Cengiz Ayhan: Türkeş bize aydınları öldürterek bu günkü AKP’ye yol açtı.

Alparslan Türkeş, Aydınları öldürterek bu günkü AKP’ye yol açtı. Ahmet Türkeş’te AKP’den milletvekili yapılarak bağlılık gösterildi.

Cengiz Ayhan, Türkiye’de etken olduğu günlerde Ülkü Ocakları Genel Merkezi’ne (Muhsin Yazıcıoğlu)’na yakındı. Ayrıca Alparslan Türkeş’e ters düşmeyen ülkücülerden birisi idi.

 Görsel

CIA ile MOSSAD elele vererek Alparslan Türkeş’in aracılığı ile Cengiz Ayhan, Mehmet Ali Ağca, Ökkeş Şendiller, Muhsin Yazicioğlu ile adlarını saymakla bitiremeyeceğimiz başkaları kullanılarak, bazan solcu diye bazanda aydın yurtsever türkçüler  ile okumuş Türk aydınları “hain” diye öldürtüldüler.

 

Neden Alparslan Türkeş, Cengiz Ayhan’a yada onun arkadaşlarına bazı aydınları öldürme buyrugu vermişti?

ABD istediği için:

Çünkü ABD ile Avrupa, Türkiye’de Atatürk’ün önderliginde kurulmuş olan Türkiye’yi yıkarak Batı ile ABD’nin güdümünde islamci (yumuşak) bir gölge  devlet kurulmasını istemişlerdi.

 

Olay yalnızca karşı görüşlü diye aydınları öldürmekle bitmemiş, yine Alparslan Türkeş’in buyruğu ile bütün dernekler yavaş yavaş tekkeye dönüştürülmüş, başta Türkeş kendisi olmak üzere ülkücüler dervişleştirilmişti.

Görsel

Böylece bugünkü AKP’ye ortam oluşturulmuştu.

Dışa bağımlı, üstelik Türklüğü dışlayan, islamcı bir oluşuma geniş tepki koyabilecek ülkücüler artık iğdiş edilmiş, bir çoguda AKP çizgisine getirilmişlerdi.Türkeş’in oğullarından   biriside (Ahmet Türkeş) Cumhuriyet karşıtı AKP’den milletvekili bile olmuştu. Ayrıca Türkeş’in oğlu, AKP’nin Türkler’i aşağılayan girişimlerine karşıda çıkmıyordu.

Artık Türkeş kendi görevini yapmıştı. Doğal olarakta Muhsin’de yapmıştı. Muhsin Yazıcıoğlu yönetiminde Cengiz Ayhan’da yapmıştı.

Aşağıdaki yazıda Cengiz Ayhan bunu açıklamış. Umarız, bu bilgiler kendilerini türk-islamci görenleri uyarabilir.

 Görsel

 

Cengiz Ayhan: “ Çünkü belli amaçlar uğruna bu eylemleri gerçekleştirdiğimizi sanırken bilmeden bir başka ülkenin istihbarat örgütünün eliyle Türkiye birimlerinin elemanlarınca kullanıldığımızı anladım

 

 

 

ANKARA

22 Ocak 2013

 Cengiz Ayhan

12 Eylül öncesi Prof. Bedri Karafakioğlu’nu öldüren, Mihri Belli’yi yaralayan ülkücü Cengiz Ayhan, İçişleri Bakanlığı’nın Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderdiği rapora göre adını “Ron Aaaron” yaptı, yeni dini de “Hıristiyan” oldu.

İÇİŞLERİ Bakanlığı’nın Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderdiği raporda, döneminin önde gelen bilim adamlarından Prof. Bedri Karafakioğlu’nu öldüren, Türkiye Emekçi Partisi Genel Başkanı Mihri Belli’yi ise yaralayan ülkücü Cengiz Ayhan’a ilişkin sürpriz bir bilgiye yer verildi. Raporda, 12 Eylül öncesinde çok sayıda adam öldürme, yaralama ve bombalama eylemlerine katılan Ayhan’ın adını “Ron Aaaron”, dinini de “Hıristiyan” olarak değiştirdiği belirtildi. 

CENGİZ AYHAN’IN SUÇ DOSYASI 

Raporda, Cengiz Ayhan’ın suç dosyasına ilişkin şu bilgilere yer verildi:
Tarsus Cumhuriyet Savcısı Süreyya Eminsoy, Şahin Aydın, Metin Yıldırımtürk, Devrim Çelenk, Cuma Oruç, Suat Kaçar, Haluk Tandoğan ile Mesih Yörük’ün öldürülmesi. Sevcan Bilgisoy, Ömer Özdikici ve Rasim Kolcu’nun yaralanması. 
İçel’de CHP ve DEV-LİS binaları ile Ateş Kıraathanesi’nin bombalanması, Mahmut Dağdeviren’e ait kahvehanenin bombalanması, Son Haber Gazetesi’nin bombalanması. 

ALMANYA’DA DA 2 KİŞİYİ ÖLDÜRDÜ

12 Nisan 1991 tarihinde yürürlüğe giren 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ndan yararlanarak 6 Mayıs 1991’de Nazilli E Tipi Cezaevinden tahliye edilen Ayhan’ın o yılın ortalarında Almanya’ya gittiği belirtilerek, “Burada Ayşe Kaymakçı ve Ramazan Erol’u öldürmek suçundan 14 Nisan 1994 tarihinde Delmond Eyalet Mahkemesi tarafından müebbet hapis cezasına çarptırıldığı” belirtildi. Raporda, Ayhan’ın 31 Ekim 1996’da Rheinbach Cezaevinde İnterpol irtibat görevlisi ile yaptığı görüşmesine ilişkin çarpıcı bilgiler de yer aldı. Tahliye olduktan sonra eski arkadaşlarıyla ilişkiye geçerek ideolojik mücadelesini sürdürmeye çalıştığını belirten Ayhan, 1991 yazında Gaziantep’te, adını ‘Binbaşı Hami’ diye verdiği bir subay ile birlikte PKK’ya karşı çalıştığını savundu. 

HİZBULLAH’A GİRDİ
Bursa ve Nazilli Cezaevlerinde cezasını çektiği sırada, Ülkücü hareket içerisindeki Doğuluların yeni bir oluşuma yöneldiklerini, böylece Hizbullah’ın ortaya çıktığını belirten Ayhan, kendisinin de Ülkücü hareket içerisinde olmasına rağmen bu örgüt hakkında bilgi almak amacıyla Hizbullah’a girdiğini söyledi. 

CİNAYET EMRİ MİLLETVEKİLİNDEN
Raporda, Ayhan’ın İnterpol görevlisine kendi el yazısıyla yazarak verdiği 12 Eylül öncesi işlenen bazı cinayetlere ilişkin iki sayfalık ifadesinde de, “Bu cinayetleri gerçekleştirmesi yolunda bize de bilgiyi adını açıklamayacağım bir parlamenter verdi. Ben ve iki arkadaşım bu olaylarla ilgili vicdan azabı duymaktayız. Çünkü belli amaçlar uğruna bu eylemleri gerçekleştirdiğimizi sanırken bilmeden bir başka ülkenin istihbarat örgütünün Türkiye birimlerinin elemanlarınca kullanıldığımızı anladım” dediği belirtildi. Raporun sonunda da, “Cengiz Ayhan isimli şahsın ismini daha sonradan ‘Ron Aaaron’ ve dinini ‘Hıristiyan’ olarak değiştirdiği anlaşılmıştır” notuna yer verildi.

