AKP ile Mit, kancayı Süleymancılar’a taktı

da büyük kopuşu gösteren şok ses kaydı ortaya çıktı!

Son zamanlarda imza attığı skandallarla gündeme gelen ‘in “liderlik ettiği” ‘da kopuşu gösteren şok bir ses kaydı daha ortaya çıktı. Söz konusu ses kaydında bir sözde cemaat yetkilisinin, Alihan Kuriş’i eleştiren müride akıl almaz sözler söylediği duyuluyor..

Süleymancılarda büyük kopuş!

Cemaat yönetimi tarafından yapılan “‘ye oy verin” çağrıları arasında krize neden oldu. Uzun süredir iç kavgaların ve kopuşların yaşandığı bilinen cemaatte son bir ses kaydı daha gündeme bomba gibi düştü.

Söz konusu kayıt cemaatteki çarpık zihniyeti ve kopuşu gözler önüne seriyor. Şok ses kaydında cemaatin yöneticilerinden Bestami isimli bir şahıs yaklaşan kurban bayramı nedeniyle Ramazan adlı cemaat mensubunu arayarak kurban kesmesini talep ediyor.

Cemaat mensubunun bu talebe yanıtı ise sert oluyor. Telefon konuşmasında Süleymancılar cemaati yönetiminin İYİ Parti’ye destek istemesine tepki gösteren Ramazan isimli kişi, Süleymancılar lideri ‘i eleştirerek, “Alihan Kuriş gitsin Meral Akşener’den istesin. 15 Temmuz’da burunlarını dışarı çıkartmadılar.” diyor.

İşte bu noktada Süleymancılar cemaati yöneticisi Bestami’den skandal bir yorum geliyor. Bestami isimli şahıs, cemaati eleştiren vatandaşa, “Aptal herif bir şey için dünyayı karartma lan! Git seni kurtarsın Tayyip.” yanıtını veriyor.

İŞTE CEMAATTEKİ ÇÖZÜLMEYİ ORTAYA ÇIKARAN O KONUŞMA:

– Selamün aleyküm

+ Aleykümselam; Bestami ağabey

– Ramazan nasılsın. Baban nasıl şimdi?

+ Sağolasın ağabey. Çalışıyoruz ya.

– İyi. Allah yardımcınız olsun. Allah kazadan beladan korusun.

+ Sen ne yapıyorsun ağabey?

– İyi. Biz de ne yapalım. Terliyoruz, çalışıyoruz. Karınlarımızı doyuruyoruz.

+ İyi Allah kolaylık versin.

– Olduğu gibi devam ediyoruz. Allaha şükürler olsun. Amin cümlemize kardeşim. Allah razı olsun. Ramazan’ım ben ne diyecektim ya.

+ Buyur ağabey.

– Bir kurban kessek, babanlarla.

+ Valla ağabey şey yapıyorum. Artık Deniz Feneri’ne veriyorum Bestami ağabey. Bu den dolayı İyi Parti’ye şey yaptınız ya ağabey destek verdiniz ya.

+ Ne yapalım?

– Alihan Kuriş var ya ağabey Alihan Kuriş gitsin ‘den istesin ağabey. Ben artık senle insan olarak, hissi olarak devam eder ama…

– Dostluğumuz devam etmez Ramazan, bu lafı söyledin ya dostluğumuz…

+ Tamam devam etmesin ağabey. Öbür tarafta hesabını veremeyecekleri işlere kalkıştılar. Vebalin altından kalkamazlar. Bir gün olsun o ne ‘da burunlarını dışarı çıkarttılar mı… Bestami ağabey.

– Dur. dur. Dur. Siz görürsünüz değil mi hesabı.

+ Biz sonuna kadar veririz. Alnımız ak bizim.

‘ye oy vermek ile kurtulacağınızı sanıyorsanız kurtulamazsınız Ramazan.

+ AK parti meselesi değil bu ülke meselesi.

– Kurtulamazsınız, kurtulamazsınız.

+ İslam meselesi , İslam’a hiçbir zaman destek vermedin.

– Ya, ne alakası var İslam’la arkadaş ya?

+ Valla şu aşamaya geleceğim aklımın ucundan geçmezdi. Ama son seçimlerde duyduklarım beni şaşırttı ağabey.

– Şeriatla mı yaşıyorsun sen Ramazan?

+ Ne alaka şeriatla, yaşamayla?

– Yani şeriatla yaşansa AK Parti’ye oy mu verilecekti? Şeriatı mı ilan etmesi gerekiyor ağabey?

+ Ya öyle saçma saçma konuşma Ramazan ya.

– Olur mu ağabey ya? Ben, dediğim gibi ağabey yani.

+ Tamam kardeşim.

– Tamam. Mesajı aldınız siz ağabey.

+ Artık senin telefonunu da siliyorum.

– Sil, sil ağabey sil. Allah rızası için sil. Silmezsen. Allahın izniyle bizi AK Parti kurtarmayacak. Bizi Cenab-ı Hak kurtaracak.

+ Sizi AK Parti kurtaracak.

– Kurtarmayacak ağabey. İşlerine gelince bu kurban zamanı, ramazan zamanı bütün Müslümanlara, bütün ‘yi, herkesi dolaşırlar. Esnafı dolaşırlar. Seçim zamanı da abi gelirler. Meral Akşener’den oy isterler. Meral’in adet görmüş kadın devlet yönetmek ile ne alakası var abi ya?

– Başınızda Kemal Kacar olsaydı yemin ederim, suratına tükürürdü Alihan Kuriş’in.

+ Lan saçma saçma konuşma.

– Yok saçma değil benim düşüncem bu.

– Bir şey için dünyanı karartma.

+ Hiç alakası yok abi.

– Git kurtarsın seni Tayyip.

+ Tayyip kurtarır beni, merak etme abi.

