TÜRKİYE’Yİ DÖNDÜREN DÖNMELER

Image

Ülkücüler, yazılandan anlayamayacağına göre biz konuyu sorulu-yanıtlı yapalımda tam anlaşılsın.

Bu gördüğünüz kişiler neden çok mutluydular ?

Çünkü Asya Finans açılacaktı. Asya inans aracılığı ile Türkiye’de belli kesimlere akçalar aktarılacak, islamcı diriliş sağlanacaktı. Anadolu Aslanları adı altında işadamları yaratılacak, onlar adına islamlaşmaya akça aktarılacaktı.

Bu banka o günden bügüne gizli  olan Fethullah Gülen örgütüne işlemektedir.

Bu banka niçin o günlerde Türkiye’de açıldı?

Çünkü Türkiye’de büyük bir devrim yapılacacaktı. Bu devrim, bu kere sivillere bırakılacaktı. Bu sivil devrim de tarikat-tekkelerin öncülügünde olacaktı. (1997 yılında cia+AB bilgi toplama kuruluşları+tarikat-tekkelerin anlaşmaları olmuştu)

Bu gördünüz kişiler yolları başka olsada (Gülen-Milli

Görüş-DYP) neden bir araya gelmişler di?

Çünkü, CIA bunlara birleşin dedi. Üstelik ortada dönen deli-deli akçalar vardı. Üstelik, Çiller açıkça ABD yuttaşıdır. Gülen CIA’ya geçmiş, diplomat olmuştu. Gül’ün de ABD ile çok derin ilişkileri vardı. Üstelik Batı’lılarda onu çok seviyorlardı.

Erdoğan, o içinde bulunduğu Allah için imanla yükselebilmek duygusu ile bu Gülen, Çiller, Gül çetesinin içine girmişi. Verilecek yüksek görevleri almayı uluslar arası güçlerle birlikte, islamcı söylemler arasında Türkiye’yi değiştirmeyi, Ortadoğu’dakı değişiklere eş başkanlık etmeyi, Türkiye’yi Doğusu’ndan bölmeyi onaylamıştı.

Öyle mi? Öyle.

Bu olaylarda DYP ne yaptı ?

DYP, seçimlere girmedi AKP oylarını bölmedi, Çiller bilerek kıyıya çekildi. Meral Aksener’de MHP içine köstebek olarak sokuldu.

Bu çete olmasa idi. Meral Aksener, o günlerde ABD için Gülen’i kaçıramayacaktı. Türk Ordusu içinden dağıtılamayacaktı.

Bu gördüğümüz kişiler önemli kişiler mi?

Eee, Erdoğan 11 yıl Başbakan yapıldı. Gül Cumhurbaşkanı, Gülen uluslararası gücü olan örgütün başına getirildiler. Çiller, Çiller’in Türkiye’dede ABD’ dede mal varlığı olağanüstüdür.

Bu kişileri birleştiren yalnızca akça kokusu mudur?

Yok, bak;

Gül Ermeni, Fethullah Gülen ErmeniErdoğan’ın bir yanı Gürcü bir başka yanı ?, Çiller’de dönme bir torunudur.

Bu gün neden çatışmaya girdiler?

Onuda başka gün yanıtlayayım.

ERDOĞAN – GÜLEN ÇATIŞMASI

Dün MİT adına Abdulkadir Selvi (yenişafak) yazmıştı.

Bugün de Fethullah Gülen adına Bülent Korucu (zaman) karşılık verdi.

Görsel

Görsel

Görsel

Görsel

Görsel

RECEP TAYYİP ERDOĞAN (GÜRCÜ)-FETHULLAH GÜLEN (ERMENİ), ABDULLAH GÜL (ERMENİ) KARŞI KARŞIYALAR.

AKP ile Fethullah Gülen örgütü arasındakı kavga gün geçtikçe derinleşmektedir.

Görsel

Türkiye doğrusu bu kavgayı beklemiyordu. Ancak, yandaşların birbirinden beklentileri geçen 10 yılda bir türlü gerçekleşmeyince, yandaşlar birbirlerini, karşı yakaya tuzak kurmakla suçlamaya başladılar. Bu gün iki yaka anlaşmış gibi bir ortam yarattı. Ancak bu yıkımı azaltabilmek için bir dinlenme aralığıdır. Çuvallarda bekleyen belgelerin ortalığa yayılması geciktirilmek isteniyor. Sürekli bir barış artık olanaksız durumdadır.

Ermeni kökenli Gül Ermeni kökenli Eyüp Can Türkiye'de sevenleri çok olan tanınmış kişiler.
Ermeni kökenli Gül Ermeni kökenli Eyüp Can Türkiye’de sevenleri çok olan tanınmış kişiler.

Çünkü, AKP Gülen’in gerek Cumhurbaşkanlığı, yerel ile genel seçimlerinde yan çizeceğini bilmektedir. Bunun yanısırada, anlaşmak gerekirse Gülen’in beklentisi çok yükseklerdedir.

Amerika’dakı sığınmacı Fethullah Gülen’in kırmızı çizgileri:

Emekli, sığınmacı Fethullah Gülen, ya Cumhurbaşkanlığına Gül oturacak, yada başbakan o olacak demektedir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın kırmızı çizgileri:

Recep Tayyip Erdoğan, kendisi Cumhurbaskanı olmak, başbakanlığada kendine bağlı birisini koymak istemektedir.

MİT’in (Fidan) kırmızı çizgileri:

MİT, Fethullah gülenciler’in ABD ile Batı devletlerine bilgi aktardıklarını belgeliyor.

Ayrıca MİT’teki Fethullahçılar, gizli belgeleri yıllardır Gülen’in gizli sandığına yolluyorlar. Buda yine MİT’in bilgisi doğrultusunda, başbakan ile bakanlara duyurulan gelişmelerden.

Bundan da önemlisi iki yakada birbirlerini fişlemekteler, (film, fotograf, yazılı belge) olarak.

“Dersane/ters-hane” gerçek tartışma konusu değildir.

“Dersaneler” gülen için akça yönü ile önemli değildir. Yalnızca “Micro Soft” kuruluşunun bir yıllığına 30 milyar verdiğini düşünün… Ancak oralar (dersane) aracılığı ile tarikat örgüte “militan” kazanmaktadır.

Bakalım, bundan sonra gizliye dönüştürülen çatışmada kim kazanak?

Görsel

Bir gerçek var, oda bu: İki yakanın elindede bakanlarla bile ilgili belden aşağı vuracak belgeler var, ayrıca iki yakanın elinde karşısındakını “vatan haini” yapacak belgelerde var.

Bu arada gerek AKP, gerekse Gülen örgütü, ülkücüler ile ilgili çalışmalarına, özellikle bölebilme yada yanlarına çekebilme yarışına giriyorlar.

Ülkücüler, oyun kuracak, bilgileri, becerileri, olanakları olmadığından, şimdilik kendilerini koruyabilme durumu gösterebileceklerdir.

ÜLKÜCÜYÜZ DEDİLER: MEHMET ALİ AĞCA nereye koşuyor?

Konumuz: “Kanımız aksada zafer islamın

MEHMET ALİ AĞCA nereye koşuyor?

Görsel

Reis: “Taş taş üstünde, baş, baş üstünde kalmayacak.”

Billiyor musunuz, bil miyormusunuz, orasını bilemem. Ancak öyle günler olmuştu, Malatya’da doğmuş, sonrada üniversite okumak için geldiği Istanbul’da bir ülkücü (türk-islam ülkücüsü) olarak, Türkiye’de doğruluğu ile, “cumhuriyet”e saygısı ile bilinen Apdi İpekçi’yi vurmuştu.

Görsel

O günlerde Aydın Doğan’a yakın olan kimler vardı MHP içinde ?

Mehmet Ali Ağca içerden kaçınca Ankara’da MHP yönetiminden kimlerle görüşmüştü?

Muhsin Yazıcıoğlu, onunla İran’a gidişine deyin neden ilgilendi?

Namık Kemal Zeybek o günlerde MHP'de önemli bir görevde idi.
Namık Kemal Zeybek o günlerde MHP’de önemli bir görevde idi.

Namık Kemal Zeybek’in MHP içindeki görevi neydi?

Aydn Doğan, MHP içindeki köstebeklerini kullanarak, İpekçi'yi aradan çıkardı.
Aydn Doğan, MHP içindeki köstebeklerini kullanarak, İpekçi’yi aradan çıkardı.

Vurdu, sonrada içerde yatar iken başladı “Ben büyük iş yapacağım. Uluslar arası alanda adı sanı olan Paus Johannes Paulus ll

(Pope 11. John Paul)’u öldüreceğim”, diye sayıklamaya.

Sonra Ağca içerden çıktı, yanına aldığı bilindik kişilerle birlikte Avrupa’ya gitti. Avrupa’da yine bilindik kişilerle birlikte İtalya’ya giderek Papa 2. Jean Paul’u vurdu.

Görsel

Ancak öldüremedi. Çünkü yanında bulunan kişi, iki nedenle görevini yapmayınca, Ağca, Papa’yı öldüremedi. Üstelik kaçamadıda. Yanında bulunan kişi, elindeki kara “çanta” ile birlikte kaçtı.

Aradan yıllar geçti, bu olayları yapanlar, şimdi neredeler, ne yapıyorlar? Kimlerle işbirliği ediyorlar diye soran olmuyor.

Ancak bizler, sizler için konuyu ele alarak, Türk toplumunu bilgilendirmek istedik.

Görsel

Abdullah Çatlı, Musa Serdar Çelebi, Muhsin yazıcıoğlu, Ahmet Malkan, Yalçın Özbey, Nihat Akgün, Yaşar Bozkurt, Ali Batman, Namık Kemal Zeybek, Fethullah Gülen, Veli Küçük, Mehmet Eymür, Aydın Doğan, Paul B. Henze (cia’nın Türkiye sorumlusu [1960-1980]) başta olmak üzere bu işin içinde olupta gölgede kalanlarıda ara sıra gündeme taşıyacağız.

Görsel

Çok kısa süre de bu konunun gizli kalan yönlerini ele alarak Türkiye’de kim kimdir sorusunu aydınlatacağız.

Paul. B. Henze, sağcı-solcu-şeriatçilari yönetebildi.
Paul. B. Henze, sağcı-solcu-şeriatçilari yönetebildi.

Bizi izleyin, bilgisiz kalmaktan korkun. Bunu edenler bizden, yada bizden değil deme! Bu bizden dediğin bazılarının, uluslararası güçlerin alt basamaklardaki birer maşası olduğunu görün.

Bizi izleyin bilgilenin, en iyi bilgide gerçek ülkücülerde olur.

Çırağan Yokuşu Ülkü Ocağı

MERAL AKŞENER, FETHULLAH GÜLEN’E ARKA ÇIKTI. “DERSHANE”LERİN KAPATILMASINA KARŞI ÇIKTI

MHP’Lİ MERAL AKŞENER, DERSHANELERİN KAPATILMASINA KARŞI ÇIKTI

Görsel

Görsel

DİŞİ TİLKİ MERAL AKŞENER

Meral Akşener, durduk yerde bir MHP milletvekili olarak, birden bire Fethullah gülen yapılanmasına arka çıktı. Çok ilginçtirki, kendisine yakın bir milletvekilide ona benzer bir çıkış yapmıştı. Ancak, Meral Aksener’in arka çıkması bambaşka

idi. Onun amacı yalnızca kapatılacak olan “dersaneler” değil, AKP içindeki-dışındaki Fethullah gülen örgütü yandaşlarının oluşturacakları olası bir oluşumda bir öncü olarak yer alabilmektir.