SEYİT AHMET ARVASİ: İslamcı terörün kaynağıdır.

SEYİT AHMET ARVASİ: İslamcı terörün kaynağıdır.

Görsel

Seyit Ahmet Arvasi pek çok konuda değerlendirmelerini, Arapça’da bilinen bilgileri Türkçe’ye aktararak yapmıştır.

(Türk İslam Ülküsü, s.88)

Halk: arapca; yaratık, ölçülebilir varlıktır.

Sonrada Seyit Ahmet Arvasi, kitabında dogrudan tarikat adı vermesede tarikatın bütün yaklaşımlarını kitabında dile getirir. Tarikata bağlanmak “kalp gözü” ile olur, “ruhun dimağa açılan kalp gözüdür diye anlatmaktadır.

Kişi ölünce ruhu ölmez. (Türk islam ülküsü, 89)

Batıdaki “psyche” “pisikologi” bilimini eleştirmektedir.

Batıdaki “ruh”, “piskoloji” bilimini, Batılılar’ın bu alanlarda buluşlarını eleştirdiği gibi sosyoloji alanında olan çalışmaları da yerden yere vuruyordu.

Ülkücü taban o yıllarda yurtlarda, üniversitelerde, yollarda komunistlerle çatışma içinde idiler, adı geçen eseri nerede ise okuyan yoktu. Sonraki yıllardada “Türk İslam Ülküsü”  ülkücü kesimin dilinde bir yenilik olarak anıldı.

Bu kitabında da, Taha Akyol’un Türk-İSLAM Sentezi’nde olduğu gibi tümden Batı karşıtlığı, bir kışkırtma söz konusudur. Bu durumu bütün islamcı kesimdede görmekteyiz. Ancak Seyit Ahmet Arvasi, günlük yaşamında sürekli olarak Batı’da olan gelişmeleri okurdu, çoğu kitabları Türkçe’ye çevirtip okurdu. Onlardan yararlanır idi. (Yüz yüze görüşmelerimizde bize yeni getirttigi kitapları anlatırdı. 1977)

Ancak toplumu devşirmek için onun Batı bilimini yok sayması gerekiyordu. İslamcılık yapabilmek için, toplumu Batı karşıtı yapmaları gerekiyordu.

Sonrada kalkıp Arapça’dan çevirdiği bagnaz görüşlerini, islamcı değer olarak sunuyor. Buda kendi içinde tutarlıdır.

-Doğrudan tarikatı anlatsa, tutunamayacagını, ilgi görmeyeceğini biliyor. Onun için tarikatını islam bilimiyle karıştırarak sunmaktadır. Onun “milli kültür” dediğide yine tarikat kültürü olmaktadır.

Sürekli olarakta dış göz ile iç gözden dem vurur. İç gözü olarak görmeyide, “şeyh”, “mürid” gözü ile görme anlamında anlatmaktadır. Yine öne sürdüğü bütün değerleri, Arapça’dan çevirerek verir. (Kendisi Arap olduğu gibi Arapça kitapları okur, Türkler’e o bilgileri kendisininmiş gibi anlatırdı.)

Bütün Batılı ile Doğulu bilimcileri eleştirip, sonunda bir imamın görüşlerinin üstünlüğünü anlatır. (Türk İslam Ülküsü, s. 98)

Ülkücülere bütün Avrupa biliminin yalan olduğunu bir bir anlatıp, onları olaylara “tarikat” açısından bakmaya çağırır. Bunuda üstü örtülü olarak yapar.

Bir başka yandanda kendisini uluslararası bilime uyan birisi gibi göstermeye çalışır. (Türk İslam Ülküsü, 105)

Bundanda ileri gidip Batı bilimini almayı “emperyalizm”e çalışmak olarak görür. (Türk İslam Ülküsü, 106)

Seyit Ahmet Arvasi’nin içine düştüğü çıkmaz; onun bilim ile din olgularını birbirine karıştırmasıdır. Bilim araştırma-incelemeyi gerektiriken, din bir benimseme (kabul) konusu olduğunu unutur.

* Ben bilimi yok sayan, bilimciyi saygıyla karşılamayan, bu yaklaşımı o dönemde sesini duyurmuş bütün imamlarda görüyordum. Fethullah Gülen hoca, da bu görüşlerle ileri atıldılar. Ancak sonraki yıllarda onun CIA’ya çalıştığı anlaşılacaktı.

Yaklaşım sürekli tek yoldandı. Kızıl komunizm, kara kapitalizm, materyalizm derken, gel islamla şeref kazan, ilahi savaşa katıl…

 Ziya Arpacik nakşibendi-nurcu
Ziya Arpacik nakşibendi-nurcu
 Ziya Arpacik nakşibendi-nurcu
Ziya Arpacik nakşibendi-nurcu

En sonundada “cennet” ile “huriler”e kavuş. ((Türk İslam Ülküsü, 117)

Sonunda gelir; “aşağı ırk”, “üstün ırk” gibi beşer haysiyetini rencide edici teorilerin propagandasına müsaade edilmemelidir.” der.

Buradaki amaçda Türklügümüzle gurur duymamızı önlemek, bizi Araplar la bir tutmaktır.

Sürekli olarak bütün budunların tek kökten oldugunu dile getirerek, Türk’ün özelliğinin olmadığını bilinçaltına yerleştirmeye çalışır. (Türk İslam Ülküsü, 118)

Seyit Ahmet Arvasi’nin işi, gücü ırkların birbirine karışmaları, genel ırk oluşumudur, karışmayan ırkları iyi saymaz. (Türk İslam Ülküsü, s.119)

Türkiye’de değişik ırkların olduğundan bunların birbirine karışmasından mutluluk duymakta, yok olan Türk varlığının iyi sonuçlarından söz etmektedir. Sonuçta karışık bir Fransız gibi karışık bir Türk budunu oluşmasını sevinçle karşılar. (s.119)

“Başka milletlere, ırklara düşmanlık duyguları hiç süphesiz sapıklıktır.” der (Türk İslam Ülküsü.120)

S.A.Arvasi, bir yandan Avrupalılarla, ABD’lilerle evlenmelere karşı çıkarken öbür yanda Doğulular’ın, Türk, Arap, Fars yada Orta Asya Türkleri’nin birbirleri ile evliliklerini istemektedir. Çünkü, üstü örtülü olarak büyük doğunun oluşmasını savunmaktadır. Budun “millet” anlayısıda “ümmet”e dayanmaktadır.