– Ahiretimizi kurtarmayacak Erdoğan.

+ Hadi görürüz.

– Hadi bakalım.

03:54

 

Ali Coşkun

Taraf Gazetesi’nin Gizli kurucusu, CIA’nın Süleymancı kesimdeki köstebeği ALİ COŞKUN.

Cia’nın isteği ile Türk ordusunu dağıtma çalışmasının gizli görevlisi idi.

Aşagıdakı yazıda, İhlas Holding ile bank Asya’yı savunuyor. Arap paraları ile CIA’nın gözetiminde Türkiye’yi çökertmeye girişen köstebek.

 

Ali Coşkun
Ali Coşkun

 

 

 

Ali Coşkun: AK Parti devletçi zihniyete kayıyor

21 Eylül 2014, Pazar

AK Parti’nin Sanayi ve Ticaret eski Bakanı Ali Coşkun, Bank Asya’ya yapılan baskıyı isim vermeksizin eleştiriyor.  AK Parti Hükümeti son günlerde devletçi bir zihniyete kaydığını ifade eden Coşkun, devletin, mutlak surette asli görevlerine dönmesi gerektiği uyarısında bulunuyor.

 

ihlas holding
ihlas holding

 

ihlas holding
ihlas holding

İHLAS FİNANS MAĞDURLARI DERNEĞİ BAŞKANI HADİ SAKİOĞLU, “ARAMIZDAN BİNLERCE MUDİ PARASINI ALAMADAN VEFAT ETTİ. ÜZÜNTÜDEN KANSER OLAN, HACCA GİDEMEYEN, EVSİZ İŞSİZ KALAN ÇOK İNSAN VAR.” DEDİ.

ABDULKADİR CEMBEKLİ – İSTANBUL

2 Mayıs 2014, Cuma

Piyasadaki alacaklılarından 630 milyon dolar tahsil eden İhlas Finans, 75 bin mudisine olan 450 milyon dolarlık borcunu 13 yıldır ödemedi. İhlas Finans Mağdurları Derneği Başkanı Hadi Sakioğlu, “Bankayı batıranlar ile ödeme sürecini yöneten Tasfiye Kurulu aynı kişiler. Bizi yalanlarla oyalıyorlar.” dedi.

 

2001 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrasında BDDK tarafından faaliyetlerine son verilen İhlas Finans, 75 bin mudisine olan yaklaşık 450 milyon dolar borcunu hâlâ ödemedi. Tasfiye halindeki İhlas Finans’ın 2011 yılına ait faaliyet raporuna göre, 630 milyon dolarlık alacağını piyasadan tahsil eden İhlas Finans, mudilere sadece 7 milyon dolar ödeme yaptı. İhlas Finans’ın geriye kalan 623 milyon dolarlık borcunun büyük bölümü 13 yıldır parasını alamayan İhlas Finans mudilerine ait. İhlaszedeler, bankaya yatırdıkları paralarının ödenmesini soruyor.

Parasını alamayan mağdurlar haklarını aramak için İhlas Finans Mağdurları Derneği’ni kurdu. Dernek Başkanı Hadi Sakioğlu İhlas Finans’ı batıranlar ile mudilere ödeme yapmakla görevlendirilenlerin aynı kişiler olduğunu söylüyor. Bağımsız olması gereken Tasfiye Kurulu’nun başkanlığını İhlas Finans’ın eski avukatının yaptığını belirten Hadi Sakioğlu, Tasfiye Kurulu’nun kendilerine sürekli yalanlarla oyaladığını ve bu durumun güvensizlik oluşturduğunu ifade etti. İhlas Finans’ın alacaklarını piyasadan kuruşu kuruşuna tahsil etmesine rağmen mudilere ödeme yapmadığını ifade eden Sakioğlu, birçok siyasi ile görüşmelerine rağmen hükümetin İhlas Finans olayının üzerine gitmediğini söylüyor.

Milletvekili ve bakanları tanıyan mağdurların parasının hemen ödendiğine dikkat çeken Sakioğlu, “Siyasilere yakın kişiler alacağını kapatırken kimsesi olmayan garibanlar 13 yıldır tek kuruş alamadı. Parasını alamadan vefat eden binlerce İhlas Finans mudisi var. Üzüntüden kanser olanına tutun da, parasını alamadığından dolayı hacca gidemeyen, evsiz ve işsiz kalan birçok mağdur arkadaşımız var.” diyor.

İHLASZEDELER TWITTER’I YIKTI

Mevduat olarak İhlas Finans’a yatırdıkları paralarını 13 yıldır alamayan İhlaszedelerin yaşadıkları, sosyal medyada gündem oldu. Özellikle sosyal paylaşım sitesi Twitter’da birçok kişi İhlas Finans’ta yaşanan mağduriyetler hakkında yorumda bulundu. Bunlardan bazıları şöyle: Güray Mollaoğlu: TOKİ ve İhlas maşallah el ele gönül gönüle beton blokları dikiyorlar. Allah dünyalıklarını arttırsın. Ömer Faruk Barutçu: Devlet büyüklüğünü göstersin İhlas Holding’in tüm mal varlıklarına el koysun ve 75 bin mağdur insanın parası ödensin bu nasıl Müslümanlık. Vedat Kahyalar: 75 bin insanı mağdur eden İhlas Holding yatırımlarına devam ediyor, gayet mutlular ancak vatandaş perişan olmuş. Alper Kuruçay: Şarkıcıya helikopterle baklava gönderen ihlassızları hayretle anıyoruz, nerede devlet? Tuncay Opçin: İhlaszedeler feryad ediyor, Mücahid dinliyor, iktidar uyuyor. İhlas, milyarlarca dolarlık ihale aldı ama İhlaszedelerin parasını ödemiyor.

