Oğuz Bulut

21 Ağustos 2017 Pazartesi 13:57
Eski Ülkü Ocakları Başkanı'ndan şok pedofili görüntüleri: 15 yaşında bir çocukla böyle basıldı

215

Ülkücü camianın tanınan isimlerinden eski Ülkü Ocakları Başkanı Oğuz Bulut’un 15 yaşında olduğu iddia edilen bir çocukla basıldı.

Bulut’un görüntüleri internette yayınlanan görüntüler sosyal medyada büyük tepki çekti.

Barış isteyen akademisyenleri ‘kanlarında banyo yapmakla’ tehdit eden Sedat Peker’in yakın adamı olduğu söylenen, hapishanede oda arkadaşlığı yaptığı Oğuz Bulut 15 yaşında olduğu iddia edilen bir erkek çocukla basıldığı görüntüler Youtube’da paylaşıldı. Görüntülerde Sivas’ın Yıldızeli ilçesinden Çerkez Oğuz Bulut’un ufak yaşta çocukla basılması ve çocuğun ailesi tarafından tartaklanmasının görüntüleri paylaşıldı.

Ergenekon davasında tutukluyken Sedat Peker’le aynı odayı paylaşan Oğuz Bulut, Sivas’ta beş sene Ülkü Ocakları Başkanı olarak görev yaptı.

Skandalın ardından Oğuz Bulut’un tüm sosyal medya hesapları kapatıldı, bütün fotoğrafları silindi.

SEDAT PEKER’DEN AÇIKLAMA

Son dönemde muhaliflere yönelik ‘ölüm tehditleriyle’ gündeme gelen organize suç örgütü lideri Sedat Peker ise, söz konusu şahısla ilişkisini kestiğini bir twitter mesajıyla açıkladı.

Peker, “Geçmişte tanışıklığımız olan Oğuz Bulut ismindeki şahısla gördüğüm lüzum üzerine, tüm arkadaşlığımızı bitirdiğimi dostlarıma bildiririm” dedi.

Ülkü Ocakları sessiz!!!

 

Enver Altaylı

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının Fetullahçı Terör Örgütü ( FETÖ) soruşturması kapsamında aranan eski MİT mensubu Enver Altaylı, Antalya’nın Korkuteli ilçesinde gözaltına alınarak Ankara’ya getirildi.

AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen FETÖ soruşturması kapsamında aranan eski Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubu Enver Altaylı, Antalya’nın Korkuteli ilçesinde dün gözaltına alındı.

Soruşturmanın yürütüldüğü Ankara’ya dün akşam saatlerinde getirilen Altaylı’nın Terörle Mücadele Şubesi’ndeki sorgusunun sürdüğü öğrenildi.

MHP’de başveren sorunların ana kaynağı nedir?

MHP’de başveren sorunların ana kaynağı nedir?

 

Namık Kemal Zeybek, Muhsin Yazıcıoğlu, Şefkat Çetin’e deyin MHP’yi içerden vurdular!

Mit ile işbirliği yaptılar, ABD’nin Yeşil Kusak oyununa katıldılar! Onlar birer iyi müslümandılar!

Şefkat Çetin, Çerkez çetesi başıdır.
Şefkat Çetin, Çerkez çetesi başıdır.

MHP, son yıllarda yalnızca iç sorunlarla sıkıntı yaşamaktadır. Çünkü, içerisi yıllardır savunmasızdı. Neden?

Çünkü, Türkeş’in günününden derneklerin üst kesimleri Çerkezler’e bırakılmıştı. Arada MHP içinde yada Ülkü Ocakları’nda tepede Kürt yada Ermeni başkanlarda göreve getirilsede, başı Çerkezler çekiyorlardı. Ankara’da yıllar boyunca derneklerden sorumlu olan kişi, bu güne deyin kimdi?

Şefkat Çetin

Bu gün Devlet Bey’e saldıran başkanları, milletvekillerini bulundukları koltuklarda kim tuttu? Şefkat Çetin

Anadolu’dan kalkıp Ankara’ya gelerek, Şefkat Çetin’e kendi illerindeki aday adayının yada il başkanının kendilerinden olmadığını, onların (Fetöcü) derneklerde kendi örgütlenmelerini yaptıklarını söyleyen kişilere “Siz geri gidin işinize bakın, biz bunları iyi tanıyoruz” diyen kimdi?

Şefkat Çetin

Gerek MHP, gerekse Ülkü Ocakları, MİT’in at oynattığı yerler olana deyin, gelişmelere göz yuman kim? Şefkat Çetin

Şefkat Çetin, bunların çoğuyla kan bağı olunca, onları kendisinin yönettigini, yönetebilecegini sanıyordu. O yanıldığını toplu başkaldırılar başlayınca anlamıştı. Ancak iş işten geçmişti.

 

O bir Çerkez idi. Ancak o günlerde biz onun sağlam bir Türk olduğunu sanırdık. Çünkü azıcık bir soruştursan sana “hain” derlerdi.

Bakın 1969’dan başlamak üzere Türkler’in önünü kesenler, Çerkezler olmuşlardır. Parti’nin ‘ŞERİAT” yoluna sokulmasındada onların bilinçli katkıları oldu.

Çok ilginç değil mi? O günlerden bu günlere Türkeş’e en yakın olanlar, ocak başkanı, bucak başkanı olanlar Çerkezler idi. Partide Türkeş’in çevresi Çerkezler’den oluşuyordu. Ocaklarda yine öyle idi. Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere etken olanlar, yönetimde bulunanlar Çerkezler idi.

Çerkezler, neden ABD’nin islamcı çalışmalarına sıcak baktılar? Çünkü yükselen türklüğün, Türkler’in önü ancak islam kılıcı ile alınabilirdi. Hüseyin Feyzullah (Alparlan Türkeş) döneminde Şefkat Çetin, elinden geldigince Çerkezler’i çok illere, ilçelere yerleştirdi. Öyle bir çerkezcilik yaptılar, sorma gitsin, derneklerde ÇERKEZ patlaması yaşanmıştı. Ancak bu kesim işini gizli yapınca kimse bu işi göremezdi. Kim görebilirdi? Ancak uzman kişiler.

Yalnızca dernekleşme değil, eğitim alanında, ocaklarında partininde düşüncesini oluşturmak için yine bir başka Çerkez Namık Kemal Zeybek görevde tutulmuştu.

Anadolu’nun bir küçük ilçesinde eğer bir Çerkez varsa o ocak başkanı yapılmıştır. O görevi bıraksa bile bulunduğu yerde ne olduğunu, ne bittiğini Ankarada bulunan ağa Çerkez Şefkat Çetin’e bildiriyordu.

Bu günkü sorunların kaynağı: Derneklerin uzun yıllar boyunca Çerkezler’in ellerine verilmesidir. Bu anlattığım kesim, kendilerini Çerkez olarak tanıtmayan, senden benden türkçü, islamcı geçinen kesimdir.

Biz, o günlerde böylesi bir oyunu tam göremedik. Yanlışlar oluyordu. Biz yapılan yanlışları böylesi bir gizli örgütlenen kesimin yaptığını anlayamıyorduk.

Üstelik Mustafa Ok 1969’dan beri sürekli bu konulari gençlere anlatırdı. “MHP, Çerkezler’in örgütlenebildikleri bir yer olmuştur. Onlar orduyada, bakanlıklarada sızdılar. Onların devrimciside, Milli Görüşçüsüde ÇERKEZCİLİK yapar, Türkler’in önlerini keserler. Çoğuda polislerle işbirliği eder.” Derdi.

Ülkü Ocakları içinde Çerkezler’in yönetimi ele geçirmeleri, önce MHP’yi ele geçirmekle başlamıştır. Bu durum yurt dışındada böyle oldu. Türk federasyonu adı altında kurulmuş olan Avrupa’dakı ülkücü derneklerin özellikle Hüseyin Feyzullah (Türkeş) döneminde başkanları ÇERKEZ idiler.  Öyle durumlar ortaya çıktı, artık bazı dernekler Çerkezlerin ellerinden alınamazlar. Dedesi derneği yönetmiş, soymus, sonra oğlu, sonra torunuda bunu yapmaya çalışıyor.

Arkası gelecek!

 

Bizi izlemeyi sürdürün, gerçeklerden korkmayın.

İslamcılık, çirkin açıklama (itiraf)

Alıntı: Nuray Mert

İslamcılık, çirkin açıklama (itiraf)

08 Mayıs 2017 Pazartesi

AK Parti kurulduğunda, biz ‘İslamcı’ değiliz, ‘muhafazakâr demokratız’ dediler. Buna karşı, ‘laik kesim’, ‘takıyye yapıyorlar’ dedi, ‘adamlar/kadınlar kendilerini nasıl tanımlıyorlarsa esas olan odur, beyan esastır, zihin okuması yapmayın’ dedik. Doğru olan budur, insan için haysiyetli olan, sözüne sadık olmak ve buna karşılık, karşındakinin ‘sözüne inanmak’tır. Ama, şimdi kalkmışlar ‘Biz aslında başından beri İslamcıydık, birbirimizi biliyorduk, şartlar müsait olmadığı için düşündüklerimizi açıkça söylemedik’ diyorlar.
İslamcı Ahmet Taşgetiren, AK Parti kurucuları için, ‘Milli Görüş gömleğini çıkardıklarında… Kuran’ı referans almayacağız dedikten sonra da İslamcı idiler… Asla bize takıyye yaptıklarını inanmadım” diyor (Star 27 Nisan 2017). Yani, kendi aralarında takıyye yapmamışlar, ama kendilerine inanan herkese ‘maslahat’ diye ‘takıyye’ yapmışlar, söyledikleri bu. İslamcı ilahiyatçı Hayrettin Karaman; konuyu biraz daha açıyor; “Ülkenin resmi ve anayasal düzeni İslamcı bir partinin kurulmasına ve amacını gerçekleştirmek için çalışmasına izin vermiyor. Peki, bu durumda siyaseti ve partiyi amaçları için kullanmak isteyen İslamcılar ne yapacaklar? Makul, zamanında, yerinde, usulüne uygun adımlar, söylem ve eylemlerle amaçlarına hizmet etmeye çalışacaklar… İslamcı, parti dahil bütün araçları ve imkânları davası için kullanır, kullanışsız olanlara iltifat etmez” (Yeni Şafak, 30 Nisan 2017).
Bu şu demek; amaca ulaşmak için her yol mubahtır, yalan söylenebilir, sözlerine inanan insanlar aldatılabilir, kullanılabilir. Dost, düşman kimse, ‘Müslümanlık’ ile ‘İslamcılığın’ ne kadar birbirinden ayrı şeyler olduğunu bu denli açık izah edemezdi. Öyle bir ‘İslamcı’ tablosu çiziyorlar ki, bırakın Müslümanlığı ‘haysiyetli bir insan’ tanımından o kadar uzak ki, düşmanları bile bu kadar ileri gidemezdi. Zira, ‘İslamcı’ diye tanımlanan kişi veya çevre, yalanı mubah, aldatmayı zaruri, gizli niyet taşımayı meşru ve makul görüyor. Demek ki, karşınızdaki ‘İslamcı’ ise, sözüne güvenmeyeceksiniz, çünkü sözünün arkasında durmayacak. Yalan söyleyecek, çünkü onun için sizi, sistemi, hukuku, siyaseti amaçları için ‘kullanmak’, aldatmak meşru. Amacına ulaşmak için her yolu mubah saydıktan sonra, ‘atı alan Üsküdar’ı geçecek’ siz derdinize yanacaksınız.
Böyle bir amaç, böyle bir dava nasıl bir amaç ve davadır? ‘Müslümanlara yakışır düzen kurma’ iddiası, yalan söylememek, kimseyi aldatmamak, olduğu gibi görünmek gibi sıradan insan faziletlerini yok sayacak ama sonuçta kuracağı düzen ‘Müslümanca’ olacak! Bu nasıl bir mantıktır, bu nasıl bir ahlaktır?
Taşgetiren diyor ki, “Çıkarlarınız elverdiği ölçüde Batı ile de, başkaları ile de ilişki kurabilirdiniz” (27 Nisan 2017). Öncelikle Türkçesi bozuk, doğrusu ‘imkânlarınız elverdiği ölçüde’ veya ‘çıkarlarınız gereği’. Bunu geçelim, zira bırakın Osmanlı medeniyetini ihya etmeyi, pek çoğu düzgün Türkçe yazamıyor. Daha önemli olan cümlenin mahiyeti, kurnazlık, çıkarcılık ve yalancılığa ideolojik süs verme girişimi, nerden baksanız çirkin bir itiraf! Başkaları, yani Batılılar ve daha önemlisi, ‘demokrat’ oldukları için İslamcıların hak ve hukukunu savunanlar ile çıkar temelli ilişkiler kurulacak, siz demokrasi adına çaba gösterdiğinizi sanırken Ahmet Bey’in kafasında bin bir plan olacak, zamanı gelince karşınıza geçip bunları yüzünüze söyleyecek. Bana sorarsanız, İslamcılık dahil hiçbir ideoloji bu denli rezil edilmeyi hak etmiyor, içlerinde doğru bildikleri yolda sözünün arkasında duranlar, bedel ödemeyi göze alanlar var, olmalı.
İtiraf ettikleri tıynetle davrandıkları için İslamcılar ile tartışmak bile mümkün değil. Öyle olmasa, hiç olmazsa İslamcılıktan ne kastettiklerini anlar, doğru, yanlış, iyi, adil veya değil tartışması yapabilirdik. Soruyoruz, cevap gelmiyor, Halifelik mi isterler, o halde halifeyi kim seçecek? İslamcı siyaset ve ilahiyatçılar arasında kimin ‘doğru yolu’ (sırat-ı müstakim) temsil ettiğine nasıl karar verilecek? Yok, halife değil, ‘liderlik’ esas ise, böyle bir tanım var mı, mahiyeti ne? En çok oyu almak mı, oysa İslamın çıkışı, belli değerler adına hareket eden bir azınlığın çoğunluğa isyanı değil miydi? Cevap yok, ama alsanız da yarın o cevabın arkasında durmalarının güvencesi yok, öyle değil mi?

