Alpaslan Türkeş nereye koşuyor?

ALPARSLAN TÜRKEŞ KİMDİR ?

Berk Üstünel, Cumartesi, 28 Mayıs, 2011

Bu yazı bir alıntıdır: http://gercektarihvekultur.blogspot.nl/2011/02/iste-fitne-bas-kafatasc-alparslan.html

1- Adı Alparslan Türkeş değil, Hüseyin Feyzullah

2- ABD için yapılan darbenin ve sabetaycı kripto yahudilerin birbirlerini ezme mücadelesinin basit bir piyonuydu Hüseyin Feyzullah Türkeş

3- Sultan Abdülaziz’in muzırlıkları sebebi ile Kıbrıs’a sürgün ettirdiği bir Yahudi ailesine mensuptu Türkeş

4- Arusi tarikatı denen bir tarikata intisaplıydı(Bağlıydı) ve o tarikatta kendi gibi türk ve müslüman gözüken onbinlerce hatta belki daha da fazla yahudi vardı… Hala da varlar..

5- ABD büyükelçiliğini basıp “Darbe dediniz darbe yaptık, hangi darbe parasız ayakta durabilir? Devletin kasaları boş? Derhal büyüklerine ilet bize şu kadar para göndersin” diyebilecek kadar büyük bir vatan hainidir Türkeş

6- Hüseyin ismini babası, Türk ve Müslüman gözüken ama aslında Yahudi şeyhi olan “küçük Hüseyin efendi”den etkilenerek takmıştır Türkeş‘e.. Feyzullah ismi de küçük hüseyin efendi’nin şeyhi feyzullah efendi’dir..
Kimliğinde “musevi” yazan ve 33. derece mason olduğu bilinen Üzeyir Garih de her nedense(?) bir müslüman mezarlığında yatan küçük hüseyin efendiyi rutin ziyaretlerinden birinde öldürülmüştür?
Bu bağ araştırıldığında meydana çıkan gerçekleri yazmaya şu an için sanal alem müsait değil…

7- 1992’de Türkeş istanbul daki bir sinagogu ziyaret etti ve oradaki genç yahudiler tezahuratlar yapıp “Başbuğ Türkeş” diye bağırdılar ve bozkurt işareti denilen ama kökeni yahudi inançlarına dayanan ve israil yahudilerinin sık kullandığı o işareti yaptılar…
Hatta bazı partililer o yahudi gençlerini, türkeşin ziyaretini haber alan ülkücü gençler zannettiler ama Türkeş herkesi uyararak” onlar Musa’nın bozkurtları” dedi…

Bunlar gibi yüzlerce madde sıralayabilirim ama vaktim dar ve bu bloğumun yayınını sonlandırdım…
www. akademim.blogspot.com adresindeki yeni bloğumdan “alparslan türkeş” etiketine sahip yayınları incelersen ve yakında yayınlayacaklarımı da takip edersen, bu konunun tartışma gerektirmeyecek kadar açık ve net bir şekilde meydanda olduğunu görebilirsin…
Saygılarımla..
Blog Yöneticisi
Yanıtla

Berk Üstünel Cumartesi, 28 Mayıs, 2011

Ayrıca Alparslan (Hüseyin Feyzullah) Türkeş‘in CIA ajanı olduğu yönündeki iddialara delil gösterilen belgeler ve bilgiler de yabana atılabilecek gibi değildir..
Mutlaka mesele bu yönden de ele alınmalıdır…

Alparslan Türkeş, binlerce ülkücünün ölümünden sorumlu bir kişidir.: ALPARSLAN TÜRKEŞ (O Bir Arusi Tarikatı üyesi idi, gerçek adı Hüseyin Feyzullah’tı.)