Çünkü o artık biliyorki, MHP içinde yeri sınırlı kalacaktır.

Bu arada o çok sevdigi “ZAMAN” çalışanına (muhbir) Recep Tayyip Erdogan’ın görüşünü degiştirmeyeceği konusunda gerekli yerlere, gerekli bilgileri verdiğini belirtiyor. Ayrıca birde özel olarak kendisine bakım yaptırarak, fotografını çektiriyor. Buradan anlaşılan “Meral Akşener’in Gülen örgütü ile olağan üstü iliskişi vardır.

Sonra utanmadan MHP’nin oylarını değilde “Fethullah gülen”in oylarının Erdoğan’ın yanında değerinin olmadığını açıklıyor. Buda kendisinin MHP’nin degilde “F-Tipi” yapılanmasının milletvekili olduğunu gösteriyor. Halkın gözünde o artık, MHP’nin kuyruklu yıldızıdır.

Cumhurbaşkanlığı için “dersane”ler kapatılıyor diyor.

Meral Aksener, MHP içinde verimli bir çalışma yapmamış, sürekli olarak F-tipi yapılanma ile gizlice ilgilenmiştir.

Ortalıkta dolaşan bilgilere göre, MHP içinde kendisini destekleyen bazi milletvekillerinin bulunduğudur. Meral Akşener’i böyle atılgan eden başka bir gerekçe de, bu yıl içinde Mekke’ye gittiğinde orada Türkiye’de etken olan bazı güçlerle yaptığı bazı anlaşmalardır. Sonuç olarak, Meral Akşener’e MHP donu dar gelmiştir. O kendisine “ŞALVAR” izlemektedir.

Çok yakında Meral Akşener’in ABD-Şikago’dan aldığı desteği, onun Türkiye’deki sivil devrimi desteklemesi için bakan seçildiğini buradan okuyacaksınız.

 Akşener Istanbul'da şeyhinin "dersane"sini savundu.
Akşener Istanbul’da şeyhinin “dersane”sini savundu.

MEHMET EYMÜR: cia’nın göz bebeği

MEHMET EYMÜR: cia’nın göz bebeği

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Kontrterör Dairesi Eski Başkanı Mehmet Eymür A Haber’de yayınlanan programda canlı yayına katıldı. Eymür Gezi olaylarına ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Eymür, ilk başlarda masum başlayan olayların farklı gruplar tarafından kullanıldığını ifade etti. Eymür olaylar sırasında Mossad ajanlarının da görev yaptığını iddia eti. EymürBurada yetişmiş İsrail’de askerlik yapmış insanlar ‘Gezi’de görev aldı. Mossad ajanıydılar” diye konuştu.

Görsel

Önce Mehmet Eymur kimdir? Ona bir bakalım.

–              Kendisi, kendisinin ülkücü olduğunu söylemektedir. (atin.org)

–              Veli Küçük ile tutuklandığı güne deyin yakından görüşmeleri olan birisidir.

–              Bazı eski MHP yöneticileri ile görüşmeleri sürmektedir.

–              ABD yurttaşıdır.

–              1996-1997 yılında Batılılar’ın gizlice ortaya koydukları, Türkiye’de 2002 yılında başlatılmış olan sivil devrimin öncülerindendir.

–              Türk kökenli değildir.

–              Eşi bir yabancıdır.

–              MİT içinde Türk kökenlilere karşı düzenli olarak, sinsice karşı olmuş birisidir.

–              ABD’nin bazı gizli kuruluşlarına Türkiye ile gizli bilgileri aktarmaktadır.

Bak arkadaş, uyan, uyan, uyan!!!

Taha Akyol’u bilir misin?

Namık Kemal Zeybek’i bilir misin?

Mehmet Pamak’ı bilir misin?

Musa Serdar Celebi’yi bilir misin?

Ali Batman’ı bilir misin?

Seyit ahmet Arvasi’yi bilir misin?

……..

Bunlar sonraki yıllarda neredeler? Kimlere çalışıyorlar, yada çalıştılar?

Bunlar saymakla bitmez…

Bunlar MHP içindeki ABD’nin istanyon şefleri idiler.

Bir dönemde ülkücüleri yönetmek demek, illede kişinin ülkücü olması anlamına gelmez.

Eski ülkücü başkanlar içinde Mehmet Eymürle birlikte MİT’e çalışanlarda var, diskotek çalıştıranda, kumarcıda, imamda var.

Bak, bügün el altından Türkiye ile en iyi işlerini yürüten devletler, ABD ile İsrail’dir ancak bu istihbaratçılar, sanki ABD, İsrail ile Türkiye’nin arasını açık gibi göstererek, halkın gazını alırlar.

Bu son sözlerimi bir düşün!

Mehmet Eymur de halkı şaşırtmak için, “Gezi de İsrail parmağı var” diyor.

Böylece milyonlarca genci sözde suçlu duruma düşürecek.

İşte ‘mossad’a hizmet böyle olur.

 

Amaci nedir?

AKP-PKK işbirliğine karşı çıkan gençlik kesiminin önünü almak

 

OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ

OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ

Osman Yüksel Serdengeçti,  CIA için yaşadi
Osman Yüksel Serdengeçti, CIA için yaşadi

Görsel

Görsel

TÜRKİYE’DE SİVİL AYAKLANMADAN KORKAN MİT, ÇOK GENİŞ TUTUKLAMALAR BAŞLATTI

TÜRKLER’İN ŞERİATLA İMTİHANI

Gözaltılar genişliyor – DHA/AA – 18.06.2013
Gezi Parkı gösterilerine müdahale eden polis yüzlerce kişiyi gözaltına aldı. İstanbul’dakiler Organize Şube’ye, Ankara’dakiler ise Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldü 

Görsel

Hükümet Gezi avına çıktı – AA/DHA/Kurultay – 18.06.2013
Sadece İstanbul ve Ankara’da 550 kişi gözaltına alındı. İçişleri Bakanı Güler, Twitter ve Facebook’u kastederek, İzmir’deki gibi sosyal medya operasyonları yapılacağını söyledi 

Erdogan'dan_gezicileri_tutuklayın_buyruğu
Erdogan’dan_gezicileri_tutuklayın_buyruğu

İçişleri Bakanı Muammer Güler, halkı Twitter üzerinden isyana teşvik ettikleri gerekçesiyle 30’u aşkın gencin İzmir’de gözaltına alınmasına benzer operasyonların süreceğini söyledi. Güler, “Sosyal paylaşım siteleri ile ilgili çalışma var. Halkı tahrik eden, yalan haberlerle toplumsal olaylara yönlendiren, elbette gerek Twitter olsun gerek Facebook olsun ve gerek sosyal medyanın diğer enstrümanlarını kullanarak bunları yönlendirenlerle ilgili çalışmamız var. İlgili operasyonlarımız sürecek” dedi.

Jandarmayı kullanırız

Bakan Güler, olayların bastırılmasında jandarmanın kullanılması ile ilgili olarak da jandarmanın İçişleri Bakanlığı’na bağlı olduğunu ve istenilen yerde kullanabileceğini söyledi.

Kimi tedavi ettiniz…

Gezi Parkı’ndaki revir ve gönüllü sağlık hizmeti sunulmasıyla ilgili doktorlar hakkında soruşturma başlatan Sağlık Bakanlığı, şimdi de özel hastanelerden İl Sağlık Müdürlükleri aracılığı ile yaralanan göstericilerin isimlerini istedi.

Özel hastaneler uyarılmış

Bakanlık Gezi Parkı protestoları nedeniyle özel hastanelerin acillerine “hazır bulunun” uyarısında bulundu. Ancak bu uyarının ardından İl Sağlık Müdürlükleri aracılığı ile protestolarda yaralanan ve tedavi gören kişilerin isimlerinin tek tek bildirilmesi istendi. İlk iki günde sadece yaralanma nedenleri ve uygulanan tedavinin sonucu hakkında bilgi alan Bakanlık, ikinci günün sonunda bilgilere göstericilerin isimlerinin de eklenmesini istedi.

1 doktor ve 2 hemşire gözaltında

Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Beyazıt İlhan konuyla ilgili şunları söyledi: “Bizim bu bilgileri vermemiz mümkün değil. Bu durum insan haklarına aykırı ve çok tehlikeli. Bu verilerin nerede kullanılacağı belli değil. Ramada Otel’den beyaz önlüklü bazı kişileri gözaltına aldılar. Bu kişilerin önce doktor olduğu söylendi. Sonra hırsız oldukları belirtildi. Karakola gittiğimizde bu kişilerin gerçekten doktor olmadıklarını tesbit ettik. Ramada Otel’e herhangi bir revir kurmadık. Bu kişiler neden beyaz önlük giymişti, bu görüntüleri neden verildi bilmiyoruz. Bu bize çok manidar ve provokatif geldi. Halen bir doktor ve üç hemşire gözaltında. Onların takibini yapıyoruz.”

mit nereye ?

MİT ‘bizi’ fişlemeye başlamış!

MİT’in dört kurumla imzaladığı bir protokolle bütün vatandaşların, 5 yaşından itibaren seyahatleri, fotoğrafları, mailleri, mesajları, telefonları ve mal varlıklarıyla izlemeye alındığı öne sürüldü.
MİT 'hayatı' fişlemeye başlamış!

Radikal.com.tr – Taraf gazetesinde yayınlanan Mehmet Baransu imzalı habere göre, Türk Hava Yolları’yla uçan vatandaşlar, Milli Eğitim Bakanlığı ’na bağlı kurumlarda okuyan öğrenci ve ailelerinin tüm özel bilgileri, attıkları mailler artık MİT tarafından kayıt altına alınıyor. Habere göre MİT ile Milli Eğitim Bakanlığı, THY, PTT ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü arasında imzalanan ‘Çok Gizli’ damgalı protokolle maillerden telefonlara, fotoğraflardan telefon bilgileri ve özel hayata varıncaya kadar tüm bilgiler, “Çok Gizli” damgalı bir protokolle MİT’e aktarılmaya başlandı. Anayasa ’ya ve Türk Ceza Kanunları’na göre böyle bir uygulama suç ancak “Çok Gizli” protokol yine de hayata geçirildi.
Milli Eğitim Bakanlığı sistemindeki tüm özel bilgiler protokol gereği MİT’e aktarılıyor. Aynı skandal olay, “ÇOK GİZLİ” damgasıyla Tapu’da, THY’de, PTT’de de uygulamaya kondu. İşte iddiaların ayrıntıları:

KİMİNLE UÇTUĞUN ARTIK MİT’TE!
MİT, bir yıl önce, vatandaşların kişisel bilgilerine ulaşmak için Türk Hava Yolları ve Milli Eğitim Bakanlığı ile bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeler neticesinde her iki kurumdan da detaylı şahıs bilgilerinin düzenli olarak MİT’e aktarılmasına karar verildi. Konuyla ilgili MİT’te sistem kuruldu. Yapılan mutabakat sonucu, Türk Hava Yolları, yurt içi tüm yolcu ve seyahat bilgilerini, kişinin yanında seyahat ettiği şahısların kim olduğunu, aktarma, yurtiçi bağlantılı tüm yurtdışı yolcu seyahat ve bilgilerini MİT’e vermeye başladı. Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileriyle yapılan görüşmelerde ise ilk ve orta dereceli okullar ile özel kolejlerde çalışan idareci, öğretmen ve diğer tüm personelin, okuyan tüm öğrencilerin bilgileri, notları, velilere ait özel ve tüm bilgiler, telefon numaraları, mailler de MİT’e verilmeye başlandı.