“içtimai ırk” diye bir söz uydurmaktadır. Anlatımına göre “Doğulu halkların birleşimi” olmaktadır. (Türk İslam Ülküsü, 120)

Ülkücü kesimi, kendine çekebilmek için sürekli olarak, komunizm ile kapitalizme karşı çıkıyor, içi boş bir milliyetçiliği savunuyor. 3 Mayısı bile sıradan bir milliyetçi tepki olarak görüyor. (Türk İslam Ülküsü, 124-125)

Türkleri, düzenli olarak, islam bölgelerindeki olaylara çekmek istemekte olduğu açıktır. Türkler’i, Türk bölgelerini, müslümanların ezildikleri bölgeleri görmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. (Türk İslam Ülküsü, 128-129)

Burada tutarsızlık başlıyor. Önce uluslararası “enternational” olan değerlere karşı çıkıyor, sonra uluslarası islama arka çıkıyor.  “İslamiyet  üniversel (alemşumul) bir davettir. Irkları ve milletleri hem kabul ve tastik eder, hemde islam kardeşliği içinde işbirliği yapmaya çağırır.” (Türk İslam Ülküsü, s.130-131)

Ona göre takvalı bir zenci Müslüman üstündür, ancak müslüman olmayan yada takvası olmayan bir Türk yok sayılmaktadır. Şerefli olmak bile takvada aranmaktadır.

Bu ne demektir?  Biz Türkleri bölmek, Araplarla karıştırıp, Arapların koruyucuları yapmaktır.

Özellikle törelerimize “adetlerimize” saldırmakta, soyculuk yapmamızı yerden yere vurmaktadır. Ustaca önce kendine milliyetçi adını koyuyor. Sonrada “milliyetçiliği” yerden yere vuruyor. (Türk İslam Ülküsü, s.131-132)

Türk kardaşlığına son vererek, Arap kardaşlığına kapı açılıyor. Araplar’ın müslüman olanlara “rum”a Arapca El-Rumi dendigini, bir Fars’a El Faris’i dendigini övünerek anlatıyor. Bizimde El Türki olabilecegimiz vurgulanıyor. (Türk İslam Ülküsü, s. 132)

Bir yandan komunizme bir yandan kapitalizme vuruyor, buna karşıda çözüm olarak “islam” adı altında “Büyük Doğu”culuğu öne atıyor. Ustaca Türklüğe yaklaşıyor. Bütün konuları gündeme getirip, sonunda “Toplumda bulunan haksız uygulamalar göz önüne getirilip, “mücahit” yetiştirilmesine devletin desteğini beklemektedir. (Türk İslam Ülküsü, s.260-261)

Bir yerde kadınların çalışmalarına karşı çıkıyor. Kadını bir çocuk fabrikası gibi görüyor. Buda Arap kültüründe önemli yer tutar. Komunist uygulamalarda kadının yalnız çalıştırıldığını söylemktedir. Anlaşılıyorki, bir tek sosyalist bölgeye gitmemiş. Kadınlar oralarda toplumda etkendiler. O günlerde bizlerde Rusya’da kadınların namuzsuz yapıldıgını söylerlerdi. Rusya’da kişilik yetkinlikleri, etkinlikleri azdı ancak, kadın konusundaki değerlendirmeler CIA’nin kara yaklaşımının eseri idi. Onun içinde Arvasi’nin Komunizmle mücadele dernekleri ile uyumlu görüşleri vardı. Çok üzücüdür ancak sağlıklı kişilerin, okumuşların, bilinçli kişilerin uygun bulamayacağı biçimde Batı ile Kommunizmi yerden yere vurarak, onları yok sayarak, “Büyük Doğuculuk” düşüncesini “islam” diye ülkücülerin başlarına yerleştirmeye çalışıyor. (Türk İslam Ülküsü, s.162, 163)

Batılıların “pedofil” (çocuklarla seks yapan) dedikleri, küçük yaştaki kızların baba izni ile evliliklerine destek veriyor. Bu arada yaşı 18 e gelmiş bir kız için izin gerek yoksa, onlar çocuk sayılmıyorsa, baba izni nedir? (Türk İslam Ülküsü, s.172)

“islamiyet kadının savaş yapmak mükellefiyetini kaldırmıştır.”  (Türk İslam Ülküsü, s.175)

Mehir savunulmaktadır. (Türk İslam Ülküsü, s.176)

Kadınların, kara çarşava bürünmelerinide ince bir ayarla savunmaktadır. Saçlar, gözler, başlar kapanacak diyor. (Türk İslam Ülküsü, s.180)

Arvasi’nin bütün bu özellikleri Türklüğe terstir.

Marksistler le ülkücüleri yan yana koyarak: “Marksistlerin devrim tutkusu olduğunu, ülkücülerin “kendine dönüş” hareketi olduğunu anlatır.

Demekki, ülkücüler devşirilmeliydi. (s.187)

Yine amacı ülkücüleri Araplaştırmak, yine “cihad” çağrısı.

“tam teslimiyet” tabiata ve cemiyete “özledigimiz nizamı” hakim kılmaktır. (Türk İslam Ülküsü, s.195)

Cihad çağrısı gecikmiyor. İnananları ”mal ve canları ile allah yolunda savaşmaya” davet. (Türk İslam Ülküsü, s.202)

Sıradan bir ülkücü idi. Seyit Ahmet Arvasi'yi tanıdı (taliban) tetorist oldu.
Sıradan bir ülkücü idi. Seyit Ahmet Arvasi’yi tanıdı (taliban) tetorist oldu.

Bundan sonrada ağzındaki bakla çıkıyor.

öyle muhteşem bir sevgi ile ‘üstadına” bağlanmalıdır.”, “kendini yok bilmelidir.”, “fenafis-şeyh’ olmalıdır.

Üstadın (Seyhin) yanında “fenafil ihvan” “biz” (tarikat demek istiyor) haline gelmelidir. Fenafillah mertebesindeki “veli’ kadar Allah’ta yok olmuştur. Kendine gelmeyi küfür bilir. (s.202) İslamiyet “sadece allah icin savaşmanızı istemektedir.” (Türk İslam Ülküsü, s.202)

Sonra bakıyoruz, Türkleri bir Hizbullahçı çizgiye çekiyor.

Seyit Ahmet Arvasi, diğer Türk-İslamcılar gibi yapıyor, başta Taha Akyol, Namık Kemal Zeybek, Yavuz Bülent Bakiler olmak üzere kendi bilgi alanları dışında yazılar yazıyorlar, ülkücü tabansa okumayan, yazmayan kişilerden oluşuyor. Söyleneni olduğu gibi alıyor. Onlara göre ülkücünün bilmediği olmaz. Seyit Ahmet Arvasi’de dil konusuna girmiş saçmalamış. Halk; sözünün Türkçe anlamını bile tümden anlamadığı ortadadır. Ayrıca Avrupa’daki orta tabakaya bakış açısını eleştirmiş. Tümden yanlış yapmıştır. (Türk İslam Ülküsü, s.204-206)

Sonrada giriyor ekonomiye, ekonomiden tarım, sanayi toplumuna, şehirleşmeye, aklınıza gelen bütün konularda uzman gibi yazmış. Şimdi anlıyorum, Seyit Ahmet Arvasi bu alt tabakada neden seviliyor. İslamcıya onun yazdıklarınıda okuyan yok. Dilden dile efsaneşmişti.