Nuray Mert

 

 

Andımız yasaklandı ama salavat serbest: Bu olay Ulku Ocaklarinin ilgisini neden çekmedi?
Sakarya Akyazı İmam hatip Ortaokulu öğrencilerinin kutlu doğum programı öncesi okul önünde toplanırken salavat çektikleri anların görüntüleri ortaya çıktı.

Andımızın yasaklandığı okullarda öğrencilerin salavat çekerek okul bahçesinde toplanmaları sosyal medyada büyük tepki çekti.

“Okulca salavat getiriyoruz. O’nu çok özlemişiz” sloganıyla bahçeye çıkan öğrenciler Hz. Muhammed’e salavat ile derse başladı.

Ülkücülerin düşünürü Levon Panos Dabağyan

Ülkücülerin düşünürü Levon Panos Dabağyan!!!

Üç hilâlin fikir babası hayatını kaybetti

07.05.2017 22:48

Üç hilâlin fikir babası hayatını kaybetti

Bir dönem MHP’den de milletvekili adayı olan Türkiye Ermenisi yazar Levon Panos Dabağyan hayatını kaybetti.

Osmanlı tarihi ve Türk Ermeni ilişkileri üzerine birçok kitabı bulunan 84 yaşındaki Dabağyan, MHP’nin sembolü olan üç hilâlli bayrağın da fikir babalarından biri olarak biliniyordu.

Kendini ‘Osmanlı Ermenisi’ olarak tanımlayan ve MHP camiasında ‘Levon Amca’ olarak da bilinen Dabağyan 2013 yılındaki bir röportajında şunları söylemişti:

“1969 yılında, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi 1969 yılında Adana’da büyük kongresini topladı. Bu kongre partinin adının Milliyetçi Hareket Partisi olduğu ve genel başkanlığa Alparslan Türkeş’in getirildiği kongredir. O dönemde Alparslan Türkeş’in yakın çevresinde bulunuyordum kongrede yerimi aldım. Parti Atsızcılar ile Türkeşçilerin çekiştiği bir virajdaydı. Partinin ambleminin ne olacağı gündeme gelince, Atsızcı kanat ‘kurt’un amblem olarak seçilmesini önerdi, fakat ben ‘Biz Osmanlıyız! Bize üç hilal yakışır!’ diyerek bağırdım. Bu çağrım alkışlarla desteklendi ve partinin amblemi olarak üç hilal seçildi. Böylece üç hilal MHP, kurt ise Ülkü Ocakları amblemi oldu.”

Alparslan Türkeş'in gerçek yüzü budur.
Alparslan Türkeş’in gerçek yüzü budur.

Devlet Bahçeli nereye koşuyor?

Geçenlerde sayın Devlet Bahçeli, kendisinin Türkiye’de yönetimin sıkıntılarını aşmasında önemli görevler yaptığını, buna bağlı olarakta Abdullah Gül’ün 2007’de Cumhurbaşkanı seçilmesini sağladığını söyledi.

Necip Fazil_Abdullah Gül_Hulusi Akar_Benyamin Natanyahu
Necip Fazil_Abdullah Gül_Hulusi Akar_Benyamin Natanyahu

 

2007: AKP, “Anayasa Mahkemesi’nin 367 Kararı” ile krize girerken, Devlet Bahçeli ve MHP’nin desteğiyle kurtarıldı. Seçim kararıyla barajı aşıp Meclis’e giren Devlet Bahçeli, Abdullah Gül’ü Çankaya’ya çıkarma planına destek verdi. O dönemde Gül’ün seçilebilmesi için toplantı yeter sayısı olan 367’nin sağlanması gerekiyordu. Bahçeli Genel Kurul’daki oylamaya katılacaklarını açıklayınca AKP ve MHP’lilerin toplam sayısı 440’ı aştı ve Gül Köşk’e çıktı. (http://odatv.com/tarih-tarih-madde-madde-mhp-akpnin-nasil-yedek-lastigi-oldu-0107151200.html)

 

Burada Devlet Bahçeli’nin Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesindeki katkısının olduğunu Sayın Devlet Bahçeli’de onaylıyor.

 

Sayın Abdullah Gül Cumhurbaskanı seçildikten sonra, müslüman adı ile, müslüman görünümünde olan Ermeni kökenli Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını bütün devlet kuruluşlarında çok önemli yerlere getirmiştir. Türk Sillahlı Kuvvetleri içindede gizli Ermeniler’in atanmasında etkili olmuştur.

Yine müslüman Ermeniler’in Mit içine sızmalarına aracı olmuştur.

Ayrıca Abdullah Gül, geçmişte Türkiye’yi Avrupa Parlamentosu’na götüren iki kişiden birisidir. Türkiye’yi öyle karalamıştı, öyle karalamıştı, Türkiye’de azınlıkların ezilmelerinden tutta, Türk askerlerinin kendilerinin önünü kestiğine deyin bin bir türlü karalamalarla Türkiye’yi küçültme işlerine girişmişti.

 

*       Bütün bunlar olur iken sayın Bahçeli neden sesini çıkarmamıştır.

 

Şimdi gelelim benim korktuğuma!

 

Kimdir bu Abdullah Gül?

Abdullah Gül, Şükrü Karatepe, Fehmi Koru, Hulusi Akar İngilizlerce eğitilip, müslüman olarak Türkiye'de etken konuma getirildiler.
Abdullah Gül, Şükrü Karatepe, Fehmi Koru, Hulusi Akar İngilizler’ce eğitilip, müslüman olarak Türkiye’de etken konuma getirildiler.

O bir Ermeni’dir. Onlar birer Ermeni idiler!!!

Sayın Devlet Bahçeli, Sayın Abdullah Gül’ün Türkiye’nin tepesine getirmeye aracı olur iken, Abdullah Gül’ün bir Ermeni olduğunu bilmiyor muydu?

Biliyorduda Ermeniler’e Abdullah Gül’ün arka çıkmasını sağlamak için mi arka çıktı?

Bunu bir yere yazalım.

Devlet Bahçeli’nin bu konuda yapacağı açıklama varsa onuda değerlendirmek isteriz! Ancak biz Türkiye’yi parçalamaya yönelen kişilerin kim yada ne görevi yaptığına bakmadan gerçekleri yazmayı sürdüreceğiz.

Gelelim MHP içine yerleşmiş olan gizli Ermeniler’e!!!

Bunuda ayrıca ele alacağız.

 

 

 

Ülkü Ocakları nereye?

Ülkü Ocakları nereye?

Sözü uzatmadan konunun özüne gireyim. Son günlerde sayın Olcay Kılavuz ile ile ilgili olumsuz görüşler belirtmeye başladık.

Önce bunun açık nedenlerinide ortaya koyayım.

Olcay Kılavuz’un özel yaşamında yaptığı çok yanlışları var. Onun özel yaşamı diye eleştirmedik. Dernek için yaptıklarına bir bakın.

Ülkü Ocakları’nda yaptığı bir tek yararlı iş yoktu, ancak açık-açıkta (şeriat)çılık etmiyordu. Üstü kapalı biçimde (tarikat)çılık yapmayı sürdürdü. Bizde yamanın (kötü) iyisi diye kendisini savunuyorduk. Ancak Olcay Kılavuz, son dönemde yeni bir kılık (davranış) gösterdi. Bu ne demektir?

  1. Sözde Rusya’ya karşı sokaklara döküldü.
  2. Deniz Baykal’a karşı savaş açtı.
  3. (Mezar)lara gidip dua ederek, görünümü yayınlıyor.
  4. Yaptığı tek işi (mevlüt) okutmak oldu.
  5. (Silah)lı olarak basın-yayına göndermeler yapıyor.

Ülkü Ocakları’nın son geldiği yer burasıdır.

Sözü uzatmayalım, Ülkü Ocakları’nın başkanı Olcay Kılavuz, bilimden, bilgiden, uygarlıktan uzak, islamcı bir çizgiye getirilmiş durumdadır.

Yine Olcay Kılavuz’a soruyoruz, sizi bu duruma kimler getirdiler? Sizin sıkıntınız nedir?

Sizin elinize bu (silah)ı tutuşturanlar kimlerdir?

Gel etme tutma Türkler’e karşı kendini kullandırma! Kullandırırsan kimsenin yüzüne bakamaz duruma geleceksin.

Olcay Kılavuz: Öldürme eylemlerini üstüne aldı.

Öncelikle bu aşırı islamcı çalışmalarının nedenlerini iyi anlamalıyız. Bunun nedeni, kendisi iyi bir müslümansa sorun yok. Ancak kendisi Türk olmadığı için kendisinden öncekiler gibi Türk olmayışının üstünü islamcılıkla kapatmak istiyorsa yanıldığını ona anlatacağız. Bizi Tanrı korusun ancak, bu iyi bir müslümana benzemiyor. Kökü kökeni üzerine bir bilgimizde yok. Bir bilen varsa bize öğretsin. Ancak bunun kılığı Türk kılığı değildir.

Olcay Kılavuz görevinden alınacaktır, belkide bunun için saldırgan oldu.

Götü boklu Olcay Kılavuz sözde peygamberi koruyor!

olcaykilavuzpeygamberkopie

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz

Biz: “Ürmesini bilmeyen it,

Sürüye getirir kurt!” diyörüz.

Son günlerde ortaya çıkan gelişmeleri değerlendirebilmek için, olayların başlangıç yerine gitmek gerektiğinden, bizde Ülkü Ocakları’nın son dönemdeki eylemlerini, açıklamalarının kaynaklarına iniyoruz.

Olcay Kılavuz’un en son açıklaması, “………peygamberlere dil uzatmayınız. ………..Ülkücünün karşısında hiç bir güç duramaz” oldu.

Burada biz konuyu Peygamber yanlısı yada karşıtı olarak ele almıyoruz. Konumuz Ülkü Ocakları’nın bu açıklamayı yapmakla üslendigi görevin, kendilerine kimlerce verildiği, bu görevinde yasal bir kuruluşun yapısına uygun olup olmadığıdır.

Bu açıklama “peygamber sevgisi ile peygamberleri korumakla ilgili olamaz.” Çünkü bu Türkiye’de bir kişi Kur’an’a peygambere karşı bir aşağılayıcı söz ederse, bunu çözecek kurumlar, kişiler bulunmaktadır. Durum bu iken, Olcay Kılavuz neden böyle yasalar üstü açıklama yapabılıyor?

Önce bunun bir dine, islama bağlılıktan kaynaklanmadığını belirtelim.

Ülkü Ocakları’nın iç yüzünü bilenler 1969’dan bu yana Ülkü Ocakları, artık Türkiye’de kuruluşunda benimdediği Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri”ne bağlı olmayı bıraktı. Artık içine Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçtiler başta olmak üzere Kılınç Artıkları’na kapısını açmıştı.

Biz bu gelişmeleri yıllarca Türkeş’in islamcı oyları alabılmak için yaptığını sandık. Ancak kazın ayağı öyle değilmiş. Olay doğrudan doğruya CIA’nın isteği ile biz ülkücüler, ıslamlaştırma dönemine Türkeş’in eliyle sokulmuşuz. Milli Görüş, FETÖcüler’de sokulmuşlardı. Ancak onlar bizden önce girmişlerdi. Biz neden ıslamcı çarkın içine sokulduk ? derseniz. Bunun nedenide “Apdi İpekçi, , Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy……öldürülmelerinde yatmaktadır. Bu adı geçenleri bize Allah rizası, peygamber aşkı, cihad ayetleri için öldürttüler. (öldürtende: o kurum: Olcay’a cihad açtıran kurum) Öldürülen bütün bilimcileri öldüren ülküdaşlarımız “biz bu işi allah rizası için yaptık.” diyörlerdi. O günlerdede Komunistler okullara “Mühemmed’in piçleri giremez” diye yazıyorlardı, dediler. Bu tam tamına uydurma bir bilgi idi. Bunun amacıda halkı arkamıza alabılmaya yönelik idi. Sen kalk {o kurum istediği için} solcu diye birisini öldür, sonrada tut, o dinsizdi de. Bu ne biçim bir ülkücüktür diye başımızı ellerimizin arasına aldık, günlerce düşündük.

O günlerden bu günlere bir sürü ülkücü, yakalandı, yattı, çıktı. Tümüde o günden bu güne “biz bu işi Allah’a, peygamberimize karşı çıktıkları için yaptık” dediler.

Sağ olsun şimdi yıl 2017’ye gelindiğinde şimdiki Ülkü Ocakları başkanı olcay Kılavuz, geçmişte yapılan eylemleri bu yayınladığı bildiri ile üstüne almış oluyor. (Gerekirse silahlara sarılırız) diyor. Bizde kendisine (sarılmazsan şerefsizsin) diyörüz.

Ne mutlu mertçe öldürme olaylarını üstlenmiş.