TÜM KİŞİSEL BİLGİLER ARŞİVLENİYOR 
MİT’in yaptığı bu çalışmayla, THY ile seyahat edenler, postanede işlem yapanlar, tapuda kayıtları olanlar, Milli Eğitim’e bağlı kurumlarda okuyan öğrenciler, potansiyel suçlu kabul edilip fişleniyor. Bununla da yetinilmeyip, ailelerin bilgileri, evden velilerin MEB’in internetine girdiği kişisel bilgisayarlara ulaşım, öğrencilerin arkadaşlarının fotoğrafları ve yüzlerce bilgi MİT’in kontrolüne verildi. Bu bilgiler MİT’te toplanıp, arşivlenmeye başlandı. Haberde anlaşmanın şimdilik dört kurumla yapıldığı öğrenili. Banka, kredi kartı, UYAP, SGK, eczane gibi bilgilerin de MİT tarafından elde edilip edilmeyeceği ise henüz bilinmiyor. MİT’in yaptığı bu çalışma, özel hayatın gizliliğine müdahale ve kişisel verilerin şahsın rızası olmadan erişimi anlamına geliyor. Yapılan bu anlaşma ise hem Anayasa’ya hem de TCK’ya göre suç. Bu anlaşmanın tarafları suç işlediklerinin ya farkında değiller ya da bilerek bu suçu işliyorlar.

GİZLİ PROTOKOL ANAYASA’YA AYKIRI
Anayasa’nın 23’üncü maddesi yerleşme ve seyahat hürriyetini düzenliyor. Bu maddeye göre; “Herkes yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek, kamu mallarını korumak, seyahat hürriyeti ise suç soruşturma veya kovuşturulması sebebiyle, genel sağlığı korumak yahut suç işlenmesini önlemek amacıyla sınırlanabilir.” Anayasa’da bu madde açıkken, MİT ve ilgili kurumlar tüm vatandaşları potansiyel suçlu kabul edip kişisel verileri arşivleyip paylaşıyorlar. Üstelik mahkeme kararı olmadan.

TCK’YA GÖRE SUÇ
TCK’nın 134’üncü maddesi de özel hayatın gizliliğini düzenliyor. Maddeye göre; “Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde ise verilecek ceza bir katı artırılır.” Ayrıca yasaya göre, “Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.” 135. madde kişisel verilerin kaydedilmesini düzenliyor: “Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir. Kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.”

VEREN DE SUÇLU 
136. madde ise hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme hususunu düzenler: “Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Anayasa ve TCK’da yer alan hükümler bu kadar açıkken, MİT’in mahkeme kararı olmadan kişilerin bilgilerine ulaşması, kamu kurumlarından bilgilerin aktarılmasını talep etmesi ilgili kurumlarda tepkilere neden olmuş durumda.
MİT ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında imzalanan “Çok Gizli” damgalı protokol, 6 Eylül 2012 tarihinde imzalanmış. Milli Eğitim Bakanı adına Bilgi İşlem Grup Başkanı Volkan Akçay protokole imza koymuş. MİT Müsteşarı adına ise Başkan Yardımcısı Abdurrahman Bulur imza koyan kişi. Protokol “Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tutulan bilgilerin elektronik ortamda MİT Müsteşarlığı ile paylaşılmasına ilişkin usul ve esaslar hakkında protokol” başlığını taşıyor. Üç sayfadan oluşan protokolün sayı numarası 11.041.05.051/552

SKANDAL PROTOKOL
Aktarılacak Verinin İçeriği

Madde (7)
(1) Bu protokol kapsamında Müsteşarlığın kullanımına sunulacak olan verinin içeriği aşağıda belirlenmiştir:

a) Bakanlık tarafından yapılan sınavlara ait ad ve tarih bilgileri ile bu sınavlara başvuru yapan tüm adayların kimlik numarası, adı-soyadı, sınav yeri ve adres bilgileri ile mevcut olması halinde fotoğraf kayıtları ve iletişim bilgileri (telefon numaraları, e-posta adresleri gibi).

b) MEBBİS veri sisteminde bulunan tüm Bakanlık personelinin kimlik numarası, ad-soyad, telefon ve e-posta gibi iletişim bilgileri, görev yerine ilişkin il/ilçe adres bilgileri ve fotoğraf kayıtları.

c) E-Okul sisteminde bulunan tüm öğrencilerin, kimlik numarası, adı soyadı, telefon, e-posta gibi iletişim bilgileri, öğrenim gördüğü okul ve sınıfı, fotoğrafı, ana-baba ya da veli adı ile bunlara ait telefon numarası gibi iletişim bilgileri, öğrencinin adres bilgisinin yanı sıra, öğrenim görülen sınıftaki yılsonu başarı puanı, ödül ve ceza kayıtları ile varsa aldığı belgeler ve toplam devamsızlık süreleri.

d) MEB’e bağlı olarak hizmet veren eğitim, kurs, rehabilitasyon merkezi vb. yerlere ait bilgiler.

e) MEB tarafından yurtdışına gönderilen öğrencilere ait, kimlik numarası, ad-soyad, gidilen ülke, gidişdönüş tarihi bilgileri ile telefon, e posta vb. iletişim bilgileri, ayrıca, ana-baba adı, irtibat kanalları ile varsa fotoğraf kayıtları.

f) Rehberlik ve Araştırma Merkezi (RAM) öğrencilerine ait kimlik numarası, ad-soyad telefon e-posta gibi iletişim bilgileri ile fotoğraf kayıtlan vb. tüm bilgiler.

g) Yaygın Eğitim kapsamındaki öğrencilere ait bilgiler.

(2) Yukarıda yer almakla birlikte protokolün imza tarihi itibariyle Bakanlık veri tabanına henüz dâhil edilmemiş olan veriler (örn. bu maddenin e, f ve g bentleri), Bakanlık veri tabanına dâhil edilir edilmez gecikmesizin Müsteşarlığın kullanımına sunulacaktır.

Veri tabanına bu şekilde sonradan d?hil edilen veri türünün Müsteşarlık kullanımına sunulması yöndeki çalışmalar, Bakanlık tarafından yürütülecek olup, ihtiyaç duyulduğunda Müsteşarlıktan da teknik destek alınabilecektir.

(3) Güncel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda, Bakanlık veri tabanına protokolde belirtilmeyen yeni bir veri türünün eklenmesi veyahut bu protokol kapsamında olmayan yeni bir veriye Müsteşarlıkça ihtiyaç duyulması halinde, Müsteşarlığa aktarılacak verinin içeriği değiştirilebilir/genişletilebilir.

(4) Yukarıda belirtilenlerin dışında Müsteşarlıkça talep edilecek bir verinin, 2937 sayılı Kanunun 6’ncı maddesi kapsamında Bakanlıkça karşılanma yükümlülüğü devam etmektedir.

Veri Aktarım Süresi, Değişiklik, İlave

Madde 8
(1) Bu protokol kapsamındaki veri iletim yönteminin web servis olarak sürekli ve kesintisiz olarak Müsteşarlığa aktarılması esastır.

(2) Güncel ve teknolojik gelişmeler sebebiyle ihtiyaç duyulması halinde işbu protokolün amacına uygun olmak kaydıyla, değişiklikler yapılabilir, ek hükümler eklenebilir.

Yürürlük

Madde 9 (dokuz) maddeden ibaret olan işbu protokol, 06/09/2012 tarihinde iki asıl nüsha olarak taraflarca imzalandığı tarihte yürürlüğe girecek olup, taraflarca feshedilmediği sürece yürürlükte kalacaktır. TC. Milli Eğitim Bakanlığı. Volkan AKÇAY Bakan a. Bilgi İşlem Grup Başkanı. T.C.Başbakanlık MİT Müsteşarlığı Abdurrahman Bulur. Müsteşar a. Başkan Yardımcısı.”

7’DEN 70’E FİŞLEME 

MİT Müsteşarlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı arasında imzalanan “Çok Gizli” damgalı protokole göre eğitim camiası fişlenmeye başlandı. Tüm öğrenci ve velilerin mailleri, telefon numaraları, özel bilgileri, fotoğrafları, notları ve yüzlerce özel bilgisi MİT’e aktarılıyor. Bu protokol Anayasa ve TCK’ya göre suç. Bu hukuksuzluk “Çok Gizli” damgasıyla gizlenmiş.

YENİ AKİT

YENİ AKİT MİT’E TUTUNDU

yeniakit
yeniakit

UYAN ÜLKÜDAŞ UYAN

ÖZGÜRLÜK GİDİYOR.

Akit Gazetesi
Akit Gazetesi

 

Recep Tayyip Erdoğan konuşuyor, Türk İslam ülkücüleri onu alkışlıyorlar.

Bağımsiz ülkücülerde Erdoğan’ın arakasına takıldılar.

Görsel

HAYRETTIN KA(H)RAMAN: MÜSLÜMAN İHANETİ (BİTMEK TÜKENMEK BİLMİYOR)

BİTMEK TÜKENMEK BİLMEYEN MÜSLÜMAN İHANETİ!!!

Hüseyin Gülerce Devlet Bahçeli’ye FİGURAN diyor, ihanet eden Hayrettin Kahraman’ı bir kahraman olarak gösteriyor.

Hayrettin Ka(h)ramanin kitaplarıda gerek Türk Federasyonları’nda gerek Ülkü Ocakları’nda öncelikli olarak okutuluyor.

Bu kitapların derneklere girişide Muhsin Yazıcıoğlu ile Suat Başaran dönemlerinde olmuştur.

Görsel

Hülya Koçyiğit, iyi bir Ermeni idi, artık oda şimdi işi bölücülüğe vurdu.

Görsel

Görsel

Görsel

Görsel

Görsel

İRFAN SÖNMEZ: F TİPİ YAPILANMANIN ÜLKÜCÜ AYAĞI

ÜLKÜCÜLERİ CIA’YA SATANLAR

CEMAAT VE ÜLKÜCÜLER – İrfan Sönmez

İrfan sönmez Yeşil Kuşak ülkücüsü
İrfan Sönmez Yeşil Kuşak ülkücüsü

İRFAN SÖNMEZ:

Fethullah Gülen’in kapıkulu olan bir eskimiş ülkücünün YEŞİL KUŞAK özlemi…

Ülkücü idi, şeriatçi oldu. F TİPİ YAPILANMANIN ÜLKÜCÜ AYAĞI

İrfan Sönmez, Türkiye’de azınlık duygusuyla yaşayan yurttaşlarımızdan birisidir. Türklüğüne inanmadığı için azınlıklar kesimine Allah rızası için destek veren birisidir.

1959 Elazığ doğumludur. İlk, orta lise eğitimini Elazığ’da yaptı.1976 yılında Manisa Spor Akademisini kazandı. 3. sınıfa deyin okudu. Aynı yıllarda Manisa’da gençlik öncülğü (olabilirki ülkücü olsun) yaptı. Doğru ise Manisa Ülkü Ocağı Başkanlığı yaptı. (dedikleri doğru ise)

Daha sonra bazı eylemlere/öğrenci olaylarına katımaktan ötürü okulu bıraktı. 1980 yılında Elazığ Fırat Üniversitesi Tarih Bölümü’ne girdi.

