Necdet Başaran

Necdet Başaran

Necdet Başaran
Necdet Başaran

 

Necdet Başaran
Necdet Başaran
Necdet Başaran
Necdet Başaran
Necdet Başaran
Necdet Başaran

 

Ali Coşkun

Taraf Gazetesi’nin Gizli kurucusu, CIA’nın Süleymancı kesimdeki köstebeği ALİ COŞKUN.

Cia’nın isteği ile Türk ordusunu dağıtma çalışmasının gizli görevlisi idi.

Aşagıdakı yazıda, İhlas Holding ile bank Asya’yı savunuyor. Arap paraları ile CIA’nın gözetiminde Türkiye’yi çökertmeye girişen köstebek.

 

Ali Coşkun
Ali Coşkun

 

 

 

Ali Coşkun: AK Parti devletçi zihniyete kayıyor

21 Eylül 2014, Pazar

AK Parti’nin Sanayi ve Ticaret eski Bakanı Ali Coşkun, Bank Asya’ya yapılan baskıyı isim vermeksizin eleştiriyor.  AK Parti Hükümeti son günlerde devletçi bir zihniyete kaydığını ifade eden Coşkun, devletin, mutlak surette asli görevlerine dönmesi gerektiği uyarısında bulunuyor.

 

ihlas holding
ihlas holding

 

ihlas holding
ihlas holding

İHLAS FİNANS MAĞDURLARI DERNEĞİ BAŞKANI HADİ SAKİOĞLU, “ARAMIZDAN BİNLERCE MUDİ PARASINI ALAMADAN VEFAT ETTİ. ÜZÜNTÜDEN KANSER OLAN, HACCA GİDEMEYEN, EVSİZ İŞSİZ KALAN ÇOK İNSAN VAR.” DEDİ.

ABDULKADİR CEMBEKLİ – İSTANBUL

2 Mayıs 2014, Cuma

Piyasadaki alacaklılarından 630 milyon dolar tahsil eden İhlas Finans, 75 bin mudisine olan 450 milyon dolarlık borcunu 13 yıldır ödemedi. İhlas Finans Mağdurları Derneği Başkanı Hadi Sakioğlu, “Bankayı batıranlar ile ödeme sürecini yöneten Tasfiye Kurulu aynı kişiler. Bizi yalanlarla oyalıyorlar.” dedi.

 

2001 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrasında BDDK tarafından faaliyetlerine son verilen İhlas Finans, 75 bin mudisine olan yaklaşık 450 milyon dolar borcunu hâlâ ödemedi. Tasfiye halindeki İhlas Finans’ın 2011 yılına ait faaliyet raporuna göre, 630 milyon dolarlık alacağını piyasadan tahsil eden İhlas Finans, mudilere sadece 7 milyon dolar ödeme yaptı. İhlas Finans’ın geriye kalan 623 milyon dolarlık borcunun büyük bölümü 13 yıldır parasını alamayan İhlas Finans mudilerine ait. İhlaszedeler, bankaya yatırdıkları paralarının ödenmesini soruyor.

Parasını alamayan mağdurlar haklarını aramak için İhlas Finans Mağdurları Derneği’ni kurdu. Dernek Başkanı Hadi Sakioğlu İhlas Finans’ı batıranlar ile mudilere ödeme yapmakla görevlendirilenlerin aynı kişiler olduğunu söylüyor. Bağımsız olması gereken Tasfiye Kurulu’nun başkanlığını İhlas Finans’ın eski avukatının yaptığını belirten Hadi Sakioğlu, Tasfiye Kurulu’nun kendilerine sürekli yalanlarla oyaladığını ve bu durumun güvensizlik oluşturduğunu ifade etti. İhlas Finans’ın alacaklarını piyasadan kuruşu kuruşuna tahsil etmesine rağmen mudilere ödeme yapmadığını ifade eden Sakioğlu, birçok siyasi ile görüşmelerine rağmen hükümetin İhlas Finans olayının üzerine gitmediğini söylüyor.

Milletvekili ve bakanları tanıyan mağdurların parasının hemen ödendiğine dikkat çeken Sakioğlu, “Siyasilere yakın kişiler alacağını kapatırken kimsesi olmayan garibanlar 13 yıldır tek kuruş alamadı. Parasını alamadan vefat eden binlerce İhlas Finans mudisi var. Üzüntüden kanser olanına tutun da, parasını alamadığından dolayı hacca gidemeyen, evsiz ve işsiz kalan birçok mağdur arkadaşımız var.” diyor.

İHLASZEDELER TWITTER’I YIKTI

Mevduat olarak İhlas Finans’a yatırdıkları paralarını 13 yıldır alamayan İhlaszedelerin yaşadıkları, sosyal medyada gündem oldu. Özellikle sosyal paylaşım sitesi Twitter’da birçok kişi İhlas Finans’ta yaşanan mağduriyetler hakkında yorumda bulundu. Bunlardan bazıları şöyle: Güray Mollaoğlu: TOKİ ve İhlas maşallah el ele gönül gönüle beton blokları dikiyorlar. Allah dünyalıklarını arttırsın. Ömer Faruk Barutçu: Devlet büyüklüğünü göstersin İhlas Holding’in tüm mal varlıklarına el koysun ve 75 bin mağdur insanın parası ödensin bu nasıl Müslümanlık. Vedat Kahyalar: 75 bin insanı mağdur eden İhlas Holding yatırımlarına devam ediyor, gayet mutlular ancak vatandaş perişan olmuş. Alper Kuruçay: Şarkıcıya helikopterle baklava gönderen ihlassızları hayretle anıyoruz, nerede devlet? Tuncay Opçin: İhlaszedeler feryad ediyor, Mücahid dinliyor, iktidar uyuyor. İhlas, milyarlarca dolarlık ihale aldı ama İhlaszedelerin parasını ödemiyor.

 

Bugün gazetesinden Fatih Vural’a konuşan Ali Coşkun “Siyasi bakımdan BDDK’yı yönlendirmek, bankalara şu veya bu şekilde baskı yapılması, sadece bir bankanın ve mudilerinin zarar görmesiyle bitmez. Uluslararası kredi notunuz düşer ki iki uluslararası kredi kuruluşu bu konuda açıklamada bulundu güven sarsılır”

*TOBB Başkanlığı’nın yanı sıra, 59. Hükümet’te Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yaptınız. 17 Aralık’tan bu yana üzerinde ciddi bir devlet baskısı bulunan, 51 banka içinde en büyük 13. banka olan, sermaye rasyosu en yüksek üç bankadan birisi olan Bank Asya için Cumhurbaşkanı Erdoğan “BDDK gereğini yerine getirmeli” ifadesini kullandı. Bu tartışmaya, İhlas Finans deneyimini yakından yaşayan birisi olarak nasıl bakıyorsunuz?

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Mustafa Kemal, Cumhuriyetin demokrasi ile taçlanmasını hedef göstermiştir. Ancak o yıllarda yaşanan şartların da etkisiyle ne yazık ki Türkiye, demokratik cumhuriyete ulaşamamış, bürokratik cumhuriyet ortaya çıkmıştır. Özellikle tek parti döneminde, her şeyin devlet kanalıyla yapıldığını, komünist ülkelerde olan devletçi bir zihniyetin yerleştiğini görüyoruz. Bu yapı giderek bütçe açıklarını büyütmüş; devlet, hantal bir yapıya bürünmüş, iflasın eşiğine gelmişti. Bütçe açığını kapatabilmek için seçilen iki yanlış yol, Türkiye’yi ekonomik krize sürüklemiştir.

*Neydi o yollar?

Bunlardan bir tanesi, karşılıksız para basmak. İkincisi de karşılıksız borçlanmak. Bu olayların etkisiyle demokratik kurallar da gelişmediği için ihtilaller, askeri müdahaleler olmuştur. Neticede rahmetli Turgut Özal’ın, Türk ekonomisini dünyaya açmak, dünya ekonomisi ile entegrasyonu sağlamak yönünde aldığı kararlarla, Türkiye bu krizlerden çıkma şansına sahip oldu.

Biz AK Parti olarak iktidara geldiğimizde ekonomi iflas etmiş durumdaydı. Uluslararası kriterlere göre, bir ülkenin kamu borçlarının, gayrisafi hasılaya oranı yüzde 70’in üzerindeyse, o ülkeye müflis (iflas etmiş) gözüyle bakılıyor, bütün kredi kanalları kapanıyor. Çünkü her şeye devlet karar veriyor.

Biz iktidar olduğumuzda faizler yüzde 70, enflasyon yüzde 40 civarındaydı. Ekonomi, faiz-döviz-borsa üçgeni içinde çırpınıyordu. Yatırım ve üretim yapılmıyordu, ihracat yeterli değildi. Yabancı yatırımcının güveni yoktu.

AK PARTi DEVLETÇi ZiHNiYETE KAYIYOR

*Bu olumsuzluğu nasıl düzelttiniz?

Ekonomik istikrarın sağlanabilmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın devamı için birinci şart, o ülkede siyasi istikrarın sağlanması. AK Parti’nin iktidar olmasıyla siyasi iktidar sağlandı. Siyasi iktidar sağlanınca, bunalmış olan toplum kesimler, sosyal barışta birleşti. Faiz-döviz-borsa zincirini kırdık, yatırım-üretim-ihracat seferberliğine döndürdük. Kemal Derviş Bey’in programına ilave olarak, para politikalarını mali politikalarla destekledik ve üretimle bütünleştirdik.

Üretimin olmadığı yerde ekonomiyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak mümkün değil. Benim TOBB Başkanlığı yaptığım dönem, rahmetli Turgut Özal’ın reformlar getirdiği dönemdi. Marmara Bölgesi’nde yoğunlaşmış sanayinin Anadolu’ya yayılma mecburiyeti vardı. O zaman TOBB bünyesinde OKİK’i  (Orta ve Küçük İşletmeler Kurulu) kurdum. Bu kurulda neler yapılması gerektiğini, Anadolu’nun her bölgesinden temsilcilerin katıldığı toplantılarda tartışmaya başladık. Özal’a teşvikler için brifing verdiğimizde çok hoşuna gitti. “Bunu müesseseleştirelim” dedi ve KOSGEB kuruldu. KOSGEB öncülüğünde KOBİ’lerin desteklenmesi sağlandı.

