İslamcılık, çirkin açıklama (itiraf)

Alıntı: Nuray Mert

İslamcılık, çirkin açıklama (itiraf)

08 Mayıs 2017 Pazartesi

AK Parti kurulduğunda, biz ‘İslamcı’ değiliz, ‘muhafazakâr demokratız’ dediler. Buna karşı, ‘laik kesim’, ‘takıyye yapıyorlar’ dedi, ‘adamlar/kadınlar kendilerini nasıl tanımlıyorlarsa esas olan odur, beyan esastır, zihin okuması yapmayın’ dedik. Doğru olan budur, insan için haysiyetli olan, sözüne sadık olmak ve buna karşılık, karşındakinin ‘sözüne inanmak’tır. Ama, şimdi kalkmışlar ‘Biz aslında başından beri İslamcıydık, birbirimizi biliyorduk, şartlar müsait olmadığı için düşündüklerimizi açıkça söylemedik’ diyorlar.
İslamcı Ahmet Taşgetiren, AK Parti kurucuları için, ‘Milli Görüş gömleğini çıkardıklarında… Kuran’ı referans almayacağız dedikten sonra da İslamcı idiler… Asla bize takıyye yaptıklarını inanmadım” diyor (Star 27 Nisan 2017). Yani, kendi aralarında takıyye yapmamışlar, ama kendilerine inanan herkese ‘maslahat’ diye ‘takıyye’ yapmışlar, söyledikleri bu. İslamcı ilahiyatçı Hayrettin Karaman; konuyu biraz daha açıyor; “Ülkenin resmi ve anayasal düzeni İslamcı bir partinin kurulmasına ve amacını gerçekleştirmek için çalışmasına izin vermiyor. Peki, bu durumda siyaseti ve partiyi amaçları için kullanmak isteyen İslamcılar ne yapacaklar? Makul, zamanında, yerinde, usulüne uygun adımlar, söylem ve eylemlerle amaçlarına hizmet etmeye çalışacaklar… İslamcı, parti dahil bütün araçları ve imkânları davası için kullanır, kullanışsız olanlara iltifat etmez” (Yeni Şafak, 30 Nisan 2017).
Bu şu demek; amaca ulaşmak için her yol mubahtır, yalan söylenebilir, sözlerine inanan insanlar aldatılabilir, kullanılabilir. Dost, düşman kimse, ‘Müslümanlık’ ile ‘İslamcılığın’ ne kadar birbirinden ayrı şeyler olduğunu bu denli açık izah edemezdi. Öyle bir ‘İslamcı’ tablosu çiziyorlar ki, bırakın Müslümanlığı ‘haysiyetli bir insan’ tanımından o kadar uzak ki, düşmanları bile bu kadar ileri gidemezdi. Zira, ‘İslamcı’ diye tanımlanan kişi veya çevre, yalanı mubah, aldatmayı zaruri, gizli niyet taşımayı meşru ve makul görüyor. Demek ki, karşınızdaki ‘İslamcı’ ise, sözüne güvenmeyeceksiniz, çünkü sözünün arkasında durmayacak. Yalan söyleyecek, çünkü onun için sizi, sistemi, hukuku, siyaseti amaçları için ‘kullanmak’, aldatmak meşru. Amacına ulaşmak için her yolu mubah saydıktan sonra, ‘atı alan Üsküdar’ı geçecek’ siz derdinize yanacaksınız.
Böyle bir amaç, böyle bir dava nasıl bir amaç ve davadır? ‘Müslümanlara yakışır düzen kurma’ iddiası, yalan söylememek, kimseyi aldatmamak, olduğu gibi görünmek gibi sıradan insan faziletlerini yok sayacak ama sonuçta kuracağı düzen ‘Müslümanca’ olacak! Bu nasıl bir mantıktır, bu nasıl bir ahlaktır?
Taşgetiren diyor ki, “Çıkarlarınız elverdiği ölçüde Batı ile de, başkaları ile de ilişki kurabilirdiniz” (27 Nisan 2017). Öncelikle Türkçesi bozuk, doğrusu ‘imkânlarınız elverdiği ölçüde’ veya ‘çıkarlarınız gereği’. Bunu geçelim, zira bırakın Osmanlı medeniyetini ihya etmeyi, pek çoğu düzgün Türkçe yazamıyor. Daha önemli olan cümlenin mahiyeti, kurnazlık, çıkarcılık ve yalancılığa ideolojik süs verme girişimi, nerden baksanız çirkin bir itiraf! Başkaları, yani Batılılar ve daha önemlisi, ‘demokrat’ oldukları için İslamcıların hak ve hukukunu savunanlar ile çıkar temelli ilişkiler kurulacak, siz demokrasi adına çaba gösterdiğinizi sanırken Ahmet Bey’in kafasında bin bir plan olacak, zamanı gelince karşınıza geçip bunları yüzünüze söyleyecek. Bana sorarsanız, İslamcılık dahil hiçbir ideoloji bu denli rezil edilmeyi hak etmiyor, içlerinde doğru bildikleri yolda sözünün arkasında duranlar, bedel ödemeyi göze alanlar var, olmalı.
İtiraf ettikleri tıynetle davrandıkları için İslamcılar ile tartışmak bile mümkün değil. Öyle olmasa, hiç olmazsa İslamcılıktan ne kastettiklerini anlar, doğru, yanlış, iyi, adil veya değil tartışması yapabilirdik. Soruyoruz, cevap gelmiyor, Halifelik mi isterler, o halde halifeyi kim seçecek? İslamcı siyaset ve ilahiyatçılar arasında kimin ‘doğru yolu’ (sırat-ı müstakim) temsil ettiğine nasıl karar verilecek? Yok, halife değil, ‘liderlik’ esas ise, böyle bir tanım var mı, mahiyeti ne? En çok oyu almak mı, oysa İslamın çıkışı, belli değerler adına hareket eden bir azınlığın çoğunluğa isyanı değil miydi? Cevap yok, ama alsanız da yarın o cevabın arkasında durmalarının güvencesi yok, öyle değil mi?