12 Eylül darbesinde  tutuklandı. 78 gün Elazığ, Konya ve Manisa’da işkence gördü. (ancak elinde doğrulayan bir belgeside yok). 10,5 yıl hapis yattı. Ancak o olaylara karışmamıştı. O günkü yöneticiler, kendisini camide namaz kılarken yakalayıp götürmüşlerdi. Yazık namaz kıldı diye 15 yıl içerde yattı.

Tahliye olduktan sonra Hukuk Fakültesini bitirdi.2 dönem Boks Federasyonu Hukuk Kurulu’nda görev yaptı.

2000 yılından beri serbest avukatlık yapıyor.

Ancak şimdi ülkücülüğü dinsizlik gibi algıladığı için geçmişteki ülkücülüğünü öne çıkarmak istemiyor. (Ne ilginçse BBP+AKP+Hizbullah+Fethullah Gülenciler, Milli Görüş, ülkücüleri sürekli dinsiz görürler. Çünkü ülkücüleri şeriata çekmenin tek yolu budur diyorlar)

Kendisinin önderi olan yine ülkücülükten dönme Mehmet Pamak’a uyarak, ülkücülük günlerini boşa geçmiş, kafirlik günleri olarak görmektedir.

Bununla birlikte 1993 yılından 2007 yılına kadar  Büyük Birlik Partisi  Genel Merkez Yönetimi Kurulunda bulundu. Çünkü BBP, Milli Görüş, F-tipi yapılanma ile birlikte yeşil kuşak oluşumuna ayak uydurabilmişti. Bütün BBP  (nizam-i alem, alperenler) dernek ile camilerinde Fethullah Gülen’in adına yazılmış olan Amerikancı islamın anlatıldığı kitaplar bedava dağıtılmaktaydı. Öyle ya, islamcılar islamı kurtaramamışsa, ABD kurtarabilirdi. AKP+BBP+ Fethullah Gülen’de ABD ye en yakın duran kuruluşlardı. İrfan Sönmez’de silkinerek kendine gelmiş, Allah Yolunun yolcusu olarak doğru yolu bulmuştu. Kurtuluş yeşilkuşak oluşumundan geçmekteydi. Ülkücülük, Fethullah Gülen örgütü gibi devşirilmeliydi.

2007 yılından sonra yazıları,televizyon ve radyo programları ile AKP’nin ayakta dik durabilmesi için MHP’nin karşısına çıktı, gece gündüz MHP’nin şeriattan döndüğünü anlatarak sözde MHP’nin oylarını azaltarak, AKP’ye katkıda bulunacak çalışmalarda bulundu ve bulunmayı sürdürüyor.

Aynı zamanda 12 EYLÜL referandumunda bağımsız ülkücüleri örgütlüyerek AKP için referanduma destek çalışmalarına katıldı. Bu amaçla da bir çok televizyon ve radyo programlarına katılarak, eski arkadaşlarının kuyusunu kazdı.

Hala zaman zaman Elazığ’daki mahalli radyo ve  televizyonlarda, ulusal televizyonlarda programlara katılıyor. Dört internet sitesinde ve Elazığ’ın mahalli gazetelerinde yazıları yayımlanmaktadır. Yazıları ile bir yandan Amerika’da (1999’dan beri Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen’in Pennsylvania eyaletindeki Pocono Dağı eteklerinde yer alan çiftliği görüntülendi.) bulunan Fethullah Gülen Hocaefendiye, bir yandanda Türkiye’de yumuşak, tarikat-tekke, cumhuriyet karşıtı islamcı örgütlenmeyi oluşturmaya çalışan kuruluşlara destek vermeye çalışmaktadır.

Kendi sesinide en çok “hizbullah” destekçisi olan yine bir ucundan ABD’ye bağlı olan Vakit ‘Akit”, “Yeni Akit” aracılığı ile duyurmaktadır.

Bu arada bir dönemde Türkiye’de kamuoyunu karıştırabılmiş olan, Merve Kavakçı İslam ile hacı-bacı olmuş durumdadır.

Geçmişte birlikte olduğu arkadaslarını şimdi kafir görerek, Abdurrahman Dilipak, Ali Karahasanogu, Merve Kavakçılar’ın arkasına düştü. Ne acı değil mi? Gelsin de en sonunda MİT ile CIA’nin ortasında yerini alıp, hacı-bacılarla Türklüğe karşı saldırıya geçmesine ne denir?

Ee bir kişinin içindeki türklük duygusu yok edilmişse, cia ile de siyonist ilede işbirliğine girmesinde sakınca kalmaz.

Bunuda anladık ancak gazeteye çıkabilmek, adını yazdırabilmek için yezitlikten öteye geçmesine ne denir?

Sözde 12 eylül’ün yanlışlıklarını anlatmak istiyormuş, sözde ikide bir (İlhami gibi diyor) ülkücü ayarlayabilirmiş. Derken uçuk, başı sonu olmayan Balıkesir’de yaşanmış olan 12 öncesi olaylarını anlatmak istiyormuş. Gazeteye nerede ise yalvarıyor. Subaylara karşı tanıklık etmek istiyormuş.

İlginç değil mi? Kişiye sormazlar mı? Eeey aptal İrfan Sönmez!, sen ülkücüleri ele verecektinde 30-33 yıl neden bekledin?

Uzun sözün kısası, İrfan Sönmez bazı subayların ülkücüleri kullandığını söylemektedir, bunun anlamı nedir?

O günlerde ülkücü kuruluşlarda bir emir-komuta vardı. Buna göre İrfan Sönmez o günlerde ülkücülerin başı olan Türkeş’inde TSK’ce kullanıldığını savcılıklara ihbar ediyor. Yuh lan sana utanmaz. Ülkücüler içinde köstebek olarak yer alıpta “Kanımız aksada zafer islamın” deyerek, cihadı başlatan sizlersiniz. Ülkücüleri önce Hizbullah çizgisine çekip, Türklüğe karşı cihad eden sizlersiniz. Bir sürü Türk kökenli ülkücüyü MİT’e fişleyen sizlersiniz. Şimdide sütten çıkmış ak kaşık gibi savcılık çağırırsa “ülkücülerin TSK’ca kullanıldıkları” konusunda tanık olacağız diyorsunuz.

Sözde Türkeş’in 500 askeri varmış, onlarda İrfan Sönmez’in arkasında duruyorlarmış!!!

Bu durum MİT’in ortaya koyduğu bir oyunun bir parçasıdır.

Çünkü, ülkücüler cia+mit ortaklığıyla içerden vurulacaktı. Bunuda en iyi biçimde  dini bütün ülkücülerle gerçekleştirebileceklerdi. Bu denendi.

Çünkü MHP ile ilgili seks videolarını çekende 5 vakit namazlı, üstelikte hacı idi, o videoları internete yükleyenlerde 5 vakit namazlı idiler. İslamci devrimin Türkiye ayagı olmanın heyecanı onları, birlikte yeyip içtikleri arkadaşlarını tuzağa düşürmeye bile itebilmişti.

Mümtazer Türköne, MHP’nin danışmanıydı.(zaman Gazetesi), Vedat Bilgin MHP’nin danışmanıydı (Bugün Gazetesi), İrfan Sönmez, Bir ilde ülkücü bir dernekte başkanmış (Akit Gazetesi) artık suç üstü yakalanmışlardır. Bunların tümüde islamcı çizgide idiler, simdide öyleler. Tümüde islamcı çizgideki başka başka kuruluşlara yerleştirildiler. Buna binlerce örnek verebiliriz.

Öyleki bir Hasan Yeşildağ, İstanbul Anadolu yakasında islamcı olmayan ülkücülere işkence edip dernekten atmıştı. Oda islamcıydı oda AKP’deki yuvasına dönmüştü. Recep Tayyip Erdogan’ın korumalığına tutukevinde başlamıştı.

Bu gün bile MHP’de kalıpta suyu bulandıran, şeriatçılar yok mu? Var. Onlarda gerektiğinde içerde bölücülük edeceklerdir.

Ee şimdi utanmadan yeşil kuşağın nesini savunabilecek siniz?

Bunlar, işin gerçeğinde MHP’ye değil, Türk ulusuna ihanet etmişlerdir.

Bir kişinin bir ülkücü kuruluşta başkan olması onun iyi bir ülkücü olduğunu göstermez. O gecici olarak göreve getirilmiştir. Alişan Satılmış’ta, Lütfü Şeyhsuvaroğlu’da, Recep Öztürk’te, Ahmet Orhan Sar’da, Sedar Çelebi’de geçmişte ülkücü idiler, simdi ise birer Hizb-ul yeşilkuşak oldular. Kimileride çek-senetçi oldular, İrfan Sönmez’de açık itirafçı oldu. Demekki bir dönemde ülkücü olmak demek, ölene deyin öyle kalmak demek deyildir. Onlar şimdi sıradan birer imam (hoca) dırlar.

Halkın gözünde birer miskindirler.

Gölge etmeseler yeter.

F TİPİ YAPILANMANIN ÜLKÜCÜ AYAĞI

Kendi yazısıdır.

28 Şubat’ın birinci hedefi  dini akımların yok edilmesiydi. Bunun için yeni bir tehdit algılaması yapılarak dindarlar birinci sıraya, bölücüler ikinci sıraya, ülkücüler üçüncü sıraya yerleştirildiler.

Sistem giyotin gibi çalışmaya başladı. Nerede dini bir duyarlılık varsa boğmaya, yok edilmeye çalışıldı. Bir çok dini gurup hizmet veremez hale geldi. Takipler, baskılar, tehditler insanları yıldırdı. Sonuçta bu cemaatler ya dağıldı, ya da dağılma noktasına geldiler.

Bunlar içinde en ayakta kalabileni  Hoca efendi cemaatiydi. Çünkü cemaatin hem bir stratejisi, hem bir birikimi vardı. Üstelik dini guruplar içinde en eğitimli ve örgütlü olanıydı. Şartlar ve zorlamalar karşısında taktiksel pozisyonlar üretebilecek esnekliğe sahipti. Kendini müdafaa edebilecek  medya araçlarına malik olması da başka bir avantajıydı.

28 Şubat’a hazırlıksız yakalanan, darbe sürecini kazasız atlatma becerisi taşımayan bir çok  gurup dağılıp gitti. İnsanlar sığınacak, ruhlarını demirleyecekleri manevi limanları kaybettiler. Bir çok insan çaresiz cemaate sığındı. Orada manevi tatmin yolları aradılar. Bu da cemaatin katlanarak   büyümesine yol açtı. Muhafazakar siyasete getirilen yasak nasıl, AK partiyi büyüttüyse, aynı süreç benzer nedenlerle cemaati de büyüttü.

Cemaat henüz bir oluş halindeyken en büyük destek ve yakınlığı Ülkücülerden görmüştü. Bir çok şehirde ülkücü/milliyetçi kesimler cemaatin okul, yurt, dersane gibi çalışmalarına destek verdiler. Bu sempati tek taraflı değildi, aynı hissİ karşılık, cemaat mensuplarında da vardı. Ülkücüler cemaati aynı amaç için çalışan kardeş bir hareket olarak gördüler. Biz bir koldan, onlar ve diğerleri başka kollardan büyük Türkiye’yi kuracağız diyorlardı. Doğrusu da buydu.