O zaman gördük ki Türkiye’nin gelişmesinde en büyük engellerden birisi, bürokrasi. Başbakanlığa, özel sektörün önünün açılması için ihracat kurullarında yer almak istediğimizi söyledik. Bu kez devletle, sanayi iç içe çalışmaya başladı. O zaman, TOBB bünyesinde Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nu (DEİK) kurdum. Başbakan Özal, “DEİK’i kurarken, diğer sivil toplum kuruluşlarını da buna kat. Çünkü heyetler geldiğinde değişik kanallardan, değişik sesler çıkıyor” dedi. İşadamlarının bu konseylerde yer almasını teşvik etti. Sayın Abdullah Gül, “Biz dış politikayı bile DEİK toplantılarında geliştiriyoruz” dedi ve o ‘monşer’ denilen büyükelçi modeli, bu toplantılarda işadamıyla kaynaştı. Devlet, mutlak surette asli görevlerine dönmeli…

*Yani?

Ekonomiye müdahale etmemesi lazım. Devletin asli görevi, güvenliktir, adalettir, eğitimdir, sağlıktır. Maalesef, kendimin de görev yaptığı AK Parti Hükümeti son günlerde devletçi bir zihniyete kayar gibi görüntü sergiliyor. Torba Yasa’ya bir gecede, kimsenin görüşünü almadan, binlerce işadamıyla  ihracatı 150 milyar dolarların üzerine çıkaran bir hareketi, yabancı yatırımları 10 milyarların üzerine çıkan bir hareketi, DEİK’i devletleştirdi. Gerekçe de sağlıklı değil.

BDDK, siyasi baskı yapılmasın diye kuruldu

*Gerekçe neydi?

Şu ana kadar bilemiyoruz. 2 Ekim’de Olağanüstü Genel Kurulumuz var. Orada açığa çıkacak. Eğer bugünlere geldiysek, IMF’ye borcumuzu ödediysek, Türk ekonomisi sürdürülebilir bir kalkınma modeline geçmişse, her şeyden önce özel sektörün önündeki engelleri kaldırmamızla olmuştur. Bu arada, Merkez Bankası da yıllar önce bağımsız hale gelmiştir. Muhakkak ki hükümet programını dikkate alması gerekir; ama Merkez Bankası’na para ve faiz politikaları açısından baskı yapılmaması lazım. İkinci dikkatimi çeken, o.

*Aynı baskı BDDK’ya da yapılıyor.

Oraya geleceğim… Üçüncü olarak da, ekonominin altyapısını oluşturan bankalar fevkalade önemlidir. Güven unsurunun uluslararası düzeyde olmasında, bankaların durumu fevkalade önemlidir. Dolayısıyla bankalarımızın güçlendirilmesi lazım. Nitekim 28 Şubat’tan sonra devlet, bankalara müdahale ettiği için, krediler siyasi tercihler yönünde kullanıldığı için 22 banka battı. Aynı hataya düşmememiz lazım. BDDK da bu sebeple kurulmuştur. Siyasi baskı yapılmaması için, BDDK, bankalar üzerindeki tek değerlendirme kurumudur.

Siyasi bakımdan BDDK’yı yönlendirmek, bankalara şu veya bu şekilde baskı yapılması, sadece bir bankanın ve mudilerinin zarar görmesiyle bitmez. Uluslararası kredi notunuz düşer -ki iki uluslararası kredi kuruluşu bu konuda açıklamada bulundu, güven sarsılır. Hâlbuki sermaye yetersizliği nedeniyle, kalkınabilmek için ekonominin itici gücü olan sanayimize yeni teknoloji, yeni know-how, yeni pazar getirecek, doğrudan yatırımlara ihtiyacımız var. Bu bakımdan yabancı sermayeyi ve yerli sermayeyi ürkütmemek lazım.

*AK Parti’nin ekonomi politikasının devletçiliğe kayışı ne zaman başladı?

Bazı hareketler var, tümüne yaymamak lazım. Ama siyasi otoritenin ekonomiye müdahalesi yönünde bir eğilim görülüyor. Bu fevkalade tehlikelidir.

İHLAS FİNANS, AK PARTİ ELİYLE KADERİNE TERK EDİLDİ

*İhlas Finans deneyimini yakından yaşamış biri olarak, Bank Asya üzerindeki siyasi manipülasyon denemesini nasıl karşıladınız?

Bu konuyu sadece bir banka ismine getirmeyi ben yanlış bulurum.

*On bankadan bahsediliyor; ama sadece bir banka üzerine siyasi söylem geliştiriliyor…

Hangi banka olursa olsun, siyasi otoritenin bankalar üzerine baskı yapmasını ve BDDK üzerine baskı yapmasını fevkalade sakıncalı görüyorum. Nitekim bunun acılarını biz İhlas Finans’ta yaşadık.

*Nasıl yaşadınız?

220 bin tasarruf sahibi mağdur oldu. İhlas Finans’ın başından ayrılalı altı sene geçmişti. Ama kuruluşunda bulundum. O zaman Zekeriya Temizel, Maliye Bakanı’ydı. Maalesef BDDK’ya baskı yapılarak İhlas Finans’ın yetkileri iptal edilmiştir. Yetkileri iptal edilince, o gün içinde finans kurumları anonim şirket statüsünde çalıştığı için, tasfiyesini de kendi ortakları arasından seçilmiş kurul yapabiliyordu. Onlar da yeterince etkili olamadı.

*O sırada BDDK var mıydı?  

Vardı.

*Baskıyı kim yaptı?

Maliye Bakanlığı. O kötü bir örnektir. Acısını ekonomimiz, vatandaşımız çekmiştir. Ben bakan olunca, ticari işlem, anonim şirket statüsü üzerinden bakanlığımıza bağlı olduğu için, müfettişler her ay denetleyip rapor vermişlerdir. Hatta mevzuatı değişikliğiyle, kanunda bir değişiklik yaparak, Maliye Bakanlığı’ndan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan, Adalet Bakanlığı’ndan ve kurumdan katılacak kişilerle yeni bir Tasfiye Kurulu kurulması önergesi verilmiştir, CHP tarafından. Fakat o günkü havada AK Partililer tarafından reddedilmiştir ve İhlas Finans kendi kaderine bırakılmıştır! Bundan da örnek almak lazım.

ERDOĞAN, KOMiSYONA ‘DUR’ DEDi!

*Başbakan olur olmaz Tayyip Erdoğan size, “Ali Bey, İhlas Finans olayını siz biliyorsunuz. Sizden sonra bu kurum battı. Büyük mağduriyetler ve feryatlar var.  Kolları sıvayalım ve bu işi temizleyelim” diyor. Siz hazırlıklara başlıyorsunuz. Tam düğmeye basacak iken Tayyip Bey size ‘Dur’ dedi…

Hayır, bana demedi. Söylendiğine göre, o gün tespitlerimize göre Bütçe Komisyonu Başkanı’na söylemiş ve önerge reddedildi.

*Tayyip Bey’in, “Dışarıdan baskı altındayım” dediği doğru mu?

Bilemiyorum; tabii çeşitli sebepler olabilir.

*O zaman Sanayi ve Ticaret Bakanı’ydınız. Sizce sebep neydi?

Bilemiyorum. Bu olaydan Abdullah Bey’in (Gül) de haberi vardı. Fakat Bütçe Komisyonu’na önergeyi belki de CHP verdiği için reddedildi.

*AK Parti yeni bir önerge verebilirdi ama…

Verebilirdi, vermedi! Biz bakanlık olarak görevimiz yaptık. Müfettişler her ay raporlarını yazdı. Biz hukuken yapabileceğimizi yaptık ve mahkemeye sevk ettik.

*Ve İhlas Finans’ın tasfiyesi 2016 yılına uzatıldı.  

Resmi kanaldan yapılacak her şey yapılmıştır.

*Siz de İhlaszedelerden birisiniz ve binlerce insan mağdur oldu. Bu olay, Tayyip Bey’e karşı yaşadığınız ilk hayal kırıklığı mıydı?

Ben hayatım boyunca olayları kişisel olarak değerlendirmedim. Hizmette de ülke menfaatini, toplum menfaatini önde tutmuşumdur. Onun için İhlas Finans’ta param batmış önemli değil.

*Ya diğer mudiler?

Tayyip Bey’le bundan dolayı bir çekişmemiz falan olmadı.

22 BANKAYA EL KONDU, TÜRKiYE MÜFLİS OLDU!

*O gün Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in BDDK’ya yaptığı baskıyla, bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bank Asya için BDDK’ya yaptığı baskı arasında bir paralellik kuruyor musunuz?

Öyle bir paralellik kurma durumunda değilim. Dediğim gibi aktif siyasetten çıktım. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan beylerin beyanatları var. “Yetki tamamen BDDK’dadır. Dışarıdan herhangi bir müdahale olamaz” diyorlar.

*Hürriyet gazetesinden Erdal Sağlam da, BDDK Başkanı’nın, Bank Asya’nın 70. Madde kapsamına alınmasını istediğini; ancak yönetim kurulu üyelerinin buna karşı çıktığını yazdı.

Bu, yazan kişinin kendi istihbaratı. Ben bu konuda yorum yapmam. Söyleyeceğimi söyledim.

*Bir bankaya el konulmasının, ülke ekonomisine ne gibi zararları olur?

22 bankaya el konulduğunda, Türkiye’nin nerelere geldiğini, uluslararası düzeyde müflis duruma düştüğünü gördük. Aynı hatayı, aynı yanlışı yapmanın bir mantığı yok. Bankacılık, ekonominin altyapısını oluşturan mali bir güçtür.

TEK ADAMLIĞA KARŞI ÇIKTIM

*Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bank Asya için kurduğu “Taşıma suyla değirmen dönmez” ifadesi ne kadar doğru?