———————————————————————

Bizim yazımız

ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN MİLYONLARI, ÜLKÜCÜLERİ GERDİ.
Türkiye’de toplumun çıkarlarını koruyabilmek için, bir konunun üzerine yoğunlaşmak gerekir. Bu gün Türkiye’de yalnız toplum çıkarlarını gözeterek, yaşanabilir bir toplum için çalışan çok az bir kesim var, onlarda bu konunun uzmanları değiller. Bu nedenle biz konuya el atıyoruz.
Konu: Alparslan Türkeş

Hüseyin Feyzullah (Türkeş)in çocukları Ülkü Ocakları'nın paralarını bölüşemediler.
Hüseyin Feyzullah (Türkeş)in çocukları Ülkü Ocakları’nın paralarını bölüşemediler.

ile Necmettin Erbakan,

Erbakan'ın çocukları  Milli Görüş'ün paralarını bölüşemediler.
Erbakan’ın çocukları Milli Görüş’ün paralarını bölüşemediler.

DAVA” için topladıkları paraları çocuklarına bıraktılar.
1970’den sona yıllardır sorunlarının çözülmediğini gören Türk halkı, yüzünü eski büyük “liberal, kapitalist, yarı devletçi” partilerden, sözde dinci “milli görüş”, sözde milliyetçi “ülkücü” partilere çevirmişti.
Bu partilerden “milli görüş” e dayananlar, ölümüne islam için çalışacaklarını, müslüman olarak halkın paralarını çar-çur ettirmeden, kalkınmayı sağlayacaklarını söylüyorlardı. Kendilerine verilen paraların “cihad” için kullanılacagına antlar içiyorlardı.
“ülkücü” “milliyetçi”, “türk-islamcı” çizgiye dayananlarda yine eski partilerin, Türkiye’nin sorunlarını çözemeyeceklerini, kendilerinin ölümüne “vatansever” olarak, halkın gelirlerini çar-çur ettirmeyeceklerini, bu vatanı korumak için ölümlere atılacaklarını, Türkiye’de gerçek islamı kendilerinin yaşatacaklarını, türklüğede bağlı kalacaklarını anlatıyorlardı. Kendilerine verilen paraların “türk-islam cihadı” için kullanılacağına antlar içiyorlardı.
Günler geldi-geçti, bu iki sözde Allah için sözde “millet” için çalışan partiler, ayağında eski ayakkabı, sırtında ikinci elden giyim taşıyan halktan önce bu kutlu yürüyüşlerine katılmalarını, sonrada son kuruşlarını vererek, kutlu bir yürüyüşe katılmalarını istediler. Özellikle gençler bu partilere koşuştular. Gençler islam adına sayın Erbakanı, “milliyetçilik” “türk-islam” adına Alparslan Türkeş’i omuzlarına alıp taşıyorlardı. Anadolu çoçukları ceplerindeki son kuruşlarını inandıkları ülküleri için veriyorlardı.
Erbakan, Türk toplumuna üstü örtülü bir “islam devrimi”, Alparslan Türkeş, üstü örtülü “milliyetçi devrimi” sözü vererek, değişim için Anadolu’nun yoksul kişilerinden son kuruşlarını “dava” için vermelerini istiyorlardı. Halkımız son kuruşunu verdi. Başta ülkücü gençler, ceplerindeki çay ile simit paralarını “ülkücülük” için veriyorlardı, bunun yanısıra bu yolda ölüyorlardı. Ölen ülkücülerin çocukları yoksul biçimde yaşayıp, toplumdan dışlanıyorlardı. Arkada bıraktıkları dul kadınlarına baş sağlığına giden bile olmuyordu…

Türkeş, ülkücüleri tarikatla aldattı.
Türkeş, ülkücüleri tarikatla aldattı.

Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş için bunlar yetmiyordu. Türkiye’de değişim için çok büyük paralar gerekiyordu. İyi bir kaynak olmadan yönetime gelinemez, düzende degişmezdi.
Sonunda bir yol bulundu. Bu yol:”Yoksulluğu yenebilmek için yurdunu yuvasını bırakıp Avrupa’ya göçen, oralarda en ağır, en pis, en aşağı sayılan işleri yapmakta olan, para biriktirebilmek için, zeytin ekmekle, kuru çorbayla yaşamlarını geçirmekte olan işçilerdi”
Bulundukları toplumlarda ezilen, gerekirse tuvaletleri temizleyerek para biriktiren Türkler, kurtarıcı olarak görülecekti.
O günlerde işçiler, bulundukları toplumda kendilerini koruyabilmek, cuma günleride namazlarını kılabilmek için geçici yerlerde toplanıyorlardı. Bunu gören İran İslam yönetimi, bu müslüman kesim için camiler açarak, Avrupa’da islam güneşini yakmak istedi. Bunun içinde Arap, Fars, Türk kökenli hizbullahçıları, bütün Avrupa ile ABD’de, Asya’da eyleme geçirdi. Ortaya sürülen hizbullahçılar Türkçe, Arapça, Farsça’yı iyi bilerek, tepeden-tırnağa toplumun bütün katmanlarıyla ilişkilerini sağlamca yapabiliyorlardı.
Çok çabuk biçimde camiler açılıyor:
Kimler: Avrupa’da kendilerine gerçek müslüman diyen, namaz, kılan, oruç tutan, hacca giden, zekat veren, Allah için ölüme gideriz diyen bir topluluk oluştu. Bunların çoğunluğu Türkiye’den gelmiş göçmenlerdendi. Sıradan bir Türk’ten çok etkili konuşuyor, din bilgilerinin çok yeterli olduğu, eğitim almış oldukları yapılarından anlaşılıyordu. Bu gençler, Îran Büyükelçilikleri’ne gidip-geliyorlar, elçilik görevlileri ile telefonla konuşabiliyorlar, gerekirse kişileri görevlilere yönlendirebiliyorlardı.
Bu gençler, milli görüşçüleride, ülkücüleride islam konusunda ceplerinden çıkarabiliyorlardı. Bu gençler, milli görüş ile ülkücüler arasında “cihad” çı yapılanmanın köklerini attılar.