 

Bugün gazetesinden Fatih Vural’a konuşan Ali Coşkun “Siyasi bakımdan BDDK’yı yönlendirmek, bankalara şu veya bu şekilde baskı yapılması, sadece bir bankanın ve mudilerinin zarar görmesiyle bitmez. Uluslararası kredi notunuz düşer ki iki uluslararası kredi kuruluşu bu konuda açıklamada bulundu güven sarsılır”

*TOBB Başkanlığı’nın yanı sıra, 59. Hükümet’te Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yaptınız. 17 Aralık’tan bu yana üzerinde ciddi bir devlet baskısı bulunan, 51 banka içinde en büyük 13. banka olan, sermaye rasyosu en yüksek üç bankadan birisi olan Bank Asya için Cumhurbaşkanı Erdoğan “BDDK gereğini yerine getirmeli” ifadesini kullandı. Bu tartışmaya, İhlas Finans deneyimini yakından yaşayan birisi olarak nasıl bakıyorsunuz?

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Mustafa Kemal, Cumhuriyetin demokrasi ile taçlanmasını hedef göstermiştir. Ancak o yıllarda yaşanan şartların da etkisiyle ne yazık ki Türkiye, demokratik cumhuriyete ulaşamamış, bürokratik cumhuriyet ortaya çıkmıştır. Özellikle tek parti döneminde, her şeyin devlet kanalıyla yapıldığını, komünist ülkelerde olan devletçi bir zihniyetin yerleştiğini görüyoruz. Bu yapı giderek bütçe açıklarını büyütmüş; devlet, hantal bir yapıya bürünmüş, iflasın eşiğine gelmişti. Bütçe açığını kapatabilmek için seçilen iki yanlış yol, Türkiye’yi ekonomik krize sürüklemiştir.

*Neydi o yollar?

Bunlardan bir tanesi, karşılıksız para basmak. İkincisi de karşılıksız borçlanmak. Bu olayların etkisiyle demokratik kurallar da gelişmediği için ihtilaller, askeri müdahaleler olmuştur. Neticede rahmetli Turgut Özal’ın, Türk ekonomisini dünyaya açmak, dünya ekonomisi ile entegrasyonu sağlamak yönünde aldığı kararlarla, Türkiye bu krizlerden çıkma şansına sahip oldu.

Biz AK Parti olarak iktidara geldiğimizde ekonomi iflas etmiş durumdaydı. Uluslararası kriterlere göre, bir ülkenin kamu borçlarının, gayrisafi hasılaya oranı yüzde 70’in üzerindeyse, o ülkeye müflis (iflas etmiş) gözüyle bakılıyor, bütün kredi kanalları kapanıyor. Çünkü her şeye devlet karar veriyor.

Biz iktidar olduğumuzda faizler yüzde 70, enflasyon yüzde 40 civarındaydı. Ekonomi, faiz-döviz-borsa üçgeni içinde çırpınıyordu. Yatırım ve üretim yapılmıyordu, ihracat yeterli değildi. Yabancı yatırımcının güveni yoktu.

AK PARTi DEVLETÇi ZiHNiYETE KAYIYOR

*Bu olumsuzluğu nasıl düzelttiniz?

Ekonomik istikrarın sağlanabilmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın devamı için birinci şart, o ülkede siyasi istikrarın sağlanması. AK Parti’nin iktidar olmasıyla siyasi iktidar sağlandı. Siyasi iktidar sağlanınca, bunalmış olan toplum kesimler, sosyal barışta birleşti. Faiz-döviz-borsa zincirini kırdık, yatırım-üretim-ihracat seferberliğine döndürdük. Kemal Derviş Bey’in programına ilave olarak, para politikalarını mali politikalarla destekledik ve üretimle bütünleştirdik.

Üretimin olmadığı yerde ekonomiyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak mümkün değil. Benim TOBB Başkanlığı yaptığım dönem, rahmetli Turgut Özal’ın reformlar getirdiği dönemdi. Marmara Bölgesi’nde yoğunlaşmış sanayinin Anadolu’ya yayılma mecburiyeti vardı. O zaman TOBB bünyesinde OKİK’i  (Orta ve Küçük İşletmeler Kurulu) kurdum. Bu kurulda neler yapılması gerektiğini, Anadolu’nun her bölgesinden temsilcilerin katıldığı toplantılarda tartışmaya başladık. Özal’a teşvikler için brifing verdiğimizde çok hoşuna gitti. “Bunu müesseseleştirelim” dedi ve KOSGEB kuruldu. KOSGEB öncülüğünde KOBİ’lerin desteklenmesi sağlandı.

O zaman gördük ki Türkiye’nin gelişmesinde en büyük engellerden birisi, bürokrasi. Başbakanlığa, özel sektörün önünün açılması için ihracat kurullarında yer almak istediğimizi söyledik. Bu kez devletle, sanayi iç içe çalışmaya başladı. O zaman, TOBB bünyesinde Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nu (DEİK) kurdum. Başbakan Özal, “DEİK’i kurarken, diğer sivil toplum kuruluşlarını da buna kat. Çünkü heyetler geldiğinde değişik kanallardan, değişik sesler çıkıyor” dedi. İşadamlarının bu konseylerde yer almasını teşvik etti. Sayın Abdullah Gül, “Biz dış politikayı bile DEİK toplantılarında geliştiriyoruz” dedi ve o ‘monşer’ denilen büyükelçi modeli, bu toplantılarda işadamıyla kaynaştı. Devlet, mutlak surette asli görevlerine dönmeli…

*Yani?