Biz olayın bir başka yönü ile ilgileniyoruz. Olcay Kılavuz’u bu olayı üstlenmeye iten kurum, kişi kimlerdir? (O kurum)

Bizim tek konumuz budur. Yoksa onun peygamberler için CİHAD yapması bizi sıkıntıya sokmuyor.

Anladık Deniz Baykal bir yanlış yapmış, yada yanlış anlaşılmıştır. Öyle olunca Olcay Kılavuz kim neci olarak, onu “haddini bilmekle” korkutuyor? (O kurum)

Bakın şimdi, Olcay Kılavuz kimdir? Sayın Olcay Kılavuz o oturduğu koltuğa atanarak geldi. Onun atanmasında bir tek ülkücünün onayı yada oyu yoktur. Sayın Devlet Bahçeli istedi o atandı. Ondan öncekide bir sözle görevinden alındı.

Öyleyse eey Olcay Kılavuz sen kim oluyorsunda CİHAD çağrısı yapıyorsun? (O kurum yaptırıyor)

Ülkücüleri sen arkanda gelen kulların olarak mı görüyörsün?

Deyelim, birisi peygamberlerle ilgili olumsuz bir söz söyledi. Sen bir ülkücüye onu öldürtebilirsin. Senden öncekilerde bunu yaptılar. Ancak yargı önüne gelince onlar: “valla ben camide namaz kılıyordum, ben öldürmedim” dediler. Kimisi yattı çıktı, kimisi yatmadan kurtuldu. Onların acılarını ancak onların kendi ana, ataları çektiler. Şimdi sen ınançsızları vurdur, sonrada yakalanların acıları anaları babaları yaşasın.

Sen ezeriz, vurururuz, kırarız demeyi sürdür!!! Bunun bedelini halk Devlet Bahçeli’den soracaktır.

Şimdi devlet Bey, size orada tutarsa oda bu saldırılara ortak demektir.

Sen görevde kalamazsın. Cebinide doldurdun, ocakların yakasından düş sonra gizli işbirliği yaptığın Naksibendi’lerle bol bol hatme yap, zikir çek.

O kurumun işçisi mi?
O kurumun işçisi mi?

Olcay’ın çesitli illerde yöneticilik yapan çok yakın arkadaşları Koray Aydın ile Meral Akşener, Ümit Özdağ ile toplantılara katılıp, onlara destek vermişlerdir. Olcay, onlara ne tepkisi gösterebilmiştir. Kendisi bu toplantılara katılmış mıdır?

Ülkücü derneklere son dönemde atanan kişiler kimlerdir? Bunlar neden Nakşibendi olan kesimlerden seçilmişlerdir?

Olcay yönetime geldikten sonra Fethullah Gülenci olarak bilinen kişileri neden korumuştur?

Yakın geçmişte TC kurumlardan kaldırılır iken, andımız okullardan kaldırılır iken neden gereken direnişi göstermemiştir?

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz it dalaşına başladı

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz’dan şimdide Tuğrul Türkeş’e saldırı

Ülkü Ocaklarından Tuğrul Türkeş’e tokat gibi cevap Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz’un İstanbul’da bir toplantıda “Bu millet dardaysa, memleketimizin bize ihtiyacı varsa biz elimize silahımızı alırız, gerekirse de savaşırız” demişti. 06 Nisan 2017 Perşembe 13:15 1.4B Okunma Ülkü Ocaklarından Tuğrul Türkeş’e tokat gibi cevap 111 Kılavuz’un bu sözlerini Ahmet Hakan’ın sunduğu, “Tarafsız Bölge” programında değerlendiren Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Olcay Kılavuz’a hitaben “boyun uzun aklı kısa” gibi alaycı bir üslup kullanmış ve Klavuz’u şu sözlerle eleştirmişti: “Bir çocuk geçende çıkmış. Benim tabancam var filan. Aslanım hangi ülkenin malını beline taktın bilmem ama o tabancayla olmuyor. Çocuğun yani senin boyun moyun uzun ama demek ki aklın yok o kadar. Çirkin bunlar bir makam tutan adam ‘ben silahlanırım filan… Ayıp ayıp…” Tuğrul Türkeş’in Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz hakkındaki sözlerine Ülkü Ocakları twitterde yaptıkları gündem çalışması ile çok ağır cevap verdi. Paylaşılan tasarımlar arasında “ Başbuğum rahat uyu, milyonlarca OCAKLI evladın Tuğrul’dan daha TÜRKEŞ… “ ve “Biz Vatanımızın Bekası İçin Kalem Tutmayıda Silah Alıp Savaşmayıda Başbuğ Türkeşten Öğrendik, sen davayı satmayı kimden öğrendin “ yazıları dikkat çekti. “KocamanBir HiçsinTuğrul” tagı ile Tuğrul Türkeş’e cevap veren Ülkü Ocakları sosyal medya ekibi mensubu gençler, Tuğrul Türkeş’e sosyal medyadan ağır cevaplar verdi.

BIYIKSIZLAR HABER

Bu konuda görüşüne basvurduğumuz Türkeş: “ısıracak köpek dişini göstermez.” dedi.

Müslüman Ermeniler, (Nakşibendi)lik adı altında türklüğe, Türkler’e saldırıyorlar

Yayın kurulumuza Yozgat’tan gönderilen bir belgeyi siz okuyucularımıza sunuyoruz.

Müslüman Ermeniler, (Nakşibendi)lik adı altında ortalığı karıştırıyorlar. Aramızda ülkücü geçinen gizli Ermeniler’i tanıyın!!! Bozkurt postunda gezen tilkileri tanıyın. {Haylar}: Ermeni dilinde, Türkçe’si Ermeni demektir.

  1. Mustafa Mıgırdıçyan, 2. Şerafettin Babacıyan
mustafa bolat, Şerafettin babacan
Ülkücü, müslüman Ermeniler, (Nakşibendi)lik adı altında ortalığı karıştırıyorlar

Şerafettin Babacan (Babacıyan), Ermeni kökenli, Yozgatlı ülkücü sonradan Nakşibendi “tarikat”ına katılıyor. Kız çocuklarına Atatürk’ü aşağılayıcı işler yaptırıyor. Sonra bu görünümü bilgisayar ağı üzerinden dağıtıyor. Bunu sık sık yapıyor, ancak kendi adını gizliyordu. (30 Eylül 2013)

Bu Türkler’i aşagılayıcı yazıyı görünümü, Ermeni kökenli, Kayserili ülkücü, Istanbul Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğrenci iken, sonradan Nakşibendi “tarikat”ına katılıyor. Oda bu yazıyı sözde eleştirircesine yayınlıyor. (01.Ekim 2013)

Yukarıda görüldüğü üzere Mustafa Bolat, Istanbul Ülkü Ocağı ikinci başkani iken Atatürk’ün resimlerini Ülkü Ocakları’ndan kaldıran kişi olarak bilinirdi. Yıllar sonra kendisini bir Atatürkçü olarak tanıtyor, 2013 yılındada Nakşibendi tarikatı ileri gelenlerinin kız çocuklarının Atatürk’e yaptığı saygısızlığı yayıyordu. Mıgırdıçyan’ın 5. kuşaktan torunu olan Mustafa Bolat’ında atalarının Bolat soyadını sonradan aldıkları ortaya çıkmıştır.

Bir başka duyarlı ülküdaşımızda bütün bu gizli Ermeniler’in çalışmalarını izleyip belgeliyor. Çok yerlere başvursada kimse bu konuya önem vermiyor. Sonunda bize başvuruyor. Bizde yayınladık.

 

 

Erdoğan başkan olsun mu? olmasın mı?

Türkiye’de de yeryüzündede

Sağ, sol, “din”, “iman” yeniden biçimlenirken, sağcılar, solcular, “müslüman”lar, “şeriatçı müslüman”lar kendi bulundukları yerlere, bağlı oldukları yöneticilerine ters düşmeye başladılar. Bazı sağcılar çıktı, solcu ağızla konuşmaya basladılar, bazı solcularda sağcı ağzı ile konuşmaya başladılar. Düne deyin “şeriat”ı kuracağız diye uyuz eşşek gibi anıranlar, yurtseverliği “milliyet”çiliği ayaklar altına alanları alkışlayanlar, bu günlerde “vatan”, “millet” diye-diye konuşuyorlar. Ben müslümanım, müslüman ibadetini yapmalıdır, yapmayan “cehennem”e gidecek, başörtüsü alanı sınırlanamaz diye anıranlarda, bu günlerde artık “namaz”dan “apdest”ten söz etmiyörler. Eskiden ne TANRI’sı lan deyip, “ALLAH” de diye kükreyen “karton”dan yapılmış “müslüman”lardanda ses çıkmıyor.

Çünkü çok kişiler, dün kutlu gördüklerini, bu gün kutlu görmüyorlar.

Bu gelişme bir yana…

Bundan ilginç olanıda dün seninle birlikte olanların, artık sana karşı durmalarıdır. Bu ne demek?

Biliyorsun, bu bizim Türk-İslam ülkücülerini, ya onların duruşları ne biçimde gelişiyor?

Dün Allah yolundayız diyorlardı, şimdide Perincek çizgisindeler!
Dün Allah yolundayız diyorlardı, şimdide Perincek çizgisindeler!

Ortada bir MHP ile Ülkü Ocakları gerçeği var. Bu kuruluş, özellikle CİA’nin ilgi alanı idi. O nedenlede CİA’nın isteği ile yeri geldi baş kesilmişti, yeri geldi baş verilmişti. Sonrası ALLAH”ın “NİZAM”ını kurana deyin savaşılacağına sürekli arapça olarak yeminlerde edilmişti. Çünkü Allah Türkçe olan yemini istemiyordu!

Bu biçimde kurgulanmış ülkücüler, bu savaşlarını bilim yapan solcuları “demokrat”ları öldürerek veriyörlerdi. Ölümden korkmuyorlardı, çünkü “ALLAH RIZA”sı için öldürüyörlerdi.

Birde bunlara benzeyen, din bilimi bunlardanda üstün olan olan bir başka kesim vardı. Bunlar da AKINCILARDI, örgütleri “Milli Görüş” idi. Bunların içinde “NUR”cularda bulunuyordu. Bunlar kurgu gereği kişileri öldürmüyörlerdi, ortalıkta saldırı yapmıyorlar, komunistlere karşı da direnmiyörlerdi.

Burada görmeniz gereken ince bir birliktelik vardı. Oda ülkücüde, akıncıda “ALLAH RIZA”sı için uğraş veriyörlerdi.

Uzatmayalım, akıncılar, “cami”de “namaz”da, “tekke”de “dua”da bulunurdu. Ülkücülerde, yolda yolakta, öğrenci yurtlarında dövüşürdü. Yaralanırsa bakımevine, ölürse “YA ALLAH BISMiLLAH”, “ŞEHİT”LER ÖLMEZ, “VATAN” BÖLÜNMEZ” diyerek “mezar”a taşınıyordu. Kurgu gereği bu iki kesim “ALLAH” yolunda yarışıyordu.

Günler, aylar, yıllar geldi geçti.

Ülkücüler, ABD’nin oyunlarına karşı direnebilecek aydınları yok ettiler. Tutuklanıp sözde “Allah” “RIZA’sı için yattılar.

Tutuklu ülküler
Tutuklu ülküler

“Cami”lerde namaz, kılan, “tekke”lerde “dua” eden AKINCILAR’da “devlet” yönetimine getirildiler.

Kurguya göre Milli Görüş, tarikatlarla yönetime gelecekti. Öylede oldu.
Kurguya göre Milli Görüş, tarikatlarla yönetime gelecekti. Öylede oldu.

Geçmişte bu kurgu içinde yer alan “ŞERİAT”cı ülkücüler, şimdi de kurgu gereği “şeriat” yerine, “demokrasi” istiyorlar. Bu yollarda birlikte ıslandıkları Erdoğan’a YOK, OLMAZ diyörler. Buna karşı eskiden arkadaşlar! Durun! Durun! “ŞERİAT” bize göre deyil diyenlerde şimdi ABD’yede AB’yede sırt çeviren Erdoğan’a VAR, OLUR diyörler. Olaya birde böyle bakabılırsınız.

Şimdi (Hayır)  oyları artacak, buda MHP içinden kopan (hayır)cılar, sol içinde barınan sözde müslüman Ermeniler’le Türkler’in çok çalışmaları nedeni ile değil, AKİT yada ondanda öte içinde gizli Ermeni müslümanları barındıran müslüman kuruluşların (Evet) için çalışmaları nedeni ile olacak. Şevki Yılmaz’da bu kesimlerden birisidir.

Şevki Yılmaz kimdir? Türkiye’de azınlıkları içinde barındıran, öncülüğünü Ermeniler’in yaptıkları Milli Görüş+FETÖ yönetimini Cia ile başımıza getiren gizli örgüt üyelerinden birisidir. Avrupa’da açıkça Türkiye ordusunu dağıtabilmek için bütün tarikatlarla PKK ile  ortak çalışacağız diye bas bas bagırıp camilerde konuşan birisidir.

ESKİ BAŞKANLARIN ÇIKAR SAVAŞLARI

AKİT ile Şevki Yılmaz’ın ülkücü geçinen (hayır)cı yoldaşları… Siz bir kerecik bile bu ülkücü geçinen zübüklerden Şevki Yılmaz’a bir tepki gösterdiklerini gördünüz mü?, çünkü kan benzerlikleri vardır.