Biz Türk – İslam Ülkücüleri Allah’a hamdolsun, inanan insanlarız. Savaşımızda gönül, kafa ve bilek yanyanadır, dilimizde dua, elimizde “kılıç” vardır. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.231, İstanbul)

Beyler, milli kültürümüz ve medeniyetimizi ögrenmek istiyoruz, lütfen yolumuzdan çekiliniz. Yoksa biz yolumuzu açmasını biliriz.” (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.247, İstanbul)

Gecekondu kültürünü tanımıyor. (248)

Uygarlık: sözüne karşı çıkıyor, çünkü Türkçe’si kıt. Türkçe konusunda o öyle dedi, bu böyle dedi deyip duruyor. (Türk İslam Ülküsü, s.250)

“medeniyet ile kültür ne demektir sorusuna bir ilkokul çocugunun verebilecegi ölçüde yanıt veremiyor.

Kültür: tarım, medeniyet: şehir imajını verir. Bu konularda tümden çıkmaz içindedir.

Biz Türk Islam Ülkücüleri “Türk medeniyet tarihini yazan ziya Gökalp’in medeniyette beynelminelci oluşunu yadırgıyoruz.” der. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.252, İstanbul)

“Hak ile batıl” derkende “milli görüş” değerlerini ülkücü söylemlerle dile getirir.

Türk, bütün varlığı ile ve heyecani ile islamiyete koşarken hasretle beklediği dine kavuşmanın mutlulugunu yasamıştır. “Allah’tan başka ilah yoktur” diyen, “CIHAD” emri ile ‘alplık” ruhunu besleyen, öte yandan “hak yolda” alimlerin akıttıgı mürekkebi, şehit kanından daha mübarek bulan islamiyet, kısa zamanda Türk’ün ruhunu fethetmekle kalmamış, Türk’ü yeniden Türk’e buldurtmuştur. Çünkü, İslamdan önce inzivayı teşvik eden yaşama sevincini yok eden, kitleleri sahte mabutlara ve putlara tapındıran, allah’tan başka gayrı tanrılar edinen dinleri deneyen ve onları yaşarken bunalan Türkoglu, islamda yeniden kendini keşfetmenin heyecanını yaşıyordu. Türk medeniyetine bir üst-sistem olmak isteyen Budizm, Yahudilik ve hristiyanlık itikadları, yalnız milletimizin yapısına ters düşmekle kalmıyor, onu yabancılaştırarak yok ediyordu. Mesela Tabgaçlar, Budizm tesiri ile Çinlileşirken, Hazarlar, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar, Macarlar ve Bulgarlar… da diger dilerin tahribatı ile yabancı kültür ve medeniyetler” arasında eriyip kayboluyordu.” der (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.267, İstanbul)

Bakın Hristiyan Macarlar başta olmak üzere, Tanrıcı Altay, Tuva, Hakas, Yakut, Gagauz, telengit, Teleut, Şorlar bu gün dimdik ayaktadırlar. Arvaside utanacak yüz yoktuki, oraları görsün.

“İslamiyet milli kültür değerlerini inkar ve tahrip etmeden yücelten “alemsumul bir din” (internasyonal demek istiyor) olduğundan ‘milli medeniyetlerin” güçlenmesine büyük imkan sağlar.”

Peki müslüman Iran’da, müslüman Irak’ta, müslüman Süriye’de, Müslüman Afganistan’da yaşayan Türkler ne durumdalar? Onların varlığını bile bilmiyor… Bilsede işine gelmiyor demekki…

Görsel

Bunlarda dua okumaya degilde, resim çektirmeye gelen kışkırtıcılar.

Bunları yazan Ahmet Seyit Arvasi’nin Türkler’i, Türkler’in başka yerlerdeki konumlarını başka dinlerle ilişkilerini bilmediğini iyice anlıyoruz. Adı geçen Türkler’in birisi bile yok olmamış, yaşamlarını sürdürmektedirler. Kumandılar’ın Altay’da bugün bile Kumandı dillini konuştuklarını bilmiyor.

Yeryüzünde ‘laik’ bir medeniyete rastlamazsınız. Her medeniyet, bir dine dayanarak ayakta durur. (Türk İslam Ülküsü, s.268)

Öte yandan yüce dinimiz, “CiHAD”ı (mukaddes savaşı) bütün müminlere farz kılarken, bütün mensuplarını “Allah’ın ordusu” durumunda mütaala eder, islam dininde her mümin aynı zamanda gerektiğinde mukaddes bir savaşçıdır.” der.

İşte islamiyet’in “CIHAD”ı “bütün müminlere farz kılması”

“Müsümanın “özel hayatı”ı bile, bu mukaddes savaşın bir parçası haline gelmiş bulunmaktadır. Müslüman bir savasçı olarak doğar, isim alır, yaşar, ve ölür. Türk-İslam kültür medeniyetindeki “Alp-Erenler” bu ruhun tarihimizdeki ifadesidir.” der, ona göre Türkler Arap fedaisidirler. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk–İslam Ülküsü-1,s.271, İstanbul)

Sonra ABD’yi çok değişik uluslardan oluşuyor diye eleştiriyor. Bu konudada tutarlılık görülmemektedir.

Bu anlayış islamin Türk ahlakına getirdiği alemsumul bir çehredir. (Türk İslam Ülküsü, 277)

S.A. Arvasi’yi uluslararası güçlerin yeşil ayağı olarak görmek doğru olur.

Türkiye’de “milliyetçi geçinenlerin, başlı başına bilgisiz, yeteneksiz oldukları”nıda bu biçikten anlamaktayız.

“yeryüzünde yüzmilyona yakın Türk’ü duygu ve ruh mihverinde birleştiren, aralarında kardeşlik hissini veren kültür unsuru dildir.” (bkz. Ibrahim Kafesoglu, Türk Milliyetçiliği ve Türk Dili adlı makale, Hergün Gazetesi, 12 temmuz 1978) diyor. (281) Kaldıkı Türk düşmanları bile Türkler’in 300 milyona yakın oldugunu bağırarak söylüyorlar. Böylesi yetersiz kaynaklardan beslenen kişilerin CIHAD isteklisi olmasınıda yadırgamamak gerekir.

Dil konusunda ise tümden saçmalık ederek, Osmanlıca ile Türkçe’yi ayırt edemiyor. Ayrıca Osmanlıca konuşan padişahların Türkçe konuştuklarını öne sürüyor. (Türk İslam Ülküsü, 283)

S.A. Arvasi, islamcı olan başka yazarlar gibi, dilde Arapça ile Farsçalaşmanın korunmasını istemektedir. (Türk İslam Ülküsü, 285)

Seyit Arvasi, 300 yıldır dilimize Batı’dan sözler giriyor derken, bir tek canlı örnek veremiyor. Yalnız uydurma sözlere karşı çıkışını güzel anlatabiliyor. (Türk İslam Ülküsü, 286)

Tutarsızlık: Önceki yorumunda berberlerin islamla yönetilmesinden mutlu oldugunu yazıyordu. Bu koskocaman yalandı. Simdide Berberlerin aşiretcilik yaptıklarını yazıyor. (Türk İslam Ülküsü, 290)

Eeh ne bilsin elin köylüsü demek gerek!