Ekonomiye müdahale etmemesi lazım. Devletin asli görevi, güvenliktir, adalettir, eğitimdir, sağlıktır. Maalesef, kendimin de görev yaptığı AK Parti Hükümeti son günlerde devletçi bir zihniyete kayar gibi görüntü sergiliyor. Torba Yasa’ya bir gecede, kimsenin görüşünü almadan, binlerce işadamıyla  ihracatı 150 milyar dolarların üzerine çıkaran bir hareketi, yabancı yatırımları 10 milyarların üzerine çıkan bir hareketi, DEİK’i devletleştirdi. Gerekçe de sağlıklı değil.

BDDK, siyasi baskı yapılmasın diye kuruldu

*Gerekçe neydi?

Şu ana kadar bilemiyoruz. 2 Ekim’de Olağanüstü Genel Kurulumuz var. Orada açığa çıkacak. Eğer bugünlere geldiysek, IMF’ye borcumuzu ödediysek, Türk ekonomisi sürdürülebilir bir kalkınma modeline geçmişse, her şeyden önce özel sektörün önündeki engelleri kaldırmamızla olmuştur. Bu arada, Merkez Bankası da yıllar önce bağımsız hale gelmiştir. Muhakkak ki hükümet programını dikkate alması gerekir; ama Merkez Bankası’na para ve faiz politikaları açısından baskı yapılmaması lazım. İkinci dikkatimi çeken, o.

*Aynı baskı BDDK’ya da yapılıyor.

Oraya geleceğim… Üçüncü olarak da, ekonominin altyapısını oluşturan bankalar fevkalade önemlidir. Güven unsurunun uluslararası düzeyde olmasında, bankaların durumu fevkalade önemlidir. Dolayısıyla bankalarımızın güçlendirilmesi lazım. Nitekim 28 Şubat’tan sonra devlet, bankalara müdahale ettiği için, krediler siyasi tercihler yönünde kullanıldığı için 22 banka battı. Aynı hataya düşmememiz lazım. BDDK da bu sebeple kurulmuştur. Siyasi baskı yapılmaması için, BDDK, bankalar üzerindeki tek değerlendirme kurumudur.

Siyasi bakımdan BDDK’yı yönlendirmek, bankalara şu veya bu şekilde baskı yapılması, sadece bir bankanın ve mudilerinin zarar görmesiyle bitmez. Uluslararası kredi notunuz düşer -ki iki uluslararası kredi kuruluşu bu konuda açıklamada bulundu, güven sarsılır. Hâlbuki sermaye yetersizliği nedeniyle, kalkınabilmek için ekonominin itici gücü olan sanayimize yeni teknoloji, yeni know-how, yeni pazar getirecek, doğrudan yatırımlara ihtiyacımız var. Bu bakımdan yabancı sermayeyi ve yerli sermayeyi ürkütmemek lazım.

*AK Parti’nin ekonomi politikasının devletçiliğe kayışı ne zaman başladı?

Bazı hareketler var, tümüne yaymamak lazım. Ama siyasi otoritenin ekonomiye müdahalesi yönünde bir eğilim görülüyor. Bu fevkalade tehlikelidir.

İHLAS FİNANS, AK PARTİ ELİYLE KADERİNE TERK EDİLDİ

*İhlas Finans deneyimini yakından yaşamış biri olarak, Bank Asya üzerindeki siyasi manipülasyon denemesini nasıl karşıladınız?

Bu konuyu sadece bir banka ismine getirmeyi ben yanlış bulurum.

*On bankadan bahsediliyor; ama sadece bir banka üzerine siyasi söylem geliştiriliyor…

Hangi banka olursa olsun, siyasi otoritenin bankalar üzerine baskı yapmasını ve BDDK üzerine baskı yapmasını fevkalade sakıncalı görüyorum. Nitekim bunun acılarını biz İhlas Finans’ta yaşadık.

*Nasıl yaşadınız?

220 bin tasarruf sahibi mağdur oldu. İhlas Finans’ın başından ayrılalı altı sene geçmişti. Ama kuruluşunda bulundum. O zaman Zekeriya Temizel, Maliye Bakanı’ydı. Maalesef BDDK’ya baskı yapılarak İhlas Finans’ın yetkileri iptal edilmiştir. Yetkileri iptal edilince, o gün içinde finans kurumları anonim şirket statüsünde çalıştığı için, tasfiyesini de kendi ortakları arasından seçilmiş kurul yapabiliyordu. Onlar da yeterince etkili olamadı.

*O sırada BDDK var mıydı?  

Vardı.

*Baskıyı kim yaptı?

Maliye Bakanlığı. O kötü bir örnektir. Acısını ekonomimiz, vatandaşımız çekmiştir. Ben bakan olunca, ticari işlem, anonim şirket statüsü üzerinden bakanlığımıza bağlı olduğu için, müfettişler her ay denetleyip rapor vermişlerdir. Hatta mevzuatı değişikliğiyle, kanunda bir değişiklik yaparak, Maliye Bakanlığı’ndan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan, Adalet Bakanlığı’ndan ve kurumdan katılacak kişilerle yeni bir Tasfiye Kurulu kurulması önergesi verilmiştir, CHP tarafından. Fakat o günkü havada AK Partililer tarafından reddedilmiştir ve İhlas Finans kendi kaderine bırakılmıştır! Bundan da örnek almak lazım.

ERDOĞAN, KOMiSYONA ‘DUR’ DEDi!

*Başbakan olur olmaz Tayyip Erdoğan size, “Ali Bey, İhlas Finans olayını siz biliyorsunuz. Sizden sonra bu kurum battı. Büyük mağduriyetler ve feryatlar var.  Kolları sıvayalım ve bu işi temizleyelim” diyor. Siz hazırlıklara başlıyorsunuz. Tam düğmeye basacak iken Tayyip Bey size ‘Dur’ dedi…

Hayır, bana demedi. Söylendiğine göre, o gün tespitlerimize göre Bütçe Komisyonu Başkanı’na söylemiş ve önerge reddedildi.