Ancak, AK parti iktidara geldikten sonra bu algı karşılıklı olarak değişmeye başladı. Ülkücülük siyasetle çok özdeşleşmişti, Cemaat de  başka bir siyasete odaklanınca, duygusal kopuş başladı. Aynı iman ikliminde kardeş olanlar siyasetler farklılaşınca rakip oldular. Ülkücüler cemaatin yer, yer aşırılık ölçüsüne varan AK parti taraftarlığını hiçbir zaman hazmedemediler. Bu kadar yakın ve duygudaş oldukları bir hareketin zamanında kendilerine hasım muamelesi yapan  –milli görüş- çizgisine kapılanmasını bir kişilik sorunu olarak algıladılar.

Ancak tek sebep bu değildi. Ülkücüler bu farklılaşmayı dini hayatın yayılması ve büyümesi adına tolere edebilirlerdi. Cemaatin kimi yayın organlarında yapılan yayınlar işin tuzu biberi oldu. Bazı yazarlar, Türk milliyetçiliği ve ülkücüleri bütün kötülüklerin anası gibi takdim ettiler. PKK vurdukça onlar da ülkücüleri vurdu. Yapılan yayınlarda  ülkücülerin hissiyatı hiç dikkate alınmadı. Sözü güzel söyleme, kırmama, gönül yıkmama gibi her İslami gurupta bulunması gereken duyarlılıklar-ülkücüler-söz konusu olunca unutuldu. İncitici, kırıcı, nobranca bir dil kullanıldı. Neticede Ülkücülerle cemaat arasındaki mesafe her geçen gün açıldı. Buna Milliyetçi siyasetin –darbe davaları-karşısındaki ikircikli tutumu, siyasi rekabeti cemaatle rekabete çeviren yanlış stratejileri de katkıda bulundu.

Aslında cemaat, çağrımız İslam da dirilişedir diyen her ülkücünün hayalini gerçekleştiriyordu. Ahlaklı nesillerin yetişmesi, Türkiye’nin dışarıda doğru tanıtılması, Türkçenin yaygınlaştırılması her ülkücünün hayaliydi. Bir tarafın hayal ettiğini, diğer taraf hayata geçiriyordu. Bu durum hasım olmayı değil, yardımlaşmayı, iş birliği yapmayı gerektirirdi. Ama öyle olmadı. Son açılımda, önü arkası belli olmayan bir sürece bazı cemaat üyeleri ve gazete yazarlarının verdiği kayıtsız şartsız destek, tarafları bir defa daha farklı noktalara savurdu. Üstelik bu desteğe rağmen, cemaat bugün hükümet açısından –öteki olanı- temsil ediyor. Hemen her olumsuzluk haksız, mesnetsiz ithamlarla cemaate mal ediliyor. Öyle ki Öcalan, Karayılan gibi hainler bile bu cemaat-hükümet kutuplaşmasından yararlanmaya çalışıyor.

Ülkücüler, Allah, vatan, millet diyenleri severler. Cemaati de bunun için

sevdiler. Hoca efendi’nin kimi beyanları ağırlarına gitse de, onu azizlerden

bir aziz olarak gördüler.

Zaman gazetesinde mesaisini ülkücüleri aşağılamaya adamış kimi yazarlara rağmen, görmeye de devam edecekler. Ama cemaat de bu kadar siyasallaşmanın sempati alanını daralttığını, aynı inanç ve iman havzasından beslenen kimi gurupları kendinden uzaklaştırıldığını görmelidir.

Cengiz Ayhan: Türkeş bize aydınları öldürterek bu günkü AKP’ye yol açtı.

Alparslan Türkeş, Aydınları öldürterek bu günkü AKP’ye yol açtı. Ahmet Türkeş’te AKP’den milletvekili yapılarak bağlılık gösterildi.

Cengiz Ayhan, Türkiye’de etken olduğu günlerde Ülkü Ocakları Genel Merkezi’ne (Muhsin Yazıcıoğlu)’na yakındı. Ayrıca Alparslan Türkeş’e ters düşmeyen ülkücülerden birisi idi.

 Görsel

CIA ile MOSSAD elele vererek Alparslan Türkeş’in aracılığı ile Cengiz Ayhan, Mehmet Ali Ağca, Ökkeş Şendiller, Muhsin Yazicioğlu ile adlarını saymakla bitiremeyeceğimiz başkaları kullanılarak, bazan solcu diye bazanda aydın yurtsever türkçüler  ile okumuş Türk aydınları “hain” diye öldürtüldüler.

 

Neden Alparslan Türkeş, Cengiz Ayhan’a yada onun arkadaşlarına bazı aydınları öldürme buyrugu vermişti?

ABD istediği için:

Çünkü ABD ile Avrupa, Türkiye’de Atatürk’ün önderliginde kurulmuş olan Türkiye’yi yıkarak Batı ile ABD’nin güdümünde islamci (yumuşak) bir gölge  devlet kurulmasını istemişlerdi.

 

Olay yalnızca karşı görüşlü diye aydınları öldürmekle bitmemiş, yine Alparslan Türkeş’in buyruğu ile bütün dernekler yavaş yavaş tekkeye dönüştürülmüş, başta Türkeş kendisi olmak üzere ülkücüler dervişleştirilmişti.

Görsel

Böylece bugünkü AKP’ye ortam oluşturulmuştu.

Dışa bağımlı, üstelik Türklüğü dışlayan, islamcı bir oluşuma geniş tepki koyabilecek ülkücüler artık iğdiş edilmiş, bir çoguda AKP çizgisine getirilmişlerdi.Türkeş’in oğullarından   biriside (Ahmet Türkeş) Cumhuriyet karşıtı AKP’den milletvekili bile olmuştu. Ayrıca Türkeş’in oğlu, AKP’nin Türkler’i aşağılayan girişimlerine karşıda çıkmıyordu.

Artık Türkeş kendi görevini yapmıştı. Doğal olarakta Muhsin’de yapmıştı. Muhsin Yazıcıoğlu yönetiminde Cengiz Ayhan’da yapmıştı.

Aşağıdaki yazıda Cengiz Ayhan bunu açıklamış. Umarız, bu bilgiler kendilerini türk-islamci görenleri uyarabilir.

 Görsel

 

Cengiz Ayhan: “ Çünkü belli amaçlar uğruna bu eylemleri gerçekleştirdiğimizi sanırken bilmeden bir başka ülkenin istihbarat örgütünün eliyle Türkiye birimlerinin elemanlarınca kullanıldığımızı anladım

 

 

 

ANKARA

22 Ocak 2013

 Cengiz Ayhan

12 Eylül öncesi Prof. Bedri Karafakioğlu’nu öldüren, Mihri Belli’yi yaralayan ülkücü Cengiz Ayhan, İçişleri Bakanlığı’nın Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderdiği rapora göre adını “Ron Aaaron” yaptı, yeni dini de “Hıristiyan” oldu.

İÇİŞLERİ Bakanlığı’nın Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderdiği raporda, döneminin önde gelen bilim adamlarından Prof. Bedri Karafakioğlu’nu öldüren, Türkiye Emekçi Partisi Genel Başkanı Mihri Belli’yi ise yaralayan ülkücü Cengiz Ayhan’a ilişkin sürpriz bir bilgiye yer verildi. Raporda, 12 Eylül öncesinde çok sayıda adam öldürme, yaralama ve bombalama eylemlerine katılan Ayhan’ın adını “Ron Aaaron”, dinini de “Hıristiyan” olarak değiştirdiği belirtildi. 

CENGİZ AYHAN’IN SUÇ DOSYASI 

Raporda, Cengiz Ayhan’ın suç dosyasına ilişkin şu bilgilere yer verildi:
Tarsus Cumhuriyet Savcısı Süreyya Eminsoy, Şahin Aydın, Metin Yıldırımtürk, Devrim Çelenk, Cuma Oruç, Suat Kaçar, Haluk Tandoğan ile Mesih Yörük’ün öldürülmesi. Sevcan Bilgisoy, Ömer Özdikici ve Rasim Kolcu’nun yaralanması. 
İçel’de CHP ve DEV-LİS binaları ile Ateş Kıraathanesi’nin bombalanması, Mahmut Dağdeviren’e ait kahvehanenin bombalanması, Son Haber Gazetesi’nin bombalanması. 

ALMANYA’DA DA 2 KİŞİYİ ÖLDÜRDÜ

12 Nisan 1991 tarihinde yürürlüğe giren 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ndan yararlanarak 6 Mayıs 1991’de Nazilli E Tipi Cezaevinden tahliye edilen Ayhan’ın o yılın ortalarında Almanya’ya gittiği belirtilerek, “Burada Ayşe Kaymakçı ve Ramazan Erol’u öldürmek suçundan 14 Nisan 1994 tarihinde Delmond Eyalet Mahkemesi tarafından müebbet hapis cezasına çarptırıldığı” belirtildi. Raporda, Ayhan’ın 31 Ekim 1996’da Rheinbach Cezaevinde İnterpol irtibat görevlisi ile yaptığı görüşmesine ilişkin çarpıcı bilgiler de yer aldı. Tahliye olduktan sonra eski arkadaşlarıyla ilişkiye geçerek ideolojik mücadelesini sürdürmeye çalıştığını belirten Ayhan, 1991 yazında Gaziantep’te, adını ‘Binbaşı Hami’ diye verdiği bir subay ile birlikte PKK’ya karşı çalıştığını savundu. 

HİZBULLAH’A GİRDİ
Bursa ve Nazilli Cezaevlerinde cezasını çektiği sırada, Ülkücü hareket içerisindeki Doğuluların yeni bir oluşuma yöneldiklerini, böylece Hizbullah’ın ortaya çıktığını belirten Ayhan, kendisinin de Ülkücü hareket içerisinde olmasına rağmen bu örgüt hakkında bilgi almak amacıyla Hizbullah’a girdiğini söyledi. 

CİNAYET EMRİ MİLLETVEKİLİNDEN
Raporda, Ayhan’ın İnterpol görevlisine kendi el yazısıyla yazarak verdiği 12 Eylül öncesi işlenen bazı cinayetlere ilişkin iki sayfalık ifadesinde de, “Bu cinayetleri gerçekleştirmesi yolunda bize de bilgiyi adını açıklamayacağım bir parlamenter verdi. Ben ve iki arkadaşım bu olaylarla ilgili vicdan azabı duymaktayız. Çünkü belli amaçlar uğruna bu eylemleri gerçekleştirdiğimizi sanırken bilmeden bir başka ülkenin istihbarat örgütünün Türkiye birimlerinin elemanlarınca kullanıldığımızı anladım” dediği belirtildi. Raporun sonunda da, “Cengiz Ayhan isimli şahsın ismini daha sonradan ‘Ron Aaaron’ ve dinini ‘Hıristiyan’ olarak değiştirdiği anlaşılmıştır” notuna yer verildi.

SEYİT AHMET ARVASİ: İslamcı terörün kaynağıdır.

SEYİT AHMET ARVASİ: İslamcı terörün kaynağıdır.

Görsel

Seyit Ahmet Arvasi pek çok konuda değerlendirmelerini, Arapça’da bilinen bilgileri Türkçe’ye aktararak yapmıştır.

(Türk İslam Ülküsü, s.88)

Halk: arapca; yaratık, ölçülebilir varlıktır.

Sonrada Seyit Ahmet Arvasi, kitabında dogrudan tarikat adı vermesede tarikatın bütün yaklaşımlarını kitabında dile getirir. Tarikata bağlanmak “kalp gözü” ile olur, “ruhun dimağa açılan kalp gözüdür diye anlatmaktadır.

Kişi ölünce ruhu ölmez. (Türk islam ülküsü, 89)

Batıdaki “psyche” “pisikologi” bilimini eleştirmektedir.