Bilemem, bana bunları sormayın lütfen. Birisinin sözlerini yorumlamak durumunda değilim. Dediğim gibi aktif siyasetin içinde değilim. Ben teknik ve ekonomik yönden yaklaşırım. Beni siyasetin içine çekersiniz darılırım.

*Estağfirullah… 2007 Seçimleri’nde, AK Parti’de liste dışı kalarak siyaseti bıraktınız…

Ben listeye girmek istemedim.

*Bir kırgınlık oluştu mu?

Hayır, hiçbir kırgınlığım yok. AK Parti’yi kurarken, çizdiğimiz kırmızı çizgilerden bir tanesi, istişareydi. Erken seçim kararı alınınca, Sayın Erdoğan listeleri kendisinin yapacağını, istediği arkadaşı istediği ile koyacağını söyledi. Nitekim 2007 yılına bakarsanız, bütün bakan arkadaşların yeri değişmiştir. Ben, kendisine, benimle mutabık kalmadan sıramı ve ilimi değiştiremeyeceğini söyledim. Orada anlaşamadık. Beni Malatya, Balıkesir veya Çanakkale’den bir yere koymak istedi, ben istemedim. Yerimde, İstanbul’da kalmak istedim. Daha ötesi, tayin edilen adam olmak istemedim. Çünkü 12 Eylül’den sonra yapılan Anayasa, Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu öyle bir sistem getirmiş ki lideri tek adam yapıyor. Ben bu tek adamlığa karşı çıktım.

*Bugün için de AK Parti’de tek adamlığın semptomlarını görüyor musunuz?

Bütün partilerde! Neden dersen, milletvekilinin liyakati ne olursa olsun, kazanacağı ile ve sıraya konduğu zaman seçiliyor. Seçildikten sonra milletvekili biliyor ki, “Beni liderim listeye koyduğu sürece seçilirim.” O zaman milletin vekili olmaktan çıkıyor, liderin vekili oluyor. Dolayısıyla bakanlık yapmış insanı bile, tayin eder gibi “Sizi de şuraya koydum” düşüncesi, demokratik sistemin yerleşmesi bakımından fevkalade yanlıştır.

*Ama AK Parti’nin kuruluş programında, onun tam aksine çok sesli, çoğulculuğa ve istişareye dayalı bir sistem öngörülmüştü?

Demokraside çoğulculuk esastır; ama çoğulculuk sadece o partiye oy verenlerden ibaret değildir. Toplumun çoğulculuğu ve uzlaşı…

*Parti içi demokrasiye dair de vurgular var, parti programında…

Kurulların, bölümlerin isminin olması, o kuruluşta demokrasinin yerleştiğini göstermediği gibi, ülkelerde de demokrasinin olduğunu göstermez.

*O zaman, bu bir takiyye anlamına gelmez mi?

Bir ülkenin isminde veya kuruluşunda yer alması olması, onu demokratik yapmaz. O bakımdan tek adamlık sistemi kendiliğinden ortaya çıkıyor. Milletvekillerini lider seçtirmiş oluyor. Halk gidip o listeye oy atıyor. Tercih yapamıyor. Ön seçim yok. Türkiye’nin bir sıkıntısı da budur. Bu yüzden de demokrasi ve ekonomi, mutlak surette birbiriyle ilişkilidir. Demokrasinin yerleştiği ülkelerde ekonomi daha sağlıklı gelişiyor.

Kamuda fazla lükse kaçıldı

*Mehmet Şimşek, 2015’in zor bir yıl olacağını söylüyor. Ali Babacan, inşaat sektöründeki rant mekanizmasını eleştirip, bu konuda uyarılarda bulunuyor. İşsizlik ve cari açık büyüyor. Ekonomik büyüme hızı yavaşlıyor. Bütün bu göstergeler, yaşadığımız demokratik problemlerle de alakalı mı?

Tabii, 2015 yılında seçimlerin olması, demokrasilerde vazgeçilmez unsur olan siyasi partilerin programlarını istese de istemese de etkileyecektir. Dolayısıyla ekonomi de etkilenmektedir. Ayrıca Türk ekonomisinin yumuşak karnı olmaya devam eden sorunları var. Bunlardan bir tanesi, bütçe açığıdır. Bütçe açığı nedeniyle, yatırımlar yavaşladı, üretim yavaşladı.

Kamu maliyesinde biraz fazla yatırıma gidildi. Bütün bakanlıklar, lüks binalara taşındı. İnşaat yatırımlarıyla ilgili Ali Babacan, biraz geç de olsa, haklı bir noktaya değindi; ama önce kamudaki lüks inşaatları frenlemeleri lazım! Bu, vilayetlere, valiliklere kadar intikal etti.

SICAK PARA KRİTİK EŞİKTE

İkincisi, cari açık. Cari açıkta, en büyük ölçü ihracatta. Üretim olmazsa, ihracat nasıl olacak? İhracatın önünü kapatacak hiçbir girişimi yapmamak lazım. Üçüncüsü, kamunun dış borçlarıyla özel sektörün dış borçları toplamı, oldukça yüksek seviyelere ulaştı. Bir diğer konu da, sıcak para. Biz sıcak paranın doğrudan yatırıma yönlendirilmesini çok arzu ettik, program olarak; ama şu anda sıcak para, ekonomide panik yaratacak seviyelerde. Onun sonucu olarak dövizde dalgalanmalar başladı. Bunlara dikkat etmek, rehavete kapılmamak lazım.

İÇİM YANIYOR AMA KONUŞAMAM

*Siz Bank Asya’nın ismini vermekten kaçınıyorsunuz; ama batırılmak istenen o bankanın yüzde 54’ü borsada ve bunun yarısı yabancıların elinde. Böyle bir ortamda yabancı yatırımcı Türkiye’ye gelmekten korkmaz mı?

Sermaye ürkektir. Hem yerli sermaye, hem yabancı sermayeyi ürkütmemek gerektiğini başta da söyledim. Tekrar edeyim… Sağlıklı bir sürdürülebilir büyüme için ilk şart, siyasi istikrar. İkincisi, sosyal barış. Üçüncüsü de özel sektörün önündeki bürokratik engellerin kaldırılması. Bunun başında da Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve bankalara müdahale edilmemesi.

*Türkiye’de, Gezi Olayları’yla başlayan ve 17 Aralık süreciyle yayılan bir toplumsal kutuplaşma var. “Sosyal barış” dediğiniz yönüyle, bu gerilimin ekonomiye nasıl bir etkisi var?

Söyledim işte! Sosyal barış dedim ya! Sen işi çeviriyorsun, getiriyorsun, bir yere sürüklemek istiyorsun. Yapma bunu bana! Yoksa benim içim de yanıyor, bazı olaylarda! Kalkıp da o konularda doğrudan bir taraf gibi konuşmanın faydası yok.

*Neden yok?

Sen beni kullanmak istiyorsun… Ama yanlış bu.

*Estağfirullah. Sadece fikirlerinizi merak ediyorum.

Fikrimi söyledim. Kesimler arasında ‘sosyal barış’. Daha ne diyeyim? Sen nokta tayini istiyorsun, benim şu anki durumum yanlış değerlendirilir. Olayı Cumhurbaşkanı’nın sözlerine ya da Asya Finans’a getiriyorsun. Yüreğim yanıyor; ama Asya Finans’ı şu anda tartışmam yersiz olur. Bunu BDDK Başkanı, Bank Asya  Yönetim Kurulu Başkanı, mevduat sahipleri, bankacılar, özel sektör kurumları tartışır.

*Çocukluğunuzdaki en büyük hayaliniz bir mavi-kırmızı kaleminizin olması. Etibank’ta çalışan babanızın masasında o kalemi bulup kullanıyorsunuz ve babanızdan, devlet malını izinsiz kullandığınız için azar işitiyorsunuz. Bunun ardından “Hayatta ilk imtihan böyle verildi. Devlet malına bir daha dokunamadım” diyorsunuz. O çocuğa, 17 Aralık’ı sorsam?

Hiç sorma! Tamam bitti! Sen beni siyasete çekmek istiyorsun. Kendimi öne çıkarıp methetmiş duruma düşerim, o konuya girmem. Beni tanıyan herkes biliyor.

Recep Tayyip Erdoğan nereye?

 

AKP, uzun bir yönetme döneminden sonra duraklama dönemine girmiştir.  Bu gelişme bundan üç dört yıl öncesi beklensede, açık duraklama kendisini etken olarak göstermemiştir.

Bunun nedenleri toplumun, iç yapısı, birde yönetimdeki gücün, AKP karşısındakı kesimleri (CHP, MHP, BBP, başkaları) içeriden vurarak, halka AKP’yi bir tek kurtuluş yolu olarak göstermesine bağlı olmuştur.

Buna başka nedenlerde ekleyebilirsiniz.

Şimdi ise, AKP, kullanma günü geçmiş bir yiyecek durumuna düşmüştür. Bozulma belirtileri başlamıştır.

Bunu nereden anlayabiliyoruz? AKP, kendisini oluşturan, geliştiren, yükselten ortaklarını bir bir yitirmiştir.

Önce iç ortaklarını yitirmiştir. Bunlar kimlerdi?, yada kimlerin olusumlarıydı? Derseniz.

En etken kesim FETÖ idi. FETÖ ile AKP sağ kanadını koparttırdı. Seçimlerde pek etkisi görülmesede, FETÖ’süz, AKP’nin kendisini yasa dışı, yasa içi alanlarda eskisi gibi iyi gösterememektedir.

Tek başına çalmayı bile başaramamış, ağzına yüzüne bulaştırmıştır.

FETÖ gidince yurttaşın başarısız çocuklarına sınavlarda başarı yolu tıkanmıştır. Onun bunun yerine sınavlara başkalarını sokarak, iş kazandırma düzeni bozulmuştur.

Devlet mallarıda satıla – satıla, dağıta – dağıta tükenince tünelin sonu görünmüştür.