*Tayyip Bey’in, “Dışarıdan baskı altındayım” dediği doğru mu?

Bilemiyorum; tabii çeşitli sebepler olabilir.

*O zaman Sanayi ve Ticaret Bakanı’ydınız. Sizce sebep neydi?

Bilemiyorum. Bu olaydan Abdullah Bey’in (Gül) de haberi vardı. Fakat Bütçe Komisyonu’na önergeyi belki de CHP verdiği için reddedildi.

*AK Parti yeni bir önerge verebilirdi ama…

Verebilirdi, vermedi! Biz bakanlık olarak görevimiz yaptık. Müfettişler her ay raporlarını yazdı. Biz hukuken yapabileceğimizi yaptık ve mahkemeye sevk ettik.

*Ve İhlas Finans’ın tasfiyesi 2016 yılına uzatıldı.  

Resmi kanaldan yapılacak her şey yapılmıştır.

*Siz de İhlaszedelerden birisiniz ve binlerce insan mağdur oldu. Bu olay, Tayyip Bey’e karşı yaşadığınız ilk hayal kırıklığı mıydı?

Ben hayatım boyunca olayları kişisel olarak değerlendirmedim. Hizmette de ülke menfaatini, toplum menfaatini önde tutmuşumdur. Onun için İhlas Finans’ta param batmış önemli değil.

*Ya diğer mudiler?

Tayyip Bey’le bundan dolayı bir çekişmemiz falan olmadı.

22 BANKAYA EL KONDU, TÜRKiYE MÜFLİS OLDU!

*O gün Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in BDDK’ya yaptığı baskıyla, bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bank Asya için BDDK’ya yaptığı baskı arasında bir paralellik kuruyor musunuz?

Öyle bir paralellik kurma durumunda değilim. Dediğim gibi aktif siyasetten çıktım. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan beylerin beyanatları var. “Yetki tamamen BDDK’dadır. Dışarıdan herhangi bir müdahale olamaz” diyorlar.

*Hürriyet gazetesinden Erdal Sağlam da, BDDK Başkanı’nın, Bank Asya’nın 70. Madde kapsamına alınmasını istediğini; ancak yönetim kurulu üyelerinin buna karşı çıktığını yazdı.

Bu, yazan kişinin kendi istihbaratı. Ben bu konuda yorum yapmam. Söyleyeceğimi söyledim.

*Bir bankaya el konulmasının, ülke ekonomisine ne gibi zararları olur?

22 bankaya el konulduğunda, Türkiye’nin nerelere geldiğini, uluslararası düzeyde müflis duruma düştüğünü gördük. Aynı hatayı, aynı yanlışı yapmanın bir mantığı yok. Bankacılık, ekonominin altyapısını oluşturan mali bir güçtür.

TEK ADAMLIĞA KARŞI ÇIKTIM

*Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bank Asya için kurduğu “Taşıma suyla değirmen dönmez” ifadesi ne kadar doğru?

Bilemem, bana bunları sormayın lütfen. Birisinin sözlerini yorumlamak durumunda değilim. Dediğim gibi aktif siyasetin içinde değilim. Ben teknik ve ekonomik yönden yaklaşırım. Beni siyasetin içine çekersiniz darılırım.

*Estağfirullah… 2007 Seçimleri’nde, AK Parti’de liste dışı kalarak siyaseti bıraktınız…

Ben listeye girmek istemedim.

*Bir kırgınlık oluştu mu?

Hayır, hiçbir kırgınlığım yok. AK Parti’yi kurarken, çizdiğimiz kırmızı çizgilerden bir tanesi, istişareydi. Erken seçim kararı alınınca, Sayın Erdoğan listeleri kendisinin yapacağını, istediği arkadaşı istediği ile koyacağını söyledi. Nitekim 2007 yılına bakarsanız, bütün bakan arkadaşların yeri değişmiştir. Ben, kendisine, benimle mutabık kalmadan sıramı ve ilimi değiştiremeyeceğini söyledim. Orada anlaşamadık. Beni Malatya, Balıkesir veya Çanakkale’den bir yere koymak istedi, ben istemedim. Yerimde, İstanbul’da kalmak istedim. Daha ötesi, tayin edilen adam olmak istemedim. Çünkü 12 Eylül’den sonra yapılan Anayasa, Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu öyle bir sistem getirmiş ki lideri tek adam yapıyor. Ben bu tek adamlığa karşı çıktım.

*Bugün için de AK Parti’de tek adamlığın semptomlarını görüyor musunuz?

Bütün partilerde! Neden dersen, milletvekilinin liyakati ne olursa olsun, kazanacağı ile ve sıraya konduğu zaman seçiliyor. Seçildikten sonra milletvekili biliyor ki, “Beni liderim listeye koyduğu sürece seçilirim.” O zaman milletin vekili olmaktan çıkıyor, liderin vekili oluyor. Dolayısıyla bakanlık yapmış insanı bile, tayin eder gibi “Sizi de şuraya koydum” düşüncesi, demokratik sistemin yerleşmesi bakımından fevkalade yanlıştır.

*Ama AK Parti’nin kuruluş programında, onun tam aksine çok sesli, çoğulculuğa ve istişareye dayalı bir sistem öngörülmüştü?

Demokraside çoğulculuk esastır; ama çoğulculuk sadece o partiye oy verenlerden ibaret değildir. Toplumun çoğulculuğu ve uzlaşı…

*Parti içi demokrasiye dair de vurgular var, parti programında…

Kurulların, bölümlerin isminin olması, o kuruluşta demokrasinin yerleştiğini göstermediği gibi, ülkelerde de demokrasinin olduğunu göstermez.

*O zaman, bu bir takiyye anlamına gelmez mi?