Nuray Mert

 

 

Andımız yasaklandı ama salavat serbest: Bu olay Ulku Ocaklarinin ilgisini neden çekmedi?
Sakarya Akyazı İmam hatip Ortaokulu öğrencilerinin kutlu doğum programı öncesi okul önünde toplanırken salavat çektikleri anların görüntüleri ortaya çıktı.

Andımızın yasaklandığı okullarda öğrencilerin salavat çekerek okul bahçesinde toplanmaları sosyal medyada büyük tepki çekti.

“Okulca salavat getiriyoruz. O’nu çok özlemişiz” sloganıyla bahçeye çıkan öğrenciler Hz. Muhammed’e salavat ile derse başladı.

Hayrettin Karaman: Türkiye’deki ölümlerin (fetva)sını veren islamcı yazar

Alınan nice başların (kelle) sorumlusu: Hayrettin Karaman

 

Hayrettin  Karaman: Türkiye’deki ölümlerin (fetva)sını veren  islamcı yazar
Hayrettin Karaman: Türkiye’deki ölümlerin (fetva)sını veren islamcı yazar

Hayrettin Karaman (Cihatci) Fıkıh uzmanıdır. Ülkücülerin Cihatçılığa evrildikleri, devrildikleri dönemde, özellikle bilinen yöneticilerin “fetva” kaynağı Hayrettin Karaman’ın eserleri idi.

Sonra Hayrettin Karaman, Milli Görüş örgütüne kaydı. Çünkü artık Türkiye’nin akçalarını onlar yönetiyorlardı.

Uzatmaya gerek yok. Hayrettin Karaman’ın en çok ses getiren “fetva” sı Recep Tayyip Erdoğan için Muhsin Yazıcıoglu’nun öldürülmesi yönünde verdigi “fetva”dır.

Nerede ise Muhsin Yazıcıoğlu’nun bütün yandaşlarının benimsediği bu “fetva” bilgini, Türk İslam Ülkücüleri’nin de benimsedikleri birisidir.

Şimdi bu kişi İslam Bilgini, islam adına AKP’ye oy istiyor.

Şimdi ben bu bizim kıçı kırık Türk İslam Ülkücüleri’ne soruyorum. İslam nerede? İslamci nerede? Siz nerede sininiz?

Dün bu “fetvalar” la size onu bunu öldürtenler, şimdide başkalarını başkalarına öldürtüyorlar. Türkiye’de PKK çatışmalarından başka öldürülen bütün kişiler için “fetva”lar çıkarılmıştır.

Hayrettin Karaman’ın Ermenilikle ilgili bağını bir başka yazımızda anlatacağız..

