alem” ve “ilayı kelimetullah” için döğüşendir.”

Türk İslam Ülkücüsü bir mesaj sunmaktadır. Allahtan başka ilah tanımayan Türkoğlu, sahte dinlerin kanlı ideolojilerin, zalim dikdatöryaların, sefil felsefelerin yonttugu bütün “sahte mabutlari” yıkacaktır. (Türk İslam Ülküsü, 238)

Arvasi, Türkler’i açıkça müslüman olmayan Türkler’e karşı savaşa çağırıyor.

“Türk milliyetçiliği, islamın iman ve şuuru içinde yücelmeyi gaye edinen ve Türk’ün mutlulugunu burada arayan bir harekettir. Hiç süphesiz islamiyet, kendine sarılan kadroların, ‘ihlası ölçüsünde” onların yücelmesine yardım edecektir.” diyor. (Türk İslam Ülküsü, 259)

Sözde Türkiye’de islam yokmuş yada öğretilmiyormuş, sözde bizim son bin yılımızı islam belirlemiş. Gerçektende bilimde uzaktan yakından ilgisi olmayan bi biçik yalnızca CİHAD’ın el kitabı durumundadır. (Türk İslam Ülküsü, 259)

“Türk milliyetçiliginin alemşumul davası ve ideolojisi, Allah ve resulunun davasıdır ve bunun adı:islamiyettir.” diyor.  (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.260, Burak Yayınevi-İstanbul)

Türk-Islam ülkücüleri her şeyden önce bir “iman adamı”dır. “sahabi kadrosunun “izinde yürüyen, “peygamber çizgisini titizlikle koruyan, “sünnet yolu”nun büyük müctehidlerinin ve velilerinin taviz vermez takipçisidir. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.260, Burak Yayınevi-İstanbul)

Bu ne demektir? Ülkücü eşittir “derviş”

O adeta “fenafillahın ahlakı” ile ahlaklanmıştır. Bilindigi gibi fenafillah kendine gelmeyi, ben demeyi küfür bilir. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s. 261, Burak Yayınevi-İstanbul)

Bu sözlerde bize S. A. Arvasi’nin ülkücüleri tarikat kurallarına, yasalarına çekmek istemektedir.    

Bütün insanlık, “allah’tan başka Tanrı yoktur. Diye haykırsın. (268)(Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.268, Burak Yayınevi-İstanbul)

“Hiçbir fert ve hiçbir millet feda edilemez, insana ve millete zulm edmeye kalkışan he türlü hareket ve onu temsil eden kadrolar, cezalandırılmaya layıktırlar. Bunlara karşı savaşmak fazilettir.”

(Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.268, Burak Yayınevi-İstanbul)

Burada ülkücüleri silahlı eyleme çagırıyor.

Zulme karşı, kendini köleleştirmek isteyen herşeye karşı, milletlerin direnme ve savaş hakkı vardır. Zaten savaş vardırki, zulümdür; yine savaş vardırki ”mukaddes cihad”dır.

Demokrasıyi tanımıyor, demokrasi yokmuş. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.272, Burak Yayınevi-İstanbul)

Sonrada islama tam teslimiyet istiyor. (Türk İslam Ülküsü, 278)

İSLAMDA “mülk ve hüküm Allah’ındır.

Açıkça kuran ayetlerı yasa olsun demeye getiriyor. (Türk İslam Ülküsü, 281-282-287)

Buda Atatük’e, Atatürkçülere söyleniyor:

Dramatik insan, “hürriyet ve insanlık”adına savaş verdigini iddia eder. Bu ideale hizmet edenler adına abide ve heykeller diker, madalyalar hazırlar.  (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.294, Burak Yayınevi-İstanbul)

İdeal insanda ayetlere göre yaşayacakmış. (asri saadet) (Türk İslam Ülküsü, 294)

Türk islam Ülkücüsü; “islamın alemşumul prensipleri içinde, yeni bir uyanış öncüsü olmak iddiası ile ortaya çıkmaktadır.”

“islam nizamı’ istiyor. (Türk İslam Ülküsü, 297-299)

“hakimiyet hakkındır.” (Türk İslam Ülküsü, 303)

Din savaşına çagrı: İslam ülküsünde devlet, “Allahtan başka ilah yoktur” ilkesi ile teşkilatlanması demektir.

Sonuçta devlet kuran ayetlerine göre yönetilecektir. Demek istiyor. (317)

Cia +Mit elele; yeni bir ülkücüluk yaratılıyor.

SEYİT AHMET ARVASİ birden bire ortaya çıkarılıyor.

Türkiye kan gölünde iken. Günde onlarca kişi, bilimciler, eğitimciler, bakanlar, başbakanlar vurularak öldürüldüğü bir ortamda Seyit Ahmet Arvasi, ülkücüleri CİHAD’a çağırdı. Böylece ülkücüleri milliyetçilikten, Alperenliğe, şeriat için kavgaya soktu. Kısacası Seyit Ahmet Arvasi, ülkücülügün kanına girdi. Sonraki yıllarda “nizami alemciler” diye bölünmesine, gençlerin tarikatlara koşmalarına yol açmıştır.

Türk-islam Ülkücüsü, galiba insanca yaşamak demek, böyle bir savaşın icinde bulunmak demektir. “sahabi”nin ve “ecdadımızın” Cihada düşkünlüğü buradan geliyordu. (Türk İslam Ülküsü, 323)

Bundan başka ne desin, SERİATÇI olduğunu gösterebilmek için?

“Hakkı hakim kılmak” şeriatı getirmek diyor. Bundanda ileri giderek, şeriatta dış ile iç işlerine kimin bakacağını bile belirtiyor. İslamda milli hakimiyetin yollarını anlatıyor. “riyaset-i Amme

ti umur-i din ve dünya” Veliyül emir, emurul mümin adları verilmiştir. Artık açıkça islam devlet sistemini anlatmıştır. (Türk İslam Ülküsü, 324-325)

Seyit Ahmet Arvasi Türkiye’de şeriatı kurmuş kimse bilmiyor. İşçi, köylü, işveren, yöneticilerin islamda yerleri ne olacaktır onu anlatmış. (Türk İslam Ülküsü, 353)

Görsel

Türk İslam Ülkücüsü, O cehaleti yenmek kadar, bu sömürge aydınlarını da bertaraf etmekle görevlidir.

Bun ne demektir? Ey ülkücü silaha sarıl.

Bunları okuyan okuyucularımız, simdi Ugur Mumcu, Servet Tanilli, Hablemitoglu, ile Danıstay saldırısında Mustafa Yücel Özbilgin’in neden öldürüldüklerini anlayabiliyor mu?

Türban kararını veren Danıştay’a silahlı baskın

Yargıya Türk-İslam sentezci saldırı oluyordu.

Artık, Seyit Ahmet Arvasi’nin ektigi tohumlar yeşermişti.

Oun arkasında bıraktığı dönmelerden biriside Gazi Karabulut’tur. Dernek dernek dolaşıp, konuşmalar yapıyor, üstü örtülü olarakta şeriatçılığı ülkücülere işliyor.

Köstebek: Gazi Karabulut
Köstebek: Gazi Karabulut

 Arkası yarın eklenecektir.