Bu gün AKP’nin bölünmesi kendisini sorgulaması gecikmişse burada MİT’in Erdoğan’ın elinde oyuncak bir kuruluşa dönderilmesindendir. Buda doğaldır. Hakan Fidan, sonradan bir indirme olarak kuruma sokulmuştur. Onun içinde oda, yönetim değişirse kendisinin yasalarla yüzleşmesinden korktuğundan, titreye titreye yasaları çizerek bu yönetimin görevde kalması için çalışmaktadır.

Bir düşünün, bu gün günde 4-5 kişi PKK ya karşı savaşta kara toprağa düşerken kimseden AKP ye karşı ses yükselmiyor. Ya birde bir başkası ortak olsaydı? CHP yada MHP, ne olacaktı?

Söz de yaygarada böyle olacaktı. “Ne yapalım AKP dönemi iyiydi, ancak halkımız bize ortak kazandırdı. Olaylar başladı, ölüler geliyor. Gelecek seçimde AKP ye oy verin kan dursun” diyeceklerdi.

  • Bu anda MHP yönetime ortak değil, dış saldırılara, iç bölücülere karşı direnç vermek biçimindedir.

Böyle pişkinlerle karşı karşıya bu toplum.

Bu gün gelinen yer neresidir?

AKP çok büyük bir korkuya kapılmış durumdadır. Kendi aralarında konuştukları tek konu: “Ya Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, yada aramızdan ayrılan bunca kişiler, yaptığımız yasadışılıkları dışarıya çıkarırsa ne olacağız?” biçimindedir.

Sonuç : Erdoğan ister geçmişteki düzende, ister başkanlık düzeninde yönetimde kalsın, Türkiye’yi yönetmeye gücü yetmeyecektir.

Eskiden yönetebiliyordu, çünkü dış güçler, ona yol gösteriyor, yasadışılıklarına göz yumuyorlardı.

Erdoğan yurt dışında yoldaşlarını yitirdi.

Bu günlerde Erdoğan’ı tanıyan bir iki Arap topluluğu var, onlarda yakın gelecekte sıkıntılı bir ortama girerek, yön degiştirebileceklerdir.

Erdogan demek, yanılan birisi demektir, Erdoğan demek yalnız kalan « ümmet » demektir. Erdoğan demek yolu, yönü belli olmayan biri demektir.

Başkan olmasıda çok anlam taşımamaktadır.

*Onun içinde dün ayaklarının altına aldığı değerlere bu gün sarılmaktadır.

Mit’in eli ile parçalanır duruma getirdiği MHP’nin yine MİT’in eliyle ayakta durmasınıda bu nedenlerle istemektedir.

Ancak sayın Erdoğan kendi geleceği için Atatürk gerçegine yakın duracak, Türklüge karşı savaşını durduracaktır. Bunun dışında pek başka seçeneğide yoktur. Çünkü en derin şeriatçilar bile ŞERİAT’ın ipinin CİA’nın elinde olduğunu anladığı bu günde başka nereye sığınacaktır? 

Mehtap Yılmaz ağlamaklı yazısını böyle yazmış: http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mehtap-yilmaz/allah-bu-memleketi-istikameti-hamamonu-olanlara-birakmasin-13724.html

Emin Pazarcı’da korku kokan yazısını böyle yazmış:

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/emin-pazarci/lawrence-trolice-brutus-e2-80-a6/haber-488738

Erdogan ile Zarrap
Erdogan ile Zarrap
Erdogan ile Zarrap
Erdogan ile Zarrap

Recep Tayyip Erdoğan’ın çok güvendiği İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu FETÖ’cü çıktı.

Ülkü Ocakları

Ülkü Ocakları Nereye?

Ülkü Ocakları tarikat yolunda ilerledi…

ÜLKÜ OCAKLARI GENEL BAŞKANI OLCAY KILAVUZ NAKŞİBENDİ MÜRİDİ ÇIKTI.
ÜLKÜ OCAKLARI GENEL BAŞKANI OLCAY KILAVUZ NAKŞİBENDİ MÜRİDİ ÇIKTI.
ÜLKÜCÜLER, NAKŞİBENDİ MEZARLARINDA DUADALAR.
ÜLKÜCÜLER, NAKŞİBENDİ MEZARLARINDA DUADALAR.
Ülkücüler nakşibendilerin mezarlıklarında!
Ülkücüler nakşibendilerin mezarlıklarında!
ülkücüler abdulhaluk güccevani türbesine taparken
ülkücüler abdulhaluk güccevani türbesine taparken
Anası nakşibendi olanın babasıda agopyan olur
Anası nakşibendi olanın babasıda agopyan olur
Anası nakşibendi olanın babasıda agopyan olur
Anası nakşibendi olanın babasıda agopyan olur
ülkücü
ülkücü

Bunlarda ülkücü müridler!

gizli kalan ülkücü ibneler.
gizli kalan ülkücü ibneler.

TIKLA BAK!

https://www.facebook.com/plugins/video.php?href=https%3A%2F%2Fwww.facebook.com%2FAykiriDusunen2%2Fvideos%2F1464386326971616%2F&show_text=1&width=560” target=”_blank” rel=”noopener”>https://www.facebook.com/plugins/video.php?href=https%3A%2F%2Fwww.facebook.com%2FAykiriDusunen2%2Fvideos%2F1464386326971616%2F&show_text=1&width=560

ilginizi çekebilir:

kilincmuslumanlariturkler.wordpress.com/2017/11/18/recep-tayyip-erdogan/

Vedat Bilgin

“Bahçeli’nin eski danışmanı: MHP tabanı maalesef Kemalistleşiyor” diyen

Vedat Bilgin: Vedat Bilgin’in iç yüzü

Vedat Bilgin kimdir derseniz, o bu gün bir AKP milletvekilidir.

Vedat Bilgin geçmişte ne iş yapmıştı?

Yıllarca sayın Devlet Bahçeli’nin danışmanlığını yaptı.

Ondan sonra ne yaptı?

CİA İSTEDİ, MHP’Yİ BİTİRDİ. Şimdi o bir AKP’li oldu.
CİA İSTEDİ, MHP’Yİ BİTİRDİ. Şimdi o bir AKP’li oldu.

Artık yeterince MHP’yi uçurumlardan uçurumlara sürüklemişti. MHP’nin gelişmesini, halka açılmasını önlemiş, MHP içerisinde tarikatların, tekkelerin, üfürükçülerin yerlerini korutabilmiş, özellikle Ermeni, Çerkez, Rum, Kürt kesimlerin yönetime yerleşmelerini sağlamış, Devlet Bahçeli’ninde arka arkaya yanlış yerde, yanlış adımlar atarak AKP’nin geleceğini sağlamlaştırmasını sağladıktan sonra, o artık AKP’nin bir dönem başbakanı olmuş olan Ahmet Davitoğlu’nun danışmanlığına sıçramıştı. MHP’yi içeriden bozguna uğratmış olan bu kişiye bu koltuk az gelmişti, Sayın Recep Tayyip Erdoğan en sonunda onun “milletvekili” olmasını sağlayarak, ona olan ödemesini (borcunu) yerine getirmişti.

Şimdi, o kendi MHP’den gitsede, MHP’ye çeki düzen vermeyi MHP’nin AKP’nin uydusu olmasını sağlama görevini yerine getirmek için, MHP’de AKP’ileşen MHP’ye karşı çıkanların, MİT ağzı ile “Kemalist”leştiklerini söylüyor.

Buna karşı ne Bahçeli’den nede MHP yetkililerinden bir ses çıkmıyor! Çünkü, bu gün MİT ağzı ile konuşanlar, bu güne deyin MHP’nin içini boşaltarak, MHP’yi etkisiz, yetkisiz, güçsüz duruma getirdiler.

MHP’de böylesi yakıştırmalara karşılık verecek güçlü, bilgili birilerini koymadılar.

MHP’ye böyle danışmanlar seçilirken, MİT ağzıyla konuşan bir sürüde il, ilçe başkanları görevlere getirildiler. Artık MHP içeriden ele geçirilmişti. Yaşlı bir agaça benziyordu. Esen bir yel onu sağa sola bükebiliyordu. Artık MHP baştan aşağıya devletleşmişti. O nedenlede bu gün MHP içerisinde TC Devleti ne derse o yapılmaktadır. Devlet Bahçeli bu gerçeği anladığında artık iş işten geçmişti.

Bu nedenlede gerek MHP, gerekse Ülkü Ocakları TC Devletimizin birer kurumu durumundadırlar.

Vedat Bilgin, işin gerçeginde MHP de “Kemalist” olmadığını biliyor, ancak o MHP içindeki Türkler’in uyanışını görerek, onların eylemlerini bastırtmak için “Kemalist” adını kullanmaktadır. Buda Türkiye’deki müslüman Ermeniler’in Türklüğe karşı ugraşlarının bir biçimidir.

Türkler’e doğrudan saldıramayanlar, Türkleri “Kemalist” göstererek, saldırıyorlar.

Bunu MHP içindeki Türk kökenliler görüyorlar, yaşıyorlar, bilinçleniyorlar. Vedat Bilginler’in korkusuda buradan geliyor.

 

İrfan Sönmez

FETÖ’yü anlatıyor.

 

İşte Akşener’in kefil olduğu ‘cü avukatın şok konuşması

‘in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mektup yazarak ‘cü olmadığını iddia ettiği MHP’deki kendisini destekleyen isimlerden avukat İrfan Sönmez’in teröristbaşını İmam-ı Rabbani’ye benzeterek “Allah dostu” ilan ettiği ortaya çıktı.

İrfan Sönmez’in tutuklu iken Fethullah Gülen örgütünden yüklü akçalar aldığı biliniyor. MeralAkşener’ede başkaları aracılığı ile akça aktarıldığı biliniyor.

İşte Akşener’in kefil olduğu FETÖcü avukatın şok konuşması

MHP’den ihraç edilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mektup yazarak “beni destekleyen bu isimler ‘cü değil Ülkücü” demişti. Bu isimlerden biri olan Ülkücü avukat ‘in FETÖ’nün fanatik bir müridi olduğu ve teröristbaşını “Allah dostu” ilan ettiği ortaya çıktı.