Müslümanların yaşadıkları Avrupa’nın bütün illerinde, ilçelerinde camiler açıyorlar, açtıkları camileri bir süre yönetip, çok ucuza Türk, Arap, Fars müslümanlarına satarak veriyorlardı. Bu gelişme çok iyi tuttu. Çünkü halk kendisi bir cami açmak için kendisini örgütlememişti. Bunun yanısıra bu iş için gerekli parayı bulamıyorlardı. Ancak ‘kur, kullan, sat’ biçiminde Hizbullah, Türkiye göçmenleri, Milli Görüş, Ülkücü, Süleymancı, Nakşibendi kesimine camiler kazandırdı. Sonraki yıllarda artık bu yolu öğrenmiş olan bütün kesimler camileri kendileri açmaya başladılar. Yalnız, cami açmada kaynaklar değişmedi, açanların görüşleri değişti.
Hizbullahçılar, bütün kesimlere cami açmayı öğrettiler:
Hizbullahçılar, genelde Ortadoğu ile Arap bölegelerinde okumuş, vurucu eğitim görmüş, çağın gerekli olan bilgisini, becerisini almış durumdalardı.
Önce müslümanların çok oldukları yerler ile islama ilgi duyan kişiler belirleniyordu. Bu bilgilerle İran Elçiliği’ne başvuruluyor, elçilik onayı verildikten sonra ilk olarak temel giderler için para veriliyordu. Verilen para caminin büyüklüğüne göre değişebiliyordu. Ön hazırlık için 100-200 bin dolar olabiliyordu. Yine bu dönemde bir “plan” çizdiriliyordu.
İkinci olarak da 3-4 kişi, Libya, Kuveyt, Suudi Arabistan’a yollanıyor. Oralarda yetkililere; Avrupa’da islamı yaymak için cami açacaklarını ancak, cami açmak için yeterli paraları olmadığını, bunun içinde islamın temsilcisi olarak, kendilerinden (Arap yöneticilerinden) beklentilerini açıklıyorlardı.
Cami’nin planı, yapımı için yapılacak giderler gösteriliyor. Belgeler kendilerine veriliyor. Belirtilen giderlerin çokluğu bu Arap yöneticilerince karşılanıyordu. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse:
Amsterdam’da küçük-orta ölçüde bir cami yapılacaksa:
Önce kurucular belirleniyor. Plan yaptırılıyor.
Sonra satın alınacak yerin tutarı: 2 milyon dolar.
Son adım; yapımı oluyor: 6 milyon dolar.
Îmam ile müezzinin yıllık giderleri: 500 bin dolar.
Toplam: 8,5 milyon dolar olarak
gösteriliyor,
Libya: En az 2-3 milyon
Kuweyt: 5-6 milyon
Suudi Araplar: 4-5 milyon vererek katkıda bulunuyorlardı.
Yapılacak cami ile giderleri 8,5 milyonsa toplanan paralar 14 milyon oluyordu.
Cami yöneticileri kalan paraları bölüşüyorlardı. Çoğu okuma yazma bile bilmeyen yöneticiler, artık cami yapma yarışına girişiyorlardı. Bu gelişmeler yönetim içinde tartışmalarıda başlatıyordu.
Bazan 11 milyona patlayacacak bir cami için 25 milyon toplanabiliyordu. Birde cami yapılacak diye bölge halkından toplanan paralar geliyordu. Kalan para yüzünden itişmeler, kakışmalar, yönetime girebilmek için tartışmalar bir türlü bitmiyordu. Ancak, okuma yazması bile olmayan cami yöneticileri doğrudan milyoner oluyorlardı. Bir-İki cami açan bir kişi artık milyoner sayılabiliyordu.
Son yıllarda Türkiye’nin Din ayet işleride cami açanlara para veriyor, ayrıca camilerde bu amaçla paralar toplattırıyordu. Bu gelişme Türkler arasında korkunç bir cami açma yarışını başlattı.
Artık Avrupa’nın göbeğindeki iller ile ilçeler, camilerle dolup taştı.
Günler gelip geçtikçe önceleri Türkler, Araplar, Farslar adına cami alınırken, yeni bir gelişim oldu, artık bütün tarikatlar, tekkeler, politik kesimler kendi camilerini açtılar. Camiler, artık toplumun buluşma yeri durumuna getirildiler.
Cami yapımında dönen büyük tutardaki paralar, Avrupa’da yaşayan müslümanları çılgına çevirdi. Cami yapma, cami yönetme, cami işbirliği toplumda en saygın işe, isteğe dönüştü. Bunu gören Afgan, Pakistan, Hindistan, Azerbaycan, Afrika toplumlarıda kendi camilerini açtılar.
Yıllar geçtikçe Avrupa bu durumu gördü, ancak buna göz yumdu, sonuçta Avrupa’da bu gelişmeyi kendisi için kazanca dönüştürdü. Avrupalılar bu islamcı çalışmalara karşı çıksalar, olmazdı, olamazdı. Onlarda bu işe katkı vererek, toplumu kazanma yolunu seçtiler.
Avrupa İslamı Oluşturuldu: “sufizme dayalı, tarikatları sıçrama yeri olarak benimseyen, kuran’daki Yahudilerle ilgili ayetleri ört-pas eden kılıkta bir islam.”
1. adım
“Siz müslümansınız, sizin kimliğiniz islam, ancak siz Avrupa’da yaşıyor, camilerinizi burada açıyorsunuz, öyleyse sizler bizim bir parçamızsınız. Bizde camilere kaynak (para) vereceğiz” dendi.
2.adım
“Camiler, bu toplumun bir parçasıdır, kiliselerde, sinagoglarda öyledir. Aramızda görüşmeler olacak. “Dialog” başlatılacak.
3. adım
Homoseksüellerde ibadet edebilecek, onlarda tartışmalara katılacaklar, onlar içinde camide yer olacaktır.
4. adım
Camiler, toplumun bütün kesimlerine açık olacaklar. Camide “kültür-müzik-spor” çalışmalarıda olabilecektir.
Bu nedenlede bugün camilerde bilardo masası, çeşitli oyunlar, spor çalışmaları, ayaktopu, el topu oyunlarına topluca bakılır, namazlar bile ertelenebilir duruma getirildi.
Bütün bunlar olunca yumuşak islamı benimseyen, Fethullah Gülenciler / NUR, Milli Görüşçüler, Türk-İslam Ülkücüleri, Alperenler, Avrupa ile ABD’de devlet desteği alabildiler.
Bu kuruluşlar Ramazan ayında büyük tanınmış alanlarda Avrupa halkına yemekler verdiler. Avrupalı para veriyor, o para ile bizim müslüman aşçı tutuyor, yemekler dağıtıp sevaba giriyor. Gazetelerde başlık atıyor. “Müslümanlar Brüksel, Amsterdam, Paris, Washington’da barış yemekleri verdiler.”
Bu işi düzenleyen Avrupa istihbarat örgütleri, yemeği sunan yumuşak islamcı Türkiye müslümanlarıdır. Yine devletin verdiği paralarla şeriatçı dergi, gazeteler çıkarıyorlar, bu olayı ballandıra ballandıra anlatıyorlar. İşte övünülen müslümanlık budur.
Neden camiler buluşma yerine dönüştü?
Camiler birer kazanç yerine dönüştü. Dönerde satılır, saçta kesilir, işde ayarlanır, bilardoda oynanır, horonda tepilir.
Bakkalıda vardır, ustasıda vardır…
Bu gelişmeler, Milli Görüş ile Ülkücüler için bir çıkış yolu oldu. Önce Araplarla iyi ilişkide olan Erbakan, Milli Görüş, kuruluşlarını Avrupa’da cami açmaya yöneltti. Bunu gören Alparslan Türkeş’te önce dernekleşmiş olan ülkücüleri, camileşmeye yöneltti.