ÇERKEZ+ERMENİ+KÜRT KÖKENLİ ESKİ BAŞKANLARIN ÇIKAR SAVAŞLARI SÜRÜYÖR

ÇERKEZ+ERMENİ+KÜRT KÖKENLI ESKİ BAŞKANLARIN ÇIKAR SAVAŞLARI
ÇERKEZ+ERMENİ+KÜRT KÖKENLI ESKİ BAŞKANLARIN ÇIKAR SAVAŞLARI

Kimi genelevlerin önünde ülküdaşına nöbet tutturttu, kimisi uyuşturucu işi yaptırdı, kimisi derneklere tarikatları sızdırttı, kimide koltuk elde etmek için ülküdaşlarını sattı.

Buyurun çok bilmiş bilgisiz, görgüsüz ülküdeşler, bilinde görelim, bunların içinde Ermeni kim? Cerkez kim? Kürt kim?

02 Şubat 2017 Perşembe 21:46 ESKİMİŞ BAŞKANIN “EVET” DEMEK İÇİN ŞARTI Eski Ocak Genel Başkanlarının “hayır” bahanesiyle açtıkları isyan bayrağının gerçek sebebi artık bütünüyle ortaya çıktı. MHP içi muhalifler referandumu, yapamadıkları olağanüstü korsan kurultayın rövanşı olarak gördüklerini kendileri beyan etti. ESKİMİŞ BAŞKANIN “EVET” DEMEK İÇİN ŞARTI 0 0 BIYIKSIZLAR- Ayça Yurtsever- Ankara Ülkü Ocakları eski genel başkanlarından 10 kişi geçtiğimiz ay içinde anayasa değişikliğini onaylamadıklarını ve “hayır” diyeceklerini öne sürerek ortak bildiri yayınlamış ve MHP Genel Merkezi’ne isyan bayrağını açmışlardı. Geçmişte birbirleriyle kanlı bıçaklı olan, birbirlerini artık ülkücü olmamakla itham eden bu isimlerin Lider Devlet Bahçeli aleyhinde bir araya gelmesi camiada ilk etapta şaşkınlık yaratsa da zamanla asıl niyetler ortaya dökülmeye başlandı. Eski başkanların sözde vatan-millet bekası adına sergiledikleri davranışların asıl sebebi ortaya çıkınca akıllara Başbuğ Alparslan Türkeş’in “Mevzu vatansa hepimiz ölelim, mevzu makamsa hepiniz ölün” sözünü geldi. SUAT BAŞARAN’DAN KURULTAY AÇIKLAMASI Geçmişte Lider- Teşkilat- Doktrin ilkesini ileri sürerek halef-selef olunan durumlarda birbirlerini dövdürdükleri bilinen eski başkanlara şimdi ülkücüler tarafından aynı ilke hatırlatılınca eskimişlikte en kıdemlilerden birisi olan Suat Başaran’dan dün bir açıklama geldi. Gazete20232te bir yazı kaleme alan Suat Başaran Lider-Teşkilat-Doktrin ilkesine uyulması gerektiğini ancak şuan teşkilat ve dokrin ile Lider’in uyumsuz olduğunu vurgulayarak, kurultay yapılsın biz de lider-teşkilat-dokrin’e uyalım ve “evet” diyelim şeklinde gerçek niyetlerini ortaya koydu. Başaran yazısında şöyle dedi: “Lider, teşkilât ve doktrin uyumu ise bellidir: Sayın Genel Başkanımız, kendisini seçen ve meşrûiyetini borçlu olduğu Büyük Kurultay delegelerini toplayarak -moda tabiriyle- ‘fiilî durumu’ meşru hale getirir… İşte o zaman, söz veriyorum; kuvvetler ayrılığı olmayan, denetlenemeyen, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü teminat altına almayan bir metne onay vermeyi zül kabul etmeme rağmen, onların hatırına Anayasa oylamasına ‘evet’ diyeceğim… Buradan ben de o arkadaşlarımı ‘lider-teşkilât- doktrin’e çağırıyorum: Geliniz hep beraber ‘lider-teşkilât-doktrin’e uyalım… Uymayanı uyaralım…” CEVAP YARDIMCILARDAN GELİYOR Ülkü Ocakları eski genel başkanları bu yönde beyanlar verirken geçmiş dönemlerde Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı yapmış isimlerden tepkiler gelmeye devam ediyor. Alişan Satılmış döneminde Genel Başkan Yardımcılığı yapmış olan Erkan Azeri, Suat Başaran’ın kaleme aldığı yazı ardından şunları paylaştı: “Ne güzel dünya ; Muhalefet siz… İktidar siz… Ağabey; Sen MHP Genel Merkezinde etkin olduğun dönemlerde, bugün birlikte imza kampanyası düzenlediğin bazı arkadaşların tenhada dayak yiyordu !.. Şimdi yine beraber kampanya yaptığın bazı arkadaşların görevlerinden alınıyordu!.. Şimdi yine ” Hayır’da hayır var” diye birlikte yürüdüğün bazı arkadaşların partiden ihraç ediliyordu!.. Hatta isim isim yazabilirim yıllarca mağdur ettiğiniz veya mağdur edilmesine göz yumduğunuz arkadaşlarınızı!.. Ne yani sen ne diyordun ki ? Lider… Teşkilat… Doktrin…. Ne ektin ki ? Ne biçeceksin?” Geçmiş dönemlerde Ocak Genel Başkan Yardımcılığı yapmış bir başka isim Şenol Uğurlu da mevcut Genel Başkan Olcay Kılavuz’un açıklamalarına tepki gösterip sitem eden eski başkanları eleştirerek sosyal medya hesabından şu paylaşımlarda bulundu: “Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanları ‘hayır’ dedi; kahraman… Yenisi ‘evet’ diyor; hain mi olacak şimdi?.. Belki o da eskiyince kahraman olur… Ne dersiniz?.. Yarın kimin nerede olacağı belli olmaz bu harekette… Olcay Kılavuz Ülkü Ocakları Genel Başkanıdır… Ülkü Ocaklarının ilk görevi Lideri korumaktır… Bu gün Olcay Kılavuz’a kızanlar, dün aynı işi daha şiddetli yapıyorlardı… Ben de dahil… Teoriyi bırakın… Yok eğitim yuvasıdır… Yok gençlik yetiştirir… MHP Liderinin Genel Kurmay Başkanıdır Ocak Genel Başkanı… Ve dün benim gibi, sizin gibi görevini yapmaktadır… Boşa bağırmayın…”

OKU, YORUMLA ve PAYLAŞ ==>http://www.biyiksizlar.co/mhp/eskimis-baskanin-evet-demek-icin-sarti-h17741.html

Türkiye’de islamcı saldırılar, Erdoğan yönetiminin gücünü ölçtü

Türkiye’de islamcı saldırı, Erdoğan yönetiminin gücünü ölçtü!!!

Istanbul’da gerçekleşen eylence yeri baskını ile ilgili söylenecek çok sözler var. Ancak biz olayı, bu gün Türkiye’yi yöneten güçlerin bu korkunç olayı önlemediği, ayrıca olay olduktan sonrada olayı anlamadığı, olayı yapanları yakalayamadığı, üstelikte olayı yapış biçimini, eylemcinin başarı gücünüde anlamadıklarının üzerinde duracağız.

Müslüman bir örgütten Müslüman bir yönetime saldırı. Müslüman gerekirse (katliam) da yapar (ırz)ada geçer.
Müslüman bir örgütten Müslüman bir yönetime saldırı. Müslüman gerekirse (katliam) da yapar (ırz)ada geçer.

Bu son iki olay oldu, Türkiye yönetiminin boşlukları kabak gibi ortaya çıktı. Buradan bizi yöneten kişilerle kurumların bu işlerden anlamadıkları anlaşıldı.

Türkiye’de olup bitenlerden anlaşıldığına göre Türkiyede bilgi toplamakla görevli gizli kuruluşlarımız, islamcı eylemlere karşı renk körü edilmiş durumdadırlar. AKP yönetiminin “müslümandan terrorist olmaz” görüşü ile bu “tarikatlar bize çalışıyor” görüşleri, Erdoğan’ıda AKP’yide bitirebilecek bakış açılarıdır. Bu yönetimin, islamcı eylemlere karşı bilgi birikimi, araştırması, belgelemesi yapmadığı ortaya çıktı.

Bunun yanısıra sözde yararlanacağı bir kuruluş olarak gördüğü Din-Ayet bile AKP’yede Erdoğan’ada yakın değildir. Din Ayet uzun yıllardır. CIA ile Avrupa gizli bilgi toplama kuruluşlarının at oynattıkları yerlerdir.

MİT’e gelince, Hakan Fidan’ın başa getirilmesinden sonra etkisiz kurum durumuna düştü. Ondan öncesi dış güçlerin etkisinde olsada varlığı göze çarpıyordu. Şimdi bütün Türkiye soruyor, bizde gizli bilgi toplayan bir kuruluş (MIT) var mı? Nerde? Ne iş yapıyor? diye!

Erdogan’a arka çıkan kuruluşların tümü, bu olanları dış güçlere bağlayıp geçiyorlar.

Bu son olaylar, bize Erdoğan’ın kendi yönetiminde oluşturduğu gizli bilgi toplama örgütününde (istihbarat) bir işe yaramadı.

Bizde bütün Türkler’in anlaması gereken bir durum var, oda Türkiye’nin korunma düzeni sarsılmış durumdadır. Nedeni; koruma ile ilgili kurum ile kuruluşlarımızın bir kısmı dış güçlerin elindedir. (Bu görevlerde bulunan Ermeni, Çerkez, Kürt, başkaları eliyle dış güçler gerekli bilgileri elde ediyorlar) Bir kısmı “müslüman” ancak bir boktan anlamayan yeteneksizlerin elindedir.

Bırakın Erdoğan’ın gizli işlerde çalıştırdıklarına, bu basın yayında ona arka çıkanlara bir bakın! Onun için yayın yapan yayın kuruluşlarında bir tek kimlikli kişilikli, iş bilen bir yazar çizer var mı? Göz dolduran bir iki kişide Erdoğan’a karşı olupta, Erdoğan’ın gücünden yararlanmak isteyen müslüman Ermeni yurttaşlarımızdır. Onlarda sözde Erdoğan’cı CIA cılardır.

Siz öylede AKP bunca 14 yıl Türkiye’yi yönetmedi mi? diyeceksiniz? Bende, yok! AKP, Türkiye’yi son iki yıldır yönetmeye çalışıyor. Ondan önce AKP ile Erdoğan adına dış güçler FETÖ eliyle yönetiyordu. Olaylar dış güçlerin istedikleri biçimde yönlendiriliyordu. Türkiye’yi o dönemde dış güçler yönettiler, akça akışınıda onlar düzenlediler. Türkiye’ye akan Arap akçalarının onayı bile Pentagon’dan onaylanarak Türkiye’ye uzanmıştı.

Türkiye son iki yıldır Erdoğanca, AKP’ce yönetiliyor, çünkü ABD liler ile Batılılar Erdoğan’ın üzerini çizmişlerdi. Bunun üzerine Erdoğan bölücülerin içinden sıyrılıp Türkiye’ye dönüş yaptı. Çünkü artık o eski işbirlikçilerce istenmiyordu.

Son olarakta başbakanlığının en son günlerinde pek çok bakanlarıyla birlikte ABD’ye gitmişti. Orada AB’de yönetimi Joe Biden aracılığıyla Erdoğan’ıda bakanlarınıda yan çizdikleri için sert bir dille uyarmıştı. Aşağılayıcı bir dil kullanarak uyarıda bulunan

Joe Biden: “Burada bulunan sizlerin çoğunluğunuz bizim katkılarımızla, verdigimiz diplamalar, eğitimler, belgelerle yükseldiniz. Bazılarınızın eşleri ABD’ye gelip doğumlarını burada yapmışlardı. Biz sizler için iyi yatırım yaptık, sizdende bize uyum sağlamanızı bekliyoruz” dedi.

Joe Biden Erdoğan'ı uyardı.
Joe Biden Erdoğan’ı uyardı.

Joe Biden -“Kıvırırsan ananı ederim” dedi.

Erdoğan -“Yoksa bana güvenmiyor musun? dedi.

ABD Erdoğan’ın kıyıya çekilmesini, yerine Fethullah Gülen Hocaefendi’ye yakın birisinin gelmesini istiyordu.

Ancak Erdoğan görevden çekilmeye, elindeki gücü geri vermeye yanaşmadı o gün bu gün FETÖ aracılığı ile Erdoğan eritiliyordu. Fetö 15.07.2016 ayaklanmasıyla başarısız, yanlış ayaklanma yapınca Erdoğan ipleri eline alabildi.

Erdoğan işbirlikçilikten ayrılınca Devlet Bahçeli’den yakınlaşma gördü. Bu gelişmeleri iyi anlayan ükücüllerde Bahçeli ile birlikte dış güçlere karşı Erdoğan’a yakın durdular.

Erdogan Türklüge yakinlastikça, yurt içindende yurt disindanda gizli FETO’cüler Erdoğan’a ölümcül saldırılar başlattılar. Meral Akşener’de Abdullah Gül’de, CIA çizgisi gereği açık gizli tokuşanlardan oldular.

Erdoğan’a ilkeli biçimde karşı çıkan sağdanda soldanda az kişiler var, bunlara saygı duymak gerekir.

joe

Saldırının arkası, önü bulunmuyor: Allahın ilahi düzenini kurmak için yapılan bir eylemdir.

Bunu anlamazsanız, eylemleri önleyemezsiniz.

Türkiye’de bu konularda kendilerini uzman sanan boşbogazlar, olayı uzmanca yapılmış bir eyleme çevirdiler. Bunlara tükürmek gerekir.