Tek millet tek bayrak, tek lider” diyor. Partiye girebilmek için islam ilkelerinden geri adım atıyor. Bunu anlamak olamaz. (291)

ABD ile AB yi yersiz biçimde eleştirmektedir. AB’yide eleştirirken ortaya geçerli bir neden koyamıyor. Sonra yine sözü dönderip, dolaştırıp :”ilay-ı kelimetullah” ve “Niam-ı Alem” davası milletleri islam ile yok etmek deyil “kelime-i tevhid”de birleştirmektir, diyor. (293)

Oguz Kağan ile zulkarnayir konusunda bir molla öyle-böyle yazmış diyor. (195)

Bizim atalarımız, Anadolu’ya geldiklerinde burası bom boşmuş, bunu deyene ne denir? Türkler’de dalga dalga gelip, yerleşmişler. 8. 9.uncu yy. Topluluklar olarak müslüman olan Türkler köylerden sehirlere gelmişler. (Türk İslam Ülküsü, s.298)

Türk-Islam Kültür ve medeniyetinde “mutlak doğru”, “mutlak güzel” ve “mutlak varlık” Allah’tır. İlimde ,sanat ta, din de onu arar, diyor.

Kısacası doğu, güzel, sanatta boştur. Allah yolunda demek istemektedir. (Türk İslam Ülküsü, 310)

Türk-İslam bilimcileri, “ayetleri”, hikmetleri, münasebetleri yakalar” (Türk İslam Ülküsü, 311)

Arvasi’nin sıradan bir şeyhden dervişten ayrılan yanı yoktur.

Batı’da sanat yok, ölü, islamda “kelime-i tevhid” ve “kelime-i sahadet” okunan muhteşem bir islam mabedine döndü. Bütün alem, “vahdet”in sırlarını fısıldar duruma geldi. Sanat din ile birleşti, ‘seyr-i afaki”, “seyr-i enfus-i” ve “seyr-i mutlak” merhalelerini ve tasavvufun sırlarını keşfetmeye başladı.

Yine batı sanatını, bilimini eleştirip, islam bilimi ile sanatını göklere çıkarıp,

Bu işi Allah’a ulaşmak için yapmak gereğini anlatıyor. (Türk İslam Ülküsü, 317)

İslamci terörün kaynagı Seyit Ahmet Arvasi'dir
İslamci terörün kaynagı Seyit Ahmet Arvasi’dir

Buda dua okumaya degilde, dua okur gibi durarak, resim çektirmeye gelenlerden.

Töre konusundada yuvarlak sözler ediyor. Sonundada töreyi yetersiz görüyor. (Türk İslam Ülküsü, 323)

“Peygamberler, veliler, büyük ahlak kahramanları, hep insandaki bu sorumluluk duygusunu parlatmak icin gelmiş ve faaliyet göstermiş bulunmaktadır.” (Türk İslam Ülküsü, 328) Türk törelerini anlatırken, geçiyor islam ahlakına işi oraya bağlıyor. (Türk İslam Ülküsü, 328)

Bu kitabinda “laik” like karşı savaş açmış ancak bunuda üstü kapalı olarak yapmaktadır.

O okuyucuya yalnız Arap törelerini islam adı altında anlatmaktadır.

Sonuçta islam dini: “ kendine aykırı düşmemek şartıyla “milli töre” yi benimser. Milli töreyi arındırarak değiştirir diyor. Burada Türklük bitiriliyor. (Türk İslam Ülküsü, s. 336)

Türk islam Ülküsünde “manevi kalkınma” bizzat insanın ilimle, sanatla, ahlakla, din ile işlenerek yüceltlmesi, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik hayatın en önemli ve temel unsuru durumuna getirilmesi demektir.” diyor.

S. A. Arvasi, Türk-İslam ülkücülerini Allah yolunda savaşanlar olarak anlatıyor. (Türk İslam Ülküsü, 345)

Din eğitimin artırılmasını savunuyor. Bir kişi bir kitap yazmış Avrupa’da din egitimi diye oda onu ele alıyor. Ne acı bir işse Avrupa’da dine dayalı olmayan okullar vardır. Buralarda din min egitimide yoktur. En büyük okul sayısıda bunların elindedir.  (Türk İslam Ülküsü, 185-186)

Din “şeriat” ve “TASAVVUF” olarak bir bütündür. Müslümanlar “seriatçı” ve “tarikatçı” olarak bölünmemelidir. (Türk İslam Ülküsü, 390, ocak-1988, istanbul)

Çok ilginç Türk-İslam Ülkücülüğü, yine S. A. Arvasi’nin “Hasbihal” adlı kitabının yeni, başka bir adla basımıdır. Demekki ülkücü topluluğu aldatabilmek için bir tuzak olmuş. (S.A. Arvasi, Hasbihal, 1. Cilt, 1 baskı, Burak Yayınevi, Istanbul, eylük-1990)

İslam “ilayı kelimetullah” davasını, mümkün olduğu mertebe”barış şartları” içinde” başarmaya çalışır. Kuran-ı kerimde: “insanları”rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et. Onlarla mücadeleni, en güzel (yol) hangisi ise onunla yap” diye emredilir. (bkz. Nahl Suresi; ayet:125) Bununla beraber, bazan savaş kaçınılmaz olur. O zaman düşmana gereken ders verilmelidir. Ancak onlar “aman” dilerlerse “savaş esiri” olarak alınır ve korunurlar.” Yüce kitabımızda şöyle buyurulur.”O küfür edenlerle (savaşta) karşılaştığımız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları mecalsiz bir hale getirdiniz mi, bağı sıkı tutun. Ondan sonra iyilik yapın yahut (fidye) alın.” (Bkz. Muhammed Suresi; ayet:4.) (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.142, Burak Yayınevi-İstanbul)

Gençliğinde ülkücüydü, Necip Fazil Kisakürek ile Seyit Ahmet arvasiyi tanıdı. İslam davası için teröre başladı.
Gençliğinde ülkücüydü, Necip Fazil Kisakürek ile Seyit Ahmet Arvasi’yi tanıdı. İslam davası için teröre başladı.