Bir ülkenin isminde veya kuruluşunda yer alması olması, onu demokratik yapmaz. O bakımdan tek adamlık sistemi kendiliğinden ortaya çıkıyor. Milletvekillerini lider seçtirmiş oluyor. Halk gidip o listeye oy atıyor. Tercih yapamıyor. Ön seçim yok. Türkiye’nin bir sıkıntısı da budur. Bu yüzden de demokrasi ve ekonomi, mutlak surette birbiriyle ilişkilidir. Demokrasinin yerleştiği ülkelerde ekonomi daha sağlıklı gelişiyor.

Kamuda fazla lükse kaçıldı

*Mehmet Şimşek, 2015’in zor bir yıl olacağını söylüyor. Ali Babacan, inşaat sektöründeki rant mekanizmasını eleştirip, bu konuda uyarılarda bulunuyor. İşsizlik ve cari açık büyüyor. Ekonomik büyüme hızı yavaşlıyor. Bütün bu göstergeler, yaşadığımız demokratik problemlerle de alakalı mı?

Tabii, 2015 yılında seçimlerin olması, demokrasilerde vazgeçilmez unsur olan siyasi partilerin programlarını istese de istemese de etkileyecektir. Dolayısıyla ekonomi de etkilenmektedir. Ayrıca Türk ekonomisinin yumuşak karnı olmaya devam eden sorunları var. Bunlardan bir tanesi, bütçe açığıdır. Bütçe açığı nedeniyle, yatırımlar yavaşladı, üretim yavaşladı.

Kamu maliyesinde biraz fazla yatırıma gidildi. Bütün bakanlıklar, lüks binalara taşındı. İnşaat yatırımlarıyla ilgili Ali Babacan, biraz geç de olsa, haklı bir noktaya değindi; ama önce kamudaki lüks inşaatları frenlemeleri lazım! Bu, vilayetlere, valiliklere kadar intikal etti.

SICAK PARA KRİTİK EŞİKTE

İkincisi, cari açık. Cari açıkta, en büyük ölçü ihracatta. Üretim olmazsa, ihracat nasıl olacak? İhracatın önünü kapatacak hiçbir girişimi yapmamak lazım. Üçüncüsü, kamunun dış borçlarıyla özel sektörün dış borçları toplamı, oldukça yüksek seviyelere ulaştı. Bir diğer konu da, sıcak para. Biz sıcak paranın doğrudan yatırıma yönlendirilmesini çok arzu ettik, program olarak; ama şu anda sıcak para, ekonomide panik yaratacak seviyelerde. Onun sonucu olarak dövizde dalgalanmalar başladı. Bunlara dikkat etmek, rehavete kapılmamak lazım.

İÇİM YANIYOR AMA KONUŞAMAM

*Siz Bank Asya’nın ismini vermekten kaçınıyorsunuz; ama batırılmak istenen o bankanın yüzde 54’ü borsada ve bunun yarısı yabancıların elinde. Böyle bir ortamda yabancı yatırımcı Türkiye’ye gelmekten korkmaz mı?

Sermaye ürkektir. Hem yerli sermaye, hem yabancı sermayeyi ürkütmemek gerektiğini başta da söyledim. Tekrar edeyim… Sağlıklı bir sürdürülebilir büyüme için ilk şart, siyasi istikrar. İkincisi, sosyal barış. Üçüncüsü de özel sektörün önündeki bürokratik engellerin kaldırılması. Bunun başında da Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve bankalara müdahale edilmemesi.

*Türkiye’de, Gezi Olayları’yla başlayan ve 17 Aralık süreciyle yayılan bir toplumsal kutuplaşma var. “Sosyal barış” dediğiniz yönüyle, bu gerilimin ekonomiye nasıl bir etkisi var?

Söyledim işte! Sosyal barış dedim ya! Sen işi çeviriyorsun, getiriyorsun, bir yere sürüklemek istiyorsun. Yapma bunu bana! Yoksa benim içim de yanıyor, bazı olaylarda! Kalkıp da o konularda doğrudan bir taraf gibi konuşmanın faydası yok.

*Neden yok?

Sen beni kullanmak istiyorsun… Ama yanlış bu.

*Estağfirullah. Sadece fikirlerinizi merak ediyorum.

Fikrimi söyledim. Kesimler arasında ‘sosyal barış’. Daha ne diyeyim? Sen nokta tayini istiyorsun, benim şu anki durumum yanlış değerlendirilir. Olayı Cumhurbaşkanı’nın sözlerine ya da Asya Finans’a getiriyorsun. Yüreğim yanıyor; ama Asya Finans’ı şu anda tartışmam yersiz olur. Bunu BDDK Başkanı, Bank Asya  Yönetim Kurulu Başkanı, mevduat sahipleri, bankacılar, özel sektör kurumları tartışır.

*Çocukluğunuzdaki en büyük hayaliniz bir mavi-kırmızı kaleminizin olması. Etibank’ta çalışan babanızın masasında o kalemi bulup kullanıyorsunuz ve babanızdan, devlet malını izinsiz kullandığınız için azar işitiyorsunuz. Bunun ardından “Hayatta ilk imtihan böyle verildi. Devlet malına bir daha dokunamadım” diyorsunuz. O çocuğa, 17 Aralık’ı sorsam?

Hiç sorma! Tamam bitti! Sen beni siyasete çekmek istiyorsun. Kendimi öne çıkarıp methetmiş duruma düşerim, o konuya girmem. Beni tanıyan herkes biliyor.

Alişan Satılmış nereye koşuyor?

KIZIL ALMA dan YEŞİL ALMA’YA geçiş.
Alişan Satılmış, ülkücülerin yazlarını kışa, kırmızı almalarını yeşile çevirdi.
Alişan Satılmış, ülkücülerin yazlarını kışa, kırmızı almalarını yeşile çevirdi.