Alparslan Türkeş
Alparslan Türkeş’in vurguncu camisi

Kurulan camilerde Milli Görüş, “cihad” için, ülkücülerde “türk-islam cihadı” için para toplamaya başladılar. Baktılarki, Türkiye göçmeni “ALLAH”, “CİHAD”, “İSLAM” dedikçe para veriyordu, gerek ülkücü kesim, gerekse milli görüş camileri bir gelir kapısı gördüler. Ayrıca Arap yöneticileride cami açmak isteyenlere paralar yağdırıyorlardı. Bunun için Milli Görüş ile Ülkücüler arasında bir müslümanlık yarışı başladı. Sonradan buna Din-ayet, Süleymencılar, Nakşibendiler ile bütün islamcı kesimler de katıldılar. Avrupalılar, müslüman kuruluşları paraya boğdular. Böylece islam Avrupalılar’ın eliyle yükselişe geçiyor, Türkiye dışarıdan kuşatılıyordu.

alpaslan_türkeş, YEŞİL KUŞAK'a geçiş yaptı.  Milyoner oldu.
alpaslan türkeş nereye koşuyor?

Yeşil Holdingler Doğuyor

Milli Görüş, Nurcu, Türk-İslam ülkücülerinin büyük soygunları
alpaslan türkeş nereye koşuyor?

Yozgatlı Yimpaş: Haşim Bayram; Ülkücü derneklere gelip-giderdi. İlk toplantılarını, tanıtımını o günlerde Türk Federasyonu’na bağlı olan Amsterdam Türk Kültür Merkezi’nde yapmıştı. Sonraki yıllarda büyük ölçekte paraları topladıktan sonra milli Görüş’e yakın durdu. Ancak o günlerde çok ülkücü paralarını, yeşil holdinglere yatırmışlardı. Türk Federasyonu’da geniş ölçüde bu islamcı yeşil holding soygunlarına katıldı.
Haşim Bayram: “Allah, din, kuran” derdi. “Gerçek ülkücü Allahını bilen, dinini yaşayan, Allah yolunda yürüyendir, Allah dostlarının arkasından gidendir” diyordu.
Haşim Bayram, Kombasan Holding’inde arkasında da duran kişi idi. Binlerce ülkücüyü Allah dostu geçinen, Allah yolunda giden ülkücülerin eliyle Allah, Allah diyerek soyan bir kişidir.
O günlerde yine Alparslan Türkeş’in Anadolu Haber Merkezi’ne yaptığı açıklamada: “Ülkücüler Allah’ın ipine sarılın” dediği günlerdi.

alpaslan türkeş nereye koşuyor?
alpaslan türkeş nereye koşuyor?