AKŞENER, ERDOĞAN’A MEKTUP YAZIP KEFİL OLDU!
15 Temmuz FETÖ darbe girişimininden sonra bazı MHP’li isimler de gözaltına alınmıştı. Bu gözaltına alınan isimlerin ortak özelliği Meral Akşener’e yakın olmalarıydı. Meral Akşener Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mektup yazarak baştaA vukat İrfan Sönmez olmak üzere bu MHP’li isimlere kefil olduğunu ve kesinlikle FETÖ ile ilgilerinin olmadığını söylemişti.

MHP’Lİ AVUKAT TERÖRİSTBAŞINA ÖVGÜLER YAĞDIRDI
Ancak arşivler Meral Akşener’i yalanıyor. Geçtiğimiz yıl Bugün TV’de firari FETÖ’cü Erkan Akkuş’un programına çıkan MHP’li Avukat İrfan Sönmez teröristbaşı Fetullah Gülen’e övgüler yağdırıyor. Hızını alamayan Sönmez, teröristbaşı Gülen’in İmam-ı Rabbani gibi bir Allah dostu olduğunu iddia ediyor. Sönmez’in hezeyanları bunlarla sınırlı değil.

FETÖ’nün müridlerinin “tertemiz ve nur gibi” insanlar olduğunu iddia eden Sönmez, bu insanlara terörist diyenleri de tehdit etmekten çekinmiyor. İşte Meral Akşener’in kefil olduğu MHP’li Avukat İrfan Sönmez’in teröristbaşı ve müridleri hakkındaki şok açıklamaları!

..

FETÖCÜ ÜLKÜCÜLER

FETÖCÜ ÜLKÜCÜLER

 

Muhsin Yazıcıoğlu: ŞEYH-ÜL İSLAM ANKARA
Muhsin Yazıcıoğlu: ŞEYH-ÜL İSLAM ANKARA

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Alişan Satılmış, yalakalarıyla kabadayılık yolunda. Cek-senet, başörtüsü çatışması onun geleneğidir.
Alişan Satılmış, yalakalarıyla kabadayılık yolunda. Cek-senet, başörtüsü çatışması onun geleneğidir.

 

1977’den beri ülkücülerin kaldıkları bazı yurtlar, Fethullah Gülen hocaefendinin gençlere dinlerini öğretmesine, nurculuğu aşılamasına açılmış idi. Bunun yanısıra tutukevlerindede din eğitimi verilmesi, nurculuk öğretilmesi konusunda “tarikat”lara yol açılmıştı.

Yalnız bunlar mı? Yok, Değişik illerden ülkücüler, otobüslerle akın akın hocaefendinin vaazlarını dinlemek için İzmir’e taşınıyorlardı. Bu durum çok ülkücünün nurculuğa geçişini sağlamıştı.

Yine çok ülkücü artık “biz doğru yolu bulduk, biz geçmişteki yaşantımızdan, söylediklerimizden utanıyoruz” dediler. Ülkücü oldukları dönemin boşa geçtiğini, şimdi doğrulara ulaştıklarını söyleyip duruyorlardı.

O günlerde gerek ülkücü yurtlarda gerek tutukevlerinde namaz kılmayan ülkücülere büyük baskılar yapılmakta idi.

En önemli ülkücü yurtlarda “zikir” yapılmayada başlanmıştı.

Böyle başlayan ülkücüleri “tarikat ehli” etme çalışmaları, ileriki yıllarda özellikle büyük yerleşim yerlerinde Ocak başkanlarınında nurcu olanlardan seçilmelerinin yolunu açmıştı.

Ülkücüler akın, akın nurcu ediliyorlar, yada nurcu oluyorlardı.

Son yıllarda Ülkü Ocakları Genel Merkezi’de artık üstü örtülü biçimde nurcuların yönetimine bırakılmıştı.

Muhsin yazıcıoğlu FETÖ’den en çok yararlanan başkandı. Bütün Muhsin’e bağlı camilerde, derneklerde FETÖ bir peygamber gibi saygı görürdü. Bütün FETÖ’cü yayınlar dağıtılırdı.

 

Lütfi Şeyhsuvaroğlu, Allah Dostlarını severdi. Saidi Nursi onun için önemli idi. Türklükten söz etmek onun için ırkçılık sayılırdı.

 

Azmi Karamahmutoğlu’da önceki başkanlar gibiydi. Artık ocaklar Fethullahçılar’a bırakılmış idi.

Eski Ülkü Ocakları başkanları kendilerini Türk olarak görmüyorlardı. Onun içinde bir Ermeni kökenli Fethullah Gülen onlara Bahçeli’den yakın geliyordu.

Şimdilerde deli dana gibi “ben FETO’cü değildim” diye anırıp duran Alişan Satılmış eşeği döneminde ülkücüler Fethullah’a Allah dostu derlerdi. Ee peki o günlerde FETÖ’ye karşı ne demiş? Ne yapmış bu salak?

Harun Öztürk, anlı şanlı Fethullahçı olan başkanlardan birisiydi. Artık derneklerde olayları din açısından yorumlamayanlar, barınamaz duruma gelmişlerdi.

Ülkü Ocakları bununla birlikte azınlıkların gizli yarış ettikleri bir alandı. Ermenisi, Çerkezi, Kürdü, Rum’u “islamda üstünlük takvadadır” diyerek kendi yerlerini sağlamlaştırıp, azınlık kesimden gelmiş olmalarının tartışılmalarını engelliyorlardı.

Bazı ülküdaşlar, gece gündüz “islamda islam” diye tutturuyorlardı. O yıllarda bizde, onların bu isteklerini sürekli iyiye yorardık. Yıllar sonra bunları öne sürenlerin çoğunun Ermeni, Rum, Çerkez, yada Kürt olduklarını gördük.

Bütün bunları neden anlatıyorum? Çünkü o günlerden bu günlere Fethullah Gülen örgütüne kaymış olan ülkücüler, FETO’den tutuklanınca “Biz ülkücüyüz” demeye başladılar.

Yok böyle bir ülkücülük! Sizler geçmişte ülkücü idiniz, sonra FETÖ ye geçtiniz. Şimdide tutuklanınca “Biz ülkücülyüz” diyorsunuz.

Geçmişte bir süre için ülkücülere bulaşmış olmak demek ölene deyin ülkücü kalmak demek deyildir.

Yaşar Okuyan, Meral Akşener, Namık Kemal Zeybek ne ise sizlerde bir dönem ülkücü olmuşsunuz, şimdi sizler FETÖ cüsünüz.

Ayrıca şimdi bir köstebek olarak MHP yada Ülkü Ocakları’nda bulunanlarda ülkücü sayılmazlar.

Arkası geliyor………………………………….

Haber Erk

Haber Erk

Türk karşıtlarının, gizli cihatçıların buluştuğu yerin adı Haber ERK. Bu gönüllerini ona-buna MIT'e satanlar, ülkücülerin bir gizli gücü, olayları yönetecek ERENLERİ olduğunu unutmuşlardı.
Türk karşıtlarının, gizli cihatçıların buluştuğu yerin adı Haber ERK. Bu gönüllerini ona-buna MİT’e satanlar, ülkücülerin bir gizli gücü, olayları yönetecek ERENLERİ olduğunu unutmuşlardı.
Haber Erk: Haber Erk ile Yeni Akit arsında derin bir baglantı bulunmaktadır. Su yüzündeki baglantılari: ikiside (seriatçı)dır. Yeraltındakı baglantilari: Ikisininde ipleri MIT'in elindedir. Servet Avcı, Mit'in avcısıdır.
Haber Erk: Haber Erk ile Yeni Akit arsında derin bir bağlantı bulunmaktadır. Su yüzündeki baglantıları: ikiside (şeriatçı)dır. Yeraltındakı baglantıları: İkisininde ipleri MİT’in elindedir. Servet Avcı, Mit’in avcısıdır.
Ali Şan Satılmış, ile Yeni Akit, Haber Erk arasında derin bağlantı vardır. Bu bağlantı bir "dava" arkadaşlığına dayanır. "Dava" şeriattır. Bu iki kuruluşta MİT'e bağlı ise Alişan Satılmış kime çalisiyor demektir. Ali San Ulkü Ocaklari'nda iken de AKIT dogrultusunda ülkücüleri kullanmistir.
Ali Şan Satılmış, ile Yeni Akit, Haber Erk arasında derin bağlantı vardır. Bu bağlantı bir “dava” arkadaşlığına dayanır. “dava” şeriattır. Bu iki kuruluşta MİT’e bağlı ise Alişan Satılmış kime çalışıyor demektir. Ali   Ülkü Ocakları’nda iken de AKİT doğrultusunda ülkücüleri kullanmıştır.
Bizim sorunumuz, Haber Erk'te yazanlarla değil. Yalnızca MİT'in isteği ile ülkücü kuruluşları azınlıkların ellerine düşürme girişiminde görev alanlara karşıyız.
Bizim sorunumuz, Haber Erk’te yazanlarla değil. Yalnızca MİT’in isteği ile ülkücü kuruluşları azınlıkların ellerine düşürme girişiminde görev alanlara karşıyız.
İsmail Türk, İsmail Türk ile yandaşları, yıllardır Yeni Akit ile ilişki içindeler. Bunlar MHP'yi AKP'lileştirmeye Arapça (yemin) ettiler. Yeni Akit 3-4 yıl önce yenilenirken, o günlerde Haber Erk'te yenilenmişti. MİT bilinçli izleyicilere büyük açık vermişti.
İsmail Türk, İsmail Türk ile yandaşları, yıllardır Yeni Akit ile ilişki içindeler. Bunlar MHP’yi AKP’lileştirmeye Arapça (yemin) ettiler. Yeni Akit 3-4 yıl önce yenilenirken, o günlerde Haber Erk’te yenilenmişti. MİT bilinçli izleyicilere büyük açık vermişti.

habererk_7

 

habererk_8habererk_9habererk_10habererk_11habererk_13

Çok yakında HABER ERK MİT bağlantıları yazılacak…

 

Hasan Karakaya: aşırı viyagra kullandığı için öldü

Yaşamının son yıllarında MİT’e bağlanarak çalışan, Türk karşıtı Hasan Karakaya aşırı viyagra kullandığı için öldü. Erdoğan’ın başı sağ olsun. Türkiye’deki azınlıkların başları sağ olsun.