Batıdaki “ruh”, “piskoloji” bilimini, Batılılar’ın bu alanlarda buluşlarını eleştirdiği gibi sosyoloji alanında olan çalışmaları da yerden yere vuruyordu.

Ülkücü taban o yıllarda yurtlarda, üniversitelerde, yollarda komunistlerle çatışma içinde idiler, adı geçen eseri nerede ise okuyan yoktu. Sonraki yıllardada “Türk İslam Ülküsü”  ülkücü kesimin dilinde bir yenilik olarak anıldı.

Bu kitabında da, Taha Akyol’un Türk-İSLAM Sentezi’nde olduğu gibi tümden Batı karşıtlığı, bir kışkırtma söz konusudur. Bu durumu bütün islamcı kesimdede görmekteyiz. Ancak Seyit Ahmet Arvasi, günlük yaşamında sürekli olarak Batı’da olan gelişmeleri okurdu, çoğu kitabları Türkçe’ye çevirtip okurdu. Onlardan yararlanır idi. (Yüz yüze görüşmelerimizde bize yeni getirttigi kitapları anlatırdı. 1977)

Ancak toplumu devşirmek için onun Batı bilimini yok sayması gerekiyordu. İslamcılık yapabilmek için, toplumu Batı karşıtı yapmaları gerekiyordu.

Sonrada kalkıp Arapça’dan çevirdiği bagnaz görüşlerini, islamcı değer olarak sunuyor. Buda kendi içinde tutarlıdır.

-Doğrudan tarikatı anlatsa, tutunamayacagını, ilgi görmeyeceğini biliyor. Onun için tarikatını islam bilimiyle karıştırarak sunmaktadır. Onun “milli kültür” dediğide yine tarikat kültürü olmaktadır.

Sürekli olarakta dış göz ile iç gözden dem vurur. İç gözü olarak görmeyide, “şeyh”, “mürid” gözü ile görme anlamında anlatmaktadır. Yine öne sürdüğü bütün değerleri, Arapça’dan çevirerek verir. (Kendisi Arap olduğu gibi Arapça kitapları okur, Türkler’e o bilgileri kendisininmiş gibi anlatırdı.)

Bütün Batılı ile Doğulu bilimcileri eleştirip, sonunda bir imamın görüşlerinin üstünlüğünü anlatır. (Türk İslam Ülküsü, s. 98)

Ülkücülere bütün Avrupa biliminin yalan olduğunu bir bir anlatıp, onları olaylara “tarikat” açısından bakmaya çağırır. Bunuda üstü örtülü olarak yapar.

Bir başka yandanda kendisini uluslararası bilime uyan birisi gibi göstermeye çalışır. (Türk İslam Ülküsü, 105)

Bundanda ileri gidip Batı bilimini almayı “emperyalizm”e çalışmak olarak görür. (Türk İslam Ülküsü, 106)

Seyit Ahmet Arvasi’nin içine düştüğü çıkmaz; onun bilim ile din olgularını birbirine karıştırmasıdır. Bilim araştırma-incelemeyi gerektiriken, din bir benimseme (kabul) konusu olduğunu unutur.

* Ben bilimi yok sayan, bilimciyi saygıyla karşılamayan, bu yaklaşımı o dönemde sesini duyurmuş bütün imamlarda görüyordum. Fethullah Gülen hoca, da bu görüşlerle ileri atıldılar. Ancak sonraki yıllarda onun CIA’ya çalıştığı anlaşılacaktı.

Yaklaşım sürekli tek yoldandı. Kızıl komunizm, kara kapitalizm, materyalizm derken, gel islamla şeref kazan, ilahi savaşa katıl…

 Ziya Arpacik nakşibendi-nurcu
Ziya Arpacik nakşibendi-nurcu
 Ziya Arpacik nakşibendi-nurcu
Ziya Arpacik nakşibendi-nurcu

En sonundada “cennet” ile “huriler”e kavuş. ((Türk İslam Ülküsü, 117)

Sonunda gelir; “aşağı ırk”, “üstün ırk” gibi beşer haysiyetini rencide edici teorilerin propagandasına müsaade edilmemelidir.” der.

Buradaki amaçda Türklügümüzle gurur duymamızı önlemek, bizi Araplar la bir tutmaktır.

Sürekli olarak bütün budunların tek kökten oldugunu dile getirerek, Türk’ün özelliğinin olmadığını bilinçaltına yerleştirmeye çalışır. (Türk İslam Ülküsü, 118)

Seyit Ahmet Arvasi’nin işi, gücü ırkların birbirine karışmaları, genel ırk oluşumudur, karışmayan ırkları iyi saymaz. (Türk İslam Ülküsü, s.119)

Türkiye’de değişik ırkların olduğundan bunların birbirine karışmasından mutluluk duymakta, yok olan Türk varlığının iyi sonuçlarından söz etmektedir. Sonuçta karışık bir Fransız gibi karışık bir Türk budunu oluşmasını sevinçle karşılar. (s.119)

“Başka milletlere, ırklara düşmanlık duyguları hiç süphesiz sapıklıktır.” der (Türk İslam Ülküsü.120)

S.A.Arvasi, bir yandan Avrupalılarla, ABD’lilerle evlenmelere karşı çıkarken öbür yanda Doğulular’ın, Türk, Arap, Fars yada Orta Asya Türkleri’nin birbirleri ile evliliklerini istemektedir. Çünkü, üstü örtülü olarak büyük doğunun oluşmasını savunmaktadır. Budun “millet” anlayısıda “ümmet”e dayanmaktadır.

“içtimai ırk” diye bir söz uydurmaktadır. Anlatımına göre “Doğulu halkların birleşimi” olmaktadır. (Türk İslam Ülküsü, 120)

Ülkücü kesimi, kendine çekebilmek için sürekli olarak, komunizm ile kapitalizme karşı çıkıyor, içi boş bir milliyetçiliği savunuyor. 3 Mayısı bile sıradan bir milliyetçi tepki olarak görüyor. (Türk İslam Ülküsü, 124-125)

Türkleri, düzenli olarak, islam bölgelerindeki olaylara çekmek istemekte olduğu açıktır. Türkler’i, Türk bölgelerini, müslümanların ezildikleri bölgeleri görmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. (Türk İslam Ülküsü, 128-129)

Burada tutarsızlık başlıyor. Önce uluslararası “enternational” olan değerlere karşı çıkıyor, sonra uluslarası islama arka çıkıyor.  “İslamiyet  üniversel (alemşumul) bir davettir. Irkları ve milletleri hem kabul ve tastik eder, hemde islam kardeşliği içinde işbirliği yapmaya çağırır.” (Türk İslam Ülküsü, s.130-131)

Ona göre takvalı bir zenci Müslüman üstündür, ancak müslüman olmayan yada takvası olmayan bir Türk yok sayılmaktadır. Şerefli olmak bile takvada aranmaktadır.

Bu ne demektir?  Biz Türkleri bölmek, Araplarla karıştırıp, Arapların koruyucuları yapmaktır.

Özellikle törelerimize “adetlerimize” saldırmakta, soyculuk yapmamızı yerden yere vurmaktadır. Ustaca önce kendine milliyetçi adını koyuyor. Sonrada “milliyetçiliği” yerden yere vuruyor. (Türk İslam Ülküsü, s.131-132)

Türk kardaşlığına son vererek, Arap kardaşlığına kapı açılıyor. Araplar’ın müslüman olanlara “rum”a Arapca El-Rumi dendigini, bir Fars’a El Faris’i dendigini övünerek anlatıyor. Bizimde El Türki olabilecegimiz vurgulanıyor. (Türk İslam Ülküsü, s. 132)

Bir yandan komunizme bir yandan kapitalizme vuruyor, buna karşıda çözüm olarak “islam” adı altında “Büyük Doğu”culuğu öne atıyor. Ustaca Türklüğe yaklaşıyor. Bütün konuları gündeme getirip, sonunda “Toplumda bulunan haksız uygulamalar göz önüne getirilip, “mücahit” yetiştirilmesine devletin desteğini beklemektedir. (Türk İslam Ülküsü, s.260-261)

Bir yerde kadınların çalışmalarına karşı çıkıyor. Kadını bir çocuk fabrikası gibi görüyor. Buda Arap kültüründe önemli yer tutar. Komunist uygulamalarda kadının yalnız çalıştırıldığını söylemktedir. Anlaşılıyorki, bir tek sosyalist bölgeye gitmemiş. Kadınlar oralarda toplumda etkendiler. O günlerde bizlerde Rusya’da kadınların namuzsuz yapıldıgını söylerlerdi. Rusya’da kişilik yetkinlikleri, etkinlikleri azdı ancak, kadın konusundaki değerlendirmeler CIA’nin kara yaklaşımının eseri idi. Onun içinde Arvasi’nin Komunizmle mücadele dernekleri ile uyumlu görüşleri vardı. Çok üzücüdür ancak sağlıklı kişilerin, okumuşların, bilinçli kişilerin uygun bulamayacağı biçimde Batı ile Kommunizmi yerden yere vurarak, onları yok sayarak, “Büyük Doğuculuk” düşüncesini “islam” diye ülkücülerin başlarına yerleştirmeye çalışıyor. (Türk İslam Ülküsü, s.162, 163)

Batılıların “pedofil” (çocuklarla seks yapan) dedikleri, küçük yaştaki kızların baba izni ile evliliklerine destek veriyor. Bu arada yaşı 18 e gelmiş bir kız için izin gerek yoksa, onlar çocuk sayılmıyorsa, baba izni nedir? (Türk İslam Ülküsü, s.172)

“islamiyet kadının savaş yapmak mükellefiyetini kaldırmıştır.”  (Türk İslam Ülküsü, s.175)

Mehir savunulmaktadır. (Türk İslam Ülküsü, s.176)

Kadınların, kara çarşava bürünmelerinide ince bir ayarla savunmaktadır. Saçlar, gözler, başlar kapanacak diyor. (Türk İslam Ülküsü, s.180)

Arvasi’nin bütün bu özellikleri Türklüğe terstir.

Marksistler le ülkücüleri yan yana koyarak: “Marksistlerin devrim tutkusu olduğunu, ülkücülerin “kendine dönüş” hareketi olduğunu anlatır.

Demekki, ülkücüler devşirilmeliydi. (s.187)

Yine amacı ülkücüleri Araplaştırmak, yine “cihad” çağrısı.

“tam teslimiyet” tabiata ve cemiyete “özledigimiz nizamı” hakim kılmaktır. (Türk İslam Ülküsü, s.195)

Cihad çağrısı gecikmiyor. İnananları ”mal ve canları ile allah yolunda savaşmaya” davet. (Türk İslam Ülküsü, s.202)

Sıradan bir ülkücü idi. Seyit Ahmet Arvasi'yi tanıdı (taliban) tetorist oldu.
Sıradan bir ülkücü idi. Seyit Ahmet Arvasi’yi tanıdı (taliban) tetorist oldu.

Bundan sonrada ağzındaki bakla çıkıyor.

öyle muhteşem bir sevgi ile ‘üstadına” bağlanmalıdır.”, “kendini yok bilmelidir.”, “fenafis-şeyh’ olmalıdır.

Üstadın (Seyhin) yanında “fenafil ihvan” “biz” (tarikat demek istiyor) haline gelmelidir. Fenafillah mertebesindeki “veli’ kadar Allah’ta yok olmuştur. Kendine gelmeyi küfür bilir. (s.202) İslamiyet “sadece allah icin savaşmanızı istemektedir.” (Türk İslam Ülküsü, s.202)

Sonra bakıyoruz, Türkleri bir Hizbullahçı çizgiye çekiyor.