 

 

Alişan Satılmış, yalakalarıyla kabadayılık yolunda. Cek-senet, başörtüsü çatışması onun geleneğidir.
Alişan Satılmış, yalakalarıyla kabadayılık yolunda. Cek-senet, başörtüsü çatışması onun geleneğidir.

Alişan Satılmış nereye koşuyor?

Yeşilkuşakülkücüsü

Ülkü Ocakları’nın ocağına su dökerek söndürenler, günlerdir saçma sapan yazılar yazarak, kendilerince ülkücü tabanı etkilemeye çalışıyorlar. Tarikatci, tekkeci, “Allah yolunun yolcusu”,Yeşil kuşak ülkücüsü, AKP’nin değirmenine su taşıyan değirmenci Alişan Satılmış’ta Yeşil kuşak görevini bu biçimde yapanlar arasında yerini almıştır.

Bu onların en temel yetkileridir. Kimse onlara neden böyle yazdınız diye soramaz. Olay düşünce özgürlügüne girer. Üstelik yazdıkları yer bir AĞLAMA DUVARIdır. (Ağlama duvarlarını adlarını yakında buradan okuayabileceksiniz.)

Ayrıca yazı yazmalarının sağlandığı yerde  bir anlamda dedikodu kazanı, bir başka anlamdada  üfürükçülerin “sözde ülkücüler” ağlama duvarıdır. Ağlayanlar çoğaldıkça duvarda dayanacak yer kalmıyor, yer kalmadıkçada yeni ağlama duvarları yapıyorlar.

Bir anlamdada yaptıkları duvarlara yazı yazmanın ötesinde tapınmayada başlıyorlar.

Bunada diyecek sözümüz yok. Olay din özgürlügüne girer.

Soz Alişan Satılmış’a gelince: Görevde iken, Ülkü Ocakları’nı yemyeşil yapmaya ant işmişti, Atatürk’ün resimlerini indirtip, yerine Necip Fazıl’ın resimlerini koydurtmuştu, çünkü şeyhlerinede bu sözü vermişti, ancak kullanım günü çabuk geçmişti. Arkasında tekkeleştirdiği ocakları bırakıp gitti, gittide gidişini içine sindiremeyip, gece gündüz, yeniden dernekleri ele geçirebilmek için ortaklar aramayı sürdürdü, şimdide sürdürüyor. (Muhsin Yazıcıoğlu: ülkücüleri tarikata bağlayarak, tarikatlardan milyonları almıştı. Alişan ise, bu işi ağzına yüzüne bulaştırdı. Sonuçta derneklerden kapı dışarı edildi, uğrunda ülkü ocaklarını (tekkeye çevirdiği şeyhleride kendisini kişi yerine koymayıverdiler.) Ağla Alisan ağla…

Bu arada ülkücüler uyanmaya başlıyor, kuyruğu sıkışan köstebeklerde çıkarları için birleşmeye başlıyorlar.

Bunun dışında ülkücü kamuoyu, bir tek görüşte birleşerek, Bak, bak, bak;“-kimler bizleri yönetmiş?” diyerek kendi parmaklarını ısırıyorlar.

Çünkü, bütün ülkücülerin bildikleri, Alişan Satılmış (neden satıldığı açık),

Ülkü Ocakları Başkanı olduğu dönemde;

–      Adı “pavyonlar, haraç, kabadayılık” ile anılıyordu.

–      Özbek Türkleri’ne, onlar Türk değildir diyerek, açıklama yapıyordu.

–      Ülkü Ocakları, bütün yurtta yukarıdan aşağıya bilgisiz beceriksiz gençlere veriliyordu. Türk sözü nerede ise unutturulmuştu.

–      Ülkü Ocakları’nı, tarikatların zikir dergahına döndürmüştü.

–      Ülkü Ocakları Başkanlığı’nı yapanlar, kendine kalkan ederek, ona buna dayılık ediyordu.

– Ülkü Ocakları’na, bütün yurtta Fethullah Gülenciler’in sızmasna göz yummuştu.

Yeşilkuşak ülkücüsü:Alişan Satılmış

Bunları uzatmaya gerek yok, durum böylece aydınlanmıştır.

Bütün bunlara Alişan Satılmış’ın (neden satıldığı açık) doğru bir Türkçe yazamadığı, aşağıdaki yazısından anlaşılacaktır. Demek, onun Ülkü Ocakları’na başkan edimesi yanlıştı. Sözü uzatmaya gerek yok. Ağlama duvarına bakın, kimler yan yana gelmişler? Neden yanyana gelmişler?

Göz ucuyla inceleyince, tümününde Ülkü Ocakları’nı bir ekmek teknesi olarak görmüş olduklarını, çıkarları bozulduğu içinde inim inim inlediklerini göreceksiniz.

Bu arada başarıız, beceriksiz, kullanım günü geçmiş bütün eskimiş ülkücüleri kışkırtan  gizli AKP köstebeği kim?Hocaefendi istedi diye MHP'ye savas acan k

Yoksa ne işleri olabilirki AĞLAMA DUVARINDA?

Siz bu yazıda adı geçen Alişan Satılmış adının yerine sırasıyla ağlama duvarında adı geçenlerin adlarını yazın, bütün yolların AĞLAMA DUVARIna çıktığını göreceksiniz.

Bir açıklama:

Amerikan elçiliğinden birisi, kendisinin görevden alınmasını MHP yönetiminden istemişmiş. Bu olay Alişan Satılmış’ı aklamaya yetmez. ABD önce kendisine yol açmıştı, yeri geldi, geri çekti. Bu gün ABD’ye küfür edenlerin çoğununda ABD’ci olduğunu, Türkiye’yi yönetenlerinde geçmişte ABD’ye karşı göründüklerini unutmayalım. Geçmişte ABD’ye karşı söylemleri ile müslümanları etkileyen Gülen’in bu gün CIA’nın kucagında olduğunu düşünerek, olayı yeşilkuşak çizgisinde değerlendirmemiz gerekmektedir.