Azılı Türk karşıtı, ümmetçi, son yıllarında açıkça MİT'e bağlanmış olan Hasan Karakaya aşırı viyagra etkisinden kudurarak öldü.
Azılı Türk karşıtı, ümmetçi, son yıllarında açıkça MİT’e bağlanmış olan Hasan Karakaya aşırı viyagra etkisinden kudurarak öldü.

MHP’ye kurulan yeni tuzak: Van göçmeni bir Yahudi’nin torunu olan Ahmet Reyiz Yılmaz

MHP’ye kurulan tuzaklar durmak, tükenmek bilmiyor.

ANADOLU’DA DOĞUP BÜYÜMÜŞ OLAN BİR YAHUDİ.
ANADOLU’DA DOĞUP
BÜYÜMÜŞ OLAN BİR
YAHUDİ.

Bu kerede ülkücülerin içine sızmış olan Musa’nın çocuklarından (Yahudi) bir saldırı geldi.

Seçim öncesi MHP il ilçe kuruluşarına sızmış olan köstebekler, MHP’nin oylarını yitirmesi için elllerinden geleni yaptılar. Seçim yapıldı Erdoğan ile MİT’in bütün oyunları, AKP’ye 278 üye kazandıramadı.

Şimdi seçim sonrası, MHP’lileri içerden dağıtabilmek için girişim başladı. Bu kere MİT’in işbirlikçisi Ahmet Reiz Yılmaz ortaya çıktı.

Muhafazakar Yükseliş Partisi’nin sozde baskani Ahmet Reyiz Yılmaz, MHP kurmaylarına çağrıda bulunarak, “Yıkın bu ağır işgali. İndirin Bahçeli’yi artık” diye seslendi. Yazarlarının çoğu müslüman Ermeni olan (Yeni Şafak, 15:58 Haziran 13, 2015 IHA) ta ona arka çıktı.

 

Çok ilginçtir, seçimlerde 100 oy bile alamayan birileri, 16 milyon oy alabilmiş birisi olan Devlet Bahçeli için, MHP’lilere: “İndirin Bahçeli’yi artık” diyor.

Bu isteğinide MİT’in YENİ ŞAFAK içine yerleştirdiği yandaşları alıp, utanmadan yayınlayabiliyorlar. Çok ilginçtir. Sözde bir ülkücü, paçasını MİT’e kaptırmış birisi, Devlet Bahçeli’nin indirilmasini istiyor. Seriatçi islamci Hizbullah çizgisindeki gazetede, sevinerek bu oyuna yer veriyor.

Çok ilginç değil mi? Düne deyin, bize din kardaşıyız diye yaklaşanlar. Bu kez bizi yine İslamla bitirmeye çalışıyorlar.

Bu ne biçim bir gelişmedir?

Allah, Allah diye bağırıyorlar, bizde bağırıyoruz, ancak biz Allah derken, arkamızdan vuruyorlar.

Kendisini bir “haham” olarak goren Ahmet Reyiz Yılmaz Israil’den iki (Madalya) almış:

Birincisi İsrailden: “2005 yılında İsrail İş Konseyi’nden” http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahmet_Reyiz_Y%C4%B1lmaz#Ba.C5.9Far.C4.B1_ve_.C3.B6d.C3.BClleri

-İkincisi MİT gözetimindeki Ekovitrin Dergisi’nden. “2008 yılında Türkiye’de Ekovitrin dergisi yılın en başarılı iş adamı olarak İsrail’deki “Yılın Starı” ödülü verildi.

Yazdığı eser: Bir İbrahim Kavgası Türk İslam Davası

İyi derecede İngilizce ile İbranice (İsrail’de konuşulan dil) bilmektedir.

http://www.ekovitrin.com/kunye.html

Nagehan Alçı: “1915’te Türkler Ermenileri katlettiler” dedi.

alci_1_1kopie

Nagehan Alçı:
Nagehan Alçı: “1915’te Türkler Ermenileri katlettiler” dedi.
Nagehan Alçı:
Nagehan Alçı: “1915’te Türkler Ermenileri katlettiler” dedi.

SEDAT PEKER: MİT’İN MHP’YE YENİ OYUNU

MİT’in bitip tükenmeyen oyunlarından biriside Sedat Peker ile MHP’yi vurmaktır.

 

Sedat Peker : MİT’İN MHP’YE YENİ YENİ OYUNU
Sedat Peker : MİT’İN MHP’YE YENİ YENİ OYUNU

 

 

Sedat Peker, parti kurar yada kurmaz, burası başka bir iştir, ancak kurulu olan bir partiyi destekyerek, MHP’nin önünü kapatmayıda deneyebilir.

 

Birinciden, önümüzdeki seçimlerde MHP’nin bütün il ile ilçelerde 20 ile 100 arasında oylarının çalınması demek bir sürü seçilebilecek kişilerin seçilememesi sonucunu doğuracaktır.

 

İkinci olarakta, MHP’lilerle tartışmalara girerek MHP’yi oyalamak istediği çok açık bir biçimde ortaya çıkmıştır.

MİT böylece MHP’yi yasadışı yollara çekeceğini öngörmektedir.

Çünkü, MHP’yi PKK ile karşı karşıya getirmek istediler, bunu başaramayınca şimdide bir baştankara “mafia” bozuntusu olan birisini çılgın bozkurtların önüne çıkarmaktadır.

Unutulmasın, bozulmamış bir bozkurt, önüne gelen baştankara “mafia” ya kök söktürebilir. Bizim gençligimizdede bu günde baştankara “mafia” bizlerle boy ölçüşememektedir. Bunu Sedat Peker çok iyi bilir. Pek iyide baştankara “mafia” Sedat Peker, ne oluyorda, MHP’nin tepesindekilere dil ile sarkıntılık edebiliyor? Onun amacı, dil dalaşı çıkarmak, MHP’nin gündemine oturmaktır. Çünkü MİT eline bir yeni oyuncak “baştankara “mafia” Sedat Peker” geçirmiş onunlada MHP’yi vurmak istemektedir.

Baştankara “mafia” Sedat Peker, ‘Allahı, dini, islamı’ diline dolamış, yanınada bir iki kendisini bilmez imam bozuntusunu almış, bozkurtlara sözde yol gösteriyor. İşin gerçeği etkileyici bir yanı yok, ancak işin arkasında MİT olunca, oynanan oyunu izlemekte gerekli oluyor.

Bu ortaya konan gölge oyununun baş oyuncusu “baştankara “mafia” Sedat Peker” oyunu iyi oynayamıyor, ne yapılmak istendigini izleyenlerine çaktırıyor.

Bu gün “Türk islam ülkücülüğüne sarılmış görünen “baştankara “mafia” Sedat Peker”, 2000 yıllarından başlamak üzere aşırı türkçü görünümdeydi. Din iman dan söz açmıyordu. Onun o günlerdeki yayın organı www.ozturkler.com idi. Bu sitede işlenen konulardan biriside “Devlet Bahçeli, ülkücüleri iyi yönetemiyor, artık onun yerine daşşaklı birini seçelim” idi.

Bu gün Devlet Bahçeli yine eski devlet bahçeli ancak dünün türkçü görünümündeki “baştankara “mafia” Sedat Peker” Türk islam ülkücüsü olup, karşımıza çıkmış durumdadır.

Sedat Peker, Mitçiler, toplama dinleyici, AKP'li imamlar.
Sedat Peker, Mit’çiler, toplama dinleyici, AKP’li imamlar.

Albastının (şeytan) gör dediği delik bu deliktir.

Baştankara “mafia” Sedat Peker, ne geçmişte türkçüydü, nede şimdi türk islam ülkücüsüdür. O geçmişte çek senetçi-mafia idi, şimdide MİT’in eline düşmüş bir serseridir.

ÇERKEZ-ERMENİ ÇATIŞMASI

Çerkezler ile Ermeniler’de aralarında bölündüler, kimisi Fethullah örgütünü, kimiside Erdoğan örgütünü desteklemeye başladılar.

Rasim Ozan Kütahyalı kim? ERMENİ Aydın Doğan kim? ÇERKEZ

Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı
Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı

Günümüzün ülkücüsü, iş bilmez, kılınç kuşanmaz, elinden de toplum için bir yararlı iş gelmez durumdadır. Acı ancak böyledir.

Ne basında, ne yayında, ne örgütlenmede, ne bilgi toplamada etken olamamaktadırlar. Bu böyle iken kalkıp, Devlet Bahçeli gitsin diyorlar. Diyelimki gitti. Sonra kim gelecek? Bunca Türk gençlerini önce komunistlerle çarpıştırıp, sonrada Nazım Hikmet’i Türkiye’nin yazarı sayanların oğulları mı, kızları mı göreve gelecek?

Bu arada şeriatçı ülkücülerinde sonu geldi. Çünkü İSİD “şeriat”ın tadını Türk ulusuna gösterdi.

Şimdi gelelelim konumuza,

konu: Çezkezler le-Ermeniler’in itişmeleri.

* Son yıllarda Çerkezler ile Ermeniler arasında bir içiçelik olduğu ortaya çıkmaktadır.

ABDİ İPEKÇİ İÇİN  ELİNİ KANA BULAMIŞTI...
ABDİ İPEKÇİ İÇİN
ELİNİ KANA
BULAMIŞTI…

Çerkez yakasında Aydın Doğan, Taha Akyol ile Namık Kemal Zeybek var. Fethullah Gülen örgütüne bağlı çalışıyorlar.

ÇERKEZCİ- ADINA MHP’ de görev almıştı. ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU ÇERKEZCİ
ÇERKEZCİ- 
ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU

Ermeni yakasında Rasim Ozan Kütahyalı var. Milli Görüş’ten yana, Erdoğan’a çalışıyor.