Seyit Ahmet Arvasi, diğer Türk-İslamcılar gibi yapıyor, başta Taha Akyol, Namık Kemal Zeybek, Yavuz Bülent Bakiler olmak üzere kendi bilgi alanları dışında yazılar yazıyorlar, ülkücü tabansa okumayan, yazmayan kişilerden oluşuyor. Söyleneni olduğu gibi alıyor. Onlara göre ülkücünün bilmediği olmaz. Seyit Ahmet Arvasi’de dil konusuna girmiş saçmalamış. Halk; sözünün Türkçe anlamını bile tümden anlamadığı ortadadır. Ayrıca Avrupa’daki orta tabakaya bakış açısını eleştirmiş. Tümden yanlış yapmıştır. (Türk İslam Ülküsü, s.204-206)

Sonrada giriyor ekonomiye, ekonomiden tarım, sanayi toplumuna, şehirleşmeye, aklınıza gelen bütün konularda uzman gibi yazmış. Şimdi anlıyorum, Seyit Ahmet Arvasi bu alt tabakada neden seviliyor. İslamcıya onun yazdıklarınıda okuyan yok. Dilden dile efsaneşmişti.

Biz Türk – İslam Ülkücüleri Allah’a hamdolsun, inanan insanlarız. Savaşımızda gönül, kafa ve bilek yanyanadır, dilimizde dua, elimizde “kılıç” vardır. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.231, İstanbul)

Beyler, milli kültürümüz ve medeniyetimizi ögrenmek istiyoruz, lütfen yolumuzdan çekiliniz. Yoksa biz yolumuzu açmasını biliriz.” (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.247, İstanbul)

Gecekondu kültürünü tanımıyor. (248)

Uygarlık: sözüne karşı çıkıyor, çünkü Türkçe’si kıt. Türkçe konusunda o öyle dedi, bu böyle dedi deyip duruyor. (Türk İslam Ülküsü, s.250)

“medeniyet ile kültür ne demektir sorusuna bir ilkokul çocugunun verebilecegi ölçüde yanıt veremiyor.

Kültür: tarım, medeniyet: şehir imajını verir. Bu konularda tümden çıkmaz içindedir.

Biz Türk Islam Ülkücüleri “Türk medeniyet tarihini yazan ziya Gökalp’in medeniyette beynelminelci oluşunu yadırgıyoruz.” der. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.252, İstanbul)

“Hak ile batıl” derkende “milli görüş” değerlerini ülkücü söylemlerle dile getirir.

Türk, bütün varlığı ile ve heyecani ile islamiyete koşarken hasretle beklediği dine kavuşmanın mutlulugunu yasamıştır. “Allah’tan başka ilah yoktur” diyen, “CIHAD” emri ile ‘alplık” ruhunu besleyen, öte yandan “hak yolda” alimlerin akıttıgı mürekkebi, şehit kanından daha mübarek bulan islamiyet, kısa zamanda Türk’ün ruhunu fethetmekle kalmamış, Türk’ü yeniden Türk’e buldurtmuştur. Çünkü, İslamdan önce inzivayı teşvik eden yaşama sevincini yok eden, kitleleri sahte mabutlara ve putlara tapındıran, allah’tan başka gayrı tanrılar edinen dinleri deneyen ve onları yaşarken bunalan Türkoglu, islamda yeniden kendini keşfetmenin heyecanını yaşıyordu. Türk medeniyetine bir üst-sistem olmak isteyen Budizm, Yahudilik ve hristiyanlık itikadları, yalnız milletimizin yapısına ters düşmekle kalmıyor, onu yabancılaştırarak yok ediyordu. Mesela Tabgaçlar, Budizm tesiri ile Çinlileşirken, Hazarlar, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar, Macarlar ve Bulgarlar… da diger dilerin tahribatı ile yabancı kültür ve medeniyetler” arasında eriyip kayboluyordu.” der (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.267, İstanbul)

Bakın Hristiyan Macarlar başta olmak üzere, Tanrıcı Altay, Tuva, Hakas, Yakut, Gagauz, telengit, Teleut, Şorlar bu gün dimdik ayaktadırlar. Arvaside utanacak yüz yoktuki, oraları görsün.

“İslamiyet milli kültür değerlerini inkar ve tahrip etmeden yücelten “alemsumul bir din” (internasyonal demek istiyor) olduğundan ‘milli medeniyetlerin” güçlenmesine büyük imkan sağlar.”

Peki müslüman Iran’da, müslüman Irak’ta, müslüman Süriye’de, Müslüman Afganistan’da yaşayan Türkler ne durumdalar? Onların varlığını bile bilmiyor… Bilsede işine gelmiyor demekki…

Görsel

Bunlarda dua okumaya degilde, resim çektirmeye gelen kışkırtıcılar.

Bunları yazan Ahmet Seyit Arvasi’nin Türkler’i, Türkler’in başka yerlerdeki konumlarını başka dinlerle ilişkilerini bilmediğini iyice anlıyoruz. Adı geçen Türkler’in birisi bile yok olmamış, yaşamlarını sürdürmektedirler. Kumandılar’ın Altay’da bugün bile Kumandı dillini konuştuklarını bilmiyor.

Yeryüzünde ‘laik’ bir medeniyete rastlamazsınız. Her medeniyet, bir dine dayanarak ayakta durur. (Türk İslam Ülküsü, s.268)

Öte yandan yüce dinimiz, “CiHAD”ı (mukaddes savaşı) bütün müminlere farz kılarken, bütün mensuplarını “Allah’ın ordusu” durumunda mütaala eder, islam dininde her mümin aynı zamanda gerektiğinde mukaddes bir savaşçıdır.” der.

İşte islamiyet’in “CIHAD”ı “bütün müminlere farz kılması”

“Müsümanın “özel hayatı”ı bile, bu mukaddes savaşın bir parçası haline gelmiş bulunmaktadır. Müslüman bir savasçı olarak doğar, isim alır, yaşar, ve ölür. Türk-İslam kültür medeniyetindeki “Alp-Erenler” bu ruhun tarihimizdeki ifadesidir.” der, ona göre Türkler Arap fedaisidirler. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.271, İstanbul)

Sonra ABD’yi çok değişik uluslardan oluşuyor diye eleştiriyor. Bu konudada tutarlılık görülmemektedir.

Bu anlayış islamin Türk ahlakına getirdiği alemsumul bir çehredir. (Türk İslam Ülküsü, 277)

S.A. Arvasi’yi uluslararası güçlerin yeşil ayağı olarak görmek doğru olur.

Türkiye’de “milliyetçi geçinenlerin, başlı başına bilgisiz, yeteneksiz oldukları”nıda bu biçikten anlamaktayız.

“yeryüzünde yüzmilyona yakın Türk’ü duygu ve ruh mihverinde birleştiren, aralarında kardeşlik hissini veren kültür unsuru dildir.” (bkz. Ibrahim Kafesoglu, Türk Milliyetçiliği ve Türk Dili adlı makale, Hergün Gazetesi, 12 temmuz 1978) diyor. (281) Kaldıkı Türk düşmanları bile Türkler’in 300 milyona yakın oldugunu bağırarak söylüyorlar. Böylesi yetersiz kaynaklardan beslenen kişilerin CIHAD isteklisi olmasınıda yadırgamamak gerekir.

Dil konusunda ise tümden saçmalık ederek, Osmanlıca ile Türkçe’yi ayırt edemiyor. Ayrıca Osmanlıca konuşan padişahların Türkçe konuştuklarını öne sürüyor. (Türk İslam Ülküsü, 283)

S.A. Arvasi, islamcı olan başka yazarlar gibi, dilde Arapça ile Farsçalaşmanın korunmasını istemektedir. (Türk İslam Ülküsü, 285)

Seyit Arvasi, 300 yıldır dilimize Batı’dan sözler giriyor derken, bir tek canlı örnek veremiyor. Yalnız uydurma sözlere karşı çıkışını güzel anlatabiliyor. (Türk İslam Ülküsü, 286)

Tutarsızlık: Önceki yorumunda berberlerin islamla yönetilmesinden mutlu oldugunu yazıyordu. Bu koskocaman yalandı. Simdide Berberlerin aşiretcilik yaptıklarını yazıyor. (Türk İslam Ülküsü, 290)

Eeh ne bilsin elin köylüsü demek gerek!

Tek millet tek bayrak, tek lider” diyor. Partiye girebilmek için islam ilkelerinden geri adım atıyor. Bunu anlamak olamaz. (291)

ABD ile AB yi yersiz biçimde eleştirmektedir. AB’yide eleştirirken ortaya geçerli bir neden koyamıyor. Sonra yine sözü dönderip, dolaştırıp :”ilay-ı kelimetullah” ve “Niam-ı Alem” davası milletleri islam ile yok etmek deyil “kelime-i tevhid”de birleştirmektir, diyor. (293)

Oguz Kağan ile zulkarnayir konusunda bir molla öyle-böyle yazmış diyor. (195)

Bizim atalarımız, Anadolu’ya geldiklerinde burası bom boşmuş, bunu deyene ne denir? Türkler’de dalga dalga gelip, yerleşmişler. 8. 9.uncu yy. Topluluklar olarak müslüman olan Türkler köylerden sehirlere gelmişler. (Türk İslam Ülküsü, s.298)

Türk-Islam Kültür ve medeniyetinde “mutlak doğru”, “mutlak güzel” ve “mutlak varlık” Allah’tır. İlimde ,sanat ta, din de onu arar, diyor.

Kısacası doğu, güzel, sanatta boştur. Allah yolunda demek istemektedir. (Türk İslam Ülküsü, 310)

Türk-İslam bilimcileri, “ayetleri”, hikmetleri, münasebetleri yakalar” (Türk İslam Ülküsü, 311)

Arvasi’nin sıradan bir şeyhden dervişten ayrılan yanı yoktur.

Batı’da sanat yok, ölü, islamda “kelime-i tevhid” ve “kelime-i sahadet” okunan muhteşem bir islam mabedine döndü. Bütün alem, “vahdet”in sırlarını fısıldar duruma geldi. Sanat din ile birleşti, ‘seyr-i afaki”, “seyr-i enfus-i” ve “seyr-i mutlak” merhalelerini ve tasavvufun sırlarını keşfetmeye başladı.

Yine batı sanatını, bilimini eleştirip, islam bilimi ile sanatını göklere çıkarıp,

Bu işi Allah’a ulaşmak için yapmak gereğini anlatıyor. (Türk İslam Ülküsü, 317)

İslamci terörün kaynagı Seyit Ahmet Arvasi'dir
İslamci terörün kaynagı Seyit Ahmet Arvasi’dir

Buda dua okumaya degilde, dua okur gibi durarak, resim çektirmeye gelenlerden.

Töre konusundada yuvarlak sözler ediyor. Sonundada töreyi yetersiz görüyor. (Türk İslam Ülküsü, 323)

“Peygamberler, veliler, büyük ahlak kahramanları, hep insandaki bu sorumluluk duygusunu parlatmak icin gelmiş ve faaliyet göstermiş bulunmaktadır.” (Türk İslam Ülküsü, 328) Türk törelerini anlatırken, geçiyor islam ahlakına işi oraya bağlıyor. (Türk İslam Ülküsü, 328)

Bu kitabinda “laik” like karşı savaş açmış ancak bunuda üstü kapalı olarak yapmaktadır.