Haşim Bayram, neden yeşil_holding işlerine bir ülkücü olarak başladı, milli görüşçü olarak bitirdi?
Ülkücülerden toplanabilecek paraları ayarlamış, kendisine verilen görevi yapmış idi. Artık Milli Görüş Holdingleri ile birlikte büyümek, kendi güvenligini artırmak içinde Milli Görüş ile birlikte oldu.
Anlaşıldığına göre Türkiye’de Batı’nın, ABD’nin onayını almış yeni bir yönetim oluşturulacaktı. Bunun için bir alt yapı gerekirdi. Bunuda uluslararası güçler, “Yeşil Holdingler”i kullanarak yaptılar.
Avrupa’da Türk işçilerinden toplanan para: 49,5 milyar ürodur.

alpaslan türkeş nereye koşuyor?
alpaslan türkeş nereye koşuyor?

Bu yeşil Holdinglerin yaptıkları işler, çalışma biçimleri yasalara ters idi, paraların Türkiye’ye akıtılma yoluda yasalara uymuyordu. Avrupa’nın önemli yerleşim yerlerinde bu oluşumla ilgili derin bilgiler polise, Gizli Bilgi Toplama Kuruluşları’na (istihbarat) birimlerine bildirilsede bir işlem yapılmadı.
Soygunlara göz yumuldu. Çoğunlukta ülkücü ile milli görüş yanlıları başta olmak üzere Türkler, “islam dini” kullanılarak soyuldular. İmamlar, müftüler, sözde müslüman aydınların elleri ile milyarlar Milli Görüş’e aktarıldı.
Ülkücüler içindeki ikinci bir soygunda Ser Madencilik Girişimi yolu ile oldu.
Mehmet Kesim:
Prof. Ömer Aksu (Konfederasyon başkanı-1996)
Eski Hollanda Türk Federasyon Başkanı Hikmet Yıldızeli’nin ortaklaşa yaptıkları bir girişimdi.

Türk-islam sentezi, türk-islam ülküsü derken, milyoner oldu.
Türk-islam sentezi, türk-islam ülküsü derken, milyoner oldu.