Milli Görüş’ün sözcülügünü yapan ERMENİ yurttaşımız            RASİM OZAN KÜTAHYALI
Milli Görüş’ün sözcülügünü yapan
ERMENİ yurttaşımız
RASİM OZAN
KÜTAHYALI

Aydın Doğan iki konuda yasaları çiğnemiş birisidir. 1. Milliyet Gaztesini satın alabilmek için, ülkücü Mehmet Ali Ağca’ya Abdi Ipekçi’yi vurdurmuştur.

  1. Gazetesinde bugünün yazar geçinen bölücüleri, ABD ajanlarını o yetiştirmiştir. Bu gün Türkiye’yi bölmeye çalışan yazar çizerlerin tümü çıraklığını Aydın Doğan’ın yayın organlarında geçirmişlerdir.

Sonuç olarak, aralarında bu konuşma geçiyor. Ermeni RASİM OZAN
KÜTAHYALI:

“25 Aralık kepazeliğinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı büyük komplo olduğunu çok iyi biliyorsun Aydın Bey. Fakat gazeten Hürriyet SABAH’a ve Erdoğan’a karşı takıntısından tüm ülkeyi ateşe atan tavrına devam ediyor. Sedat Ergin savcılığın 25 Aralık’ın bir darbe teşebbüsü olduğunu sarih biçimde açıkladığı raporu okusun ve itirazı varsa yazsın. Aynı şeyi Taha Akyol da yapabilir. 25 Aralık noktasında tablo çok net. Saçma sapan örgütler yaratılıp başına Erdoğan konmuş. Amaç Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı katakulli ile içeri tıkmak.”

ÇERKEZ Aydın Doğan:


“Bu Rasim’in karısı Nagehan Alçı’yı Milliyet’e aldık. Bunun anlamı ekmek yediği kaba sıçıyor Rasim Ozan Kütahyalı.”

Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı-Nahehan Alçı yarım Ermeni, yarım Çerkez
Çerkez Aydın Doğan- Ermeni Rasim Ozan Kütahyalı-Nahehan Alçı yarım Ermeni, yarım Çerkez

Önemli bir gizzem var? Bunların içinde kimler CIA’ya çalışmaktadır?

Yakında onuda açıklayacağız.

ÇERKEZCİ-CIA’NIN ADINA MHP’ de görev almıştı. ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU
ÇERKEZCİ-ÜLKÜCÜLERİ EYLEMLERE SOKMADA KATKISI OLDU 

 

 

 

Namık Kemal Zeybek: (ÇERKEZ) Seriatın MHP'de yayılmasını sağlayanlardandır.
Namık Kemal Zeybek: (ÇERKEZ) Şeriatın MHP’de yayılmasını sağlayanlardandır.

Mit Nereye, Türk ulusu nereye?

Resim

MİT, türkçü, turancı, ülkücü kuruluşları kendi gözetiminde bulundurmaktadır. Yukarıda yürüyen iki mitçi görülmektedir.

Mit, bu gün Türkiye’de bir tartışma konusu oldu. Bunun nedeni MİT yasasında bir değişiklik yapılmasıdır.

İşin gerçeği, MİT yasası değişmeliydi, ancak bu günkü başçalan Erdoğan’ı koruyacak biçimde olmamalıydı.

Gelelim konunun özüne, Türkiye’de MİT içinde çalışanlar, neden Türk yurdunun çıkarlarını korumadıar, koruyamadılar, korumakta istemediler?

Bunu bir yere yazın, sonrada bu Türkiye’de son yılllarda Türkler’den çok Türkçülük yapanların öve öve bitiremedikleri Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanları ile önemli görevlere gelmiş olan subaylara gelince bunlarında çoğunun Türklük diye bir sorunları yoktu.

Yılda bir kere “Türk Ordusu’nun Türk ırkıyla bir ilgisi yoktur. Biz Atatürk milliyetçiyiz.” diye bildiri yayınlarlardı. Burada anlatılmak istenenin gerçek Atatürk’ün düşüncesi ile ilgisi yoktu.

Türk halkı, ordusunu çok kutlu görsede, ordu halktan kopuk olduğu gibi, Türkiye’nin ana etken gücü olan Türkler’i yok saymıştır. Mit’te bu görüş ondanda çok yaygındı.

MİT, Türkiye’de azınlıkların bütün kurum ile kuruluşların başına yada önemli yerlerine gelmelerini sağlamıştır.

Gözünüzü açıp bir bakın, bir tek önemli kurumun başında, önemli bir yerde bir Türk yer almış mıdır?

 

Bu Türkiye’nin Türkler, ile Türklük açısından altını üstüne getiren, Türkler’e kara günleri yaşatan, bütün derneklere  yurt içinde de yurt dışındada Ermeni kökenlileri yerleştiren kurum, MİT’tir.

Mit’in Türk karşıtlığının temelinde yatan gercekte MİT’te üst düzeyde göreve gelenlerin çoğunluğunun Türk olmadığı gibi Türk karşıtları idiler. Bunun yanısıra  bir kısmıda Türk kökenli olmayan kadınlarla evlidirler.

Mit’in giderlerini, çalışanların aylıklarını uzun yıllar boyunca ABD’nin karşıladığını göz önüne alırsak, MİT’in Türk ulusuna çalışamayacagınıda görmüş oluruz.

Ya bugünkü MİT, ne durumda derseniz, yinede Türklükten yana değildir.

Ülkücüleri bağlayan bununla ilintili bir gercek var; Turan, Türklük, Türkçülükle ilgili bütün kuruluşlar MİT’in gözetiminde bulunmaktadır. Üstelikte çoğunun yönetiminde gizli Ermeniler oturtulmuştur.

Arkası gelecek…

Gizli Örgütün Başı: Osman Hilmi Özdil ‘Kozanlı Ömer’

Emniyet’teki Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki imamı Kozanlı Ömer Osman Hilmi Özdil ilk olarak kullanıma sunuldu. 

CIA'NIN İMAMI İÇİMİZDE:Osman Hilmi Özdil
CIA’NIN İMAMI İÇİMİZDE:Osman Hilmi Özdil

      

Kendi bilgi toplama gizli örgütünü kurabilmiş olan örgüt başı.

 

Gülen eski mitçi şimdi cia-cı
Gülen eski mitçi şimdi cia-cı

İşte Cemaat’in İç İşleri Bakanlığı’ndakı köstebek (imamKozanlı Ömer     

27.12.2013

MİT, bugüne deyin adı ile Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki imamı olduğu dışında özellikleri bilinmeyen Osman Hilmi Özdil’i ilk olarak basına sızdırdı. Kozanlı Ömer‘ takma adıyla bilinen Fethullah örgütünün (Cemaat)in Emniyet yapılanmasının gizli öncüsü olan Osman Hilmi Özdil‘in görünürdeki işi (sigorta)cılık

MİT, “SABAH Özel İstihbarat Bölümü” ne, tartışma sürecine katkı olsun düşüncesi ile bugüne deyin adı Fethullah Gülen örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli imamı olduğu dışında, bilgi bulunamayan, toplumca bilinmeyen, görüntülenmeyen gizemli kişinin görüntüsünü iletti, ayrıca bağlantıları ile ilgilide bazı bilgileri ortaya çıkardı. Adana Kozan doğumlu olduğu için ‘Kozanlı Ömer‘ adıyla bilinen, Fethullah Gülen örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli imamı ayrıca İç İşleri Bakanlığı içindeki yapılanmasının gizli başı “devlet içindeki gizli devletin polis imamı olan Osman Hilmi Özdil İstanbul’da yaşıyor, çok sıkda Ankara’ya gidiyor. Özdil’in, görünürdeki işiyle bağdaşmayacak gizli ilişkileri var.

Adı ilk kez Gülenciler’in tutuklattıkları, polis başı Hanefi Avcı’nın yazdığı “Haliç’te Yaşayan Simonlar / Dün Devlet, Bugün Cemaat” adlı eserde geçen Osman Hilmi Özdil, Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli örgütü yönetenlerden biri. Osman Hilmi Özdil, elinde sürekli içi para dolu bir torbayla, gizli korumalı bir biçimde geziyor. 34 VP plakalı, “Yeni Master Sigorta Kuruluşu”nun Volkswagen Passat 2013 model boz (gri) bir araç kullanıyor. “Yeni Master Kuruluşu” Emniyet Genel Müdürlüğü’nün araçlarını sigortalayan bir örgütün işyeri.

Osman Hilmi Özdil‘in kullandığı araçlardan biri de 34 TP, bir Volkswagen. Bu araç da “Uzman Pil Akü Elektronik Sanayi Limited Şirketi” adına yazılı. Bu kuruluşun yöneticileri ise İstanbul Ticaret Odası (İTO) belgelerine göre H.Y. ve N.Y. H.Y. üstelik N.Y.’nin evi, Fethullah örgütünün (Cemaat) yayın kuruluşundan birine 30 metre uzaklıkta olan Osman Hilmi Özdil‘le aynı sokakta.

Osman Hilmi Özdil, her gün saat 09:00 ile 11:00 arası evden çıkıyor. Evden çıkış anları düzenli değil ve belirli bir işyerine gitmiyor. Özdil’in sık gittiği bir işyeri geçmişte Fethullah Gülen’in oturduğu Altunizade’de bulunuyor. Nedense o işyeride bir kilise yöneticisinin sürekli uğradığı bir yer, yine nedense Osman Hilmi Özdil o işyerine gelince kilise yöneticiside oraya geliyor.

Osman Hilmi Özdil, evden çıktıktan sonra gideceği yere genelde aynı yolları kullanmayarak ulaşıyor. Takip edilme ihtimaline karşı ara-sıra yol kıyısında duruyor, sonra yeniden yola koyuluyor. Ara-sıra beklenmedik biçimde dönüşler yapıyor. Doğum belgesine göre 5 Aralık 1968 Adana Kozan doğumlu alan Osman Hilmi Özdil, Kozan’ın Mahmutlu Mahallesinde bir eve yazılıdır. 1993 yılında evlenen Özdil’in dört çocuğu var. Birde yaşı onsekizden küçük ulak (posta) olarak kullandığı yasadışı eşi bulunmaktadır.