“komsusu açken, tıka basa yiyen bizden degildir.”(müslim, Buhari)

Batının borsasını olumlu karşılıyor. Hür ekonomi diyor. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.178-179, Burak Yayınevi-İstanbul)

Bilindigi gibi, yüce peygamberimiz, mal ve hizmetlerin fiyatını “narh ile tayin edilmesine” müsaade etmemiş. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.180, Burak Yayınevi-İstanbul)

İslam ve Banka gibi konularda “milli Görüş” gibi görüş bildirmektedir. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.186-187, Burak Yayınevi-İstanbul)

Türkiye’de kişilerin çalışkan olmayışlarının üstünü örtmeye çalışır. Bunuda geçmişte Türkler’in başarılarını anlatarak yapar. Ancak konu bugündür. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.196-197, Burak Yayınevi-İstanbul)

Ben anlıyorum, ülkücüler bu kitabı okumamışlar, okumuyorlarda, çünkü kitabı “milli görüş”ün görüşleri dile getirilmektedir.

Sonuçta Türk İslam Ülkücüsü demek islam düzeni demektir diyor. Şeriat düzeni demek yerine Türk İslam Ülkücüsü Görüşü diyor. Sonuçta bütün konuları islamcı düzene bağlamaktadır. (Türk İslam Ülküsü, 234)

Türk-Islam Ülkücüsü, O, “nizam-ı alem” ve “ilayı kelimetullah” için döğüşendir.”

Türk İslam Ülkücüsü bir mesaj sunmaktadır. Allahtan başka ilah tanımayan Türkoğlu, sahte dinlerin kanlı ideolojilerin, zalim dikdatöryaların, sefil felsefelerin yonttugu bütün “sahte mabutlari” yıkacaktır. (Türk İslam Ülküsü, 238)

Arvasi, Türkler’i açıkça müslüman olmayan Türkler’e karşı savaşa çağırıyor.

“Türk milliyetçiliği, islamın iman ve şuuru içinde yücelmeyi gaye edinen ve Türk’ün mutlulugunu burada arayan bir harekettir. Hiç süphesiz islamiyet, kendine sarılan kadroların, ‘ihlası ölçüsünde” onların yücelmesine yardım edecektir.” diyor. (Türk İslam Ülküsü, 259)

Sözde Türkiye’de islam yokmuş yada öğretilmiyormuş, sözde bizim son bin yılımızı islam belirlemiş. Gerçektende bilimde uzaktan yakından ilgisi olmayan bi biçik yalnızca CİHAD’ın el kitabı durumundadır. (Türk İslam Ülküsü, 259)

“Türk milliyetçiliginin alemşumul davası ve ideolojisi, Allah ve resulunun davasıdır ve bunun adı:islamiyettir.” diyor.  (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.260, Burak Yayınevi-İstanbul)

Türk-Islam ülkücüleri her şeyden önce bir “iman adamı”dır. “sahabi kadrosunun “izinde yürüyen, “peygamber çizgisini titizlikle koruyan, “sünnet yolu”nun büyük müctehidlerinin ve velilerinin taviz vermez takipçisidir. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.260, Burak Yayınevi-İstanbul)

Bu ne demektir? Ülkücü eşittir “derviş”

O adeta “fenafillahın ahlakı” ile ahlaklanmıştır. Bilindigi gibi fenafillah kendine gelmeyi, ben demeyi küfür bilir. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s. 261, Burak Yayınevi-İstanbul)

Bu sözlerde bize S. A. Arvasi’nin ülkücüleri tarikat kurallarına, yasalarına çekmek istemektedir.    

Bütün insanlık, “allah’tan başka Tanrı yoktur. Diye haykırsın. (268)(Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.268, Burak Yayınevi-İstanbul)

“Hiçbir fert ve hiçbir millet feda edilemez, insana ve millete zulm edmeye kalkışan he türlü hareket ve onu temsil eden kadrolar, cezalandırılmaya layıktırlar. Bunlara karşı savaşmak fazilettir.”

(Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.268, Burak Yayınevi-İstanbul)

Burada ülkücüleri silahlı eyleme çagırıyor.

Zulme karşı, kendini köleleştirmek isteyen herşeye karşı, milletlerin direnme ve savaş hakkı vardır. Zaten savaş vardırki, zulümdür; yine savaş vardırki ”mukaddes cihad”dır.

Demokrasıyi tanımıyor, demokrasi yokmuş. (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.272, Burak Yayınevi-İstanbul)

Sonrada islama tam teslimiyet istiyor. (Türk İslam Ülküsü, 278)

İSLAMDA “mülk ve hüküm Allah’ındır.

Açıkça kuran ayetlerı yasa olsun demeye getiriyor. (Türk İslam Ülküsü, 281-282-287)

Buda Atatük’e, Atatürkçülere söyleniyor:

Dramatik insan, “hürriyet ve insanlık”adına savaş verdigini iddia eder. Bu ideale hizmet edenler adına abide ve heykeller diker, madalyalar hazırlar.  (Seyit Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 2, s.294, Burak Yayınevi-İstanbul)

İdeal insanda ayetlere göre yaşayacakmış. (asri saadet) (Türk İslam Ülküsü, 294)

Türk islam Ülkücüsü; “islamın alemşumul prensipleri içinde, yeni bir uyanış öncüsü olmak iddiası ile ortaya çıkmaktadır.”

“islam nizamı’ istiyor. (Türk İslam Ülküsü, 297-299)

“hakimiyet hakkındır.” (Türk İslam Ülküsü, 303)

Din savaşına çagrı: İslam ülküsünde devlet, “Allahtan başka ilah yoktur” ilkesi ile teşkilatlanması demektir.

Sonuçta devlet kuran ayetlerine göre yönetilecektir. Demek istiyor. (317)

Cia +Mit elele; yeni bir ülkücüluk yaratılıyor.

SEYİT AHMET ARVASİ birden bire ortaya çıkarılıyor.

Türkiye kan gölünde iken. Günde onlarca kişi, bilimciler, eğitimciler, bakanlar, başbakanlar vurularak öldürüldüğü bir ortamda Seyit Ahmet Arvasi, ülkücüleri CİHAD’a çağırdı. Böylece ülkücüleri milliyetçilikten, Alperenliğe, şeriat için kavgaya soktu. Kısacası Seyit Ahmet Arvasi, ülkücülügün kanına girdi. Sonraki yıllarda “nizami alemciler” diye bölünmesine, gençlerin tarikatlara koşmalarına yol açmıştır.

Türk-islam Ülkücüsü, galiba insanca yaşamak demek, böyle bir savaşın icinde bulunmak demektir. “sahabi”nin ve “ecdadımızın” Cihada düşkünlüğü buradan geliyordu. (Türk İslam Ülküsü, 323)

Bundan başka ne desin, SERİATÇI olduğunu gösterebilmek için?

“Hakkı hakim kılmak” şeriatı getirmek diyor. Bundanda ileri giderek, şeriatta dış ile iç işlerine kimin bakacağını bile belirtiyor. İslamda milli hakimiyetin yollarını anlatıyor. “riyaset-i Amme

ti umur-i din ve dünya” Veliyül emir, emurul mümin adları verilmiştir. Artık açıkça islam devlet sistemini anlatmıştır. (Türk İslam Ülküsü, 324-325)

Seyit Ahmet Arvasi Türkiye’de şeriatı kurmuş kimse bilmiyor. İşçi, köylü, işveren, yöneticilerin islamda yerleri ne olacaktır onu anlatmış. (Türk İslam Ülküsü, 353)

Görsel

Türk İslam Ülkücüsü, O cehaleti yenmek kadar, bu sömürge aydınlarını da bertaraf etmekle görevlidir.