Bir kişi onlarca kişiyi öldürecekse, kaçmanın yollarınıda araştırmayacak mı? Kaldıkı onun kaldığı Zeytinburnunda “milliyetçi” geçinen yüzlerce “seriatçi” bu eylemlere yürekte alt yapı sağlamaya koşacak durumdalar. Bunun yanısıra yüzlerce “imam hatip” okumuş “cihad” a gönül vermiş ‘mücahit”ler sırada bekliyorlar. Bunun için uzmanlıkta gerekmez.

Bütün olanlara bakınca uzmanca gerçekleşen bir eylem değil, kendisini ölüme atabilen bir mücahid görebilmekteyiz.

Kaçan kişi, kaçmayı önemsememiştir. Bu olayı ölümüne yapmıştır. Kaçabilmiş olmasıda, orada bulunan yada sonradan gelen koruyucu güçlerin (polis, istihbaratçı, jandarma) çok ilkel biçimde çalışmalarına bağlı olmuştur.

Oylesine salak yorumcular, sozde uzmanlar çikip, eylemcinin ortama gore giyindigini söyleyebiliyorlar. Ulan alçak aptallar. Bu bir eylemcidir. Kan dökecektir onun içinde gideceği yeri önceden inceleyip giriş çıkış kurallarını öğrenmiştir. Bunun için uzmanlık mı gerekir?

Olay, Belçika, Fransa’daki olaylardan başkaca değildir. Eylemcilerde uzmanlık bulunmamaktadır. Tek uzmanlık isteyen konu ölüme severek, isteyerek atlayıp, sogukkanlı olabılmektir. Onuda aldığı “şeriat” egitimi, ona bu özelliği kazandırmıştır.

CIA’NIN gizli çekim çetesi

CIA’NIN gizli çekim çetesi

http://www.fetullahgulen.org/gulen.turkce/index.2.html

14 Kasım 2016
FETÖcü röntgen çetesi

Türkiye’de 2008 – 2012 yılları arasında telefon dinlemesi yaparak, insanların ev ve işyerlerine gizli kameralar yerleştirip kumpas kuran çeteyle ilgili soruşturma tamamlandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Cem Necip İşçimen ve Ankara Cumhuriyet Savcısı Alpaslan Karabay’ın koordinesinde, Kaçakçılık Daire Başkanlığınca yapılan ve 1 yıl süren soruşturmada 22 olay aydınlatıldı, 29 kişinin mağdur olduğu belirlendi. 23 kişi şikâyetçi oldu. 89’u İstihbaratçı polis 99 şüphelinin dinleme, izleme, yatak odalarına gizli kamera kurma ve bu görüntüleri internetten yayma olaylarında aktif gorev aldıkları ortaya çıktı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı dinleme, izleme, yatak odalarına gizli kamera kurulması, bu görüntülerin internetten yayılmasıyla ilgili 11 Aralık 2015’te başladığı soruşturmayı tamamladı. 22 olay aydınlatıldı. 29 kişinin mağdur olduğu saptandı. Dosyada 89’u polis 99 şüpheli var. Şüpheli polislerden 36’sı firar etti, 53’ü yakalandı. Firar edenlerin 15’i emniyet müdürü, 5’i emniyet amiri, 14’ü komiser, başkomiser, 2’si ise polis memuruydu.

Hazırlanan dosyaya göre; İstihbarat içindeki ‘gizli kamera çetesi’nin hedefe koyduğu kişilerin başında bazı siyasetçiler geliyordu. Yatak odalarını izleyerek, telefonları dinleyerek elde ettikleri görüntü ve ses kayıtlarını ağırlıklı olarak siyaseti dizayn etmek için kullandılar. İşte o çete, 1 yıldır sürdürülen soruşturma sonunda açığa çıktı. Önce kumpasçı polislerin kullandığı çilingirler tespit edildi. Konuşan çilingirler, kurulan kumpasların kilitlerini açtı.

FETÖcü röntgen çetesi

SAAT SAAT BELİRLENDİ

Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Cem Necip İşçimen ve Alpaslan Karabay koordinesindeki Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ekipleri, titizlikle çalışarak delilleri ortaya koydu. ‘Yatak odası röntgencilerinin’ evlere yerleştirdikleri kameraların izleri bulundu. Telefonlarının HTS kayıtlarından, hedefe koydukları evlere giriş, çıkışları saat saat belirlendi. FETÖ’cü polislerin gerçekleştirdiği 22 olay aydınlatıldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, eski MHP milletvekilleri, eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay, eski Ege Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon, bazı bürokrat ve bankacıların da aralarında bulunduğu 29 kişinin çete tarafından izlendiği, dinlendiği ve görüntülendiği tespit edildi. 23 kişi müşteki oldu. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı, Ankara ve İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nden 89 polisin bu izleme ve görüntüleme olaylarında aktif olarak yer aldığı ortaya çıktı.

FETÖcü röntgen çetesi

ÖNCE TELEFON SONRA EV

Yıllar içinde İstihbarat Daire Başkanlığı ve İstihbarat Şube Müdürlükleri’nde örgütlenen FETÖ mensubu polisler 2008’den itibaren harekete geçti. Belirlenen kişilerin önce takma adlar ile terör örgütü üyesi suçlamaları ile telefonları dinlendi. Soruşturmada, belirlenenlerin telefonlarının 1 ile 3 yıl arasında dinlendiği saptandı. Amaç, hedefe koyulan kişilerin özel hayatlarını, mahremlerini, bağlantılarını mercek altına almaktı. Telefonlarını yasadışı dinledikleri kişilerin evde olmadıkları zamanları tespit ettiler. Evlerine çilingirler vasıtasıyla girdiler. Gizli kameraları ve ses kayıt cihazlarını kimi zaman duvardaki elektrik buatlarına kimi zaman televizyonun içine yerleştirdiler. İstedikleri görüntüyü aldıklarını tespit ettiklerinde, yine çilingirler vasıtasıyla o evlere girip yerleştirdikleri kameraları söküp aldılar.

FETÖcü röntgen çetesi

AMAÇ YENİ BIR DÜZEN KURMAK

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın özel hayatına ilişkin görüntüler, Mayıs 2010’da bu kirli çetenin medyadaki uzantıları aracılığı ile internet sitelerine servis edildi. MHP milletvekili adayları da 12 Haziran 2011seçimlerine günler kala çetenin hedefi oldu. Görüntüleri yayınlanan Deniz Baykal CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etti. MHP’lilerin kasetleri çıktığında 12 Haziran 2011 seçime yaklaşık 3 hafta vardı. Bu yöntemle 15 kişilik MHP Başkanlık Divanı’nın çoğu genel başkan yardımcısı konumunda olan 9 üyesi MHP’deki görevlerinden istifa ettiler. Bu 9 kişinin hepsi seçilebilecek yerlerden aday gösterilmişti. Tümü adaylıktan çekilmek zorunda kaldı. Böylelikle Bahçeli’nin kurmayları büyük ölçüde seçim öncesinde tasfiye oldu.

1 yıl süren soruşturma sonunda Türk siyasetinin en karanlık kumpası çözüldü. Kirli çetenin yöntemleri tespit edildi, deliller teker teker ortaya koyuldu.

KİLİDİ ÇİLİNGİRLER AÇTI

Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ekipleri önce ‘çilingiri’ bularak soruşturmaya başladı. KOM ekipleri bu çilingirlere ulaştı. Çilingirlerden biri ‘Kılıç’ kod adı ile gizli tanık, Ömer Elvan ise tanık oldu. Çilingirler Hasan Polat, Abdülvahap Polat, Ayhan Aktaş ve Bahattin Özbek bilgi sahibi olarak ifade verdi.

Polislerin girmek için kendilerini kullandıkları evleri tek tek gösterdiler. Bu evlere mahkeme kararı ile giren polisler, elektrik buatlarına ve televizyonlarının hoparlörlerine gizlenen gizli kameraların izlerini tespit etti. Çilingirlerin ifadeleri doğrultusunda şüphelilerin kimlikleri ve evlere girilen dönemler ortaya koyuldu. Şüphelilerin telefonlarının HTS kayıtlarından alınan baz sinyal verileri ise en önemli delillerden biri oldu. Şüpheli polisler gizli kamera yerleştirdikleri kişilerin evlerinde çalıştıkları sırada hepsinin telefonları aynı bazda (hedef kişilerin evinde) sinyal veriyordu. İşleri bittiğinde ise hepsi aynı zaman dilimi içinde kamera yerleştirilen evden ayrılıyordu.

Soruşturma sonunda bu ekipteki polislerin İstihbarat birimleri içerisinde yapılandığı ve tespit edilen evlerde örgüt toplantıları yaptıkları belirlendi. Bu toplantılarda polislerin kimisi hoca sıfatıyla, kimisi abi sıfatıyla diğerlerine önderlik ediyordu.

POLİSLERİN ÖDÜLÜ YÜKSELMEK

‘Gizli kamera’ ekibinde yer alan polislerin ödüllendirildiği de tespit edildi. Bu kanunsuz izlemelere katılan polis memurları Osman Karakuzu, İsmail Mehdi Temiz, Ahmet Kabaağaç, Türkay Aydın, Okan Aytekin, Selim Yasdıbaş, Mehmet Koçak, Şerif Yiğit, İzzet Yılmaz, Şaban Albayrak, Ömer Demir, Selçuk Küçükaslan, Şemsettin Dündar, Erhan Sazil, Bekir Tezol, Sinan Altıparmak ve Abdül Köksal ödüllendirilerek komiser yapıldı.

Şüphelilerden komiser Enes Çığci ODTÜ Elektrik – Elektronik Mühendisliği mezunuydu. Dineleme cihazları, elektrik devreleri ve yerleştirilmesi konusunda uzmandı. Örtülü ödenekten, terör örgütleri ile mücadele kullanılması ön görülen dinleme cihazlarını Danimarka’daki bir şirketten alıp getiren de Enes Çiğci’ydi. Dosyada, bu niteliklere sahip bir kişinin polis olmasının örgütsel bir emirle gerçekleştiği ve özellikle bu tip yasa dışı izleme ve dinleme olaylarında kullanıldığı vurgulandı.

CIA’NIN TÜRKİYE’DEKİ ÖNEMLİ KÖSTEBEKLERİ

FETÖcü röntgen çetesi

TANIDIK KÖSTEBEKLER

Peki kimdi bu polisler? Soruşturma dosyasına göre hepsinin ortak özelliği İstihbaratçı ve Fetullah Gülen örgütüne mensup olmaları. Şüpheli polislerden 36’sı firar etti, 53’ü yakalandı. Firar edenlerin 15’i emniyet müdürü, 5’i emniyet amiri, 14’ü komiser, başkomiser, 2’si ise polis memuruydu. Şüpheli polisler Ankara, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlükleri ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nda çalışıyorlardı. Devletin terör örgütleri ile mücadele için ödenek sağladığı dinleme ve izleme cihazlarını amaçları dışında, bu kirli örgütün hedefe koyduğu insanların özel hayatlarına odakladılar. Şüpheli polisler içinde kamuoyunun çok yakından tanıdığı isimler var: Eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer (Hrant Dink cinayeti, yasadışı dinleme, sahte suikast kumpası ve FETÖ üyeliğinden tutuklu), yine eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan (tutuklu), eski İstihbarat Daire Başkanı Ömer Altıparmak (tutuklu), eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek (tutuklu), eski İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Ayhan Falakalı (firari), eski İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Recep Güven (firari), eski Ankara İstihbarat Şube Müdürü Muammer Durmaz (firari), eski İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürü Yunus Yazar (firari), eski Ankara İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Zeki Güven (firari), eski İzmir İstihbarat Şube Müdürü Ramazan Karakayalı (firari), eski İstihbarat bölüm Başkan Yardımcısı Çoşkun Çakar (firari), eski İstihbarat Daire Başkanılığı Teknik Şube Müdürü  Ali Özdoğan (firari).

FETÖcü röntgen çetesi

KÖSTEBEKLER (CIA)

SORUŞTURMANIN en dikkat çeken 4 ismi ise eski İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürü Ali Özdoğan, eski İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdür Yardımcısı Sedat Zavar, eski İstihbarat Daire Başkanlığı L4 Büro Amiri komiseri Enes Çiğci ve eski İstihbarat Daire Başkanlığı L11 Bürosu polislerinden İlker Usta’ydı. Bu 4 isim, kaset kumpaslarının en aktif isimleriydi. Bir özellikleri daha vardı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Keçiören’deki ve Çankaya’daki konutuna böcek tabir edilen dinleme cihazlarını da yerleştiren aynı isimlerdi.  Enes Çiğci ve Sedat Zavar geçen yıl Romanya’da yakalandı. Türkiye bu 2 kritik ismin iadesi için girişimlere başladı. Emniyet Müdürü Ali Özdoğan ve İlker Usta ise halen firarda.

Korkut Özal

 Türkler’in gözleri aydın!

Türkiye’yi Batı ile ABD’ye yem eden kansız, tınsız, satılmış, CIA’nın köpeği Korkut Özal öldü

Türkiye’yi CIA’ya bağlayabilen, Erdoğan ile Fethullah Gülen’i yönetime taşıyan KANSIZ Turgut Özal’ın kardeşi  Korkut Özal öldü.