FBI’YA DEVLETİN GİZLİ BELGELERİ’Nİ VERDİ

Osman Hilmi Özdil, MİT’teki bilgilere göre 2007 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) giriş yaparken içinde gizli bilgilerin bulunduğu bir el-bilgisayarı ile sözde yakalanmıştı. FBI’nın, içindeki verilere el koyduğu bu bilgisayara devletin çok gizli sayılabilecek bilgilerini yer aldığı belirtiliyor.

Gülen'in kilisesi
Gülen’in kilisesi

Olayın gerçek oluş biçimi!

Amerika’daki gizli çalışan bir devlet örgütü Fethullah Gülen hocaefendiden kendilerine bazı belgelerin sağlanması istenir. İstenen belgeler; Türkiye’de bazı etken kişilerle ilgili bilgiler, ikincisi Türkiye’nin savunma düzeni ile ilgili bilgiler.

Bu çok önemli bilgieri taşıyabilecek tek etken kişi olarak,  Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli örgütünü yönetenlerden biri olan Osman Hilmi Özdil gorülür.

Onun görevide belgeleri gümrükten geçince gerekli gizli ellere vermekti, onuda yaptı. Ancak Türkiye’de bu belgelerin güvenliginden sorumlu kişiler, sorumluluktan kurtulmak için verdi sözü yerine yakalandı sözünü kullanmak istediler.

Mit’in elindeki bilgilere göre, Fethullah örgütünden (Cemaat)çi polislerin ‘Kozanlı Ömer‘i Fethullah Gülen’e şikâyet ettikleride belgelenmiş durumdadır. O belgeye göre, “MİT Müsteşarlığı ve ….. istihbarat birimleri Ömer Bey’i gerçek adı (Osman Hilmi Özdil) ile bilmekte ayrıca adım-adım izlemektedir. Emniyet Kurumu’nda görev yapan üst düzey yetkililerden olan Emin Arslan, Sabri Uzun, Hanefi Avcı, Hüseyin Özalp gibi devletin önemli merkezleriyle irtibatlı kişiler de Ömer Bey’in Amerika-CIA’nın Gülencilik adına kurdurduğu örgütün sorumlusu olduğunu bilmektedirler,” bilgileri yer alıyor.

MIT DIŞINDA kendisini sürekli izleyen YAVRUKURT örgütünün emniyete ilettigi bilgilere göre;  Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli örgütünü yönetenlerden biri olan Osman Hilmi Özdil, en az 15 günde bir özel olarak bazı PAPAZLARla ayrıca kilise yöneticileri ile görüştüğü belirlenmiştir.

Kolluk güçleri bu durumu neden gizliyorlar? Halkta müslüman kuruluşlarla ilgili kötü duygular oluşur korkusu bulunmaktadır.

Müslüman+kilise+ dış güçler ilişkisi böyle…

GİZLİ ÖRGÜT’ÜN CIA İLE BİRLİKTE ERDOĞANI TUTUKLATMA GİRİŞİMİ

MIT’in elindeki kaynaklara göre,  Osman Hilmi Özdil, Ergenekon operasyonları, Balyoz, KCK ve Oslo süreciyle ilgili Emniyet-yargı girişimlerinin düzenleyicisi, İç İşleri’ndeki atamaların gerçek sorumlusudur.

Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli imamı Osman Hilmi Özdil; İlker Başbuğ, Hanefi Avcı’nın tutuklanmaları için ortamı oluşturan kişidir. Ayrıca bazı Gülenci mitçilerin ellerindeki bilgileri MiTin yanısıra Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli imamı Osman Hilmi Özdil’e aktardıkları bilinsede, kendisine dur denilememesini, CIA’dan aldığı koruma desteğine bağlamaktadırlar.

KOSKOCA TÜRK DEVLETİ DEDİĞİMİZ DEVLETİN EN ÖNEMLİ ALANLARI KÖSTEBEKLERİN ELLERİNDE OYUNCAK OLURKEN, KASIMPAŞALI, OĞLUNU AKLAMAYA ÇALIŞMAKTADIR.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in tutuklanmak istendiği girişimlerin içişlerindeki (polis) ayağındaki karar vericilerinden olarak görülüyor.

Devlet içinde örgütlenen gizli devletin, devletle savaşı 7 Şubat 2012’deki MİT kriziyle başladı, 17 Aralık operasyonlarıyla devam etti ve bugün etkisini artırdı. Şimdi devletin içinde yuvalanıpta Erdogan’ın onayı ile subaylar, kolluk güçleri, üst görevlerden Türk kökenlileri tümden dışlayan bu Fethullah örgütünün (Cemaat) kolluk güçleri (polis ) içindeki gizli imamları, kendi ortakları milli Görüşçüler’in bütün yasadışı SEVİŞME (evlilik dışı işler), karın (rüşvet) işlerini sapasağlam belgelemiş, buna dayanarak, Erdogan’ı bitirmeye çalışıyor. Yargı işter Fethullah Gülenci isterse Milli Görüşçü olsun, bunun önemi yok, eldeki bilgi belgelerle işlem yapmak durumunda kalacaktır.

MIT Erdogan’ın yanında olsada Fethullah Gülen’in gizli örgütünü yakabilecek gizli belgeleri ortaya sürememiş, böylece Erdoğan’a beklenen desteği verememiştir.

Bu girişim, yargı eliyle bir darbe girişimi olarak değerlendiriliyor.

Emniyet’ten ayrı gizli olarak örgütlenmişler. Polislik belgeleri evlerine taşımışlar.

Şimdi bütün Türkiye’de yaşayanların başlarına gelen soru; iyide bu ajanı Türk polisi neden tutuklamıyor? Söz dönüp dolaşıp; “Biz CIA’nın ajanını tutarsak ABD’de bizimkini tutar.” a geliyor.

Sorulan soru bu: MIT’ten emekli olan bir sürü eski mitçi bütün gün bu günkü yönetimi övmektedir. Nedense bu alçaklar bir kerecik olsun bu bildikleri (ihaneti) anlatmazlar!!!

Bunun için mi? “Türk’ün Türk’ten başka yoldaşı yoktur” denmiş?

 

TÜRKİYE’DE SİVİL AYAKLANMADAN KORKAN MİT, ÇOK GENİŞ TUTUKLAMALAR BAŞLATTI

TÜRKLER’İN ŞERİATLA İMTİHANI

Gözaltılar genişliyor – DHA/AA – 18.06.2013
Gezi Parkı gösterilerine müdahale eden polis yüzlerce kişiyi gözaltına aldı. İstanbul’dakiler Organize Şube’ye, Ankara’dakiler ise Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldü 

Görsel

Hükümet Gezi avına çıktı – AA/DHA/Kurultay – 18.06.2013
Sadece İstanbul ve Ankara’da 550 kişi gözaltına alındı. İçişleri Bakanı Güler, Twitter ve Facebook’u kastederek, İzmir’deki gibi sosyal medya operasyonları yapılacağını söyledi 

Erdogan'dan_gezicileri_tutuklayın_buyruğu
Erdogan’dan_gezicileri_tutuklayın_buyruğu

İçişleri Bakanı Muammer Güler, halkı Twitter üzerinden isyana teşvik ettikleri gerekçesiyle 30’u aşkın gencin İzmir’de gözaltına alınmasına benzer operasyonların süreceğini söyledi. Güler, “Sosyal paylaşım siteleri ile ilgili çalışma var. Halkı tahrik eden, yalan haberlerle toplumsal olaylara yönlendiren, elbette gerek Twitter olsun gerek Facebook olsun ve gerek sosyal medyanın diğer enstrümanlarını kullanarak bunları yönlendirenlerle ilgili çalışmamız var. İlgili operasyonlarımız sürecek” dedi.

Jandarmayı kullanırız

Bakan Güler, olayların bastırılmasında jandarmanın kullanılması ile ilgili olarak da jandarmanın İçişleri Bakanlığı’na bağlı olduğunu ve istenilen yerde kullanabileceğini söyledi.

Kimi tedavi ettiniz…

Gezi Parkı’ndaki revir ve gönüllü sağlık hizmeti sunulmasıyla ilgili doktorlar hakkında soruşturma başlatan Sağlık Bakanlığı, şimdi de özel hastanelerden İl Sağlık Müdürlükleri aracılığı ile yaralanan göstericilerin isimlerini istedi.

Özel hastaneler uyarılmış

Bakanlık Gezi Parkı protestoları nedeniyle özel hastanelerin acillerine “hazır bulunun” uyarısında bulundu. Ancak bu uyarının ardından İl Sağlık Müdürlükleri aracılığı ile protestolarda yaralanan ve tedavi gören kişilerin isimlerinin tek tek bildirilmesi istendi. İlk iki günde sadece yaralanma nedenleri ve uygulanan tedavinin sonucu hakkında bilgi alan Bakanlık, ikinci günün sonunda bilgilere göstericilerin isimlerinin de eklenmesini istedi.

1 doktor ve 2 hemşire gözaltında

Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Beyazıt İlhan konuyla ilgili şunları söyledi: “Bizim bu bilgileri vermemiz mümkün değil. Bu durum insan haklarına aykırı ve çok tehlikeli. Bu verilerin nerede kullanılacağı belli değil. Ramada Otel’den beyaz önlüklü bazı kişileri gözaltına aldılar. Bu kişilerin önce doktor olduğu söylendi. Sonra hırsız oldukları belirtildi. Karakola gittiğimizde bu kişilerin gerçekten doktor olmadıklarını tesbit ettik. Ramada Otel’e herhangi bir revir kurmadık. Bu kişiler neden beyaz önlük giymişti, bu görüntüleri neden verildi bilmiyoruz. Bu bize çok manidar ve provokatif geldi. Halen bir doktor ve üç hemşire gözaltında. Onların takibini yapıyoruz.”

Recep Tayyip Erdoğan konuşuyor, Türk İslam ülkücüleri onu alkışlıyorlar.

Bağımsiz ülkücülerde Erdoğan’ın arakasına takıldılar.

Görsel