Bun ne demektir? Ey ülkücü silaha sarıl.

Bunları okuyan okuyucularımız, simdi Ugur Mumcu, Servet Tanilli, Hablemitoglu, ile Danıstay saldırısında Mustafa Yücel Özbilgin’in neden öldürüldüklerini anlayabiliyor mu?

Türban kararını veren Danıştay’a silahlı baskın

Yargıya Türk-İslam sentezci saldırı oluyordu.

Artık, Seyit Ahmet Arvasi’nin ektigi tohumlar yeşermişti.

Oun arkasında bıraktığı dönmelerden biriside Gazi Karabulut’tur. Dernek dernek dolaşıp, konuşmalar yapıyor, üstü örtülü olarakta şeriatçılığı ülkücülere işliyor.

Köstebek: Gazi Karabulut
Köstebek: Gazi Karabulut

 Arkası yarın eklenecektir.

Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş) uyuşturucu ilişkisi_1

{Akyazılılar vakfı, türkeş belgeleri)

Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)

Sarı Avni için Türk ya da Kürt milliyetçisi, Türk ya da Bulgar solcusuyla ortaklık fark etmezdi. ‘Narko dolar’ın ‘petro dolar’a egemenliği arttıkça yaşananlar kâbusa dönüşecekti. Türkiye, duyduklarına inanmayan insanların ülkesi haline gelecekti

Görsel

Görsel

Türkiye siyasetine egemen olan serbest piyasa ekonomisinin mantığıyla ‘Benim mafyam, senin mafyandan daha iyidir’ dönemi başlıyordu. Artık hiçbir şey daha çok kazanmaktan, daha çok harcamaktan önemli değildi. 
Son model bir Jaguar’ı başbakanın kızına düğün armağanı veren işadamının Oflu 
İsmail’le (Hacısüleymanoğlu) iş ilişkisi de Milano’da 10 kilo esrarla yakalananların üstünden hangi ilin emniyet müdürünün adresi çıktığı da önemsenmeyecekti. 
Sarı Avni ve Behçet Cantürk’le olan dostluğu fotoğraflarla belgelenen (8 Temmuz 1980) albay Ali İhsan Cesur’un ilişkileri onun İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda cumhurbaşkanı danışmanı olarak çalışmasına engel değildi. 
Sarı Avni için Türk ya da Kürt milliyetçisi, Türk ya da Bulgar solcusu, asker-sivil, polis-ajan, savcı-yargıç hiç fark etmiyordu. Örneğin o İsviçreli kaçakçı Paul Waridel’in de, Behçet Cantürk’ün de ortağı olabiliyordu. 
İnanması güçtü ama onun sivil-asker her düzeyde dostları vardı. 
Bağrından dünyanın en zengin hava kuvvetleri komutanını çıkaran Türkiye, bu komutanın yeraltıyla ilişkisinin üstünü başarıyla örtüyordu. TBMM, orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında sessiz kalınca, Şahinkaya için hazırlanan dosya Genelkurmay Başkanı’nın masasının üstünde tozlanmaya mahkûm ediliyordu. İddialar dudak uçuklatıcı boyuttaydı. Son darbenin Hava Kuvvetleri Komutanı’nın Sarı Avni ile, Emniyet Genel Müdürü’nün ise Behçet Cantürk’le konuştuğu söyleniyordu. (Selahattin Delidere’nin Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’na 1603-1-1581 sayıyla gönderilen ses bandı.) 
Narko doların petro dolara egemenliği arttıkça yaşananlar kâbusa dönüşecekti. Türkiye duyduklarına inanmayan insanların ülkesi olacaktı. Artık hiçbir şey önemli değildi. 
Dolder toplantısına katılan işadamı Mustafa Kefeli’nin Nesim Malki cinayetinin azmettiricisi olması savı da, Alaattin Çakıcı’yla birlikte Türk Ticaret Bankası skandalının aktörleri arasında yer alması da unutulacaktı. Her gün yeni bir olay ortaya çıkıyor, her yeni olay bir öncekinin üstünü örtüp eskiyi unutturuyordu. 
Mersin’de ele geçen 22 ton esrar ve 638 kilo baz morfin nedeniyle tutuklanan Örfi Çetinkaya‘nın ilişkileri insanın düş gücünün sınırlarını zorluyordu. Türkiye içinde kendini ‘hayır işlerine’ adayan Çetinkaya Makedonya, Bosna ve Arnavutluk’ta da okullar yaptırıyordu. Alparslan Türkeş, Rahşan ve Bülent Ecevit’in öve öve bitiremediği bu okulları ABD’de CIA koruması altında yaşayan Fethullah Gülen’in cemaatine verdiği söyleniyordu. (Saygı Öztürk, 12 Haziran 2000.) Biz unutsak da polis unutmuyor, kim bilir belki de bu savları da araştırıyordu.

Türk Okulları’nın dayandığı iki dayanak vardı. CIA ile eroin kacakçıları.

‘Polis yol verir’ 
Belleklerini kiralamayanlar MHP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici’nin yaklaşık bir yıl önce “Eroine polis yol verir” dediğini de, “Türkiye’de çok büyük dükkânlar kurulduğunu” söylediğini de elbette anımsıyor. 
Söylenmeyen, bu güvenli yoldan yürüyerek siyasette etkinlik kazananların kimler olduğuydu. Söylenmeyen bu büyük dükkânların büyük ortaklarının siyasal kimlikleriydi. 
Sevgili Neşe Düzel’in Yahnici’yle yaptığı çarpıcı söyleşi (Radikal, 12 Haziran 2000) beklenen etkiyi uyandırmadı. Uyandırmadı çünkü, Abdi İpekçi’nin katili MHP’li ülkücü Mehmet Ali Ağca -büyük bir rastlantı söyleşinin yayımından bir gün sonra Türkiye’deydi. 
Kim anımsar bilinmez ama Ağca, karanlık işlere uyuşturucu ve silah kaçakçılığı dünyasından transfer edilen bir ülkücüydü. Abuzer Uğurlu’nun İstanbul Aksaray bölgesindeki yamağının Ağca olduğunu en başta Yahnici’nin anımsaması gerekirdi. Ağca, Türkeş, mafianın yolları, tarikatta birleşecekti.