Bu konuda Berhan Şimşek ABD’nin bir değirmencisi olan, “Başbakan Erdoğan’ı Amerika’nın getirdiğini öne süren” Kılıçdaroğlu’na TESEV üyeliğinden istifa etmesi çağrısında bulundu. Şimşek, şunları söyledi:  Madem Tayyip’i Amerika getirdi, TESEV üyeliğinden istifa et, neden Soros’un kurumuna üyesin? O zaman, Soros’un kurumuna üye olduğunda Amerika karşıtlığın inandırıcı olmuyor.”

Amerika’nın karşı çıktığı kişiler, sütten çıkmış akkaşık degildirler.

Alişan Satılmış başörtülüleri savunmak için “Ne resmi alanı lan” demişti. Kim için başörtülüler için, şimdi Alisan Satılmış’a soralım. Eğer siz başörtüsünü savunuyorsanız, neden karıniza başörtüsü taktırmıyor sunuz?

Alişan Satılmış, bozkurtları tilkiye çevirip görevini yaptı, gitti.

Alişan Satılmış dönemi, Ülkü Ocakları'nın tekkelere, çetelere dönüşüp, Türk adının ırkçı sayıldığı günlerdir.
Alişan Satılmış dönemi, Ülkü Ocakları’nın tekkelere, çetelere dönüşüp, Türk adının ırkçı sayıldığı günlerdir.
Alişan Satılmış dönemi, Ülkü Ocakları'nın tekkelere, çetelere dönüşüp, Türk adının ırkçı sayıldığı günlerdir.
Alişan Satılmış dönemi, Ülkü Ocakları’nın tekkelere, çetelere dönüşüp, Türk adının ırkçı sayıldığı günlerdir.


tarikatlar

Alişan Satılmış yıllarca başörtüsü için uğraştı. Başörtüsüzleri orospu olarak niteledi. Eee yıllar sonra eşi basörtüsüz geziyor. Müslümanlık, şeriat diyor çünkü türklük açısından bilgisi yok. Onun arkasına düşen salak, kendisini bilmez 4 çakala bakınca, onlarında dengesiz oldukları görülecektir.
Alişan Satılmış yıllarca başörtüsü için uğraştı. Başörtüsüzleri orospu olarak niteledi. Eee yıllar sonra eşi basörtüsüz geziyor. Müslümanlık, şeriat diyor çünkü türklük açısından bilgisi yok. Onun arkasına düşen salak, kendisini bilmez 4 çakala bakınca, onlarında dengesiz oldukları görülecektir.

Alişan Satılmış

Kullandığı Türkçe’ye bir bakın! Ülkü Ocakları’nın kuaran kursuna neden çevrildiğini anlamak için uzaga gitmeye gerek yok!

“Mişli” geçmiş zaman üzerinden okuma yapıp…

Yorumculuk-ta- bulunmak!

Düşüncenin değil,psikolojinin üzerine değer

yükleyip,işaretlemede bulunmaktır.

Her türlü tartışma, daha baştan düşüncenin

duruşuna yabancıdır.

Tartışmanın rolü düşüncenin rolü değildir.

Çünkü düşünce, ancak bir şey için, konuşan şeyi

izlediği zaman düşünür.

Her saldırı sözcüğünün, burada bir şeyi korumaktan

başka bir anlamı yoktur.

Düşünceyi bırakıp,tartışma adına,

psikolojik duruşla, dünde, bu gün

yorumu yapmak!

Süreçte oluşan farkı, abesle iştigal ettirip,

duvarcılık misyonuyla;

“Hal’e” şerh düşmektir.

Dünümüz kara,bu günümüz kapkara,

yarınımız kömür karası, olsa da…

Bunların hepsi, tartışma adına, ancak

ve ancak, yorum yüklemidir.

Ve empati adına yapıldığından,asla temel

doğru hükmünde değildir.

Bir başkasının “Ben’inde” kendi”Ben’ini”

konuşturmak, başkasının yerine,

” Hapşırabilmek”demektir.

Mümkünmü?

Deneyim, yanılmadır;”Buyurun!”

Deneyimi yanılmadan ayırıp,

düşünceyle ilişkilendirenler…

Seyri, fikirle bağlantı larlar.

Bağlantı, aynı zamanda irtibat demektir.

İrtibatta,itibar;Hatrın hakkı adına değil,

hakkın hatırı, adınadır.

Kendini siğaya çekmiş,otokontrolünü devreye sokmuş,

tekamüliyetle buluşmuş, düşünce adına;

İrade bayanımıza dün şerhiyle…

”Ama dün farklı duruyordunuz,”

diyenlere, söyleyeceğimiz;

“Evet dün askerdik,bu gün hür generaliz.

demenin sakıncası nedir?

Geviş getirme de, marifet arayan,

ey “Ker”kafalılar!

Dedik ya;

Tartışmanın rolü,düşüncenin rolü

değildir.

Yol,yolcu,yoluna bakmak, izdüşüm kurgusun da,

yorumculuğu empatiyle harmanlamak…

Başkasının yerine hapşırabilmektir.

Böyle bir kapasiteniz varsa…

Kartvizit izinizi aldık,külahımızı çıkarıp,

masaya koyduk.

O sizi dinliyor.

“Heyecanlı,heyecanlı anlatın…”

Onuncu köye avdet etmek için de;

Hayret ve hayranlığın spastik duruşuna,

“nanik” çekmek gerekir.

Daha ötesi, ”Sotak”göstermektir.

Tartışmadan nemalanmak için,

yorumculuk yapan tarama özürlülere;

Düşüncenin kırmızı kartıdır,bu refera