Türk Federasyon (eski) Başkanı Hikmet Yıldızzeli
Federasyon Yönetimide içinde olmak üzere, bütün ülkücülerden toplanan paralara el konuldu, paralar tepedekilerin (ülkücüler) ceplerine girdi. O günlerde Dernekleşmeden sorumlu olan kişi (Dernekleşmelerden Sorumlu Genel Başkan yardımcısı) Şefkat Çetin, olayı soruşturuyoruz diyerek geçiştirdi. Ülkücüler, genel merkezden destek almış olan soyguncu ülkücüleri kime duyuracaklarını şaşırdılar. Sonunda acılarını yüreklerine gömdüler.
Olayın Düşünce Kaynağı: Amerika/Pentagon: Ortadoğuda petrol yataklarını koruyabilmek, oralara sağlam bir bekçi bulmak için, oralarda yeni yönetimleri islama dayanan yönetimlerden oluşturmak istedi. Bunun içinde bütün tarikatları yeniden canlandırmayı düşündü. Bu nedenle, bütün Ortadoğu’da bulunan Arap, Fars, Türk (varsa) kökenli tarikatları ele aldı. Bunları yeniden örgütledi. Onlara Amerika ile Avrupa’da tarikat dergahları açtırdılar, üniversitelerin kapılarını açtılar, giderlerini karşıladılar.Onların çor çocuklarını Amerika ile Avrupa’da eğitti. Sonrada Ortadoğu’ya yeniden geri gönderdi. Tarikata açık olan gençleride ABD’de konuk edip, çaşıtlık (istihbaratçılık) öğrettiler, onlarıda yine geri göndererek, kendileri ile çalışmayan yetkililere oyunlar oynadılar.
Türkeş, Pentagon’a direnmedi, kendisini tarikatların kucağına salıverdi.
O günlerde Türkeş’e yakın olan Şefkat Çetin aracılığı ile Türkeş’in onayıda alınarak, Ülkücüler’den paralar toplanacak, böylece büyük bir girişimcilik başlatılacaktı. Bunun içinde dini bütün olarak bilinen, Türkeş’in Avrupa’ya ülkücü derneklere yolgöstermesi için yolladığı kişi Türk-islam ülkücüsü Ömer Aksu, görevlendirildi.
Sözde (iş adamı) olarak Mehmet Kesim öne çıkarıldı. Mehmet Kesim, “Allah, din, iman” diyen birisidir. Altın yaldızlı Kuran-ı Kerim dağıtarak ülkücülere ev satımını deneyende odur.
Kendisi kadın düşkünü, genç kızları, öğrencileri evlenme sözü ile kandıran, onları Avrupalar’a gezdirip, ülkücülerin paraları ile en iyi (lux) otellerde yatıp kalkan (seks) yapan birisidir. Hollanda Federasyon Başkanı Hikmet Yıldızeli’de onu görmeye otellere gidip, onunla birlikte ülkücülerden paraların toplanma biçimini konuşurlardı.
SER MADENCİLİK
Amaç: “Altın arama, altın işleme, altın alıp satma yolu ile büyük paralar kazanmak” Ser Madencilik adında bir girişim başlatıldı. Türk Federasyonuna üye olanlardan bu girişime katılması istendi.
İsteyenler, 5 vakit namazlı, abdestli kişilerdi. En büyük Türkeşçi Federasyon Genel başkanı Hikmet Yıldızeli’de kefil olmuştu.
Başta Federasyon yöneticileri olmak üzere bütün ülkücüler, güvenerek paralarını verdiler. Katılımlar hisse senedi alarak yapılıyordu. Bir hisse senedi 5.000 gulden idi. Çok ülkücüler 2-3-4-5 hisse aldılar. Çoğunlukta ülkücüler en az 20.000 gulden (10.000 üro) vererek Ser Madencilik işine katıldılar. Milyonlar toplandı. O Allah, din, peygamber diyerek paraları toplayan ülküdaşlar, paraların üstüne yattılar.
Konuyu Federasyon yöneticilerinden birisi: B.K. böyle anlatıyor. “O günlerde Hacı Türkeş’e bir arkadaşımız baş vurdu. Hacı arkadaşımıza sormuş. Şimdi ne istiyorsunuz? Arkadaşımız A.T : paralarımızı geri istiyoruz deyince, hacı: parasını seven ülkücü olamaz deyip, kovmuş.” (Bir yönetim kurulu üyesi olan B.K. anlatıyor.)

Bir başka soygun
Sonuçta ülküdaşlık söz konusu idi. Ülkücü ülkücüyü aldatamazdı. Başta “başbuğ” üstelik dini bütün hacı Türkeş vardı.
Bir soygun girişimide müslümanlıkları, imanları tartışılamaz Türk Federasyonları’na bağlı Mescid-I Aksa Camisi |Johannes Poststraat 30
1063 TK Amsterdam|yönetimi öncülügünde 10 milyon üroya toptan satış girişimi yapıldı.

Alparslan Türkeş'in mafiyaya yataklık eden, para toplama merkezi durumundadır.
Alparslan Türkeş’in mafiyaya yataklık eden, para toplama merkezi durumundadır.