02.11.2016 – 09:19

Türkiye'yi Batı ile ABD'ye yem eden kansız, tınsız, satılmış, CIA'nın köpeği Korkut Özal öldü
Türkiye’yi Batı ile ABD’ye yem eden kansız, tınsız, satılmış, CIA’nın köpeği Korkut Özal öldü

Korkut Özal vefat etti

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kardeşi, eski bakanlardan Korkut Özal, bu sabaha karşı İstanbul’daki evinde öldü.

.

Özal’ın cenazesi, 4 Kasım Cuma günü İstanbul’da toprağa verilecek.

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 2 kardeşi vardı. Yusuf Bozkurt Özal 2001 yılında vefat etmiş, kardeşlerden hayatta kalan tek kişi ise Korkut Özal olmuştu. Korkut Özal da bu gün  öldü.

Özal’ın cenazesi Cuma günü İstanbul’da toprağa verilecek.

Korkut Özal öldü, Türk budunu bir satılmıştan kurtuldu.

Korkut Özal: Allah Allah diyerek Türkiye'yi Batı'ya pazarlayanlar.
Korkut Özal: Allah Allah diyerek Türkiye’yi Batı’ya pazarlayanlar.
Korkut Özal: Allah Allah diyerek Türkiye'yi Batı'ya pazarlayanlar. Müslüman işbirlikçiler!
Korkut Özal: Allah Allah diyerek Türkiye’yi Batı’ya pazarlayanlar. Müslüman işbirlikçiler!
Korkut Özal: Allah Allah diyerek Türkiye'yi Batı'ya pazarlayanlar. Müslüman işbirlikçiler!
Korkut Özal: Allah Allah diyerek Türkiye’yi Batı’ya pazarlayanlar. Müslüman işbirlikçiler!

“Reis” dediler bize!

“Reis” dediler bize!

Biz bu yurda, cumhuriyete, dilimize bağlı birer ülkücü yurttaş idik. Geçen yıllar içinde Atatürk “cumhuriyet” Türk karşıtı duruma getirildik.

Bizler Anadolu’nun deyişik yerlerinden gelmiş, kendisini yurdu için adayan, gerekirse toplum için ölümü göze alanlardandık.

Öğrenci yurtlarında yada öğrenci evlerinde topluca kalırdık. Bizimle birlikte olanlarıda, nereli olursa olsun bir kardaş olarak görürdük.

Bağlı olduğumuz kuruluş Ülkü Ocakları idi. Yaşadığımız yurtlarda, eğitim aldığımız kurumlarda başımıza bir başkan seçilirdi, bu başkanlar çoğulcu biçimde deyilde il Ülkü Ocağı’nca seçilirdi. Seçilen kişiye biz BAŞKAN, BAŞKANım yada BAŞKAN’ımız derdik. Başkanın buyruğuda tartışılmaz idi.

Dillerimizde ise sürekli olarak “Çankaya yokuşundayız balam, Yaşadıkça türkçüyüz.” “Güneş ufuktan şimdi doğar yürüyelim arkadaşlar” dolaşırdı. Aramızda sürekli olarakda Tanrı, Ötüken, Ergenekon dağları’nda geçmiş olan anılar dillendirilirdi. Doğruyu iyiyi güzeli anlatabilmek için Atilla, Mete, Bilge, Cengiz, Timurlenk, Atatürk’ten anıları dile getirirdik.

Günler geldi geçti….

Ankarada Muhsin Yazıcıoğlu Ü.O.B. olarak seçilmişti. Onun yanına yamak olarakta Abdullah Çatlı seçildi. Ankara ile Türkiye genelinden sorumlu idi, astığı-astık, kestiği -kestik idi.

muhsin_sehsuvaroglukopie

meral_yilmadurak

lstanbul’da Yılma Durak Bölge Başkanı seçilmişti. Marmara Bölgesi’nden sorumluydu astığı-astık, kestiği-kestik idi. Istanbul Ülkü Ocağı yönetim kurulu o dönemde bir kişinin (Türk) dışında bir Rum, iki Çerkez, iki Kürt, birde Ermeni’den oluşuyordu.

namikkemal

Türkiye’de ülkücülere çeki düzen vermede Ankara’da Namık Kemal Zeybek (Çerkez), Istanbul’da Ahmet Karabacak (?) etken durumdalardı.

Derken birden bire Ankara’da Muhsin Yazıcıoğlu (Çerkez), Istanbul’da Yılma Durak’ın (Çerkez) yakınlarında kümelenen kişiler bir birlerinede başkanlarada “REİS” demeye başladılar.

Bu başkanlıktan REİSliğe geçişin geçmişi: Birinciden 1974-1975-1976 yıllarında gerek sol kesim gerek sağ kesim Doğu’da yaşayan gençleri kendilerine yandaş yapmak isteyince onların üniversite girmelerine arka çıktılar, bu Doğulu kesim 1976 yılından başlamak üzere yurtlarda çoğaldılar. Bu kesim kabadayılığa özenen kesimdi. Özellikle Malatya, Urfa, Bitlis, Diyarbakır ile diğer Doğu yerleşim yerlerinden gelen gençler, geldikleri yerde, köyde, ilçede, ilde ileri gelen kişilere RAİS, REİS, REES dedikleri için gelişmiş yerleşim yerlerinde de onlar ülkücü ileri gelenlere REİS demeye başladılar. Özellikle KÜRT ile ÇERKEZ kökenli kişiler bu sözü bir türlü dillerinden atamıyorardı.

Onlar Kürt olmayan ancak ileri gelen ülkücülerede REİS derlerdi. Böyle olunca bu söz önce öğrenci yurtlarında, sonrada üniversitelerde çok kullanılmaya başlandı. Sonrada Ülkü Ocakları’na başkan olan Kürt kökenli yöneticilerde kendilerine REİS dedirtiyorlardı. Sonrası Ülkü Ocaklarının Başkanları’nın çoğunluğunun Kürt, Ermeni yada Çerkez kökenli olmuş olmaları, bu sözün Ülkü Ocakları’nda sürekli kullanılmasınında yolunu açtı sonrası tutukevlerinde azınlıktan gelen ülkücü yöneticiler orada kendilerine REİS dedirtiyorlardı.

Biz 1977 yılında Muhsin Yazıcıoğlu ile görüşmek için Ankara gitmiştik. Kapıya çıkan gence Muhsin başkanla görüşeceğiz deyince oda bize bekleyin REİS’e bir sorayım demişti. Muhsin ile görüşürken Istanbul’dan telefon gelmişti. Telefonu alan gençte Muhsin’e Reis Istanbul’dan Ahmet REİS arıyor demişti. Burası U.O.G.M. idi.

Artık Türkçe başkan sözü, Kürt, Ermeni Çerkez kökenli ülkücülerce ülkücülerin dillerinden sürülüp yerine Kürtçe bir söz olan REİS yerleştirilmişti.

Ankara’da, Istanbul’da, İzmir’de artık ükücüleri başkana REİS diyenler yönetiyorlardı. 1978’den sonrası İzmir’de (Musavat Dervişoğlu) adı duyuldu. Şimdi Dervişoğlu’nun kökenini açıklamakta istemem. Oda REİSci idi. Sonrası oda U.O.G.B. oldu.

Ülkü Ocakları’nda artık doğulu anlayış yerleşmişti. Ayrıca doğulu konuşma biçimi kabadayı kılık, uygar kılığın yerini almıştı. Olaya birde böyle bakmak gerekir.

Ancak ipin ucu sürekli puştların ellerinde olunca bu gibi konular gündeme gelemezdi. Alişan Satılmış bir dönemde “Türkeş dönemi araştırılmasın demişti. Bu sözü boşuna dememişti.

Öldürme, saldırma, soygun, çek senetlerle dolu bir özgeçmişi kim ortaya sermek ister?

Türkeş’in çok sevdiği, ölene deyin koruması olan kişininde çek senetten tutukluluk yaşadığını bilmezseniz, eşkiyadan evliya yaratabilirsiniz. Konumuz bu değil, konumuz REİS ile ilgilidir.

REİS kimdir? Sayın Devlet Bahçeli REİS olamaz, Sayın Olcay Kılavuz REİS olamaz, kendisini bilen, yada kendisini Türk sayanlar REİS olamazlar.

Türkiye’nin batısındada REİSler vardı. Onlarda ataları VAN’dan Batı’ya göç edenlerdendiler.

Bir gerçek var! Bu derneklere bu Kürtçe sözü, Kürt anlayış biçimini sokulması, yaşatılmasının üstünden çok yıllar geçti. Atatürk’ün resimleri, Atatürk ile birlikte cumhuriyeti anlatan yazıların Ü.O. duvarlarında sökülüp ataları yıllar oldu. Biz artık, Türkiye’yi çağlar ötesine taşımaktan söz etmeyi bırakmış, Kutsal dinimizin anayasası olan kutsal kitabı Kuran’ı kerimi anayasa yapıp, Allahın kanunlarıyla yönetilen bir ŞERİAT devleti kurmaya yönelmiştik. Onun içinde Doğudan gelen kardaşlarımıza derneklerimizde üst düzeyde yer verdik. Önce solcu diye cumhuriyete arka çıkan aydınları öldürdük. Sonrada Fethullah Gülen hocaefendinin arkasına takıldık. Bütün Anadolu’dan Ülkü Ocaklılar olarak İzmir’e hocaefendiyi dinlemeye seferler düzenlerdik. Hocaefendinin vaazlarını isteyen Ülkü Ocakları’ndan elde edebilirdi.

Sonrası bizler vurarak kırarak Türkiye’de gerçekten ŞERİAT isteyenlere ortam yarattık. Onlarda (Milli Görüş) yavaş-yavaş yönetime geldiler. Türkiye’yi küçük Amerika yapacak iken, CIA’nın Milli Görüş kanadı su koydu. Keser döndü sap döndü. Şimdide yavaş-yavaş yeniden cumhuriyeti anlamaya başlıyoruz. Bizimle birlikte Allah’ın kutsal kitabını Türkiye’de anayasa yapmak isteyen gizli sağcı ortağımız Milli Görüş’te bunları anlayarak, yeniden cumhuriyete yüz çeviriyor.

Ancak REİSlik ülkücülere deyilde sayın Erdogan’a kondu, nasıl oluyor? Ülkücüler yine at nalları topluyorlar! Çünkü ülkücüler içindeki Türk kökenli kesim, bu REİS lik işine pek gönül çevirmediler.

Şimdi anladınız mı neden yozlaştık biz (ülkücüler)

Reis: Uygarlığın giremediği toplumlarda eşkiyaların başında bulunan yöneticidir. Buna görede yasadışı işlerle uğraşan ülkücüler, çetebaşı yerine bu adı kullanmışlardır.

ATİLLA KAYA’NIN KÜRT-ERMENİ İLİŞKİLERİ

ATİLLA KAYA’NIN FETÖ CU OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI.

Atilla Kaya, FETÖ cü arkadaşını savundu. Köstebek ortaya çıktı.
Atilla Kaya, FETÖ cü arkadaşını savundu. Köstebek ortaya çıktı.

 

isagemberkopie

Ermeni Kürt kökenli Haydar aliyev’in işbirlikçisi Kürt kökenli İsa Gamber ile MHP’nin Kürt kökenli Milletvekili Atilla Kaya’nın işbirlikleri ortaya çıktı.

Ermeni Kürt kökenli Haydar aliyev'in işbirlikçisi Kürt kökenli İsa Gamber ile MHP'nin Kürt kökenli Milletvekili Atilla Kaya'nın işbirlikleri ortaya çıktı.
Ermeni Kürt kökenli Haydar aliyev’in işbirlikçisi Kürt kökenli İsa Gamber ile MHP’nin Kürt kökenli Milletvekili Atilla Kaya’nın işbirlikleri ortaya çıktı.

 

Utanmaz, yurt içinde Türk karşıtları ile yurt dışındada Türk karşıtlarıyla ele ele veren köstebek ATİLLA KAYA!!!
Utanmaz, yurt içinde Türk karşıtları ile yurt dışındada Türk karşıtlarıyla ele ele veren köstebek ATİLLA KAYA!!!

İrfan Sönmez

FETÖ’yü anlatıyor.

 

İşte Akşener’in kefil olduğu ‘cü avukatın şok konuşması

‘in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mektup yazarak ‘cü olmadığını iddia ettiği MHP’deki kendisini destekleyen isimlerden avukat İrfan Sönmez’in teröristbaşını İmam-ı Rabbani’ye benzeterek “Allah dostu” ilan ettiği ortaya çıktı.

İrfan Sönmez’in tutuklu iken Fethullah Gülen örgütünden yüklü akçalar aldığı biliniyor. MeralAkşener’ede başkaları aracılığı ile akça aktarıldığı biliniyor.

İşte Akşener’in kefil olduğu FETÖcü avukatın şok konuşması

MHP’den ihraç edilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mektup yazarak “beni destekleyen bu isimler ‘cü değil Ülkücü” demişti. Bu isimlerden biri olan Ülkücü avukat ‘in FETÖ’nün fanatik bir müridi olduğu ve teröristbaşını “Allah dostu” ilan ettiği ortaya çıktı.

AKŞENER, ERDOĞAN’A MEKTUP YAZIP KEFİL OLDU!
15 Temmuz FETÖ darbe girişimininden sonra bazı MHP’li isimler de gözaltına alınmıştı. Bu gözaltına alınan isimlerin ortak özelliği Meral Akşener’e yakın olmalarıydı. Meral Akşener Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mektup yazarak baştaA vukat İrfan Sönmez olmak üzere bu MHP’li isimlere kefil olduğunu ve kesinlikle FETÖ ile ilgilerinin olmadığını söylemişti.