 

 

 

 

 

Hayrettin Karaman

1934 yılında Çorum’da doğdu. İlk İmam Hatip okullarından biri olan Konya İmam Hatip Okulu ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde okudu. İki yıl İstanbul İmam Hatip Okulu’nda meslek dersleri öğretmeni olarak çalıştıktan sonra İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne fıkıh asistanı oldu. Y…devamı

Niçin AK Parti’ye oy vermeli

20.3B

04:00 Ekim 18, 2015

Kur’an, ezan, cami, İmam Hatip, hac, tesettür (dine uygun örtünme), dindarlığın yaygınlaşmasına, ülkemizin tam bağımsızlığına ve kalkınmasına, eşsiz medeniyetimizi ihya ve inşaya karşı ve bunlardan rahatsız olan Türkiyeliler bu partiye de karşı ve muhalif oldukları için.

Başörtü zulmüne, üniversiteye girişte İmam Hatip mezunlarına uygulanan puan ve katsayı haksızlığına, sekiz yıllık kesintisiz eğitim kumpasına son verdiği için.

Dün başını örten hanımefendiyi Meclis’ten kovanlara karşı devletin bütün kurum ve kuruluşlarını, örten ve örtmeyene eşit olarak açtığı için.

Milyonlarca çocuğumuza dinini, kutsal kitabını ve sevgili peygamberini öğrenme imkanı veren seçmeli dersleri koyduğu için.
Ülkemizin en seçkin yerlerinde yükselen minareleri teşvik ettiği, özellikle Çamlıca’da ve Ak Saray’da yaptırdığı camiler için.
Kurucu lideri “Dünya beşten büyüktür” diyerek zalimlere ders verdiği için.
Zalim İsrail’in devlet başkanına Davos’ta, dünyanın gözü önünde “siz zalim ve katilsiniz” diyebildiği için.
Dünyanın neresinde zalim varsa onlara karşı, nerede mazlum varsa onların yanında durduğu için.
Yalnız Türkiye’nin değil, İslam dünyasının ümidi haline geldiği için.

Partinin mevcut başkanı da aynı davayı benimseyen, emek veren ve dünyanın önünde başarı ile temsil eden bir kâmil kişi olduğu için.

Zengin ama cimri ve vicdansız ülkeler birkaç bin mülteciyi kabul edebilmek için kırk dereden su taşırken iki milyondan fazla mülteciyi yıllardır barındırdığı için.

IMF’ye borcumuzu ödeyip üzerimizden alçaltıcı bir kamburu attıktan sonra “isterseniz siz borç verebiliriz” diyebilecek bir ülke ekonomisini yönettiği için.

Yetmezse de önemli ölçüde yoksulların ve dar gelirlilerin dertlerine derman olmaya çalıştığı için.
Sağlık alanında yaptığı reformlarla insanımızı hastane kapılarında perişan ve bazen rehin olmaktan kurtardığı için.
Hava, kara ve deniz ulaşımında rüyaları gerçek yaptığı için.

Uluslar arası ilişkilerde ülkeyi kukla olmaktan çıkarıp “masada ben de varım” diyen aktör haline getirdiği için.
Yıllardır hem servetimizi heba eden hem de canımızı alan terör belasını kökten çözmek için Barış ve Kardeşlik Projesi’ni devreye soktuğu, Kürt halkı bakımından projeye devam etmekle beraber ihanet edenleri etkisiz hale getirmek için ne gerekiyorsa onu yaptığı için.

İnsan hak ve özgürlüklerine dayalı demokrasiyi ikmal etmek üzere önemli reformlara imza attığı için.
Muhalefetin ipe un sermesine rağmen demokratik bir anayasa sevdasından vazgeçmediği ve millet imkan verdiği takdirde bunu bir namus meselesi gibi telakki ederek gerçekleştirmeyi vaadettiği için.
Bu dava mevcut parti yönetimince titizlikle korunduğu ve …
Daha neler ve nelerden dolayı AK Parti’ye oy verilmelidir.
Peki hiç mi günahı ve kusuru yok?
Beşer olur da günahı, kusuru olmaz mı!

Bizim vazifemiz bunlara göz yummamak, asgariye indirmek için gayret etmek, ama bir kısım günahkârların istismarına da pabuç bırakmamak, onların kötü emellerine destek vermemektir.