Amaç: “Türkiye’den kuru yiyecek getirmek, Amsterdam’da bir depoya doldurarak, toptan satışlar yaparak büyük gelir elde etmek.”
Bu günkü Amsterdam Haarlemmeer istasyonu yakınında uçsuz bucaksız bir depo kiralandı. Ortakları Cami başkanı (Emrullah Yıldırım), caminin imamı, caminin müezzini, yönetim kurulu üyeleriydiler. O günlerdede büyük şeyh Ahmet Dogruyol ülkücülerin eğitimi ile uğraşıyordu. ABD’nin yeşil kuşak uygulamasının Hollanda+Avrupa sorumlusu, Hacı Türkeş’in güvendigi emekli assubay olan birisi idi. O bu ülkücülerin “milli görüş”ün yönetime gelmesi için yapılan “yeşil holding” girişimlerine karşı çıkmamıştı. “türk-islam” ne içindi? “Yeşil Kuşak” için öyleyse gerekirse müslümanlarda soyulabilmeli idi. Ahmet Doğruyol, yaşamını Türkler’in devşirilmesi için vermiştir. Avrupa’da bulunan Türk gençleri, artık iki yüzlü edilmiş, bilime olan sevgileri kırılmış, birer hizbullahçı edilmişlerdir. (geniş bilgi yakında)

Bugün ülkücülerin içinde bazıları Alparslan Türkeş’e çok bağlılık bildirmektedirler, bunu anlayabilmek gerekir. Yaşamında bir gün bile işe gitmemiş, çok sözde ülkücüler, sözde “dava” için topladıkları paralarla iş yerleri kurdular, arabalar, evler, villalar aldılar.
Derneklerin gölgesinde uyuşturucu kaçırdılar. Vurgunlar vurdular. Bu kesim, Alparslan Türkeş’e yürekten bağlı olacaktır. Çünkü Türkeş’in gününde bütün bu vurgunlara göz yumulmuştur.
Siz o günlerde Alparslan Türkeş’e seçim çalışması altında torba dolusu paraları vermişseniz, sizin derneklerde yeriniz sağlamdı.

Türkeş'e verilen dollarlar.
Türkeş’e verilen dollarlar.

Burada binlerce ülkücü kaçakçının, vurguncunun, çakallık edenlerin, bundanda öte vurulan ülküdaşının cebinden parasını alıp yok olanların, soyguncuların adlarını bir bir yayınlamamız, büyük bir üzüntüye neden olacaktır. Ancak azar-azar, elimizden geldigince bütün yapmacık (sahte) ülkücüleri ortaya koyacagız. Bu girişim bir başlangıçtır. (geniş bilgi yakında)

Değerli ülkücü, bu yazılar seni üzmesin, darıltmasın, seni ülküne küstürmesin. Yapılmak istenen dönekleri, satkınları, çıkarcıları, çaşıtları ayıklamaktır.
Senin elindede gerçeklere dayanan bilgiler varsa, sende bize bilgileri ilet yayınlayalım. Bize gerçek adını vermen gerekmez, verdiğin bilgilerin doğruluğunu kanıtla yeter.

Konya/ Kombasan: Milli Görüş çizgisinde görünen Kombasancılar, Milli Görüş derneklerine gelip giderdi.

Ülkücü camilerde oldugu gibi Milli Görüş camilerindede yeşil holdingler için milyarlar toplandı. Buradada aracılar, sıradan kişiler değillerdi. Milli Görüş yöneticileri, imamları bu yeşil holdinglere öncülük ediyorlardı. (geniş bilgi yakında)
Toplanan milyonların mutlu sonu:
Bakınız:

Camilerde toplanan paralar
Camilerde toplanan paralar

Önce Türkeş öldü, toplanan “türk-islam cihadı” paraları, Türkeş’in çocuklarına kaldı. Türkeş’ten çocuklarına kalan paraları çocukları bölüşemediler. Birbirlerini yargıya verdiler. Yargılar sürüyor.
Bakınız:

Camilerde toplanan paralar
Camilerde toplanan paralar

Sonra Erbakan öldü toplanan “Cihad” paraları çocuklarına kaldı. Erbakan’ın çocuklarına kalan paraları çocukları bölüşemediler. Birbirlerini yargıya verdiler. Yargılar sürüyor.
Bu konuda geniş bilgiler yakında burada yayınlanacaktır. Bizi izleyin… Bilgisiz kalmaktan korkunuz
Bu yazıyı iyi okursanız, ülkücüleri yıllarca yönetenleri yakından tanıyabilirsiniz.
Bildirim: Bu yazıyı izinsiz, başka bir yerde yayınlamak yasaktır.