MHP’Lİ AVUKAT TERÖRİSTBAŞINA ÖVGÜLER YAĞDIRDI
Ancak arşivler Meral Akşener’i yalanıyor. Geçtiğimiz yıl Bugün TV’de firari FETÖ’cü Erkan Akkuş’un programına çıkan MHP’li Avukat İrfan Sönmez teröristbaşı Fetullah Gülen’e övgüler yağdırıyor. Hızını alamayan Sönmez, teröristbaşı Gülen’in İmam-ı Rabbani gibi bir Allah dostu olduğunu iddia ediyor. Sönmez’in hezeyanları bunlarla sınırlı değil.

FETÖ’nün müridlerinin “tertemiz ve nur gibi” insanlar olduğunu iddia eden Sönmez, bu insanlara terörist diyenleri de tehdit etmekten çekinmiyor. İşte Meral Akşener’in kefil olduğu MHP’li Avukat İrfan Sönmez’in teröristbaşı ve müridleri hakkındaki şok açıklamaları!

..

Alaaddin Kaya

Alaaddin Kaya’nın anlattıklarının bir kısmı ortaya çıktı!

 

Teröristbaşı Gülen’in yakın ekibinden olduğu ve FETÖ/PDY içinde yer alan iş adamı Alaaddin Kaya’nın ifadesi ortaya çıktı.

kayakopie

14 Eylül 2016,

Fetullah Gülen’in yakın ekibinden olduğu ve FETÖ/PDY içinde görev aldığı öngörüsüyle tutuklanan iş adamı Alaaddin Kaya, ifadesinde Gülen ile bağlantılarını anlattı. Edremit’te gizlendiği evde yakalandıktan sonra Ankara’ya getirilen ve sorgulanan Kaya, 28 Ağustos günü saat 07.00’de ilk ifadesini verdi.

Bu tutanaklarda FETÖ ile ilgili yapılanma ve yapılanlar hakkındaki soruların büyük bölümüne “Bilgim yoktur” yanıtını veren Kaya, daha sonra 1 Eylül günü saat 14.00’te beş sayfalık ek ifade verdi. Kaya, ek ifadesinde, Gülen’in faaliyetleri, cemaatin önemli adları, cemaat içindeki tayinlerle ilgili bilgiler verdi.
Kaya, ifadesinde özetle şunları söyledi:

KASET KUMPASI

Nuh Mete Yüksel’in DGM Savcısı olduğu dönemde Fetullah Gülen ile ilgili hazırladığı soruşturma safhasında hatırladığım kadarıyla Yüksel’i itibarsızlaştırma amacıyla kumarhaneler kralı Sudi Özkan’ın avukatına ait Ankara’da yerini bilmediğim bir evde bir kadınla uygunsuz haldeyken bir çekim gerçekleşmiştir. O gün Gülen cemaatinin emniyet imamı olarak bilinen Kemalettin Özdemir bana olayı şöyle anlattı: “Bahse konu evde bulunan televizyon cihazının aynısı dışarıda temin edilmiş ve içine çekim yapabilecek özellikler taşıyacak tarzda teçhizat yerleştirilerek televizyonlar takas edilmiş, kapı açıldığında cihazın kayda gireceği şeklinde sistemin kurulduğunu” bana samimi şekilde anlattı.

İPEK AİLESİ

İpek ailesi, Kemalettin Özdemir’i aileden bir fert kabul etmiştir. Melek Hanım oğullarından öte ‘Birinci oğlum Kemalettin’dir’ diye her fırsatta söylemiştir. Bir mekanda Akın İpek’le yaptığım sohbette Fetullah Gülen ile Kemalettin Özdemir anlaşmazlığı açıldığı zaman düşüncelerimizi söylüyoruz. Akın İpek “Kafam çok karışık abi” diye yanımdan ayrıldı. Bir gün cemaatten bazıları “Ne söyledin Akın İpek’in kafasını karıştırdın” diye bana çıkışınca afalladım. İkimizin arasında geçen konuşmanın bu şekilde duyulmasına şaşırdım ve kızdım. Akın İpek’in yanına gittim ve sitem ederek, “Bu konuşmalarımızı nasıl başkalarına söyledin” deyince, “Kesinlikle ben kimseyle bu konuyu paylaşmadım. Kur’an üzerine yemin ederim. Dinliyorlar abi” dedi.

ÖZDEMİR’İN KASEDİ

İpek, Kemalettin Özdemir’e ait bir kadınla görüntüsünü içeren kasetin kendisine ulaştığını izlemekten utandığını, adamlarına teşhis etmek için rica ettiğini, onların da ‘maalesef doğrudur’ dediklerini duyuyor. Kemalettin Özdemir’in oğlu Ahmet Özdemir, Akın İpek ile “emir kipi” şeklinde konuşmalar yaptığını Ahmet Özdemir’in bazı isteklerde bulunduğunu söyleyerek rahatsızlığını ifade ediyor. Ben de bu vesile ile böyle bir kaset ve içeriğinden haberdar oluyorum. (Meral Akşener olayı)

YAKIN OLARAK ‘EFENDİ’

Gülen, cemaat içinde kendisine yakın ve itaati altında bulunanlara “efendi” diye hitap eder. Arasına mesafe koymak istediği kişiye, emir kipinde konuşmayacağı insanlara ise “bey” diye hatip eder. Cemaat içinde “Bizim mememizden süt emenler ve emmeyenler” diye ayrım vardır. Her işte bu ayrıma çok ciddi dikkat edilir. Tüm görevlendirmeler ve evlilikler bu çerçevede değerlendirilir. Süt emenler, kendisine sadık güven derecesi yüksek olanlar olarak değerlendirilir. Cemaat içindeki fertler, öz ve üvey evlat kriterine tabu tutulur.

BYLOCK

Tarihini hatırlamadığım günlerde kısa süreli kullandığım telefonuma kendim veya bir yakınım tarafından indirildiğini hatırladım. Amacım, yakınlarımla ücretsiz haberleşmekti. Konuşma özelliğini çalıştıramadım. Bir süre sonra da tümden çalışmadı. Grup özelliğini de görmedim. Hiç kullanmadım. Sorgumda bahsedilen kişilerin büyük çoğunluğunu da tanımıyorum.

BANKA HESAPLARI

Aile fertlerinin müşterek banka hesapları bulunmaktadır. Bu hesaplarda benim kira gelirim olmamasına rağmen ismimin bulunması sıkıştığım zaman para çekebilme imkanı vermesi, jest amaçlıdır. MASAK raporundaki para hareketleri sadece ortaklığım bulunan HES Enerji aile ortaklığı bulunan Trabzon’da gerçekleşen bu hisselerimin satışı hariç diğerleri bana ait değildir.

HER YAPILANI BENDEN BİLİYORLAR

Gülen’le yaptığım bir görüşmede dönemin MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç’ın hapiste olmasından çok üzüntü duyduğumu söyledim. O da bana cevaben eski Ankara CHP milletvekili ve ATO Başkanı Sinan Aygün’ün içeride olduğuna çok üzüldüğünü ifade etti. Arkasından da “Her yapılan işi benden biliyorlar. Ben ne becerikli adammışım?” dedi.

20 KİŞİLİK KURUL

Gülen’in 20 kişilik istişare kurulu içinde değilim. Bu 20 kişilik kurulu İzmir’de 70’lerden itibaren beraber olan insanlar onun gizli bir yapılanma içinde olduğunun farkında olmam mümkün değil. Cemaat deyince aklıma gelen cami cemaatidir. Hizmet kelimesi cami cemaatinin dışında sivil toplum mantalitesi olan çalışma grubudur. İki kelimeden anladığım budur.

FETÖ’NÜN ÖNEMLİ İSİMLERİNDEN ALAADDİN KAYA’NIN İFADESİ

Zaman gazetesi ve Samanyolu TV’nin sahiplerinin ayrı olmasına rağmen Naci Tosun her iki şirketin de genel müdürlüğünü yapmıştır. Daha sonra Gülen tarafından ‘tenzil-i rütbe’ yapılarak Türkmenistan’a sürgün edildi. Bir müddet sonra yine Gülen tarafından taltif edilerek Kaynak Holding’in başına getirilmek istendiğinde Gülen’e “Bu işten anlamam” dese de, Gülen kendisine, “Bulunduğum yeri anlıyor muyum ki, gel diyorlar geliyorum. Sen de böyle yapacaksın” dedi.

YUNANİSTAN’A SÜRGÜN

Harun Tokak, Recep Uzunallı ve Ali Bayram cemaatin önemli isimleri hükümetle gerilimin tırmanmaması için zamanın başbakanı Erdoğan’ın kardeşi Mehmet Erdoğan ile Gülen kendisinden habersiz görüşüldüğü için cemaatten bu üç kişi ile irtibatlarını kesmelerini söylemiş ve uzun süre de maaşlarını ödememiştir. Daha sonra da Harun Tokak’ıİsrail’e, Recep Uzunallı’yı Yunanistan’a görevli olarak “ceza sürgününe” yollamıştır.

PENSİLVANYA’DAKİ MALİKANE

Pensilvanya’daki devasa malikane Türkmenistan’da iş yapan Muhammet Taş isimli bir şahıs tarafından tek başına gerçekleştirilmiştir. Öyle ki malikanenin bitiminde peyzaj işlerini yürüten ekibini uzun zaman orada bıraktı.

SON OLAYLARDAN SONRA

FETÖ’nün liderinin Fetullah Gülen olduğunu son yaşanan olaylarla basından öğrendim. İlkokul tahsili olan din ilimlerini dışarıdan tahsil etmiş ve uzun yıllar Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan emekli olan bir vaizdir.

MESİH OLARAK GÖRÜLÜYOR

Örgüt mensupları tarafından Fetullah Gülen’in ‘Mehdi/Mesih’ olarak görülmesi konusunu en tehlikeli konu olarak görüyorum. Bu işin tehlikesi de 15 Temmuz darbesi ve benzeri olayları koşulsuz itaat olarak yapmalarıdır. Ben kendisini asla Mesih/Mehdi olarak görmüyorum. Gülen’in Türkiye’ye gelme imkânı olduğu halde gelememesindeki sebebi korkusuydu. Bu gelmemesindeki korkunun sebebi de fikrimce devletten korktuğudur. Böyle bir konuda karar verme yetkisi kendisinde midir? Yoksa başka güçlerin güdümünde mi hareket etmektedir?

 

FETÖCÜ ÜLKÜCÜLER

FETÖCÜ ÜLKÜCÜLER

 

Muhsin Yazıcıoğlu: ŞEYH-ÜL İSLAM ANKARA
Muhsin Yazıcıoğlu: ŞEYH-ÜL İSLAM ANKARA

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Alişan Satılmış, yalakalarıyla kabadayılık yolunda. Cek-senet, başörtüsü çatışması onun geleneğidir.
Alişan Satılmış, yalakalarıyla kabadayılık yolunda. Cek-senet, başörtüsü çatışması onun geleneğidir.

 

1977’den beri ülkücülerin kaldıkları bazı yurtlar, Fethullah Gülen hocaefendinin gençlere dinlerini öğretmesine, nurculuğu aşılamasına açılmış idi. Bunun yanısıra tutukevlerindede din eğitimi verilmesi, nurculuk öğretilmesi konusunda “tarikat”lara yol açılmıştı.

Yalnız bunlar mı? Yok, Değişik illerden ülkücüler, otobüslerle akın akın hocaefendinin vaazlarını dinlemek için İzmir’e taşınıyorlardı. Bu durum çok ülkücünün nurculuğa geçişini sağlamıştı.

Yine çok ülkücü artık “biz doğru yolu bulduk, biz geçmişteki yaşantımızdan, söylediklerimizden utanıyoruz” dediler. Ülkücü oldukları dönemin boşa geçtiğini, şimdi doğrulara ulaştıklarını söyleyip duruyorlardı.

O günlerde gerek ülkücü yurtlarda gerek tutukevlerinde namaz kılmayan ülkücülere büyük baskılar yapılmakta idi.

En önemli ülkücü yurtlarda “zikir” yapılmayada başlanmıştı.

Böyle başlayan ülkücüleri “tarikat ehli” etme çalışmaları, ileriki yıllarda özellikle büyük yerleşim yerlerinde Ocak başkanlarınında nurcu olanlardan seçilmelerinin yolunu açmıştı.

Ülkücüler akın, akın nurcu ediliyorlar, yada nurcu oluyorlardı.

Son yıllarda Ülkü Ocakları Genel Merkezi’de artık üstü örtülü biçimde nurcuların yönetimine bırakılmıştı.

Muhsin yazıcıoğlu FETÖ’den en çok yararlanan başkandı. Bütün Muhsin’e bağlı camilerde, derneklerde FETÖ bir peygamber gibi saygı görürdü. Bütün FETÖ’cü yayınlar dağıtılırdı.

 

Lütfi Şeyhsuvaroğlu, Allah Dostlarını severdi. Saidi Nursi onun için önemli idi. Türklükten söz etmek onun için ırkçılık sayılırdı.

 

Azmi Karamahmutoğlu’da önceki başkanlar gibiydi. Artık ocaklar Fethullahçılar’a bırakılmış idi.

Eski Ülkü Ocakları başkanları kendilerini Türk olarak görmüyorlardı. Onun içinde bir Ermeni kökenli Fethullah Gülen onlara Bahçeli’den yakın geliyordu.