Eymür mektubu 
Mehmet Eymür 1985 yılında MİT Müsteşarı Burhanettin Bigalı’ya yazdığı ‘ünlü mektubu’nda bu kirli ilişkileri açıklayacak ipuçları vardı: 
”Bildiğim kadarıyla Abuzer Uğurlu ile resmi ilişkinin kesilmesinden sonra da bazı kişisel temaslar devam etmiştir. Duyduğuma göre Mataracı davasıyla ilgili gözaltına alınan Abuzer Uğurlu’yu, kaçakçılık konularına bakan bir mensubumuz yanında 
İstanbul eski Ülkü Ocakları Başkanı Komando Mustafa olduğu halde, Beşiktaş’ta Abuzer’in Mersedes otomobiliyle, Sadettin Tantan’a teslim etmiş ve ona iyi davranılmasını istemiştir.” 
Abuzer Uğurlu’nun Türkiye’nin kan gölüne çevrildiği 1974-1979 yıllarında Yıldırım takma adıyla kullanıldığını bilmeyen yoktu. 
Ne yaptığı, kimin hesabına çalıştığı artık çok iyi bilinen Bekir Çelenk de aynı yolun yolcusuydu. 
Yahnici’nin Bekir Çelenk-Mehmet Ali Ağca ilişkilerini unutmaması gerekirdi. Uğurlu da, Çelenk de bir eli uyuşturucuda bir eli silahta vakti zamanın iki sıkı ülkücüsüydü. Unutmak/ unutturmak özgürlüğü varsa, anımsamak/anımsatmak özgürlüğü de vardı. 
Uyuşturucu-siyaset ilişkisinin yazılı olmayan tarihinde ‘polisten yol isteyenlerin’ ya da ‘kurulan büyük dükkânların’ özneleri arasında onların her zaman önemli yeri vardı.

Hüseyin Feyzullah (Alparslan Türkeş): Derneklerde Türklük ile ilgili egilimler yavaş yavaş yok edilirken, islamcı çalışmalar artırılıyordu. İslamcı (tarikatçı, tekkeci, azınlıkçı) anlayış ile birlikte YEŞİL ORDU KURULUYORDU. Artık, Türkeş’in cebine milyarlar doluyor, gencecik Anadolu çocukları sağ sol çatışmalarında ölüyorlardı.

Görsel   Görsel

İki kaçakçı vekil 
O yıllarda MHP Niğde Senatörü Kudret Bayhan, Fransa’da, MSP Diyarbakır Milletvekili Halit Kahraman Almanya’da uyuşturucu taşırken yakalanıyordu. Siyaset kulislerinde MSP’li Kahraman’ın MHP’yle ilişkisi konuşuluyordu. MSP’li Oğuzhan Asiltürk uyuşturucu işinde MSP’nin değil, MHP’nin izleri olduğunu savlıyordu: 
”Halit Kahraman’ın Diyarbakır’da bir türlü örgütlenemeyen MHP’nin il örgütünü kurmak için çalıştığını, bu sebeple Hüseyin Feyzullah (Alpaslan Türkeş)’le temasta olduğunu, hatta Türkeş’le yemek yerken çektirdikleri bir fotoğrafın kendilerinde olduğunu, Halit Kahraman’da yakalanan eroinlerin MHP’lilerle ilgili olabileceğini, bilindiği gibi CKMP’nin MHP olarak değiştiğini, CKMP Manisa Milletvekili Sami Binicioğlu‘nun eroin kaçakçılığından on yıl ağır hapse mahkûm edildiğini, aynı şekilde Senatör Kudret Bayhan’ın Fransa’da eroinle yakalanıp on beş yıla mahkûm olduğunu, Halit Kahraman’ın bunlarla irtibatlı olabileceğini anlatıyordu” (Mustafa Yiğit, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı İnterpol Avrupa İcra Kurulu üyesi.) 
1978’lere gelindiğinde CHP’li İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e bildiklerin anlatan MHP’nin Avrupa örgütlenmesinden sorumlu olan Lokman Kondakçı‘ya göre İstanbul’da bir ilçe başkanı uyuşturucu işi yapıyordu: 
”Bu eroin meselesini biz düşündük. MHP Bakırköy İlçe Başkanı var. O bu işi yapar. Ben Federasyon başkanıyken bana şunu söyledi: ‘Berlin’de bir adam var, esrar kaçırdı. Bu işi parti için yaptı. Kendisine yardımcı olmamız lazım‘ dedi. Bu intikal etti bize. Yani eroinle ilgili bazı şeyler vardı. “Bizim camiada yaklaşan iç savaş için silah temin etmek amacıyla para bulma arzusu her dönemde vardı. Parayı en kolay bulmanın yolu eroindi.” 
Alpaslan Türkeş’in ölümünden sonra İngiliz The Guardian gazetesinde ilginç bir haber vardı: 
”Aradan geçen 20 yıl süresince kanıtlar gösteriyor ki, Bozkurtların yarı resmi silahlı çeteleri tetikçi olarak eylem yapmaya başladılar. Bunların finansmanı uyuşturucu ticaretinden karşılanıyordu. Ayrıca uyuşturucu ticaretiyle ilgili bir kısım bilgilerden bir kısım politikacının haberi vardı.” (10 Nisan 1997) 
***

Darbeci komutanın Sarı Avni’si 
Bağrından dünyanın en zengin hava kuvvetleri komutanını çıkaran Türkiye, bu komutanın yeraltıyla ilişkisinin üstünü başarıyla örtüyordu. TBMM, Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında sessiz kaldı. İddialar dudak uçuklatıcı boyuttaydı. Son darbenin havacı komutanının kaçakçı Sarı Avni ile konuştuğu söyleniyordu 
***

’12 Mart’ta haşhaş vardı’ 
1960’lı yılların sonunda Amerikan gençliğinin düştüğü uyuşturucu bataklığı dünya jandarmasını harekete geçirdi. ABD yönetimi, içinde Türkiye’ nin de bulunduğu bazı ülkelerden haşhaş ekimini yasaklanmasını 
istedi. ABD’nin Ankara Büyükelçisi William 
J. Handley, Başbakan Süleyman Demirel’le haşhaş ekim yasağı konusunda ‘sert ve tehditkâr’ bir üslupla konuşunca kendini ‘kapının dışında’ bulacaktı. 
12 Mart yönetiminin Başbakanı Nihat Erim, ABD’nin istemi doğrultusunda haşhaş ekimini tüm yurtta yasakladı. Demirel hükümetlerinin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in yıllar sonra “12 Mart’ta CIA vardı, haşhaş vardı” açıklaması uyuşturucu-siyaset ilişkilerinde bir dönüm noktası olmalıydı. Olmadı. 
12 Mart rejiminin yarattığı toplumsal muhalefet rüzgârlarıyla iktidara gelen CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, yasağı sınırlı olarak deldi ve dört ilde yürürlükte olan haşhaş ekimi yasağını kaldırdı. (1 Temmuz 1974) 
MHP lideri Alpaslan Türkeş’in görüşlerine göre ise ‘haşhaş ekimine yeniden izin vermek nümayişkâr bir biçimde ele alınmış, Amerika’ya karşı bir meydan okuma şekline çevrilmişti.” 
Haşhaş ekimi konusunda ABD’ye kafa tutmak yanlıştı. Türkeş’e göre ilk yapılacak işhaşhaş konusu başta olmak üzere Amerika ile acele müzakerelere girişmek ve aramızdaki eski dostane samimiyet ve yakın işbirliğini kurmak‘ olmalıydı. (17 Temmuz 1974)