O okuyucuya yalnız Arap törelerini islam adı altında anlatmaktadır.

Sonuçta islam dini: “ kendine aykırı düşmemek şartıyla “milli töre” yi benimser. Milli töreyi arındırarak değiştirir diyor. Burada Türklük bitiriliyor. (Türk İslam Ülküsü, s. 336)

Türk islam Ülküsünde “manevi kalkınma” bizzat insanın ilimle, sanatla, ahlakla, din ile işlenerek yüceltlmesi, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik hayatın en önemli ve temel unsuru durumuna getirilmesi demektir.” diyor.

S. A. Arvasi, Türk-İslam ülkücülerini Allah yolunda savaşanlar olarak anlatıyor. (Türk İslam Ülküsü, 345)

Din eğitimin artırılmasını savunuyor. Bir kişi bir kitap yazmış Avrupa’da din egitimi diye oda onu ele alıyor. Ne acı bir işse Avrupa’da dine dayalı olmayan okullar vardır. Buralarda din min egitimide yoktur. En büyük okul sayısıda bunların elindedir.  (Türk İslam Ülküsü, 185-186)

Din “şeriat” ve “TASAVVUF” olarak bir bütündür. Müslümanlar “seriatçı” ve “tarikatçı” olarak bölünmemelidir. (Türk İslam Ülküsü, 390, ocak-1988, istanbul)

Çok ilginç Türk-İslam Ülkücülüğü, yine S. A. Arvasi’nin “Hasbihal” adlı kitabının yeni, başka bir adla basımıdır. Demekki ülkücü topluluğu aldatabilmek için bir tuzak olmuş. (S.A. Arvasi, Hasbihal, 1. Cilt, 1 baskı, Burak Yayınevi, Istanbul, eylük-1990)

İslam “ilayı kelimetullah” davasını, mümkün olduğu mertebe”barış şartları” içinde” başarmaya çalışır. Kuran-ı kerimde: “insanları”rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et. Onlarla mücadeleni, en güzel (yol) hangisi ise onunla yap” diye emredilir. (bkz. Nahl Suresi; ayet:125) Bununla beraber, bazan savaş kaçınılmaz olur. O zaman düşmana gereken ders verilmelidir. Ancak onlar “aman” dilerlerse “savaş esiri” olarak alınır ve korunurlar.” Yüce kitabımızda şöyle buyurulur.”O küfür edenlerle (savaşta) karşılaştığımız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları mecalsiz bir hale getirdiniz mi, bağı sıkı tutun. Ondan sonra iyilik yapın yahut (fidye) alın.” (Bkz. Muhammed Suresi; ayet:4.) (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.142, Burak Yayınevi-İstanbul)

Gençliğinde ülkücüydü, Necip Fazil Kisakürek ile Seyit Ahmet arvasiyi tanıdı. İslam davası için teröre başladı.
Gençliğinde ülkücüydü, Necip Fazil Kisakürek ile Seyit Ahmet Arvasi’yi tanıdı. İslam davası için teröre başladı.

“komsusu açken, tıka basa yiyen bizden degildir.”(müslim, Buhari)

Batının borsasını olumlu karşılıyor. Hür ekonomi diyor. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.178-179, Burak Yayınevi-İstanbul)

Bilindigi gibi, yüce peygamberimiz, mal ve hizmetlerin fiyatını “narh ile tayin edilmesine” müsaade etmemiş. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.180, Burak Yayınevi-İstanbul)

İslam ve Banka gibi konularda “milli Görüş” gibi görüş bildirmektedir. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.186-187, Burak Yayınevi-İstanbul)

Türkiye’de kişilerin çalışkan olmayışlarının üstünü örtmeye çalışır. Bunuda geçmişte Türkler’in başarılarını anlatarak yapar. Ancak konu bugündür. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.196-197, Burak Yayınevi-İstanbul)

Ben anlıyorum, ülkücüler bu kitabı okumamışlar, okumuyorlarda, çünkü kitabı “milli görüş”ün görüşleri dile getirilmektedir.

Sonuçta Türk İslam Ülkücüsü demek islam düzeni demektir diyor. Şeriat düzeni demek yerine Türk İslam Ülkücüsü Görüşü diyor. Sonuçta bütün konuları islamcı düzene bağlamaktadır. (Türk İslam Ülküsü, 234)

Türk-Islam Ülkücüsü, O, “nizam-ı alem” ve “ilayı kelimetullah” için döğüşendir.”

Türk İslam Ülkücüsü bir mesaj sunmaktadır. Allahtan başka ilah tanımayan Türkoğlu, sahte dinlerin kanlı ideolojilerin, zalim dikdatöryaların, sefil felsefelerin yonttugu bütün “sahte mabutlari” yıkacaktır. (Türk İslam Ülküsü, 238)

Arvasi, Türkler’i açıkça müslüman olmayan Türkler’e karşı savaşa çağırıyor.

“Türk milliyetçiliği, islamın iman ve şuuru içinde yücelmeyi gaye edinen ve Türk’ün mutlulugunu burada arayan bir harekettir. Hiç süphesiz islamiyet, kendine sarılan kadroların, ‘ihlası ölçüsünde” onların yücelmesine yardım edecektir.” diyor. (Türk İslam Ülküsü, 259)

Sözde Türkiye’de islam yokmuş yada öğretilmiyormuş, sözde bizim son bin yılımızı islam belirlemiş. Gerçektende bilimde uzaktan yakından ilgisi olmayan bi biçik yalnızca CİHAD’ın el kitabı durumundadır. (Türk İslam Ülküsü, 259)

“Türk milliyetçiliginin alemşumul davası ve ideolojisi, Allah ve resulunun davasıdır ve bunun adı:islamiyettir.” diyor.  (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.260, Burak Yayınevi-İstanbul)

Türk-Islam ülkücüleri her şeyden önce bir “iman adamı”dır. “sahabi kadrosunun “izinde yürüyen, “peygamber çizgisini titizlikle koruyan, “sünnet yolu”nun büyük müctehidlerinin ve velilerinin taviz vermez takipçisidir. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.260, Burak Yayınevi-İstanbul)

Bu ne demektir? Ülkücü eşittir “derviş”

O adeta “fenafillahın ahlakı” ile ahlaklanmıştır. Bilindigi gibi fenafillah kendine gelmeyi, ben demeyi küfür bilir. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s. 261, Burak Yayınevi-İstanbul)

Bu sözlerde bize S. A. Arvasi’nin ülkücüleri tarikat kurallarına, yasalarına çekmek istemektedir.    

Bütün insanlık, “allah’tan başka Tanrı yoktur. Diye haykırsın. (268)(Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.268, Burak Yayınevi-İstanbul)

“Hiçbir fert ve hiçbir millet feda edilemez, insana ve millete zulm edmeye kalkışan he türlü hareket ve onu temsil eden kadrolar, cezalandırılmaya layıktırlar. Bunlara karşı savaşmak fazilettir.”

(Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.268, Burak Yayınevi-İstanbul)

Burada ülkücüleri silahlı eyleme çagırıyor.

Zulme karşı, kendini köleleştirmek isteyen herşeye karşı, milletlerin direnme ve savaş hakkı vardır. Zaten savaş vardırki, zulümdür; yine savaş vardırki ”mukaddes cihad”dır.

Demokrasıyi tanımıyor, demokrasi yokmuş. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.272, Burak Yayınevi-İstanbul)

Sonrada islama tam teslimiyet istiyor. (Türk İslam Ülküsü, 278)

İSLAMDA “mülk ve hüküm Allah’ındır.

Açıkça kuran ayetlerı yasa olsun demeye getiriyor. (Türk İslam Ülküsü, 281-282-287)

Buda Atatük’e, Atatürkçülere söyleniyor:

Dramatik insan, “hürriyet ve insanlık”adına savaş verdigini iddia eder. Bu ideale hizmet edenler adına abide ve heykeller diker, madalyalar hazırlar.  (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.294, Burak Yayınevi-İstanbul)

İdeal insanda ayetlere göre yaşayacakmış. (asri saadet) (Türk İslam Ülküsü, 294)

Türk islam Ülkücüsü; “islamın alemşumul prensipleri içinde, yeni bir uyanış öncüsü olmak iddiası ile ortaya çıkmaktadır.”

“islam nizamı’ istiyor. (Türk İslam Ülküsü, 297-299)

“hakimiyet hakkındır.” (Türk İslam Ülküsü, 303)

Din savaşına çagrı: İslam ülküsünde devlet, “Allahtan başka ilah yoktur” ilkesi ile teşkilatlanması demektir.

Sonuçta devlet kuran ayetlerine göre yönetilecektir. Demek istiyor. (317)

Cia +Mit elele; yeni bir ülkücüluk yaratılıyor.

SEYİT AHMET ARVASİ birden bire ortaya çıkarılıyor.

Türkiye kan gölünde iken. Günde onlarca kişi, bilimciler, eğitimciler, bakanlar, başbakanlar vurularak öldürüldüğü bir ortamda Seyit Ahmet Arvasi, ülkücüleri CİHAD’a çağırdı. Böylece ülkücüleri milliyetçilikten, Alperenliğe, şeriat için kavgaya soktu. Kısacası Seyit Ahmet Arvasi, ülkücülügün kanına girdi. Sonraki yıllarda “nizami alemciler” diye bölünmesine, gençlerin tarikatlara koşmalarına yol açmıştır.

Türk-islam Ülkücüsü, galiba insanca yaşamak demek, böyle bir savaşın icinde bulunmak demektir. “sahabi”nin ve “ecdadımızın” Cihada düşkünlüğü buradan geliyordu. (Türk İslam Ülküsü, 323)

Bundan başka ne desin, SERİATÇI olduğunu gösterebilmek için?

“Hakkı hakim kılmak” şeriatı getirmek diyor. Bundanda ileri giderek, şeriatta dış ile iç işlerine kimin bakacağını bile belirtiyor. İslamda milli hakimiyetin yollarını anlatıyor. “riyaset-i Amme

ti umur-i din ve dünya” Veliyül emir, emurul mümin adları verilmiştir. Artık açıkça islam devlet sistemini anlatmıştır. (Türk İslam Ülküsü, 324-325)

Seyit Ahmet Arvasi Türkiye’de şeriatı kurmuş kimse bilmiyor. İşçi, köylü, işveren, yöneticilerin islamda yerleri ne olacaktır onu anlatmış. (Türk İslam Ülküsü, 353)

Görsel

Türk İslam Ülkücüsü, O cehaleti yenmek kadar, bu sömürge aydınlarını da bertaraf etmekle görevlidir.

Bun ne demektir? Ey ülkücü silaha sarıl.

Bunları okuyan okuyucularımız, simdi Ugur Mumcu, Servet Tanilli, Hablemitoglu, ile Danıstay saldırısında Mustafa Yücel Özbilgin’in neden öldürüldüklerini anlayabiliyor mu?

Türban kararını veren Danıştay’a silahlı baskın

Yargıya Türk-İslam sentezci saldırı oluyordu.

Artık, Seyit Ahmet Arvasi’nin ektigi tohumlar yeşermişti.

Oun arkasında bıraktığı dönmelerden biriside Gazi Karabulut’tur. Dernek dernek dolaşıp, konuşmalar yapıyor, üstü örtülü olarakta şeriatçılığı ülkücülere işliyor.

Köstebek: Gazi Karabulut
Köstebek: Gazi Karabulut

 Arkası yarın eklenecektir.