Şimdilerde deli dana gibi “ben FETO’cü değildim” diye anırıp duran Alişan Satılmış eşeği döneminde ülkücüler Fethullah’a Allah dostu derlerdi. Ee peki o günlerde FETÖ’ye karşı ne demiş? Ne yapmış bu salak?

Harun Öztürk, anlı şanlı Fethullahçı olan başkanlardan birisiydi. Artık derneklerde olayları din açısından yorumlamayanlar, barınamaz duruma gelmişlerdi.

Ülkü Ocakları bununla birlikte azınlıkların gizli yarış ettikleri bir alandı. Ermenisi, Çerkezi, Kürdü, Rum’u “islamda üstünlük takvadadır” diyerek kendi yerlerini sağlamlaştırıp, azınlık kesimden gelmiş olmalarının tartışılmalarını engelliyorlardı.

Bazı ülküdaşlar, gece gündüz “islamda islam” diye tutturuyorlardı. O yıllarda bizde, onların bu isteklerini sürekli iyiye yorardık. Yıllar sonra bunları öne sürenlerin çoğunun Ermeni, Rum, Çerkez, yada Kürt olduklarını gördük.

Bütün bunları neden anlatıyorum? Çünkü o günlerden bu günlere Fethullah Gülen örgütüne kaymış olan ülkücüler, FETO’den tutuklanınca “Biz ülkücüyüz” demeye başladılar.

Yok böyle bir ülkücülük! Sizler geçmişte ülkücü idiniz, sonra FETÖ ye geçtiniz. Şimdide tutuklanınca “Biz ülkücülyüz” diyorsunuz.

Geçmişte bir süre için ülkücülere bulaşmış olmak demek ölene deyin ülkücü kalmak demek deyildir.

Yaşar Okuyan, Meral Akşener, Namık Kemal Zeybek ne ise sizlerde bir dönem ülkücü olmuşsunuz, şimdi sizler FETÖ cüsünüz.

Ayrıca şimdi bir köstebek olarak MHP yada Ülkü Ocakları’nda bulunanlarda ülkücü sayılmazlar.

Arkası geliyor………………………………….

UYARI

UYARI:

UYARI
Image processed by CodeCarvings Piczard ### FREE Community Edition ### on 2013-04-07 18:50:42Z | http://piczard.com | http://codecarvings.com

Fethullahçı diye tutuklananların içinde ülkücülerde olacaktır. Bunlar ülkücülüğü CIA istedi diye FETO için kullananlardır.
Bırak ağlasınlar.
Unutmayın, eski Ülkü Ocakları başkanlarının bir kısmı Harun Öztürk le birlikte FETO’cüdürler.

Türkiye Nereye? Ülkücüler Nereye?

YILDIRIMLAR YARATAN BİR IRKIN OĞULLARIYIZ!

Gerçek Ülkücüler'in söylemleri
Gerçek Ülkücüler’in söylemleri

Türkiye Nereye? Ülkücüler Nereye?

Türkiye, cumhuriyet döneminin en ağır en korkunç bir kalkışmasını yaşadı. Bu olağanüstü olarak görülen olay işin gerçeğinde beklenen bir gelişme idi. Olmazsa olmazdı. Onun içinde oldu.

Bir tek gerekli soru varsa, oda; neden başarılı olamadı biçiminde olabilir. Neden? Çünkü iyi bir örgütlenme, iyi bir ağızbirliği yoktu.

Üstelik toplumun algılama biçiminide yanlış görmüşler.

Sen kalkıp köprülerde yuttaşın önünü kesmeye çalışıyorsun. Bu iş sonuç alamazdı.

Sen kalkıp üst görevli generalleri görev dışı yapıyorsun. Ancak ortada bir kan kokusu yok. Ölenlerin bir kısmı yurttaş, bir kısmı da alt görevlerdeki subaylar yada çeriler.

Sen ilk anda sallandırsaydın tepeden ikisini onuda görüntülü olarak verseydin, sonuç alabilirdiniz.

Yoksa, sizlere katılmamış olan subaylar yerlerini size neden kaptırsınlar?

Bu iş bir azcıkta 1960’teki yönetime el koymaya benzemiş. Ancak 1960’ta Hüseyin Feyzullah (Türkeş) bildiriyi okusada işin arkasında tepedekilerde vardı.

Bu başkaldıranlarda olan bir başka eksiklikte bu günkü toplumla, 1960’takı toplumun arasındakı değişik yapıyı görememek olmuştur.

Ordu kuruluşunda Fethullahçı bir assubay, generalden yüksek durumda ise, o ordu ne iş yapabilir?

Bu ilginç kalkışma, ilginç olarakta bitti. Bitiren güçte devletin tepesi olamadı. Yalnızca kalkışanların Fethullahçı olduğundan bu kurumu onlara vermeme duygusu ile yurtseverlik yaklaşımı bu kalkışmayı önlemiştir.

Şimdi gelelim bu işin ülkücülerle ilgili yanlarına.

Öncelikle belirtelim; bu Milli Görüş, bu yönetimi ele geçirmede 2001 yılı öncesi ülkücülerden çok yararlanmıştır.

O gün, bu günde AKP’nin eli ülkülerin cebinden çıkmamıştır.

2001 yılı öncesinin Aydınlar Ocağı, Türkocağı, Ülkü Ocağı, Nizam-ı Alem Ocakları, BBP’si AKP’nin oluşmasında, gelişmesinde, ayakları üstünde durmasında etken kuruluşlar olmuşlardır.

Buna ek olarak bir önemli belirginlikte; MHP’nin 1969’da Cia’nın isteğiyle başlalttığı islamlaşma çalışmaları ile, yine CIA’nın AKP eliyle Türkiye’yi islamlaştırma çalışmaları sonucunda bu iki akımın ülkü birliği oluşmuştur. Bu nedenlede iyi islamlaşan ülkücüler bir bir AKP ye kayarak, AKP’nin güçlenmesine katkı sağlamışlardır. Özellikle en büyük katılım 2001 yılında AKP’nin ilk döneminde gerçekleşmiştir.

Buna birde MİT’in MHP içinde bulundurduğu kesimi ekleyince, ortada cılız bir MHP kalmaktadır.

Gelelim FETÖ örgütünün MHP ile AKP içindeki konumuna; Bu örgüt doğrudan CIA ca yönetildiğinden, MHP, AKP ile diğer bütün kurumlara en iyi sızmayı gerçekleştirmiştir. AKP’nin dışa açılımı ile yasadışı işlerini FETÖ’cüler yaptığından Erdoğan’ın bütün açıklarını biliyorlardı. Bu kesim, gerçekten bir çete, bir yasadışı örgüt biçiminde örgütlendiği için, üstelikte CIA’ca yönlendirildiklerinden elle tutulur, gözle görülür yaman işleri bulunamazdı. Ancak Türk devleti’nin iyi örgütlü olamayışı nedeniyle bu kanlı örgüt son kalkışmaya (15.07.2016) deyin kendisini gizlemeyi başarmıştır.

Bu örgütü koruyan neden islamdı. Bunlar toplumu ‘Allah” diyerek, “peygamber” diyerek, “kuran” diyerek kizdirdiler. Bu genelde müslümanın savunması olmuştur.

Biz “Siz CIA ya çalışıyorsunuz deyince, onlarda bize “sen islam karşıtısın” dediler. AKP’de bunu yapıyordu. Çalıyor-çırpiyor, sonra islama sığınıyordu.

MHP’nin içindeki Ermeni müslümanlara bir dokun bakalım, sana dönüp; “sen islam karşıtısın” diyeceklerdir.

Sonuç: FETÖ bu gün için Türkiye’de artık gizli yüzü ortaya çıkarılmış, kendilerine karşı toplum uyandırılmış, başı ezilmeye çalışılmaktadır. Bunlarla birlikte olupta bu gün tokat yiyen ülkücü, solcu, müslüman, atatürkçü kim olursa olsun, acımamak gerekir. Bu gün bu yılanın başı ezilirken, ona-buna acırsan, sonunda acınacak duruma düşersin eey Türk oğlu, eey Türk kızı…

Ajaru: İş işten geçtikten sonra bu günlerde geçmişte FETÖ’ye karşı olduğunu öne sürenlere kulak asmayınız.

Ülkü Ocakları’na sızmaların kökeni çok eskidir. 1980 öncesine dayanır. Ancak NURCUlar (FETÖ) Kürt kökenli olan Alişan Satılmış ile ondan sonra başkan olan Ermeni kökenli Harun Öztürk döneminde istedikleri çalışmaları yapıyorlardı.

Çırağan Yokuşu Ülkü Ocağı

Bir MİT’çinin sesine kulak verin!

Mit’te neler oluyor?
 / Bir MİT’çinin sesine kulak verin!
Bir MİT’çinin İsyanı

 Bir MİT’çinin sesine kulak verin!

Son yıllarda Türkiye’nin gündeminden düşmeyen Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), ilginç bir ihbar mektubu ile çalkalanıyor.  MİT’in Ankara Bölge Başkanlığı’nda görevli M.Y. isimli çalışan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a bir ihbar mektubu gönderdi. M.Y. mektupta,  teşkilatta mobbing yaşandığını bildirdi. M.Y. şubeden son 2 yılda yaşanan istifa ve emekliliklerin mobbing kaynaklı olduğunu iddia etti.
Cumhuriyet Gazetesi’nden  Alican Uludağ’ın haberine göre, Milli İstihbarat Teşkilatı’nda (MİT) Ankara Bölge Başkanlığı’na bağlı telefon dinleme servisinde çalışan M.Y adlı personel, teşkilat içindeki baskıları Hakan Fidan’a yazdığı bir mektupla anlattı, çarpıcı iddialarda bulundu. Ankara  Bölge Başkanlığı İlke 3 Şubesi’nde yaşananları tek tek anlatan M.Y, bir örneğini de gazetemizle paylaştığı mektubunda şunları kaydetti:

Suruç intihar saldırısı ve Ankara Garı intihar saldırılarının sorumluluğunu üstlenen İŞİD militanlarının Arapça konuştukları düşünüldüğünde takdir ederseniz ki bu dilin önemi yadsınamaz. Ancak şubemizdeki Arapça monitörler (Telefon dinleyen kişi A.U.) (2) yönetime yakınlığını kullanarak Arapça görüşmelerin neredeyse tamanını İDY (İstihbarat Değeri Yoktur) yapmakta, yönetim de bu duruma göz yummaktadır. Böyle hassas günlerde on binlerce Arapça görüşmenin İDY yapılması karşısında dehşete kapılmaktayım.”

‘İnanılmaz mobbing var’

“Şubemizde inanılmaz bir mobbing olayı cereyan etmektedir” denilen mektupta, bunları şöyle sıraladı:

* Konuşulan her şeyin, yapılan her yorumun müdire ve başkan tarafından bilinmesi, müdirenin personele “Sen kalk şuraya otur, sen kalk buraya otur” diyerek kendisine yakın kişileri istediği yerlere yerleştirerek jurnal yoluyla haber aldığı şüpheleri doğurmakta, ayrıca her fırsatta müdirenin “Şöyle söylemişsin“, başkanın “Sizin aldığınız nefesten bile haberim var” bu durumu doğrulaması.

* İş ile ilgili olabilecek en basit hataların bile müdirenin odasına çağırılarak rencide edici ve aşağılayıcı dil kullanılarak uyarılması..

* İdarenin işleyiş ile ilgili bütün önerilere kapalı olması ve “buranın kuralları böyle” veya “benim emrim” diye kestirip atması.

‘Günaydın’ işkencesi

* 50 kişilik personelin her sabah müdirenin odasına gidip “günaydın’”, her akşam “iyi akşamlar” demeye mecbur tutulması.

* Son 1-2 yılda istifa(ların) ve emekli olanların şubedeki mobbing kaynaklı olduğu..

* Daha pek çok mustarip olunan konulardan dolayı ben dahil şubemizde pek çok kişinin psikoloğa gitmesi, antidepresan ve uyku ilaçları kullanması…

Kısaca arz etmeye çalışığı konularla ilgili olarak bütün cesaretini toplayın konuyu Bölge Başkanı’na anlatmaya çalıştığında kendisini dinlemediğini, gerekli araştırmayı yapmadığını belirten M.Y, mektubunu şöyle bitirdi:

‘Lütfen istatistik çıkarınız’

“Hiçbir cümlemi tam olarak bitiremediğim gibi işitmediğim azar da kalmadı. Bütün bunların kendi emri olduğunu bağırdı. Benimli ilgili araştırma yapıp en ağır şekilde cezalandırılacağımı söyledi. Ben de kendisine Müsteşarlık Makamına başvuracağımı söyledim. Sayın Müsteşarım sizden istirhamım lütfen yapılmayan Arapça görüşmelerin istatiğini çıkartınız ve şubenin içinde bulunduğu ağır mobbing konusunda personelin dinlenmesi için gerekli araştırmayı yaptırınız.”

‘Müfettiş de gönderilmedi’

Yaşadıklarını gazetemize de anlatan M.Y. çalıştığı bölümdeki yanlışları söylediği için görev yerinin değiştirildiğini ve lojmandan çıkarıldığını savundu. Sıkıntılarını sıralı tüm amirlerine anlatmasına karşın kimsenin dinlemediğini, çözüm bulmadığını, ocak ayından beri talep ettiği müfettişlerin de gönderilmediğini belirten MİT’çi, defalarca Hakan Fidan’a ulaşmak istediğini, ancak kapıların kendisine kapatıldığını iddia etti. “Cumhuriyetin bir kurumu böyle olamaz” diyen M.Y. her şeyi göze aldığını söyledi.